Ye’cüc ve Me’cüc

Cenabı Hak Kehf Suresi. Ayet. 94-98.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Dediler ki: Zulkarneyn, Yecuc ve Mecuc bu ülkede bozgunculuk yapıyorler. Bizimle onların arasında bir set yapman için sana bir vergi verelimmi..? Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına bir set yapayım. Bana demir kütleleri getirin dedi. Bunlar iki dagın arasını doldurunca: körükleyin dedi. Demir kor haline gelince: Bana erimiş bakır getirinde üzerine dökeyim dedi. ArtıkYecüc ve Mecüc onu ne aşabildiler ne de gelip geçebildiler. Zulkarneyn: İşte bu, Rabbimin bir Rahmetidir. Rabbimin tayin ettigi zaman gelince, onu yerle bir eder; Rabbimin verdigi söz gerçektir dedi.. ***

YECÜC VE MECÜC Meselesine gelince: Yecüc ve Mecüc denilen kimseler NUH Aleyhiselamın oglu Yafesin soyundandır. Yüzleri yassı, gözleri küçük, kulakları çok büyük, boyları kısadır. Hayvanları yiyip bitirirler, Nehirleri-Irmakları içip kuruturlar. Kafirdirler, set arkasından çıkınca insanlara saldırırlar. İnsanlar onları görünce saklanacak yer ararlar. Yecüc ve Mecüc Bizim işnancımızda; Kıyametin büyük alâmetlerinden biri olmak üzere, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve gerçek mahiyetlerini Allah’ın bildiği iki topluluk olarak izah edilmiştir…

Ye’cüc ve Me’cüc kelimeleri Arapçaya başka bir dilden girmiştir. Yabancı dillerde buna „Yağuğ ve Mağuğ“ demişler, Şeytanın zürriyeti olduğuna inanmışlardır. Bazı kimseler de yeryüzündeki insanların onda dokuzunun Ye’cüc ve Me’cüc olduğunu söylemişleridir. Ye’cüc ve Me’cüc Kitap ve Sünnetle sabit olan bir husustur…

Kıyametin büyük alametlerinden olan ve Kıyametin kopmasına yakın bir zamanda, bulundukları seddin arkasından çıkıp yeryüzüne dagılacak olan iki kötü milletin adıdır YECÜC ve MECÜC. Bu insanlar Nuh Aleyhiselamın oglu Yafesin soyundandırlar. Müslüman degildirler. İnsanları öldürür, etrafına zarar verirler ve Ekinleri telef ederlerdi…
O sırada Asya ve Avrupa kıtalarına Peygamber veya Evliyadan olan Zülkarneyn hakim idi. Bir rivayete göre Asyanın Kuzey dogusundaki Türklerin ricası üzerine Yecüc ve Mecüc kavminin kötülüklerine mani olmak için büyük bir duvar yaptı. Bu SED iki dag arasında, altı kilometre uzunlugunda, yirmi beş metre genişlik ve yüz metre yüksekliginde idi. Taş ve demirden yapılmış idi…

Şu hususu hemen belirtelim ki; Bu bildigimiz Çin seddi başka bir seddir. Yecüc ve Mecüc ise Yapılan seddin arkasında kaldı. Ve sedden dışarıda kalanların ise Türkler oldugu rivayet edilir. Zamanımızda hayli gelişmiş bir şekilde faaliyet gösteren, Arkeolojik araştırmalar ve araştırmacılar yer altında kalmış şehirleri, dagların tepelerindeki deniz fosillerini bulduguna göre, Zulkarneynin yaptıgı o duvarın bu gün meydanda bulunması ve bu insanların çok sayıda olmaları lazım gelmez…

Yani bunda bir gariplik yoktur. Nitekim, bugünkü milyarlarca insan, nasıl Adem ve Havva diye bildigimiz iki kişiden meydana geldiyse, o iki milletin de, bu gün nerede oldukları bilinmeyen bir kaç kişiden üreyerek, çogalarak yeryüzünü kaplayacakları akıl almaz bir durum degildir…

Yüce Allah, Kuranı Kerimde Yecüc ve Mecüc den iki yerde söz etmektedir. Birisi yukarıda aldıgımız ayeti kerimeler bir digeri ise Enbiya suresinde Ayet.96-97.de mealen şöyle zikredilmektedir: *** Yecüc ve Mecücün seddi yıkıldıgı zaman her dere ve tepeden boşanırlar. Gerçek vaad yaklaştıgında, inkar edenlerin gözleri beliriverir: Vah bize bundan önce gaflet içindeydik. Hem de zalimdik derler…***

Öncelikle Zulkarneyn üzerinde duracak olursak Bilindigi gibi Zulkarneyn ismi Kuranı Kerimde geçer. Yüce Rabbimiz ondan övgü ile bahsetmiştir. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilâf konusu olmuştur.Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. Zü ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir. Karneyn, karn’ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir (el-Firuzabadî, el-Kamusu’l-Muhît, Kahire 1332, IV, 257 vd).

Zülkarneyn’in kim oluğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu, eskiden beri tartışmalı bir husus olarak devam etmiştir. Kendisine Zülkarneyn denilmesi, alimler tarafından, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah’ın kendisine nur ve zulmeti musahhar kılması (emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatı dolayısıyle bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafına asıldığını görmesi anlamlarında yorumlanmıştır.

Zülkarneyn’in kim olduğu hususu da, çok farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bilindiği gibi Zülkarneyn kelimesi onun esas adı değil, lakabıdır. Onun esas adı hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Birçok kişi, onun Milattan önce 356 ile 323 Yılları arasında yaşayan Büyük İskender olduğunu iddia etmiştir. Fakat Kuranı Kermde söz konusu olan Zülkarneyn ile Büyük İskender’in vasıfları birbirini tutmamaktadır. Zülkarneyn, Allah’a inanan, dürüst bir hayat süren ve peygamber olduğu bile ileri sürülen bir kişidir. Büyük İskender ise, tek tanrı inancından uzak, girdiği şehirleri yerle bir edecek kadar zalim ve barbar bir insandı…

Bilhassa son devrin alimlerinin ekseriyeti ise, Zülkarneyn’in İran kralı Kisra (Hüsrev) olduğunu kabul etmişlerdir. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra’nın vasıflan, Kur’ân’da adı geçen Zülkarneyn’in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra’ya, Nûşirevan-ı Âdil demektedirler. Yine de Zülkarneyn’in gerçek adını Allah bilir. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaflıdır. Zülkarneyn, Hakk’a karşı teslimiyet gösterir, her şeyi ilâhî emrin istikâmetine çevirmeye çalışırdı…

Hz. Ali’ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne dg bir kraldı. Fakat Allah’ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah’ı sevmişti.(Şamil İslam ansk.) İbni Kesir Tefsirinde diyorki: Her ne kadar Zülkarneynin kim oldugunu kesin olarak bilmiyorsakta onun Allah Tealanın yeryüzünde Saltanat, ilim, Hikmet ve heybet verdigi SALİH bir kul oldugu muhakkaktır…

İbni el Kevva Hz. Aliye Zulkarneyn bir kralmı yoksa bir Peygambermi ? diye sorunca Hz. Ali şu cevabı vermiştir: O ne kraldır, ne de Peygamberdir, O salih bir kuldur. Allah yolunda savaşırken başının sag tarafına vurulmuş ve ölmüştür. Sonra Allah Teala onu Tekrar diriltmiş, daha sonra başının sol tarafına vurulmuş ve ölmüştür. Allah onu tekrar diriltmiştir. Bunun üzerine kendisine başın iki tarafı anlamına da gelen Zulkarneyn adı verilmiş ve anlatılan saltanata sahip olmuştur…

Zulkarneyn in zamanında iki nesil insan yok oldugu için ona bu isim verildi diyenler de olmuştur. Çünkü Karneyn in bir anlamı da yok olan iki OBA demektir. Tacının iki boynuzu varmış. Zülkarneynin iki saç örgüsü varmış. Allah teala ışık ve karanlıgı ona müsahhar kılmıştı. Yürüdügü zaman IŞIK önünü aydınlatır , Karanlık ise arkasını örtermiş…

Cesur oldugu için iki boynuzlu anlamına da gelen Zülkarneyn adını almıştır. Nitekim cesur insanlara KOÇ denildigi bilinen bir gerçektir. Sanki böyle biri emsallerini boynuzlayarak maglup etmiş gibidir. Zulkarneyne ayrıca Nur ve zulmete girdigi için bu adı aldıgı da söylenmiştir. Bu hususta ileri sürülen görüşler çok fazladır…

Görüşlerden bir digerine göre Zulkarneyn meleklerden bir melektir. Bu hususta Hz. Ömerden gelen rivayete göre Hz. Ömer bir gün adamın birinin bir başkasına; Ey Zülkarneyn, diye seslendigini işitince şöyle demiş: Allahım, Sen affet. Peygamberlerin adlarını koymakla razı olup yetinmediniz de meleklerin adlarını da takar oldunuz. Bu görüşlerden akla en yatkın olanı Hz. Alinin ifade ettigi görüştür. Yani O ne kraldır ve ne de Peygamberdir O SALİH bir kuldur. (İbni Kesir. Hadislerle Kuranı Kerim Tefsiri.C.10.s.5075-5077.)

Ali Arslan (Rh.a) Tefsirinde diyorki: Bu mesele yani Zulkarneyn konusu, Allah tarafından büyük bir saltanata sahip olan Müslüman bir kişinin meselesidir. Allah onu yeryüzünde imkan sahibi kılmış, kendisine büyük imkanlar ihsan etmiştir. Bütün sebepleri teşhir edecek kuvvete onu kavuşturmuştur. Zulkarneyn kıssası, Allah diledigine hesapsız rızık verir ayetinin tefsiridir. Ve İslamı terk eden, Müslümanlarla alay eden, dünya hayatının süsleri için onları küçümseyen kimseler aleyhinde İLAHİ bir reddiyedir. (Ali Arslan. Büyük Kuranı Kerim tefsiri.Cilt.11.sayfa.23-24…)

Şurası bir gerçektir ki; Yecüc ve Mecüc, Zulkarneyn ve onun bina etmiş oldugu sed le ilgili olarak Tefsir uleması degişik açıklamalarda ve izahlarda bulunmuşlar ve bazı ları da birbirinden degişik açıklamalar belirtmişlerdir. Ancak üzerinde görüş ayrılıgı olmayan şey şudur ki; Yecüc ve Mecüc İsa Aleyhiselamın inecegi zamanda Şam diyarında ortaya çıkacagı ve onların ortaya çıkarmalarının kıyamet belirtilerinden birisinin oldugu gerçegidir…
Bu konuyla ilgili araştırmalarda başlangıç noktası olarak Peygamber Efendimize, Zulkarneyn ile ilgili olarak soru sorulması olayının alınması, en yerinde olan bir husutur tabiiki. Bizlere kadar ulaşan sahih rivayetlerden anlaşıldıgına göre, Peygamber Efendimize (sav) Zulkarneyn hakkında soru soranlar, Yahudiler veya onların telkinleriyle Kureyş kabilesi mensupları olmuşlardır. Yahudilerin bu soruyu sormadaki veya sordurmalarındaki amaçları Peygamber Efendimizin Peygamberligini anlamaktı diyebiliriz…

Yahudilerin sormuş oldukları bu soruya dogru bir şekilde cevap verilmesi Peygamberlik alametlerinden ve Mucizelerinden olacaktı. Sorulan soruya verilen cevabın dogru oldugunun anlaşılabilmesi için de dogru cevabın, soruyu soran ve sorduranlar tarafından bilinmesi gerekmekteydi. Dogru cevabın verilmesi ile onların Hazreti Muhammedin Peygamberligini inkarlarına karşı bir delil ortaya çıkmış olacak ve gerek soruyu soranlara ve gerekse başkalarına karşı Onun Peygamberligini isbat eden bir delil ortaya çıkmış olacaktı…

Hindistanlı İlim adamlarından Ebul Kelam Sana Zulkarneynden soruyorlar adlı eserinde meseleyi geniş şekliyle tahlil etmiştir. Zulkarneyn, dogunun en son noktasına ulaştıgında, orada kendilerini güneşin sıcagından koruması için her hangi bir örtü, giysi vesaire edinmemiş olan bir takım insanlar ile karşılaştı. Yani bu topluluklar, şehirlere yerleşmemiş ve belirli binalarda oturmayan göçmen kabilelerin mensupları idiler. Buraların insanları, beşeri ilişkilerin usullerinden uzak bir dag hayatı yaşıyorlardı. Medeniyetten, akıl ve anlayıştan uzak durumdaydılar…

Yecüc ve Mecüc kelimeleri ilk bakışta İbranice gibi görünür. Ancak esasta bu kelimeler İbranoice degildir. Bu kelimeler yabancı dilden İbraniceye geçmiş ve İbranice bir şekil almışlardır. Bu isim, tevratta ilk olarak yaratılış Kitabında Nuh Aleyhiselamın zürriyetinden dünya milletlerinin ortaya çıkmaya başlamasından söz edilirken kullanılmıştır. Tevratın konuyla ,lgili bölümünde şöyle deniliyor. Nuh oglu Yasefin, Cemr, Mecüc, Maddi, Yunan, Tupal, Misk, Teyras isimli çocukları dünyaya geldi. Daha sonra degişik bölümlerde bu isimler tekrar edilmektedir. Yine Ahdi Cedidin, Yuhannanın Tesbitleri bölümünde Yecüc ve Mecüc ün yeniden ortaya çıkacaklarından söz edilmiştir…

Üzerinde durmak istedigimiz belde asıl olarak Mogolistan bölgesidir. Burada göçebe hayatı süren Mogol kabileleri yaşamaktaydı. Çin kaynaklarına göz atıldıgında Mogol kelimesinin aslının, Menguk ya da Mencuk oldugu bildirilmektedir. Her iki durum da da kelime, İbranicedeki Magok kelimesine yakın bir söyleyiş şekline sahiptir. Bu kelimelerin Yunancada okunuşu ise migag dır. Çin tarihi bize bu bölgede bir başka kabilenin daha varlıgından söz etmektedir…

Bu kabile ise Yevaşi kabilesi olarak adlandırılıyordu. Bu isim , degişik toplumlarca tahrif edilerek – bozularak İbranicede kullanılan Yecüc şekline sokulmuştur. Bu gün Mogolistan, Çin Türkistanı yani dogu Türkistan olarak adlandırılan bölgeleri içine alan ve yerküresinin kuzey dogu kesimine düşen bölge, insanların yaşamaları açısından rahatlık bulabildikleri, suyubol olan, daglardan inen suların ovalarda biriktigi bir bölgeydi. Ancak buralarda ortaya çıkan halkların sayısı iyice artınca güneye ve doguya dogru yayılmaya başladılar…

Bu bölgeden çıkan halklar, başka bölgelere yerleştikten sonra zaman içerisinde medenileşiyor, eski özelliklerinden farklı, yeni bir takım özellikler kazanıyorlardı. Medeniyet bunları egitiyor ve Barbarlık özelliklerinden kurtulmalarına neden oluyordu. Gittikleri yerlerde Tarım ve Sanayi ile ugraşıyorlar, öncekinden daha rahat ve huzurlu bir hayata kavuşuyorlardı. Asıl vatanlarında kalan kardeşleri ise eski huylarını ve sertliklerini muhafaza ediyorlardı. Dolayısıyla bunlar Medenileşen toplumlar açısından korkulu birer bölge sıfatı taşıyorlardı…

Ebul Kelam bunun ardından, Yecüc ve Mecüc ün çıkması sebebiyle ortaya çıkan ve birbirini takip eden dalgalanmalarla ilgili tarihi bilgileri aktarmaktadır uzun oldugu ve yerimiz nedeniyle içerigine girmeyi lüzumsuz addediyoruz. Kısaca onun bildirdigine göre birinci dalgalanma Orta Asya yakınlarında oldu, daha sonra batı Asya civarında bir dalgalanma meydana geldi. Batı Asya taraflarında Kral Gorş un durdurdugu bir başka dalgalanma daha oldu…

Bundan sonra Çin taraflarında Çin Kralı Şin Hang Ti nin büyük ÇİN SEDDİ ni yapmasına neden olan bir dalgalanma yaşandı. Bunun ardından İmparator Atillanın önderliginde başlatılan ve Roma İmparatorlugunun son bulmasına neden olan bir dalgalanma oldu. Bir diger dalgalanma ise Cengiz Han ın Dogu Arap ülkelerine saldırılar düzenlemek suretiyle başlattıgı büyük dalgalanmadır. Bu olaylarda Bagdat ta içinde olmak üzere pek çok İSLAM beldesi yerle bir edildi…

Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Yaklaşan bir fenalık sebebiyle Araplara yazık. O günde Yecüc ve Mecüc ün önündeki duvar şu şekilde yıkılır…** Peygamber Efendimiz bunu söylerken iki parmagını birbirine geçirdi. İslam alimleri bu Hadiste işaret edilen olayın , burada üzerinde durulan olay oldugu kuvvetle muhtemel oldugu bilgisini ulaştırmışlardır…

Bu halklar, gerçekleştirdikleri söz konusu saldırılarda çeşitli beldeleri ele geçirdiler ve ele geçirdikleri beldelerin halkları ile karşılıklı ilişkilere girerek onların aralarına karıştılar. Dolayısıyla onlar, dünya daki toplumların çogunlugunu oluşturmaktadırlar. Son dönem İslam alimlerimizden Said Havva (Rh.a) diyorki: Yüce Allahın, Ahirette Adem Aleyhiselama kendi soyundan gelen Cehennemlikleri çıkarmasını emredecegini ve onun da her bin kişi den dokuz yüz doksan dokuz kişiyi çıkaracagını bildiren Hadisi şerifin anlamına uymaktadır…

Hz. Ademin soyundan gelenler içinde Cehennemliklerin oranının çok olması, Yecüc ve Mecüc kavminden olanların her hangi bir topluluga girmeleri halinde, o toplulugun sayısını hayli artırmaları dolayısıyladır. Avrupa, Dogu Asya, Çin, Sibirya, Mogolistan halklarının ve hatta ARI IRK denilen ırktan olanların çogunun Yecüc ve Mecüc kavimleri ile bir baglantılarının olması ihtimali bulunmaktadır… Fakat KIYAMET gününden önce ortaya çıkacaklarını ve Şam beldelerine kadar ulaşacaklarını bildiren nasslarda kasdedilen toplumların, kimler oldugu gaybe ait bir konudur…

Yine Yüce Allahın şu Ayeti kerimesini de bu açıdan ele alabiliriz. *** Yecüc ve Mecücün önü açıldıgı zaman, her dereden ve tepeden boşanırlar…*** Burada Yecüc ve Mecüc ün önünün açılması, surun varlıgı ile baglantılı olarak Kıyametin hemen öncesinde gerçekleşecek bir olay olarak anılmıyor. Burada kasdedilen anlam, onların kendi beldelerinden çıkıp İslam alemine yönelik savaş başlatmalarıdır…

Şam beldeleri de onların savaş sırasında hedef alacakları beldeler arasındadır. Bunlar eger varlıklarını sürdürürlerse, söz konusu beldelerin yıkıcıları Komunistler olabilirler. Sovyet halkları olabilmeleri de mümkündür. Özellikle Çin lilerde olabilirler. Daha başka toplumlarda olabilirler. Kesin olarak kimler oldukları, ancak KIYAMET öncesinde ortaya çıkmaları halinde anlaşılabilecektir…

Yukarıda da kısaca degindigimiz gibi İslam Alimleri ve bütün araştırmacıların vardıgı ortak nokta şudur ki; Yecüc ve Mecüc kavimlerinin Adem Aleyhiselamın zürriyetinden ve Yasef bin Nuhun soyundan geldigini göstermektedir. Yasef bin Nuh soyundan gelen kavimlerin arasına ise Rumlar,TürklerAri ırk ve Çin ırkı girmektedir. Bu tesbite göre Hindistan ve Çin Halkları, Dogu Asya halkları ve Avrupa halklarının çogunlugu , Yasef bin Nuhun soyundan gelmektedir…

Burada hemen aklımıza şu soru gelmektedir; öyleyse büyük bir kalabalıkla Şam diyarına kadar gelip saldıracak olan topluluklar hangileridir ? Bunlar, çıkışları Kıyamet alametlerinden sayılan Yecüc ve Mecüc kavimleridir. Bunların kimler oldugu üzerindeki ihtimaller çoktur, ancak onların Dogu tarafından gelecekleri kuvvetli ihtimaldir denilmiştir…

Zulkarneynin inşa etmiş oldugu sur ve Yecüc ve Mecüc hakkında asılsız bir çok rivayetlerde nakledilmiştir. Bu konularla ilgili bir takım zayıf rivayetlere de rastlanmıştır. Tabiidirki İslam Alimleri kuvvetli araştırmaları sonucunda Kuranı Kerimdek, Ayetlerden yola çıkarak ve Sahih Hadisi şeriflerin ışıgında açık, net, anlaşılması mümkün olan izah şekillerini zamanımıza taşımışlardır. Allah hepisinden razı olsun… (Said Havva. El esas fissünne.C.9.s.470.)

Burada bizim söyleyecegimiz şudur ki; Bütün bunlara ragmen en saglıklı en sıhhatli yol, işi her zaman oldugu gibi Yüce Rabbimize havale etmek ve yalnız onun ihsanına güvenip, Ona dayanmak, ona sıgınmak, Ona teslim olmak amellerimizin başı olmalıdır diye düşünüyoruz…

Bu konudaki rivayetlere göz atacak olursak: Buhari ve Muslim, Zeynep bintü Cahş tan mealen şöyle rivayet ediyorlar: ** Resulullah (sav) birt keresinde korku ile Zeynep Bintü Cahşın yanına girerek şöyle buyurdu: La ilahe İllallah. Yaklaşan bir fenalıktan dolayı Arapların vay haline. O günde Yecüc ve Mecüc ün suru şöyle yıkılacak. Rasulullah bunu söylerken işaret parmagı ile yanındaki parmagı birbirine geçirdi… Zeynep bintü Cahş şöyle söyledi: Ben: ey Allahın Rasulü O günde biz Salihler de helak olurmuyuz ? diye sordum. Rasulullah (sav) Evet. Pislikler çok olunca öyle olur diye buyurdu…**

Said Havva bu Hdisin açıklamasında diyor ki: Arapların vay haline ifadesinde, Özellikle Arapların anılması, o zamanda Yecüc ve Mecüc fitnesinden en çok etkilenecek topluluk olmaları sebebiyledir. Rivayetten bazılarında Rasulullahın (sav) Yecüc ve Mecüc Türklerdir diye buyurdugu bildirilmiştir. Bunlar geçmişte Halife Mutasımı öldürdüler ve bu olaylarda Bagdat ta olanlar oldu…

İmam Nevevi ise şöyle söylemiştir: İlim adamlarının çogunluguna göre Pislikler ile kasdedilen, fısk ve fenalıklardır. Bu kelime ile, özellikle ZİNA nın kastedildigi de söylenmiştir. Yine Pislikler ile kastedilenlerin Zina çocukları oldugu da söylenmiştir. Ancak ifadenin zahir anlamından anlaşıldıgına göre mutlak anlamda İSYANKARLIKLAR ve günahlar kastedilmiştir. Hadisin genel anlamı şudur: Fenalıklar ve Pislikler çogalınca, ortada bir takım salih kimseler bulunsa bile, genel bir helak-bozulma topluma musallat olur…

Şeyh Abdulfettah Ebu Gudde şöyle söylemektedir: Yecüc ve Mecüc kelimelerinin her biri, uzakdoguda oturmakta olan birer kabilenin ve insanlardan bir kavmin adıdır. Onların özellikleri ve sıfatlarından söz edilince, bu bilgileri duyan kişi, onların insan olmadıkları ve insanlıga ait özellikleri taşımadıkları zannına kapılmaktadır. Bu düşünce yanlış ve asılsızdır…

Hafız İbni kesir, tefsirinde Kehf Suresinde tefsirini yaparken şu bilgileri vermektedir: bunlar, buhari ve Muslimin sahihinde bildirildigi üzereHz. Adem in soyundandırlarAllahu teala kıyamet gününde: Ey Adem diye buyurur. Hz.Adem: Buyur ve Emret der. Allahu teala: Cehenneme girecekleri çıkar yani Cehenneme gidecekleri digerlerinden ayır diye buyurur…

Hz. Adem: Miktarları ne kadar olacak ? diye sayar. Allahu Teala: Her bin kişiden douz yüz doksan dokuz kişi cehenneme, bir kişi Cennete diye buyurur. İşte o zamanda küçük yaştakilerin saçları agarır, hamile kadınlar, karınlarındakini düşürürler. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: ** Sizin içinizde iki toplum – kavim vardır ki, bunlar hangi toplulugun içine girseler, o toplulugun sayısını çok ederler sayılarını nisbet olarak bir hayli artırırlar. Bunlar Yecüc ve Mecüc dür…**

Allame Cemaleddin Kasımi Tefsirinde Yecüc ve Mecüc den söz ederken şöyle söylemektedir: Bazı araştırmacılar şöyle söylemişlerdir: Dagıstan bölgesinde Kafkas daglarından olan ve Arapların KAF dagı olarak adlandırdıkları bir dagın arkasında iki kabile bulunmaktaydı. Bunlardan birisi agog digeri de magog olarak adlandırılırdı. Araplar bu iki kelimeyi, Yecüc ve Mecüc olarak arapçaya çevirdiler. Bunlar pek çok toplum tarafından bilinmektedirler…

Ehli Kitabın Kutsal kitaplarında da bu iki kabileden söz edilmiştir. Rusya ve Asya da bulunan toplumların çogu bunların soyundan gelmektedir. İbni Kesir Tefsirinde diyorki: Vehb bin Münebbihten Yecüc ve Mecücün kavimlerinden olanların şekilleri , özellikleri, kulakları, boylaro, bazılarının kısalıkları hakkında rivayet edilenlerle, bir takım anlaşılmazlıklar ve gariplikler bulunmaktadır. İbni Ebi Hatim de bu konuda babasından senetleri sahih olmayan bir takım garip rivayetler nakletmiştir…

Şeyh Ebu hayyan Endulisi de, El Bahr isimli Tefsirinde şöyle söylemektedir: Yecüc ve Mecüc kavimlerinden olanların sayıları ve özellikleri konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bu ayrılıklar, rivayetlerin farklılıgından kaynaklanan bir takım görüş ayrılıklarıdır. Ancak sayıları ve özellikleri konularında SAHİH bir rivayet bulunmaktadır…

Kuranı Kerim ve Hadisi Şerif nasslarıda Yecüc ve Mecüc kavimlerinden olanların sayıca çok olduklarını ve bozgunculukta aşırıya gideceklerini bildirmektedirler. Bunu, söz konusu nasslarda açık bir şekilde görmek mümkündür…

İbni Kesir Tefsirinde diyorki: İmdi Yecüc ve Mecüc kimdir ? Şu anda nerede bulunurlar ? Halleri nedir ve ne olacaklar ? Bütün bu sorulara dogru bir cevap verebilmek son derece güç. Bu konuda bildiklerimiz sadece Kuranı Kerimde varid olanlarla bir takım sahih Hadislerden ibarettir. Burada Kuranı Kerim Zulkarneynden nakledilen şu söze yer veriyor *** Rabbımın vaadi gelince, onu yerle bir eder. Rabbımın verdigi söz gerçektir…***

Bu Ayeti kerime kesin bir zaman zikretmiyor. Allahın vaadi yani seddin yerle bir olması belki de Tatar istilasıyla gerçekleşmiştir. Nitekim Tatarlar mevzubahis olan yerlerden saldırarak İslam ülkelerini yerle bir etmişlerdir. Allahın hesabındaki zaman insanların hesabına hiç uymaz. Olabilirki Kıyametin yaklaşmasıyla vukuu arasında Milyonlarca seneler veya asırlar bulunabilir. İnsanogluna göre bu zamanlar çok uzundur. Ama Allaha göre çok kısa bir zaman mesafesidir. Hatta göz kırpmak kadar vakit ifade edebilir…

Daha öncede zikredildigi gibi Yecüc ve Mecüc, Kıyametin kopmasına yakın bir zamanda bulundukları seddin arkasından çıkacaklardır. İslam alimlerinin Kuranı Kerimden sonra en degerli kitap gözüyle baktıkları Sahihi Buhariden sonra gelen Sahihi Muslimde uzunca bir Hadisi şerif zikredilmektedir bu Hadisde Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyurmaktadır: ** Cenabı Hak, Yecüc ve Mecücü gönderir. Bunlar yüksek yerlerden akın edeceklerdir. Bu suretle öncüleri Taberiye gölüne ugrayacak ve içindeki suyu içecekler…

Sonra gelenler de oradan geçecekler ve; Vaktiyle burada çok su varmış, diyeceklerdir. Bu sırada yeryüzüne tekrar gelen Nebiyullah Allahu Tealanın Peygamberi İSA ve Ashabı yani beraberindekiler, TUR dagında mahsur kalacaklar. Öyle bir muhasaranın şiddetinden bir öküz başı, onlardan her biri için, bu günkü paranızla yüz dinardan daha makbul olacak. Bunun üzerine İsa Aleyhiselam ve ashabı, onların belasından kurtulmak için Allahu tealaya yalvarırlar…

Allahu Teala onların duasını kabul edip, Yecüc ve Mecüc kabilesinin enselerine, Nugaf denilen küçük kurtçukları musallat eder. Sabahleyin hepside Allahu Tealanın kudretiyle tek bir nefes gibi, bir anda helak olurlar. Sonra İsa aleyhiselam ve ashabı, tur dagından yere inerler. Yer yüzünde onların kokmuş leşlerinin olmadıgı bir karış yer bulamazlar. İsa Aleyhiselam ve ashabı, yine Allahu Tealaya yalvarırlar; Cenabı Hak, Horasan develerinin boyunları gibi kuşlar gönderir. Onlar leşleri alıp Allahı Tealanın diledigi yere atarlar…

Sonra Cenabı Hak, pek çok yagmur indirir ki, hiç bir ev ve çadır, yagmurun inmesine engel olamaz. O yagmur, bütün yeryüzünü tertemiz, yemyeşil bir hale getirir. Sonra yeryüzüne: Meyvelerini bitir, Evvelki gibi feyiz ve bereket ver, diye emrolunur. İşte o gün bir CEMAAT, tek nar dan yeyip doydukları gibi, onun kabugu ile de gölgelenirler. Mera ya gönderilen deve, sıgır, koyun ve keçilerin de sütleri bereketli olur…

Öyle ki sagmal devenin sütü, kalabalık bir cemaati, sıgırınki kalabalık bir kabileyi, koyunun sütü de yakın akrabadan bir cemaati doyurur. İşte bunlar, böylece bolluk içinde huzurlu bir hayat geçirirken, Allahu Teala hoş bir rüzgar gönderir. Bu Latif rüzgar onları koltuklarından tuttugu halde , her Mümin ve Müslümanın ruhları kabz olunur. Ortada en şerli insanlar kalır. O zamanda birbirleriyle boguşurlar. Merkepler gibi halkın huzurunda alenen ZİNA ederler. İşte nu fena kimselerüzerine de KIYAMET kopar…**

Cenabı Hak enbiya suresi. Ayet.96.da mealen şöyle buyuruyor: *** Yecüc ve Mecüc ün sedleri açıldıgında onlar her tepeden akın ederler…*** Ali Arslan (Rh.a) bu Ayetin tefsirinde diyorki: O helak ettigimiz kasabanın tevbeye dönmeleri taa Yecüc ve Mecüc ün çıkışına kadar; Yani Kıyametin kopmasına kadar devam edecektir. O zaman tevbe etseler de onlara hiç bir fayda temin etmez. Yani bu küfürden Kıyamet kopuncaya kadar dönmezler…

Kıyamet koptuktan sonraki dönüşleri de zaten hiç bir fayda temin etmez. Hülasa onlar Hak DİN üzerinde bir araya gelmezler, daima ihtilafa devam ederler. Taa ki Kıyametin en yakın zamanına kadar. Kıyamet geldiginde bu ihtilaf ortadan kalkar. Hepsi de HAK olan Mevlalarını, kurtaran DİNİN Tevhid DİNİ oldugunu bilirler. Ancak artık fayda yoktur… (Büyük Kuranı Kerim Tefsiri. Ali Arslan. Cilt.11.Sayfa.417.)

Allahım o büyük gün gelmeden bizlere dogruyu, iyiyi, güzeli ve Hak olanı Nasip ve müyesser eyle. En büyük zenginlik kaynagımız olan İmanımızı doydum ve kandım deyinceye kadar her zaman ve her anımızda bizlere yoldaş eyle. Son nefesimizde İman ile göçmeyi, Kelimeyi Tevhid ve Kelimeyi Şehadetle bizlere çene kapamayı nasip eyle Allahım…

Son anımıza kadar Lanetli Şeytana ve Şeytanın askerlerine fırsat verme. Her zaman ve her yerde içimizin dışımızla uyumlu olmasını nasip eyle. Bizleri sadıklardan, bizleri Salihlerden eyle sonunda bizleri şehidlerle beraber eyle Allahım; Biz seni sevenleri seviyoruz bizleri seni sevenlerden ayırma. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir…21.05.2007

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.