Tarikatlar ve Tarihi Seyrine Bir Bakış

Tarikat, yol, yollar.Tasavvufta Allaha ulaşmak için tutulan yol, bu yol boyunca yapılan yolculuk bir şeyiın öncülügünde gerçekleşir.Her yolun kurucusu,öncüsü tarafından belirlenen bir takım kuralları töreleri vardır.

Hicri altıncı yüzyıldan başlayarak çok sayıda tarikat kurulmuş ve bunlar şubelere, kollara ayrılarak bütün İslam dünyasına yayılmış ve günümüze kadar gelmişlerdir.

Tasavvuf erbabına göre Allaha ulaşan yollar sayısızdır. Her Tarikatın vuslatı ayrı, ayrı kural,yöntem ve yollarla gerçekleşebilir.Esas olan yönelmedir. Örnegin Kâbenin belirli bir yanında bulunmak degil ona yönelmek önemlidir.Kâbeye ulaştıran bu yöneliştir.Necmeddini kübra demiştirki; * Állaha ulaşan yollar yaratıkların sayısıncadır.* Ebubekir talemsani ise diyorki; * Allaha ulaşan yollar yıldızların sayısıncadır.*

Zamanımız yazarlarından Prfesör Seyyid Mehmed Şen, şu misâli veriyor; * Sınırları, yani kenar çizgileri iyice belirlenmiş bir büyük yol veya bir büyük cadde düşünelim. Bu büyük yolun kenar çizgilerinin hemen dışında,her türlü yol ve trafik işaretleri mevcuttur.Keskin ve uzun virajlar, Viyadükler, kaygan yüzeyler,heyelan bölgeleri ve bunlara benzer diger işaretler…Bu işaretlere özen göstererek giden bir sürücünün her hangi bir tehlike ile karşılaşması düşünülebilirmi ? Kendine ayrılan şeritte giden ve gerektiginde itina ile şerit degiştiren bir sürücünün kime ne zararı olabilirki ? İşte bu büyük yol, yani büyük cadde dini mübini İslamdır. Yol içindeki şeritler ise Tarikatlardır.

Sürücüler tarikatların mensupları, sürücülerin ve yolcuların bindigi araçlar ise, tarikatların düsturları, yani esaslarıdır. Yolun kenarındaki çizgiler ise, Dinin haram ve yasak ettigi şeylerdir. Eger bu çizgilere uyulmayacak olunursa düşük bankete kapılmak ve şarampole yuvarlanmak her an için mümkündür.Yol kenarındaki işaretler ise mekruhlardır.Bu işaretlere dikkat edilmiyecek olunursa elde olmadan yol dışına çıkıp yuvarlanma tehlikesi ile karşılaşılır.*

Abdulkadir suhreverdi (K.s) diyorki; * Helâli aramak farzdır. Yeryüzünde helâl her zaman bulunur. Allahû teâla, kullarından helâli aramalarını istedi.Helâl bir yerde çok, diger yerde azdır. Arayıp bulmak kula düşer…*

Tarikatlarda her yolun kurucusu, öncüsü tarafından belirlenen kuralları, yöntem ve metodları vardır. Miladi.On ikinci yüzyıldan itibaren başlayarak çok sayıda Tarikat kurulmuştur. Bu Tarikatlar Şubelere, kollara ayrılarak bütün İslam dünyasına yayılmış ve günümüze kadar da hayatiyetlerini devam ettirmişlerdir…

Kuralları, yöntemleri farklı olsada bütün Tarikatlarda ortak olan ögeler vardır.Zikir, Çile ve seyru sûluk (yani Allaha dogru yaptıgı manevi yolculuk.) bunların başında gelir.

Pir, Piri sani, Şeyh, Halife, Derviş, Mürid, İnabe (yani tövbe ederek Allaha yönelme) Biat, Şeyhe baglanma, Silsile, Rabıta, kollara, şubelere ayrılma, İstigase(yani şeyhten yardım isteme) Tevessül (yani şeyhi aracı kılma…gibi.

Her tarikatta kurucu Şeyh PİR olarak anılır. Eger Tarikatın âdab ve erkânı, sonraki şeyhlerden birisi tarafından belirlenmişse bu kişiye PİRİ SANİ denilir. Tarikat kurumunun merkezinde şeyh bulunur. Bu şeyh tarikatın kurucusu degilse, onun yada onu izleyen şeyhlerin halifesidir.

Her Şeyhin Hz.Muhammede (sav) uzanan silsilesi vardır. Her silsile merkeze dogru birbirinde icazet alan kişiler halinde ehli beyt imamlarına, onlardan genellikle Hz Ali’ye bazanda Hz.Ebubekir’e ulaşır. Ve böylece Hz.Peygambere (sav) baglanır.

Tarikat etkinlikleri Tekke, Zaviye, Dergah, Hankâh, Asitane gibi adlarla anılan yerlerde yürütülür.Her tarikatın Asitane adıyla anılan merkez tekkesi, tarikat pirinin bulundugu yada gömülü oldugu yerdir,Tekkedir.

Tarikata girmek isteyen talibler BİAT veya İNABE adı verilen bir törenle Şeyh tarafından Tarikata kabul edilir. Tarikatklar düşünce sistemleri, Zikir biçimleri ve yöntemlerine göre çeşitli sınıflara ayrılırlar.

Zikir biçimleri açısından Tarikatlar dörde ayrılır. KIYAMİ Tarikatlar; Kadiriler, Mevleviler, Halvetiler gibi zikirlerini daha çok ayakta yapan tarikatlardır.

Nakşibendiler ve Melamiler gibi oturarak yapanlarada KUUDİ Tarikatlar adı verilir.Nakşibendiler gibi zikirlerini ses çıkarmadan gizlice yapan tarikatlar HAFİ tarikatlar, Kadiriler gibi sesli olarak açıktan yapanlarada CEHRİ tarikatlar adı verilir.

Zaman zaman aynı tarikatın hem oturarak, hem ayakta (Halvetilik gibi) hem gizli, hemde açık zikir yaptıgı (Bayramilik gibi) görülmektedir.

Tarikatlar kuruluşlarından itibaren yalnız dini Tasavvufi bir müessese halinde kalmayarak sosyal, siyasal, kültürel, sanat ve askeri bakımdan birer komple kurum olarak önemli görevler yüklenmişlerdir.

Yusuf Kerimoglu Hocaefendi, Bu konudaki araştırmasında şu bilgilere yer veriyor:

İbn-i Abidin “Reddü’l Muhtar” isimli eserinde; şeriat, tarikat ve hakikat kavramlarının mahiyeti izah edilirken şu ifadelere yer verilmiştir: * Bu üç şeyden murad; kuldan beklenen kulluk vazifesinin, beklendiği şekilde yapılmasıdır.* İnsanoğlunun hevâsını ve heveslerini bir kenara bırakması ve yaratıcıya tabi olması gerekir. Yaratılış hikmetinin zaruri bir sonucu budur.

Resûl-i Ekrem (sav)’in Hicret esnasında Hz.Ebûbekir’e, bazı gizli ilimleri öğrettiği iddiası doğru değildir. Sadece Allah (cc)’a tevekkül etmesini emretmiştir. İmam Seyyid Şerif Cürcani, tasavvufu, “şeriatin zâhirini ve bâtınını, ahkâmını ve adâbını bilip, yaşamak” şeklinde tarif etmiştir.(Et Tarifat) Bu bir haldir, felsefe değildir.

Tasavvuf ıstılahında mürşid-i kâmil; İslâm’ın temel hedeflerini gerçekleştirmek için, insanları cihada hazırlayan muallime verilen vasıftır. İslâmi ilimlere vâkıf olmayan bir kimsenin, nefsinin hevâsıyla mücadele etmesi ve tasavvuf ehli olması kolay değildir.

Tasavvuf yolunun önderlerinden Cüneyd-i Bağdadi; “Bizim ilmimiz; Allahû Teâlâ (cc)‘nın kitabı ve Resûl-i Ekrem (sav)‘in sünnetiyle mukayyeddir. Sülûkünden önce Kur’an-ı Kerim okumayan, sünnetin mahiyetini bilmeyen ve fakîh olmayan kimseler, bu yolun yolcusu olamazlar” diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Güzel ahlâkın kaynağı tasavvuf değil, Kitap ve Sünnet’te yer alan hükümlerdir.

Peygamberimiz (sav)’in, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”(Acluni, Keşful hefa ) buyurduğu malûmdur. Kalbin dünyevi ihtiraslardan temizlenmesi, güzel ahlâkın elde edilmesi, şeytanın güzel gösterdiği şeylerden sakınılması ve bütün ibadetin ihlâsla edâ edilmesi zaruridir. Dünyevi ve uhrevi saadete kavuşmanın anahtarı budur…(Yusuf KerimogFıkhi Meseleler.)

Türkiyede faaliyetleri 1925 yılında durdurulmuş, yasaklanmıştır. Günümüzde gizli gizli hayatiyetlerini devam ettirenler vardır. Allah (cc) Dogru yoldan ayrılmayan SIRATI MÜSTAKİM üzerine varlıklarını devam eden kullarından razı olsun. Ehli Sünnet ve cemaattan ayrılmayan kullarına selamet versin. Onların yollarını açık, başarılarını devamlı kılsın.

Şeriat, Tarikat, Hakikat bütünlügünden sapıp yeni yeni yollar ihdas eden cahillerinde lâyıgını versin. Zaten bu tür hareketler içinde olan cahillerin yaptıkları bir gün mutlaka ayaklarına dolanır diye düşünüyorum. Allah (cc) Hakkı hak bilip hakka baglanan, Batılı batıl bilip batıldan sakınan kullarına da yardım eder inşaallah. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… …07.03.1998

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert