Sihir ve Büyü

Bakara suresi ayet.102.de mealen şöyle buyurulmaktadır:*** Süleyman peygamber asla kafir olmadı. Fakat o şeytanlar kafirdirler ki sihri ögretirlerdi.***

Sihir: İnsana yönelik olarak tabiat üstü gizli güçlerinyardımı ve aracılıgıyla belli bir maksadı gerçekleştirmek ve belli bir gayeye için uygulanan ve etkili oldugu kabul edilen eylem; bir şeyin veya olayın geçek hüviyetinden uzak olarak başka bir halinin gösterilmesi hadisesi.

Sihir, İslamın kesin olarak yasaklayıp reddettigi bir inanç ve işlem olup tabiat kuvvetleriyle insanlara bir takım etkilerin yapıldıgı söylenen ilkek bir anlayış ve olgudur. Tevhid inancının insanların hayatından uzak kaldıgı dönemlerde toplumların ilkek inançlara saplanmasıyla ve özellikle totem inancının(yani, ilkek toplumlarda ata veya koruyucu oldugu sanılarak kutsal tanınan hayvan, bitki ya da dogal bir olaydır.) yaygın oldugu kitleler arasında göz boyama yollarıyla yapılan sihir, eski İran, Çin, Mezopotamya, Arap yarımadası, Mısır ve hindistan da rastlanan bir meslek haline getirilmiştir.

Allah inancının ve saglam düşüncenin zayıfladıgı dönemlerde daha çok rastlanan bir olay olan sihir, bazı toplumlarda dini törenlerle bir inanç haline getirilmiş ve Allahın kudreti unutularak bir çok sihirbaz ve kahinin sözleri geçerli olarak anlaşılmıştır.[1]

Hafız Zehebi (Rh.a) diyorki: Sihirbaz olabilmek için muhakkak küfre sapmak gerektiginden, sihir büyük günah sayılmıştır. Melun şeytanın insanlara sihir ögretmekten biricik maksadı, onları, Allaha eş tanımaya yöneltmektir. Dalalete düşen bir çok kimselerin sihir yapmanın küfür oldugunun farkına varmadan ve sadece haram oldugunu zannederek sihir yaptıklarını görüyoruz. Erkegi baglamaya çalışmak ve eşleri birbirine sevdirmek için yapılan büyüler de küfür ve dalalet yani sapıklık teşkil eden bir çok sözler ihtiva eden sihirden başka bir şey degildir.Sihir ve Büyü yapanın cezası ölümdür. Çünkü sihir Allaha (cc) karşı bir vevi küfürdür. Ya da küfre varmaktadır.Peygamber efendimiz (sav) de helak edici yedi günahtan birinin sihir oldugunu buyurmuştur. Onun için sihir yapmaktan sakınmalı Allah (cc) tan korkmalı ve sihir yüzünden insan, dünya ve ahiretini yitirmemelidir.

Hz. Ali (KV) Peygamber efebimiz (sav) in şöyle buyurdugunu rivayet etmiştir: *** Üç kimse cennete giremez. İçki müptelası, akrabalık hakkını ve sihire inanan kimseler.Hakim***[2] İslam alimleri sihiri şu bölümlere ayırmışlardır;

1.) Tapınmaya ve yıldızların etkisine dayandırılan ve tılsım adı verilen daha çok keldanilerin yaptıgı sihir dir. Hz. Ibrahim (as) bu inanç ve anlayış ile mücadele vermek ve yıldızlara tapınan bu insanları hidayete davet etmek üzerine gönderilmiştir.

2.) Ruh çagırma, hipnotizma ve benzeri yollarla insana etkili oldugu kabul edilen sihir çeşidi. Bu sihri yapanlar insanları öldürmek ve diriltmek marifetlerinin oldugunu başkalarına telkin ile kabul ettirirler.

3.) Ervahı arziyye denilen yer yüzündeki cinlerin gizli kuvvetlerinden yararlanarak yapıldıgı ileri sürülen sihir genellikle cincilik olarak halk arasında yayılan ve cahil kimselerin itibar ettigi bir kandırmaca-aldatmacadan ibarettir.

4.) Dördüncü sihir çeşidi ise; herhangi bir olaganüstü yönü olmayan, sadece insanların idraklerini bir an için yanıltarak yapılan bir göz buyamadan ibaret olan sihirdir. Buna daha çok illizyon denir.

5.) Beşinci sihir çeşidi ise; Olaganüstü işler yaptıgına inanılan çeşitli aletlerle yapılan sihirdir. Insanlar bu aletlerin özelliklerini bilmedikleri için, bunların bir el marifetiyle kullanılmasıyla olaganüstü işlerin becerildigi intibaını vermektedir. Hz. Musa (as) ya karşı sihirbazların yılan şeklindeki sihirlerini göstermeleri gibi. İçine cıva doldurulmuş hortum gibi bazı iplerin sıcak bir alana bırakılması sonucunda cıvanın genişlemesiyle iplerin yılan gibi kıvrıldıgı görülmekte ve bu hortumların yılana çevirildigi iddia edilerek insanlar aldatılmaktadır. Bu gibi oyunlar her zaman yapılmıştır. Zamanımızda da bu çeşit sihir en çok yapılan sihir türlerindendir.

6.) Altıncı sihir oyunu da; çeşitli ilaçların ve kokuların kullanılmasıyla yapılan sihirdir. Bu gibi ilaç ve maddelerin kimyevi özelliklerini bilmeyen kitleler sihirbazın iş becerdigine inanırlar.

7.) Yedinci sihir çeşidi de; İsmi Azamı bildigini insanlara kabul ettirerek karşısındakileri pisikolojik baskı ile etki altına almak suretiyle yapılan etkileşimle ortaya çıkarılan sihirdir. Bu, insanları kandırmak-aldatmaktan başka bir şey degildir.

8.) Bir diger sihir çeşidi ise insanların gizli ve bilinmeyen yönlerini sahtekar ve gammazların yardımıyla ögrenen ve bu gizli yönlerini bildiklerini onlara ispatladıgını söyleyenlerin yaptıgı sihirdir. Bu da insanları aldatıp birbirine düşüren, birbirlerinin aleyhine kışkırtan ve aralarını bozan bir hokkabazlıktan başka bir şey degildir. Bütün bunlara bakıldıgında sihir, hayal olan şeyleri gerçekmiş gibi göstermek suretiyle insanlar üzerinde aldatıcı bir tesir oluşturmaktan ibaret bir olaydır.[3] (Şamil islam ansiklopedisi)

Kuranı kerimde müslümanlara sihirbazların şerrinden sıgınmaları ögretilmiştir. Felak suresi ayet.4.te mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Dügümlere nefes eden büyücülerin şerrinden Allaha sıgınırım.*** Ehli sünnet alimlerinin çogunlugu sihrin varlıgının ve tesirinin bulundugunu belirtmişlerdir. Ulema sihri ögretmek ve ögrenmenin haram oldugu hususunda ittifak etmiştir.Çünkü Kuranı Kerim sihri kötülemiş ve küfür oldugunu bildirmiştir.

İmamı Azam Ebu Hanife ye (Rh.a) göre sihirbazın küfrüne hüküm verilerek, tevbe etmesine dahi lüzum görülmeden öldürülmesi mübahtır.

İmam Şafiye (Rh.a) göre, sihirden dolayı sihirbazın küfrüne hüküm verilmez. Sihiriyle bir müslümanı öldürmeye kalkarsa sihirbaz öldürülür.

İmam Malike (Rh.a) göre müslüman sihirbaz, sihir yaptıgı takdirde kafirdir ve öldürülür. Ehli kitaptan ise öldürülmez.

İmam ahmed bin Hanbele (Rh.a) göre de, sihirbaz sihiriyle adam öldürse de öldürmesede küfrüne hükmedilir.

Ehli kitaptan olanlar, müslümana zarar vermedikçe öldürülmezler.Kim Kuran yolunu terkederek sihir ve benzeri yollardan birisine , Allah (cc)ın rahmetinden uzaklaşır ve kafir olur.

Burada birazda yıldız falı hususuna bakalım. İnsanların doğumları dikkate alınarak belirlenen burçlarının, maddi veya manevi bir tesiri söz konusu değildir. Tarihte yıldızları ilah kabul eden kavimlere raslanmıştır. Yıldız falı, bu kavimlerin geliştirdiği bir sistemdir. Sihre ve telkine dayanır. Nitekim İmam Fahrüddin-i Razi (rh.a), bununla ilgili olarak, „Eski zamanda yaşamış Keldaniler ile Kestanilerin sihridir. Bunlar ‚yıldızlara tapan, yıldızların bu kainatı idare ettiğini zanneden, hayır ile şerrin, mutluluk ile uğursuzluğun yıldızlardan olduğuna inanan bir topluluk‘ olup, Hak Teala, görüşlerini geçersiz kılmak ve mezheplerini reddetmek için Hz. İbrahim’i gönderdiği kavimdir“ demiştir. Bu kavmin lideri Nemrut, kendisini yıldızların yeryüzündeki temsilcisi olarak tanıtmıştır. O tarihten itibaren yıldızların ilahlığını esas alan kültür, yıldız falı olarak devam etmektedir.

Çalınan malların; cinleri vasıtasıyla, yerini bildiğini iddia eden kimselere *ARRAF * denilir. Arrafların ve kahinlerin günümüzdeki ortak ismi * MEDYUM * dur. Resul-i Ekrem (sav)’in, ** Her kim bir arrafa veya kahine gider de onun söylediklerini tasdik ederse, bana indirilene küfretmiş olur ** buyurduğu sabittir. * KAHİN *; „kendisinin cinlerden bir dostu olduğunu ve ileride olacak hadiseleri onun vasıtasıyla öğrendiğini iddia eden kimse“dir. Halbuki cinler de gaybı bilmezler. Feteva-ı Bezzaziye’de, „Gaybı bildiğini iddia eden kimse de, kahine gidip onu tasdik eden kimse de kafir olur“ hükmü kayıtlıdır. Arraf’a gelince: Hattabi, „Çalınan veya kaybolan malın yerini (cinler vasıtasıyla) bulacağını iddia eden kimseye ‚arraf‘ denilir“ tarifini yapmıştır.

BÜYÜ KONUSUNA GELİNCE:

Din ile ilgisi olmayan dualar ve hareketlerle ruh üzerine tesir yapma hadisesidir büyü. Bir insani istenilen şeyi yapmaga sevk eden gizli kuvve, tabiata aykırı haller vücuda getiren etkilerdir büyü hadisesi. Bunları yapan kimseyede büyücü denir.

Büyüyü şu şekilde de tarif edebiliriz: Her hangi bir çıkar- menfaat ugruna başkasına zarar vermeye yönelik, meşru olmayan yollarla bir takım gizli kuvvetleri yönlendirerek yapılan ve gerçege uymayan gözbagcılık, düzenbazlık, oyunculuk şeklindeki işlerdir dir büyü.gözbagcılık, düzenbazlık gibi oyunlarla insanları aldatan kişiye büyücü, bu kişilerin yaptıgı işe büyü, bu işin meslek haline getirilmesine de büyücülük denir.

Büyünün kendine göre özellikleri ve çeşitleri vardır.

1.) Kara büyü: Asıl sihir bu olup bazı kimseler, perilerin ve özellikle şeytanların müdahalesiyle, tabiat üstü bir takım fiiller yapabilecekleri iddiasındadırlar.

2.) Mecaz yoluyla büyü: Anlaşılamaz, akıldan hariç şey demektir.

3.) Beyaz yahut(tabii) büyü: Zahiren –görünürde acaib, fakat aslında tabii sebeplerle meydana gelmiş bir takım fiiller yapmak sanatıdır. Misal Hokkabaz kuleleri gibi.

Her çeşidiyle büyü ve büyücülügün dinimizde yasak oldugunu biliyoruz.Bir hadisi şerifte büyü yapan kişinin küfre girdigi belirtilmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, iplige okumanın, büyü yapmanın şirk oldugu ifade edilmiştir. (Nesei.tahrim.19.) Ayrıca başka bir hadiste; Büyüye inanan kişinin Cennete giremeyecegi de belirtilmiştir. (Ahmed bin Hanbel.2.83.4.399.)

Ebu Davud da geçen bir başka Hadiste ise: Büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kuranı-Kerimi inkar etmiş oldugu belirtilmektedir.

Yusuf Kerimoglu hocaefendi bu konuda şu bilgileri bizlere ulaştırıyor: Kur’an-ı Kerim’de, Yahudilerin „Hz. Süleyman, saltanatı sihir ilmi sayesinde elde etmiştir. O bir büyücüdür“ demeleri ve iftira etmeleri üzerine bu konuda bilgi verilmiştir. Sihirin sekiz ayrı şubesi ve şekli vardır. Hepsi için ortak bir hükümden bahsetmek mümkün değildir. İbn-i Abidin, „Reddü’l Muhtar“ isimli eserinde; kısmen bu duruma işaret ederek, şöyle demektedir: „Hanefi fukahasına göre; sihir ile küfrü gerektiren şey murad edilmektedir. Nitekim Allahu Teala(cc)’nın, ‚Halbuki onlar ‚o iki melek‘ biz ancak fitneyiz ‚imtihan için gönderilmişizdir‘ sakın sihir yapıp da kafir olma demedikçe, hiç kimseye sihri öğretmezlerdi‘ (El Bakara Suresi: 102) ayet-i kerimesi de bunu ifade etmektedir. Buna göre, küfrü gerektirmeyen şeye sihir denilemez.

Nitekim Muhtaru’n Nevazil’de, ‚Gözbağcılığı ve tılsım, sihir değildir‘ diye geçen ifade de bunu teyid etmektedir. Bundan dolayı Haniye’nin ‚Hazr‘ bahsinde, ‚Sihrin tesirine inanmadığı halde tecrübe ve denemek için yapan kimse kafir olmaz‘ diye zikredilmiştir. Bundan anlaşılmıştır ki; sihrin tesirine inanmayan veya küfrü gerektiren bir şey yapmayan kimseye sihir yapıcı (sahir) denmez.

İşin hakikatini Allahu Teala (cc) bilir.“ Bazı bilgisiz kimseler; Allahu Teala (cc)’nın izni olmadan sihrin zarar veya menfaat verdiğine inanırlar. Bunun mümkün olmadığı; „Onlar bununla ’sihir ile‘ Allah’ın izni olmaksızın hiç kimseye zarar veremezler“ (El Bakara Suresi: 102) ayet-i kerimesi ile sabittir.

İslam uleması; sihir yapmanın haram olduğu hususunda müttefiktir. Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur. İbn-i Kesir, „sihre muhatap olan“ kimselere, şu tavsiyede bulunmaktadır: „Bana göre sihri gidermek için en faydalı yol; Allahu Teala(cc)’nın Resulü’ne indirdiği muavvizatı (Felak ve Nas surelerini) okumaktır. Hadis-i şerif’te, ‚Allah’a sığınan hiç kimse; iki sığınma duası gibi etkili bir dua ile sığınamaz‘ buyurulmuştur.“ Kendisine sihir ve büyü yapıldığına inanan kimsenin, bu tavsiyeye uygun davranmasında fayda vardır. (Fıkhi Meseleler.Yusuf Kerimog) [4]

Allahım bizleri nurlu yolundan ayırma. Bizleri ehli sünnet vel cemaat yolundan ayırma. Bizleri Sıratı müstakim den ayırma. Bizleri sihirden, büyüden, gözbagcılıktan,İblisin, şeytanın, şerli cinlerin şerrinden muhafaza eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 06.05.1999

[1] Samil islam ansiklopedisi.c.5.s.419.

[2] Imam Zehebi.Büyük günahlars.20.21.

[3] Samil islam ansiklopedisi.c.5.s.420.421.

[4] Fikhi meseleler. Yusuf kerimoglu

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.