Cenabı Hak Ahzab Suresi ayet. 23. te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Mü’minler içinde öyle adamlar vardır ki, Allaha vermiş oldukları ahde SADAKAT gösterirler. Onlardan kimi, bu ugurda canlarını feda etti, kimi de bu şerefi beklemektedir. Onlar, Allaha verdikleri sözü asla degiştirmediler…***
SADAKAT. Dogruluk ve Dürüstlük üzerine kurulmuş samimi ve saglam dostluk, içten baglılık ve gerçek dostluk kalb dostlugu, Samimiyet ve İHLAS anlamında bir İslam âhlakı terimi. Dogru olmak, sözünde durmak ve sözünü yerine getirmek anlamına gelen SADAKA fiilinden türemiş bir isimdir SADAKAT…
SADAKAT: Dogru muamelede bulunmak, SIDK ve İhlas ile dostluk etmek, her hangi bir kişisel çıkar ve garez den uzak ve her yönüyle Allah rızası için halis olan dostluk ta sadakattir. SADAKAT; Daha ziyade kardeşinin Allah rızası için iyiligini istemek ve ona hayırla yaklaşmaktır. Sadakat Kardeşlik ve dostlukta halis ve samimi olmak anlamlarında kullanılır. Her hangi bir dogruluk ve dürüstlüge de SADAKAT denilir. SADAKATİN zıddı HIYANETTİR. (Şamil İslam Ans.C.5.s.311.)
Biz Müslümanlar Sadakata genelde çok önem veren bir inanca sahibiz. Özellikle Müslüman gençlerden SADIK olmaları, yaşını başını almışlardan da vefa borcunu ödemeleri beklenir. Sadakat ve sadıklık insana yaraşır azim bir karardır. Cenab-ı Hakk’ın kelamının bitiminde, insan sözü olarak “Sadaka” deriz. Müslümanların inandım ve Sadık kaldım sözü sözlerin en güzellerindendir.
Peygamber Efendimiz (sav) Ebu Davuddan gelen bir rivayette mealen şöyle buyuruyor: ** Vallahi onların yüzleri nurdur ve NUR üzerindedirler. İnsanlar korktugu vakit onlar korkmazlar, İnsanlar mahzun oldukları vakit onlar mahzun olmazlar. Haberiniz olsun ki, Allahın gerçek dostları için korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de…**
Biz Müslümanlar Peygamber Efendimizin sözlerini de “Sadakat” ile tasdik ederiz. Tasdik edilmemiş evrakın hükmü, geçerliliği yoktur. Sözlerin tasdiki, kesin bir iman ile ona inanıyoruz, o ne derse doğrudur, inancı ve ifadesini beyan eder. Hz. Ebu Bekir Efendimize “sıddık” ünvanının niçin verildiğini okuyoruz, biliyoruz. O, Peygamber Efendimizi doğrulamaktan hiçbir zaman geri kalmamıştır. Her konuda oldugu gibi SADAKAT konusunda da Sahabeyi Kiram bizlere örnek olmuşlardır…
Müslümanlar sözlerinde, işlerinde, hareketlerinde ve yaptıkları bütün davranış şekillerinde Sadık olmak durumundadırlar. Peygamber Efendimiz (sav) Sahabesine dogrulugu, dürüstlügü, İhlasla ibadet etmeyi ve SADAKATİ ögretmiştir. Bizler Sahabenin Faziletinin çok yüksek derecelerde oldugunu biliyoruz ve onların her konuda ADALETLİ ve SADAKATLİ, dogru sözlü ve dürüst hareket ettiklerini biliyoruz. Bizlerde Onların derecesine varmayı ümit dahi edemiyoruz ama Onların hangi yoldan beslendiklerini, hareket sahalarının dayandıgı yere, beslendiği kaynağa, ahidini pekiştirdiği söze İTİBAR etmek zorundayız çünkü bizler İslam inancına inanmış Mü’minleriz…
Doğrulanmamış bir sözün hareket alanı bulması, insan nezdinde geçerli olması mümkün degildir. Biz Müslümanların bilinen en güzel vasıfları, hâl, hareket ve tavırları, yapılan her işte Sadık ve hassas davranmaları özde İmanları geregidir. Yalancılık, yalancı çıkarmak doğruluğu zedelenmiş itibarı yok olmuş sözler ve ameller içindir. Mümkün oldugu kadar Müslümanın yaklaşamayacagı bir kötülük yalancılıktır. Yalancılık İnsan fıtratının kötüye kullanılışıdır diyoruz.
Bizler Cenab-ı Hakk’ın Emir ve yasaklarını, kelâmını sonsuz ve kesin bir inanç içinde doğrularken, Ondan gelene AMENNA VE SADDAKNA derken sadece kendi sözümüzü ve inancımızı net olarak ifade ediyoruz. Kendi inancımızı ortaya koyarak Allah (c.c.) katındaki yerimizi tayin ediyoruz aslında. Müslümanın dogruluga, dürüstlüge, İhlasla baglanışını bir bakıma ilan ediyor, haykırıyoruz…
Sadakatin kavranmasında, hakikatin teslim ve tasdik edilmesinde bir nokta var ki dışarıdan bakanlar için çok yanıltıcı neticeler verebilir. Körükörüne bağlılık ile sadakatin karıştırılması dahası körlüğün sadakatten uzak tutulması gerekir. Tasdik makamında bulunanlar ellerindeki mührü gözü kapalı olarak her gelen evraka basmış olsa idi bir zaman sonra ne mührün ne de tasdikin, sadakatin bir önemi kalırdı.
Dini sahada inançlar ve ameller konusunda yapmacılık, yalancılık, kafa sallamacılık geçerli olsaydı insanlar işlerine geldiği gibi her yolu çabucak kabul ederlerdi, üstelik çoğu aşırı derecede dindar olurdu. Halbuki Hakkı bilerek, İbadet ve bütün hayırlı işlerinde ve İnsanlarla olan münasebetlerde SADAKATLE hareket eden bir Müslüman aynı zamanda kötü huylardan ve Haram olan işlerden kaçınmaklada bir bakıma İnsanlıga hizmet ediyor demektir…
Cenab-ı Hakk’ın ve Onun şanlı Peygamberinin sözlerinin doğruluğuna inanmakta tereddüt gösterenler, Dini bir mevzuu gündeme geldiginde hassas davranmayanlar, kendilerine çeki düzen vermeyenler zaman içerisinde inanılırlıklarını yitirirler, itibardan düşerler ve toplum üzerinde hiç bir degerleri kalmaz. Bilinmelidirki; Allaha ve Rasulü ne ters bakan insanlar diger insanlara bakarken tümden körleşirler. Allah onların şerlerinden bütün Müslümanları muhafaza eylesin.
Müslümanlar sözlerinde, işlerinde, harteketlerinde, alış verişlerinde, birbirlerine karşı olan hukuki münasebetlerinde mümkün oldugu kadar sadakatle hareket etmelidirler. Fikirlerimiz, düşüncelerimiz işimize verdigimiz dogruluk oranında olgunlaşır, İnsanlar dürüstlüge hassasiyetle egildiklerinde daha da bir olgunlaşır ve tabir caizse pişerler. Darlık anlarımızda, zor zamanlarımızda, işlerimiz içinden çıkılmaz haller aldığında yanımızda kimler varsa onlara karşı vefa borcumuzu hakkıyla yerine getirirsek kendi kendimize olan saaygımızında arttıgına şahit oluruz…
Bizler Müslüman olarak ayrıca Ahdi’ne vefa göstermesi gereken bir inancın temsilcileriyiz. Agzımızdan çıkmış olan her sözümüzü tutmak da ayrıca bir vefa göstereceğimiz durumdur. Söz verip de sözünde durmayanları hakikat yolunda tutabilmemiz nerdeyse imkansızlaşır. Doğruluktan, ahitten, sözleşmelerden sapılınca varılacak yer gidilecek bir mekan ne yazıkki itimatsızlık ve güvensizlik mekanıdır…
Maddi ve manevi gelişimimizi nerede ikmal ediyor isek oraya, o müesseseye karşı bir vefa borcu altına girmiş olmamız lâzım geldigi bilinen bir gerçektir. Ayrıca hepimiz biliriz ki; borçları ödenmeden kimse Âhirete gönül huzuru içinde uğurlanamaz. Sağlığında ödeme imkanı bulamayanların borcu musalla taşında dahi olsa ödenmesi arzu edilir. Ya bir de kendi borcumuzu kendimiz ödesek, emeği geçenlerin gönlünü de kazansak içimiz daha da bir huzurla ve huşu ile dolsa ne güzel olur.
Şurası bir gerçektir ki; Genç nesil, düşünceleri olgunlaşma çağında olanlar doğrunun ne olduğunu bilmekte ve onu doğrulamakta bir an bile şüphe duymayacaklardır yeterki inansınlar. Olgunlaşmasını tamamlamış, hayatın her alanında olgunluga ermiş, yaşı başı kemale ermiş olanlar da hangi müesseseden beslendiler ise oraya karşı ödenmesi gereken bir borçları olduğunu bilecekler ve O kuruma karşı Sadakat duygularını açıklamaktan geri duymayacaklardır. Müslümanın VEFA duygusu bunu gerektirir…
Müslümanlar bilhassa son zamanlarda SADAKAT duygusuna daha fazla baglı kalmak durumundadırlar. Mesela Kadın erkegine Sadık olursa, her dedigini yerine getirirse kazanan tabiidirki AİLE olacaktır. Erkek te Eşine karşı Sadık davrandıkça saglam Aile temelleri yıkılmaz bir kuvvet kazanır. Birbirlerine karşı itimat ederler, güvenirler mutlu ve mesud bir yuvanın Saadetli mensubu olmak her ikisini de bahtiyar eder…
Allah korusun eger isanlar birbirleri hakkında SADAKATLI davranmazlarsa güven duygusu denen bir olgudan, itimat denilen bir güzel hasletten bahsedemeyiz. Yaşayan insanlar olarak birbirlerimiz güvenmek durumundayız başka türlüsü olamaz. Olacak olanda ancak ANARŞİ olur, düşmanlık olur, fitne olur, fesatçılık olur ve sonunda toplumun her kesimine yayılan büyük bir karmaşa ortamı olur.
Mesela işveren işçisine güvenmezse nasıl işyerini teslim edecek ? İşçi işverene güven duymazsa o iş yerine nasıl faydalı olacak ? Hanım kocasına sadık kalmazsa o evlilik ne şekilde yürüyecek? Kocası Hanımına güvenmezse Aile yuvası devamlılıgını nasıl sürdürecek?
Talebe Hocasuna, Yüksek rütbeli Asker Astına itimat etmezse orada görev ve sorumluluklar ne şekilde yerine getirilecek ? Sivil Askere inanmazsa o ülkede huzur ve saadet nasıl temin edilecek ? Halk Mahkemeden çıkan Hakim kararlarına güvenmezse oradaki HUKUKİ zedelenmeyi kim nasıl tamir edecek ? Hasılı Toplumun bütün katmanlarında huzur ve güven ortamının saglanması SADAKAT noktasında İnsanların birbirlerine dogru, dürüst ve samimi davranmaları sonucunda özlenen sonuca ulaşılır.
Bugün toplumumuzda ne yazıkki SADAKAT noktasında devamlı bir geriye gidiş gözlenmektedir. İnanıyorumki; bu durum da kesinlikle DİNİ zaaf noktasından kaynaklanmaktadır. Her şeyin başı Allah sevgisi oldugu gibi, Her kötülügün dizginleyicisi de Allah korkusudur. İnsanlar Allah AŞKINI veya Allah korkusunu kalplerinden çıkarırlar ise önü alınmaz bir HAYVAN hürriyeti hayata hakim olur.
Cenabı Hak Kainatta ne varsa hepsini İNSAN için hizmet unsuru olarak yaratmıştır. Eger insanlar Beyinleriyle bu gerçegi akledemiyorlarsa, gözleriyle ayan beyan bu belirginligi göremeyip gerçeklere kör ve şaşı bakıyorlarsa, her zaman ve her yerde günü gün etmeyi düşünüp birbirlerini aldatmayı, kandırmayı fazilet sayıyorlarsa; Aslında kendi kuyularını kazıyorlar ama bir bilebilseler..?
SADAKAT ehli olabilmek o kadar büyük bir Fazilet gibi görünüyor ama düşünülürse İnsanlar Fıtrat olarak zaten mümkün oldugu kadar dogru olmak zorundalar. Bir bilebilseler zaten dürüstlük mayalarında var. İnsan olmanın en güzel ve Fıtri unsuru zaten en temiz hususlarla donatılmış, en güzel surette yaratılmış, en güzel şekille şekillendirilmiş bedenleriyle hal ve davranışlarıyla üstünlükleri Kutsal kitabımızda sıralanmış.
Herkese ayrı ayrı huy, seciye, karekter, şahsiyet verilmiş ama her zaman da Haktan kopmamaları emredilmiş. İnsan yaratıcıya ne ölçüde baglı, itaatli ise o derece üstün tutulmuş. Kibir, gurur, kendini begenme, insanlara tepeden nazar etme, zararlı düşüncelerini, hareketlerini, tavırlarını topluma aksettirme hususu ilahi Adaleti yerine getirecek olan Rabbimiz tarafından zerre miktarı hesap edilecegi defalarca beyinlere sokulmaya çalışıldıgı halde yinede O kişi günahında ısrarlı davranırsa İnsanlık fıtratına aykırı hareketinden dolayı cezasız kalmayacagı ayet ayet vurgulanmış.
Diyoruzki; bütün bu hususların yabancısı olmayan insan er’inde gec’inde aklını başına toplaması gerekmektedir. Kulluk şuurunu kuşanma zamanı, akıl balig yaşıyla birlikte kendisine işaret taşı gibi belirlenmiş. Artık her hareketinden sorumlu, her yaptıgından mesul, işledigi her iyi ya da kötü faaliyetin hesabının verilecegi güne kendisini hazırlaması, yaratıcıya karşı, yaratılanlara karşı KULLUK ŞUURUYLA İhlaslı, dogru, dürüst ve şerefli bir Mü’min edasıyla kendisine verilen şu güzel ömür süresini en muteber bir şekilde harcaması insan olmasının bir zaruri halidir diye düşünüyoruz.
Eger İnanan insanlar yapacakları her Âmelin başında Allah RIZASINI esas alırlarsa hayatlarının ne kadar bereketli ve düzenli olduguna şahit olacaklardır. Çünkü her hareketin, her âmelin, her fiilin özü Allah korkusuyla, Allah aşkıyla ve Allah rızasıyla şekillenirse zaten o vakit aranan kan bulunmuştur diyecegiz. Yaratıcının emri dogrultusunda sürecek bir hayat kesinlikle bereketli ve özü itibariyle bahtiyarlıgın doruguna ulaşılmış bir yaşantı biçimidir.
Başka imajların ve yaşantı şekillerinin peşine takılmak Şeytandan hediye beklemeye benzer. Şeytan hediyesini haramlarla sunar ama aynı zamanda da yol olarak Cehennemin çukur yerlerine dogru kılavuzluk vazifesini ifa eder. Allah yolunda SADAKATLİ olmanın ne kadar büyük bir sevabı var ise, Şeytanın yol göstericiliginde yapılan hıyanetinde o nisbette cezası büyüktür.
Bizler her türlü ibadetlerimizde, yapacagımız her türlü çalışmalarımızda dogruluktan ve Sadakat ölçülerinden kesinlikle bir taviz vermeyecegiz. Yaptıgımız her fiilin sorumluluguda omuzlarımıza yükleneceginden dolayı ancak mümkün oldugu kadar şuurlu, firasetli ve hesaplı hareket edecegiz.
Biliyoruzki; Hayatımızın her saniyesinin filmi bilemedigimiz bir şekilde çekiliyor ve bu film Ahiret te, hesap gününde bizlere seyrettirilecek. O zaman bakabilecegimiz bir senaryoyu hayatımıza tatbik edelim. Pişmanlık duymanın fayda vermeyecegi o müthiş günde pişman olmayalım çünkü iş işten geçmiş olacak. Cenabı Hak o müthiş gün gelmeden bizlere İman aşkı, İbadet aşkı, Allah yolunda hizmet aşkı, her yönüyle tamamen Rabbına dönen kul aşkı nasibeder de kurtuluruz inşaallah.
Bazıları diyorlarki; Davranış özgürlügümüzü kimse kısıtlamasın. İnsanlar istedikleri gibi hayatını yaşasınlar. Kimsenin hareket özgürlügü engellenmesin. Aslında bu ve buna benzer sözler hakikaten bizlerin gururunu ve nefsini okşayıcı ve hoş sözler. Heva ve hevesini doyumun zirvesinde görmek isteyen kişilerin ayranını kabartıcı laflar…
Fakat insanlar başıboş yaratımış bir canlı degillerki. Her hâl ve davranışlarından hesaba çekilecek şerefli bir varlıktır. Görev ve sorumlulugunu bilmeyen kişi nasılki avare bir şekilde boşu boşuna ortalıkta döner durur, ne kendisine faydası dokunur ne de insanlıga hizmet eder. Allah bizleri türlü malayani iş ve sözlerden ve o sözlerin, işlerin sahiplerinin tasallutundan korusun.
Konumuzu bir Ayet meali ile noktalayalım. Cenabı Hak Zümer Suresi Ayet.41.de mealen şöyle buyuruyor: *** ( Ey Muhammed) Biz, insanlar için Kitabı hak ile sana indirdik. Kim dogru yolda giderse, kendi yararına gitmiş olur. Kim sapıtırsa, kendi zararına sapıtmış olur. Sen onlardan sorumlu degilsin…***
Allahım Bizleri SADAKATLİ, dogru, dürüst ve takva ehli kulların zümresine dahil eyle. Bizlere faydalı ilim ver, şükrümüzü artıran bilgi ver, tefekkürümüzü fazlalaştıran hikmet ver, kulluğumuzu güzelleştiren marifet ver, ahlâkımızı kemâle erdiren feyiz, nur ve bereket ihsan eyle. Şükürsüz bilgiden, isyana sürükleyen ilimden, haddini bilmezlik doğuran kültürden, yaratılanı yaratandan uzaklaştıran terbiyeden bizleri muhafaza eyle.
Allahım Bizleri abartılı bilginin getirdiği tehlikelerden ve âfetlerden, gafletten ve boşu boşuna bilgiçlik taslamaktan, Malayani boş bogazlık etmekten, Sahibini gayya kuyularına sürükleyici gururdan ve haddini aşmışlıktan muhafaza eyle. Hata, kusur ve günahlarımızı affeyle. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir… 17.04.2005