Tevhid İlmi

Cenabı Rabbulalemiyn Araf suresi. Ayet.172-173. Te mealen şöyle buyurmaktadır:*** Hani rabbin adem ogullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahit tutmuştu.’’ Ben sizin Rabbiniz degilmiyim ? demişti de Evet rabbimizsin şahit olduk ‘’ demişlerdi. Bu kıyamet günü biz bundan habersizdikdememeniz içindir. Ya da bizden önce atalarımız şirk koşmuştuda biz de onlardan sonra gelen bir kuşagız. İşleri batıl olanların yaptıkları yüzünden bizleri helakmı edersin dememeniz içindir.***

Tevhid lügat olarak: Birleme, birleştirme, bir bilme, birlikçilik, tek Allah inancı, tevhid bilgisi anlamına geldigi gibi, Şer’i ve ilmi manada: Allahın varlıgını, birligini, kemal sıfatlarını, efalini-fiilini anlatan, eşi ve benzeri bulunmadıgını bilmek ve buna inanmaktır. Yukarıda almış oldugumuz ayette görüldügü gibi tevhid fikrinin temelleri insanlıgın yaratılışı esnasında atılmıştır.

Yüce Allah biricik Rabb oldugunu bütün insanlara tasdik ettirmiş ve kıyamet günü yapılabilecek tüm itirazların geçersiz oldugunu daha ilk günden kendilerine bildirmiştir. Cenabı Allah, kullarından aldıgı bu söz üzerine onların bilme-marifet, düşünme ve akletme yetenekleriyle donatmış ve ayrıca onlara iyiyi, güzeli ve dogruyu gösteren Peygamberler göndermiştir.

Görülüyorki Tevhid inancı Akidenin esasıdır. Şeriatın tümü onun için indirilmiş bütün Resuller ve Nebiler Hz. Adem’den (as) Nebi ve Resullerin sonuncusu Hz. Muhammede (sav) kadar hep o inanca çagırmışlardır. İslam dininin temel ögretisi ve ilk rüknü birlemek manasına gelen * TEVHİD * inancıdır.Kısa ve öz olarak La ilahe illallah ifadesiyle açıklanan tevhid akidesi, İslam dininin temel rükünüdür.

Bu sebeple tevhid , sadece Allahı birlemek demek oldugu gibi, İslamın hemen hepsini kuşatan bir kavram olarakta algılanmışve öylece anlaşılmıştır. İslam dini tevhid dinidir cümlesi aynı anlamı anlatmaktadır. Bu cümleden olarak diyebilirizki, bu temel akideye dayalı olan İslam dininin ana hedefi insanları şirkten, tagutlardan ve küfürden kurtararak Allahın birligine inandırmak, kalplerde bu ruhu yeşertmek, ikiligi ortadan kaldırmak ve Allahın bir tek ligi fikrini yerleştirmektir.

Kısa ve öz tanımı ile * La ilahe illallah * olarak bilinen tevhid akidesinin, küçük bir şüphe kabul etmeden, saf ve katıksız bir şekilde yerleşmedigi bir kalpte hakiki bir imandan bahsetmek mümkün degildir. Hakiki bir İman için de Allaha İmandan önce tagutları tanımamak, onları her türlüsüyle reddetmek gerekir.

Muhammed Hamdi Yazır (rh.a) diyorki: * Muvahhid olmak için, Allaha imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartıda tagutları asla tanımamaya azmeylemektir. Bu surette kim tagutu inkar edipte Allaha iman ederse ayeti La ilahe illallah kelimeyi tevhidinin bir tefsiri demektir. Tevhid, Müminin hayat metodudur. Diger islami bütün rükünler bu genel prensibe baglıdır. Bu itibarla Tevhid mevhumu yani La ilahe illallah prensibi İslamda bütün anlayış biçimlerinin mihrakını-odak noktasını teşkil eder. Diger bütün rükünler, prensipler ve fikirler bu yüce mevhumun etrafında örülür.

Bu noktadan hareketle diyebilirizki insan, Tevhid akidesi konusunda net bir düşünceyi kazanıp bir karara varmadıkça, bu konuda sabit bir görüşe ulaşmadıkça, diger islami hiç bir konuda sıhhatli bir sonuca ulaşamaz. Her zaman oldugu gibi teknolojinin, materyalist, kapitalist felsefelerin göz boyadıgı ve kafa bulandırdıgı günümüzde, bizi bu kargaşa ve zillet bataklıgından kurtaracak yegane prensip tevhid akidesidir.Tıpkı İslamın ilk dönemlerinde oldugu gibi…

Kurana göre tevhidin asıl manası; Allahın birligine, dengi ve ortagı olmadıgına insanların iman etmesidir. Bunun için islam alimleri Allahın zat ve sıfatlarından bahseden ilme * TEVHİD * ilmi ismini vermişlerdir. Tevhid ilmi, Allahın zatında, isim ve sıfatlarında, alemleri yaratma fiillerinde bir ve hür oldugunu, onun eşi ve dengi, ortagı bulunmadıgını, yaratılan her şeyin o na döndügünü ve her türlü hareketin o na yöneldigini isbat eder. Tevhid ilmi…

Sahihi Muslim de rivayet edilen bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor mealen:** Ben insanlara La ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim Lailahe illallah derse malını ve canını benden korumuş olur. Hesapları ise Allaha kalmıştır.** Hadiste de belirtildigi üzere La ilahe illallah ; kişide bir inanç, bir his ve bir hareket haline dönüşmedikçe gerçek ifadesini bulamaz.Bunun gerçekleşmesinin ilk şartı da, bu kelimenin manasını Allahın razı oldugu ve tarif ettigi şekilde bilmektir.

Öyle bir tevhid ki bu sözü söyledigi için gögsüne konmuş agır taşların altında, ya da boynuna takılmış ipten tutan çocuklar tarafından mekke sokaklarında sürüklenmişti Hz. Bilal… yine bir Ebu Zerri gıfari (ra) tevhidi ögrenince Kabe de toplu halde bulunan Mekkeli müşriklerin karşısında tevhidi haykırıyordu. Şu ifadeleri kullanmakta sanırım fayda vardır; La ilahe illallah sözünü tekrarlamak kişiye hiç bir fayda saglamaz. Tevhidle birlikte onun taşıdıgı hakikatı yaşamak zorundayız. Bu hakikatlara gönül vermedigimiz müddetçe, diger yapmış oldugumuz ibadetlerin hiç bir kıymeti olmayacaktır.

Tevhidin hakikatını anlayan mümin allahtan başkasına kul olmaktan kurtulur. Hürriyete kavuşur. Nihayet Allaha halis bir kul olur. Bu kullugu, insanlıgın ulaşacagı en son noktada- derecede isimlendirmek gerekir. Bunun içindirki Allahu teala (cc) şerefli Peygamberini mertebelerin en yüksekliginde kulluk vasfıyla nitelemiştir. Unutmamamız gerekirki tarih boyunca bütün Peygamberler istisnasız olarak insanlıgı tevhide-Allahın birligini haykırmaya davet etmişlerdir.

Görülüyorki, mükellef olan bir kişinin ilk görevi tevhide inanmak ve inandıgını ortaya koymaktır. İslam alimlerinin anlattıgı rivayetlere bakacak olursak tevhid üç şeyi kapsamaktadır. 1.) Sıfatların tevhidi.* Allahın sahip oldugu nu belirttigi sıfatlarda bir ve tek kabul edilmesi demektir.* 2.) Rububiyetin Tevhidi; * Allahtan başka bir rab kabul etmemektir. Her şeyin yaratanının o oldugunu kabul etmek, sıfat ve fiillerinde ona eşsiz ve şeriksiz-ortaksız kabul etmek gibi hususları kapsamaktadır.* 3.) Uluhiyetin tevhidi;* Yalnızca Allaha ibadet edip asla şirk koşmamak hakkına sahip oluşu demektir.* Kuranı kerim hemen her hükmünde tevhidin etrafında döner dolaşır.Kuran ayetleri, Ya Allahın zati sıfatları, yaratılışı, efali-fiilleri ve idaresinden haber verir. Veya emir ve yasakalrından bahsederki, bunlar onun rabb oluşunun ve yaratıklarını koruyucuoluşunun bir geregidir. Kuranı kerim çeşitli şekillerde açıkladıgı sevap, uluhiyet ve rububiyet tevhidine dayanan Allahın şeriatına uyan kimselerin mükafatıdır. Ve yine açıklandıgı çeşitli cezalar , Allahın şeriatına muhalefet edenlerin cezasıdır. (Abdulkadir zeydan)

La ilahe illallah diyen kimsenin cennete girecegi hususunda sayılamayacak kadar çok Hadisi şerif vardır. Tevhidin hakikatını anlayan bir mümin, şirkin her türlüsünden arınarak , hayatın her yönüyle bu inancın gerektirdigi şekilde düzenleyen büyük günahları işlese dahi mutlaka cennete girecektir. İslamın yolu, Allaha ve Peygamberi Muhammede (sav) itaattan oluşan bir yoldur. Allaha itaat onun kitabına itaattır. Peygambere itaat ise, o nun sünnetine uymaktan ibarettir. Kim allah ve onun Rasulünden itaatten yüz çevirirse, küfrü seçmiş ve kafir olmayı kabullenmiş demektir. Allah ise kafirleri asla sevmez diye inanıyoruz. O gibi şerli insanların şerrinden yine Allaha (cc) sıgınıyoruz.

İslâm dini tevhid dinidir däze inanıyoruz. “Allah’tan başka ilah yoktur” diye kısaca ifade ettiğimiz Lâilâheillallah kelime-i tevhidi ile, kısaca Esmâ-i Hüsnâyı içine alan geniş ve şumûllü bir Allah inancını, anlayışını, Onun varlığını, Ondan başka ilâh bulunmadığını kastetmiş oluyoruz söyledigimiz bu kelimeyle. Zaten dualarımızda da demezmiyiz ? Allahım son nefeste Kelimeyi Tevhidi dilimizden eksik etme diye…İnşaallah gerçekleşir yoksa başka kurtuluş ümidimiz yoktur…

Demek istiyoruz ki Allah’tan başka yaratan yoktur. Rızık veren, sanat ve hikmetle yaratan; boş, lüzumsuz hiçbir işi olmayan, zarar ve menfaaat elinde bulunan tek İlah vardır. Onun ortağı, benzeri, yardımcısı yoktur. Herşeyin dizgini, tasarrufu, anahtarı Onun elinde, herşeyin hazinesi Onun yanındadır. Onu bulan—herşey Onun olduğu için herşeyi bulmuş olur. Onu bulamayan ise hiç birşeyi bulamaz. Onu bulan her türlü dertten, sıkıntıdan, ıztıraptan kurtulur. Onu bulamayan ise sıkıntılar içinde boğulur gider.

Onu bulan dünyanın ağır yükleri altında ezilmekten kurtulurken, Onu bulamayan her olay karşısında titrer, yıkılır, ezilir. Âyet-i kerimede: “Allah kuluna kâfî değil mi?” buyurulur. Nasıl kâfî olmaz herşeye gücü yeten, herşeyi bilen, “Ol!” demesiyle herşey oluveren bir iradenin sahibi? Ve nasıl son derece aciz, zayıf, fakir olan insan böyle birine dayanmakla problemlerini çözmez, dertlerden kurtulamaz ?

Allah (cc) Âlemlerin rabbidir, gizlilerin de rabbidir. O’nun gücü her şeye yeter; göklerin ve yerin tüm güçleri O’na aittir. O, kerim olan Arş’ın, yüce Arş’ın rabbidir. Tüm yükselme derecelerinin sahibidir. Bir beşik gibi arzı uzatır, gökte, uygun ölçülerde su indirir. O, bütün varlıkları çiftler halinde yarattı. Gökkubbeye düzen ve mükemmellik verdi. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hakimiyeti Allah’ındır. Doğu ve batı O’nundur. Ne yana dönerseniz dönün, O oradadır. Çünkü her şeyi kuşatmıştır. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplar. Yarattıklarını koruyup gözetir ve bunda hiçbir güçlükle karşılaşmaz. O, azizdir, hikmet sahibidir.

Allah yalnız yaratıcı değil, aynı zamanda rahimdir, rızk verendir, koruyandır, yardımcıdır, hidayet verendir ve tüm yaratıkların darda kalmışlarına yardım ulaştırandır. Allah dünyayı oyun ve eğlence olsun diye yaratmamıştır. Dünya, belirlenmiş bir süreye göre, bir amaçla ve bir plan doğrultusunda yaratılmıştır. O kanunlar çıkarır, rehberlik eder, her şeyi bir ölçü ve takdire göre düzenler, yaratır, yol gösterir. O, her şeyi bilendir. Her şeyi görendir.

Allah, hüküm verenlerin en iyisidir. Hiç kimseye asla zulmetmez. İnsana adaletsiz davranan O değil, kendi nefsine zulmeden insandır. Hüküm gününde adalet tartıları kurulacak, en küçük bir amel bile hesaplanacaktır. O çabuk ceza verendir ve acı azapla cezalandırır. İnsanlara adil olmalarını buyurur ve adil olanları sever. Günahtan sakınıp sevap işleyenlere büyük ödüller verir. İnsanların iyi amelleri, en güzel şekilde ödüllendirilmek için yazılır. Allah, tüm iyilikleri kendisinde toplamıştır, tüm iyiliklerin kaynağıdır. Her türlü kötülükten de uzaktır.

Allah’ın birliğinden sözetmek 0’nun zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğunu söylemektedir. Zatının bir olduğunu söylemek, O’nun kısmının, parçasının, bölümünün olmadığını söylemektir. Çünkü birleşik olmaması Allah’ın zorunlu niteliklerindendir. Sıfatlarının bir olduğunu söylemek, eşinin, benzerinin olmadığını kabul etmektir. Çünkü yaratılmış varlıklara benzemek de, O’nun temel nitelikleri arasındadır. Fiillerinde bir olduğunu söylemek de, ortağı bulunmadığını söylemektir. Çünkü ortalık aczi gerektirir. Güçsüzlügü gerektirir. Allah (cc) her şeyi yapmaya kadirdir. O herşeye gücü yeten, herşeyi bilen, “Ol!” demesiyle herşey oluveren bir iradenin sahibi? Ve nasıl son derece aciz, zayıf, fakir olan insan böyle birine dayanmakla problemlerini çözmez, dertlerden kurtulamaz ? Onun için diyoruzki;

Allah’a ibadet, belirli amellerle sınırlı değildir. Allah’a ibadet etmek, insanın her adınında, her hareketinde, her sözünde O’nun koyduğu kurallara uymak, O’nun hükümlerini yerine getirmek, resullerinin gösterdiği yoldan yürümek demektir. Yalnızca O’ndan yardım dilemek, korkmak, O’na güvenmek, dayanmak, tevekkül etmek, sığınmak, O’ndan başkasını veli edinmemek, sorunların çözümünü O’na havale etmek, O’ndan başka koruyucu, kollayıcı kabul etmemek de tevhid inancının gerektirdiği tek ve bir olan Allaha ibadetin boyutlarını oluşturur.

Şurası bir gerçektirki; Zerreden kürelere kadar her şeyin sahibi Allah’a dayanan insan için ise, içinden çıkamayacağı birşey yoktur. Yasak meyveden yediği için Cennetten çıkarılan Hz. Âdem (as) Ona yönelerek, af dileyerek hatasının yükünden kurtulmuştu.

Hz. Nuh (as), yola gelmeyen, inatçı, kalbi mühürlenmiş kavmini Allah’a havale etmiş, duâsı sonucu inananlar dışında hepsi tufanla helâk olmuşlardı.

Hz. Yunus (as) balığın karnından, denizi ve geceyi, kısacası bütün sebepleri kudret elinde tutan Allah’a yakararak kurtulmuştu.

Hz. Eyyûb (as) yıllar süren hastalığına Şafî (yani şifa verici) olan Allah’a sığınarak derman bulmuştu.

Hz. Zekeriya (as) seksen yaşındayken hanımı da kısır olduğu halde hizmetini sürdürecek hayırlı bir evlât istemiş. Cenâb-ı Hak da onu Hz. Yahya (as) ile müjdelemişti.

Hz. İbrahim’in (as) hâli ondan pek farklı değildi. Seksenli yaşlarda Hz. İsmail’e (as), doksanlı yaşlarda da Hz. İshak’a (as) kavuşmuştu.

Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (asm) Ona dayanarak tek başına çıktığı yolda zaferlerden zaferlere koşmuş, gönüllerde taht kurmuş, İslâmı dünyanın başına geçirmişti.

Bütün mesele Sultanlar Sultanını bulabilmek, her an her yerde Ona yönelmek, sığınmak, Ondan meded ummaktır.

Ey Kendisinden başka kaçacak yer olmayan, Kendisinden başka sığınılacak yer olmayan, Kendisinden başka ilticâ edilecek yer olmayan, Kendisinden başka tevekkül edilecek kimse olmayan, Kendisinden başka kurtuluş yeri olmayan, Kendisinden başkasına rağbet edilmeyen, Kendisinden başkasına ibâdet edilmeyen, Kendisinden başkasından yardım istenilmeyen, Kendisinden başka güç ve kuvvet Sahibi olmayan Allahım. Sen bütün kusurlardan, acizliklerden, ortaklık ve şirkten ve noksan sıfatlardan münezzehsin. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 13.11.2004

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.