HAK VE HUKUK’UMUZ ÜZERİNE…

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلَّا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

HAK  VE HUKUK’UMUZ  ÜZERİNE…Muhterem  Müslümanlar… HAK, mutlak doğru; şahsa, zamana ve mekâna göre değişmeyen kesin doğru demektir. Beşerî doğrular, göreceli yaklaşımlar, teori ve zanlarla; hak/hakikat, farklı şeylerdir. Allah’tan bize gönderilen kanuna da hak diyoruz. Çünkü Hak olan Allah’tan geldiği için haktır. Hak kelimesinin çoğulu *HUKUK’TUR* O yüzden haklar, yani hukuk da, Hakk’a dayanmalı, mutlak doğru hükümler olmalı; şahsa, zamana ve yere göre değişen, beş on sene içinde eskidiği kabul edilip değiştirilmek istenen, nice haksızlıklara,zulümlere kılıf olacak tarzda olmamalıdır. Rabbimiz Maide Suresi ayet.8.de mealen  şöyle  buyurmaktadır:***Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır…***  İslâm hukukunda hak, „hukukun, bir başka deyişle şeriatın bir yetki veya yükümlülük olmak üzere benimsediği, kişiye ait olan şeydir.“

 

İslâm’a göre hakların kaynağı, bir ismi de “Hak” olan Cenâb-ı Allah’tır. Haklar, şer’î hükümlerin dayandığı kaynaklardan çıkarılan İlâhî bağışlardır. İslâm’da delilsiz şer’î bir hak yoktur. Buna göre hakların kaynağı Allah’tır. Çünkü O’ndan başka mutlak Hâkim ve O’ndan başka hüküm koyucu olamaz. İslâm’a göre, insanlara veya yaratıklara ait hakların kaynağı insan irâdesi ve aklı değildir. İnsan aklı ve irâdesi yalnızca, bu hakların yerli yerinde kullanılmasını sağlar, hukukun uygulanmasına yardımcı olur, hak tecavüzlerini önlemeye çalışır. Daha doğrusu akıl, İlâhî irâde tarafından sâbitleştirilen hakları anlamaya ve onları yerli yerinde kullanıp korumaya yarar.

 

 

Peygamber  efendimiz (sav) Sahihi Muslimde bizlere  ulaştırılan  bir hadisinde  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ** Devlet otoritesi en büyük hamidir,koruyucudur… Haksızlıklarla onun vasıtasıyla yani hukuk yoluyla mücadele edilir ve onun vasıtasıyla tehlikelerden korunulur. Şayet bu otoriteyi kullananlar, Allah’tan sakınmayı emreder ve adaletle hükmederlerse bu yaptıklarından sevap kazanırlar.Bunun aksine davranırlarsa vebalini çekerler…*** Muhterem Mü’minler… İnanıyoruz ki; Hak, Dilenerek rica  minnet yoluyla  değil; o konuda gayret  sarfederek, çalışarak, Direnerek, mücadele  edilerek  Alınır. Hakkın kendisi olan Cenâb-ı Hak, hak ve sorumluluklarını bildirerek insanları mutlu kılmak için kendi katından kitabını da hak olarak indirmiştir. Onun için geçerliliğini yitirmeyen mutlak doğru/hak, gerçek ancak Allah’ın kitabında bildirdikleridir.

 

Yani, Allah’ın indirdiği ve O’nun bildirdiği doğrular haktır. Yani, hakikat, doğruluk, gerçeklik, adâlet kişilere göre değil; Allah’ın bildirdikleri ölçüde haktır. Hakların kaynağı İlâhî irâdedir. İnsanlara ve varlıklara ait haklar, bencil, çıkarcı, unutkan, bazen de zâlim olan insanın eline verilemez. Üstelik insan kafasına dayalı olan hak kaynakları, yine insanlar tarafından değiştirilebilir. Zaman geçtikçe insanların anlayışları da değişiyor. Dolayısıyla onların hak tanımları da değişikliğe uğruyor. Öyleyse HAK gibi önemli bir olgu, her şeyi hakkıyla bilemeyen insanın hükmüne bırakılamaz. Haklar, ancak Hak olan Allah’ın hak hükmüne göre yerine getirilebilir, korunabilir. Hakk’a rağmen konulan bütün ölçüler, bütün hükümler bâtıldır, temelsizdir, geçersizdir, boştur…

 

 

Muhterem  Kardeşlerim… Bugün yaygın olarak kullanılan ‘insan, hayvan, çocuk hakları’ deyimleri 19. yüzyılda Batıda ortaya çıkmaya başladı. İlk insan hakları evrensel beyannâmesi ise ancak 1947 yılında ilân edilebildi. Halbuki İslâm’da haklar ve yükümlülükler, insanlar için bizzat Hakîm olan Allah tarafından belirlenmiştir. İlâhî irâde tarafından belirlenen bütün haklar sâbit, yani değişmezdir. Haklarla ilgili prensipler Kur’an ve Sünneti seniyyede zâten bulunmaktadır. İslâm hukuku *FIKIH* bu konuyu geniş bir biçimde ele almıştır. Bu hakların nasıl korunacağını, hak ihlâli olursa nasıl ceza verileceğini detaylı bir şekilde sistemleştirmiştir. Hatta İslâm fıkhı, Batılıların hiç aklına gelmeyecek kişi ve varlıkların bile haklarını belirlemiştir.

 

Asrı saadetten bu yana bilinen, uygulanan hak ve hukukun ayrıca bayraklaştırılmasına İslâm âleminde ihtiyaç bile olmamıştır. Batılıların, kendilerinin uzun yıllar arayıp da buldukları bazı prensipleri, bütün dünyaya yeni bulunmuş ve yalnızca kendilerine ait gibi göstermeleri tarihî gerçeklerle bağdaşmaz. İnancımızda; Hak ile bâtıl, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, ancak vahiy ile bilinir ve vahiyle değer kazanır. Allah’a göre, bu değerler her zaman sâbittir, değişmezler. Hak ve hakikat, Allah’a ait olduğuna göre, sürekli hak hukuktan bahseden kimselerin hakkı Allah’ın Kitabı dışında aramaları selîm aklın kabul edemeyeceği bir iştir. Yalnız Allah hak olandır. Rabbim  bizleri  zalimlerden  hak  arama gafletine  düşürmesin. Kuvvetli  her  zaman  haklıdır ifadesi BATIL  bir  inançtır. Rabbim yaşadığımız  her  an da bizleri HAK  ve  Hukuktan  ayrılmayanlardan eylesin. Rabbim  bizleri  hakkı HAK  bilip haktan  ayrılmayan, batılı  ise BATIL  bilip batıla  yaklaşmayanlardan  eyler  inşaallah…

 

 

 

Sermedkadir…LU…29.03.2019…

 

 

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert