Peygamberlerin, velilerin ve Şehidlerin Şefaatları haktır. Şefaat, kısaca bir kimsenin başkası için iyilik istemesidir.Kıyamet gününde ise, Peygamberler, melekler ilimleriyle amel eden ilim adamları, salih insanlar, müminler ve mümin erkeklerin ve kadınların küçük yaşta ölmüş olan çocukları şefaatta bulunacaklardır.
Allah katında şefaat, ancak yüce Allahın izin vermesi ile olur.Kuranı kerimde Bakara suresi ayet: 225.te mealen şöyle buyuruluyor: *** Onun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir ? *** Yine enbiya suresi ayet: 28.de *** Onlar Allahın hoşnut oldugu kimseden başkasına şefaat edemezler.*** buyurulmaktadır.
Peygamber efendimizin (sav) in şefaatlerinin en büyüklerinden birisi, hüküm verme işinin başlatılması için şefaatte bulunması olacaktır. Yine sırat‘tan geçmeye ve sonra cennete girilmesine izin verilmesi için şefaatta bulunması da , Onun büyük şefaatlarından olacaktır. Rasulullah (sav) bunun yanısıra bazı kimselerin hiç hesaba çekilmeden cennete girebilmeleri için şefaatta bulunacaktır.
Yine hesaba çekildikten sonra azabı hak etmiş oldukları ortaya çıkan bazı kimselerin azab görmemeleri için şefaata bulunacaktır. Ayrıca müminlerin günahkarlarının cehennemden çıkarılmaları için Peygamber efendimiz (sav) şefaatta bulunacaktır. Rasulullahın (sav) şefaatlarından birisi de, cennete girmiş olan müminlerin oradaki derecelerinin yükseltilmesi amacıyla olacaktır.
Said Havva (rh.a) diyorki: *Yapılan araştırmaların ortaya koyduguna göre, Rasulullah (sav) ın on ayrı şefaatı olacaktır. Bunların başta gelenleri, hüküm verme işinin başlatılması, Sırat’tan geçilmesine izin verilmesi ve cennete girilmesine izin verilmesi amacıyla olacaktır.
Bu şefaatlardan her biri, tüm insanları ilk önce Hz.Ademe (as), sonra da sırasıyla Hz.Nuha (as) Hz.İbrahime (as), Ve Hz. İsa ya (as) başvurmalarının ardından, işin Hz. Muhammede (sav) havale edilmesi üzerine gerçekleşecektir. Sahihi Muslim de geçen bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyuruyor: ** Ben, cennette şefaatte bulunacak olanların ilkiyim. Ve ben kıyamet gününde kendisine uyanların sayısı en çok olan peygamberim. Aynı şekilde ben cennetin kapısını ilk çalacak olanım.(kitabul iman)
*** Tirmizi, Enes bin Malik (ra)in şöyle söyledigini rivayet etmiştir:** Rasulullattan (sav) kıyamet gününde benim için şefaatte bulunmasını istedim. Rasulullah (sav) ‚‘İnşaallah, bunu yapacagım‘‘ diye buyurdu. Kendisine: ‚‘ Seni nerede arayayım ? ‚‘ diye sordum. ‚‘ Beni ilk olarak Sıratın başında ara‘‘ diye buyurdu. ‚‘ Peki burada bulamazsam ?‘‘ dedim. ‚‘ O zaman beni Mizan başında ara ! diye buyurdu. ‚‘ Peki Mizan’ın başında da bulamazsam ? dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: O zaman Havz’ın (Havz’ı Kevser’in) başında ara. Ben bu üç yerin dışında herhangi bir yerde olmam.Sıratın mahiyeti,Tirmizi,sıfatul kıyame bahsi.** El Berika adlı degerli eserde Şefaat Lügatta vesile ve taleb demektir. Örfte ise başkası için hayır istemektir diyerek şu nakillere yer vermektedir: *
El Likaniden, Denilirki: Meleklerin rasulleri de musannifin (yani kitabı tertib edenin) zikrettigi ‚‘ Rasullere dahildir. Şefaat azabın def’i (yani kaldırılması, savılması) bir de derecelerin yükselmesi içindir Hayırlılar, ulema, evliya ve salihler şefaat edeceklerdir. Ehli sünnetin icmaı üzere böyledir. Camiussagir de zikredilen Hadiste şöyle geçmektedir:** Kıyamet gününde üç kimse şefaat ederler. Nebiler, alimler ve şehidler.**
Ramazan El Buti diyorki: * Allahu tealanın Rasulüne vadetmiş oldugu –Makamı mahmud- ancak ve ancak, bütün mahşer ehline genel olarak, ümmetine özel olarak , muhtelif şefaatlarda bulunmasını ifade eder. İbni Cerir derki: Müfessirlerin çogu: Muhammed (sav) in kıyamet gününde oturacagı makam -Makamı mahmud- insanlara şefaat etmesi , o günün azabının şiddetini hafifletmesi için Allahtan dilekte bulunması ve bu dileginin kabul edilmesidir. Demişlerdir*
Buna göre Allahı tealanın, kıyamet gününde Peygamberini oturtacagı Makamı Mahmud, zikrettigimiz şefaatlardan muayyen bir şefaatın adı degildir. Ancak bu şefaatların İcmali adı dırki , ondan dolayı bütün varlıklar ona minnettar olacaklardır. Şefaat hususunda ayet ve hadisler vardır.
Bu hadislerden bir tanesi, Buhari ve Muslim tarafından rivayet edilen uzunca bir hadistir. Orada insanların teker teker Peygamberlere giderek onlardan şefaat etmeleri için dilekte bulundukları, en sonda Rasulullahın (sav) yanına vardıkları rivayet edilmiş, onun, müminlerden büyük bir kesime şefaat edecegi ifade edilmiştir. Bu şefaat, ancak Cenabı Allahın bagışlamak istedigi kullarına merhametinin bir tezahürüdür. Bu şekilde bir tezahürü, Cenabı Allahın Rasullerine, Nebilerine ve bazı salih kullarına ikramda bulunmasından dolayıdır. (Ramazan el Buti. İslam akaidi.)[1]
Fıkhı Ekber şerhinde bu hususta şu bilgilere yer veriliyor:* Peygamberlerin umum olarak, bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) nın da hususi olarak, Makamı Mahmudda, livai ham’de ve Havzı Kevser de, müminlerden küçük günahlar işleyip azaba müstehak olanlarla, büyük günahlar işleyip azab çekmeleri gerekli olanlara şefaat etmesi haktır. Peygamber Aleyhiselam buyuruyorki: ** Benim şefaatım, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.** Alimlerin, velilerin, şehidlerin, fakihlerin, müminlerin küçük çocuklarının bela ve musibete sabredenlerin şefaatı da haktır.
İmamı Azam El Vasiye adlı kitabında şöyle diyor: * Hz. Muhammed (sav) in şefaatı büyük günah işleyenlere olsa dahi, ehli cennet olanların her biri için haktır. Bunun zahiri anlamı şudur: Bu şefaat, bu ümmetin günah işleyenlerine mahsus degildir. Çünkü Peygamber aleyhiselamın şefaatı bütün ümmetlerden gam ve kederi giderir. O, rahmet peygamberidir. Rivayetle sabit olmuşturki, Peygamber aleyhiselamın çeşitli şefaatları vardır. İmam Nesefinin akaidinde, büyük günah sahipleri için Peygamber aleyhiselamın ve iyi, seçkin kimselerin şefaatı oldugu zikredilmektedir.
Konumuzun bir ayet meali ile Aydınlandıgına bakalım. Nebe suresi ayet,38.Mealen:*** O gün , Cebrail ve melekler saf halinde duracaklar . Rahmanın kendisine izin verip de dogruyu söylemiş olandan başkaları bir kelime söyleyemiyecekler…***
Buhari ve Muslimin Cabir (ra) dan ittifakla rivayet ettikleri bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz mealen şöyle buyurmaktadır: ** Bana beş şey verildiki, benden evvel olan , (hepsi birden veya bir bir) hiç bir kimseye verilmemiştir:
A.) Bir aylık mesafede bulundugum halde korku ile düşmanıma galebe çaldım-galip geldim.
B.) Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden evvel Peygamberlerden hiçbir kimseye helal kılınmamıştır.
C.) Kürre-i arz bana ve ümmetime mescid, topragı da temizleyici madde kılındı. Binaenaleyh ümmetimden her hangi bir kimseye namaz yetiştiginde –yani namaz vakti geldiginde-namazını oldugu yerde kılsın.
D.) Bana şefaat verildi.
E.) Her Peygamber sadece kavmine gönderildi. Ben ise, bütün insanlara gönderildim.***
Yusuf Kerimoglu hocaefendi bu konuyla alakalı araştırmasında şu degerli malumatları aktarıyor: Günümüzde „şefaat“ kavramı; sadece ahirette gündeme girecek bir hadise gibi değerlendirmektedir. Bu eksik bir anlayıştır. Zira şefaat kelimesi şef kökünden gelir ve „birinin suçundan geçilmesi veya dileğinin yerine getirilmesi için yapılan aracılık“ manasınadır.
Ragıb el-Isfahani’ye göre, bir şeye onun benzerini eklemektir. İnsanlar, dünyada birbirine şefaatçi olabilirler. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: „Kim güzel bir şefaatle şefaat de bulunursa ondan kendisine bir hisse (sevab) vardır. Kim de kötü bir şefaatle şefaat’de bulunursa ondan kendisine bir (günah) payı vardır. Allah her şeye hakkı ile kaadir ve nazırdır“ (Nisa Suresi: 85) hükmü beyan buyurulmuştur. Tefsir-i Mücahid’de „Buradaki şefaatten maksad, insanların birbirlerine yardımcı olmalarıdır“ denilmektedir.
Allame Zemahşeri; bu ayetin tefsirinde şunları zikretmektedir: „Güzel şefaat; Müslümanın hakkına riayet edilen, kardeşinden bir kötülüğü gideren, ona bir hayırı getiren ve sadece Allahu Teala (cc)’nin rızası için yapılan şefaattir. Şefaat ancak caiz olan şeylerde yapılır.
Allahu Teala (cc)’nın koyduğu cezaların (haddler’in) kaldırılması için şefaat olmayacağı gibi, başkasının hakkını ihlal edecek işlerde de şefaat edilmez. İmam-ı Mesruk birisine şefaat etmişti. Şefaatte bulunduğu kimse, kendisine bir hediye verdi. İmam-ı Mesruk öfkelendi, hediyeyi kabul etmedi ve: „Eğer kalbinde olanı bilseydim, senin işinin olması için tek kelime dahi söylemezdim“ dedi.(4) Peygamberimiz Efendimizin (sav): „Kim bir Müslüman kardeşine şefaat eder de, şefaat ettiği kimse, kendisine bu sebeble bir hediye verir ve o da bunu kabul ederse büyük günah kapılarından birine gelmiş olur“(Süneni Ebu Davud.) buyurduğu ve şefaat (yardım) konusundaki temel prensibi ortaya koyduğu sabittir.
Konumuzu bazı insanların bazılarına şefaatlarıyla alakalı üç hadisi ile baglayalım.Tirmizi, Ebu said el Hudri (ra) den rivayet etmiştir:** Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Ümmetimden, insanlardan belli bir cemaata şefaat edecek olanlar vardır; bir guruba şefaat edecek olan vardır ve bir tek kişiye şefaat edecek olan vardır.Tirmizi. Kitabu Sıfatil Kıyame bölümü.**
İmam Ahmed bin Hanbel, Ebu Umame (ra) den şu şekilde rivayet etmiştir. ** Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Ümmetimin içinde Rebi’a ve Mudar kabilelerinden daha çok insana şefaatta bulunabilecek kimseler vardır. Ve yine ümmetimin içinde cehennemin direklerinden bir direk kadar cehennemin içinde büyüyecek olan vardır.Ahmed bin Hanbel. mecmuauz-Zevaid bölümü.**
İbni Mace, Ebu musa el Eş’ari (ra) den rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: ** Ümmetimin yarısının cennete girmesi ile şefaatten birini seçmem istendi, ben şefaati seçtim. Çünkü o daha genel ve daha çok kimseye yeterlidir. Siz şefaatin takva sahipleri için mi olacagını sanıyorsunuz ? Hayır , aksine şefaat; günahkarlar, hata işleyenler ve kirlenmişler için olacaktır. Ibni Mace Kitabuz-zühd bölümü. ***
Allah’ım. Bize helâl rızık nasip et. Bize verdiklerini helâlinden ver.Peygamber efendimizin Sünnetine uymakta bize kolaylıklar ihsan eyle. Bizi Resûlullah Efendimizin (sav) şefaatine ulaştır. Bizi dünyada helâl nimetlere ulaştırdığın gibi, Âhirette de rahmetinle Cennetine ulaştır. Senin gölgenden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı Hesap Gününde bizi gölgende barındır.Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir… 11.09.2004
[1] islam akaidi, Ramazan el buti.s.367,368