Yusuf Kerimoglu hocaefendi, 19.Ekim.1950.Tarihinde Burdur’un Askeriye köyünde dogdu. İlk okulu köyünde, Orta okulu Burdur’da, Lise Tahsilini Antalya’da tamaladı. Yüksek tahsilini Ankara üniversitesi Dil ve Tarih cografya Fakültesi Alman dili ve Edebiyatı bölümünde başlaadı. Bazı sebeplerden dolayı oradan ayrıldı. Daha sonra Ankara üniversitesi ilahiyat fakültesine devam etti ve bu okuldan 1973. Yılında mezun oldu. Bu arada bazı Alimlerden özel dersler aldı.
Yazı hayatına Lise tahsili sırasında çeşitli dergi ve gazetelerde hikaye ve makalelerle başladı.1969.Yılında İmanlı büyük türkiye gazetesinin yazı işleri müdürlügünü yaptı. Daha sonra hüryol gazetesinde deneme ve incelemeleri yayınlandı. 1974.Yılında bir kısım arkadaşlarıyla YENİ ÖLÇÜ dergisini yayınlamaya başladı ve bu yayın organını 5. Yıl yönetti. Daha sonra Haftalık ŞURA , TEVHİD ve HİCRET gazetelerinde görev yaptı.
O yıllarda Türkiye din görevlileri federasyonu Yönetim kurulu üyesi olarak Yurt içinde ve Orta doguda da incelemelerde bulundu. Türkiye yazarlar birliginin kurucularındandır. 1981.Yılından itibaren Milli gazete de günlük fıkra ve Makaleleri yayıladı. MEKTEP dergisinde, Vahdet gazetesinde yazdı. Eserlerinden bazıları:İsyan çiçekleri, Şeytanın düzeni,Şen olasın laiklik, Cenazeler çagı, Fedailer, Medeni vahşet, Medeni vahşet davası, Fıkhi Meseleler (iki cilt) Kelimeler kavramlar (2.cilt) Cezaevi notları. Daha onlarca nadide eser , binlerce makale.2002.yıllarına kadar, Akit gazetesinde yüzlerce Fıkhi meselede doyurucu cevaplar…Ve sahasında bir şaheser.
EMANET VE EHLİYET.
1989.Yılında bir grup Müslümanla Yılında VAHDET vakfını Kuran Yusuf Kerimoglu daha sonra Aralık 1991.de MİSAK dergisini yayınlamıştır. 13.Yıldır çizgisinden hiç bir şey kaybetmeyen dergi, Takdim yazısında bizlere şöyle tanıtılıyordu: *** İnsanın fıtri yapısı ; mukaddes emaneti yüklendigi için, diger canlılardan farklıdır. Duygularını, düşüncelerini ve inançlarını ifade edebilme kaabiliyeti vardır. Kat’i haber, duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme yolu ile bir çok bilgi elde edebilir. Muhakkakki İLİM , salih amel için zarurui olan bir vasıtadır.
Elinizdeki bu mecmua Teblig ve egitim hizmetine taliptir. Emperyalist kafirlerin İslam topraklarında işledikleri cinayetler saymakla bitmez. Bize düşen görev, sızlanmak, şikayet etmek veya ‘‘ BİR NESİL BEKLİYORUZ ‘‘ diyerek, imtihan alanından kaçmak degildir Zulme karşı mücadele verilmesinin zaruretine inanan bütün müminler, birbirlerinin kıymetini bilmelidirler. Unutmayalımki, içinde yaşadıgımız alem imtihan dünyasıdır ve tekliflerden şikayet etme hakkımız yoktur. Hidayet üzere olan, iyiliklerin hakim kılınması ve kötülüklerin ortadan kaldırılması için gayret sarfeden bir cemaate,dalalette olanlar zarar veremezler… Misak dergisi.Say.1.***
Evet aradan 13. Yıl geçti, Şükürler olsunki; şu anda elimizde MİSAK dergisinin, 152.sayısı var ve birinci sayısından itibaren İLMİ bir dergi olmanın bütün özelliklerini sunan yapısını devam ettirmektedir. Özellikle Akaid,Fıkıh, Tefsir, Hadis, Sosyal sistem, Siyasi rejim, Sohbet nasihat, Hukuk, Ekonomi, Biyografi, İnceleme ve ilmin her dalında ve başka konularda İlmi olma özelligini ve kalitesini hiç düşürmeden yayın hayatını devam ettirmektedir. Ayrıca VAHDET vakfı da kuruluş gayesi dogrultusunda Hizmetlerini yerine getirmektedir.
Vakfın kuruluş amacı kısaca: ** Fertler arasında sevgi ve birligi artırıcı her türlü faaliyette bulunmak, ceza evleriinde bulunan kimselere imkanlar ölçüsünde; adli yardımda bulunmak, avukat ücretlerini ve mahkeme masraflarını ödemek, yetkililerin belirledigi ölçüler içerisinde; hükümlülere ve tutuklulara maddi yardımda bulunmak, ailelerinin ve çocullarının ihtiyaçlarını temin etmek, egitim bursu vermek, cezaevinde bulunan kimseleri topluma kazandırabilmek için; kitap, broşür,gazete ve dergi ihtiyaçlarını karşılamak ve gerekirse yayınlamak (Şükürler olsun bu arzu MİSAK‘la gerçekleşti) Matbaa kurmak (bu arzu da KARAR Basın ve Yayın’la gerçekleşti) gerek cezaevlerinde, gerek cezaevi dışında; kütüphane kurmak, kitap bagışlarını kabul etmek, fertlerin meşru olan her türlü iktisadi ve içtimai ihtiyaçlarını imkanlar ölçüsünde temin etmek.**
*** Hesap gününe hazırlanan müminlerin; iyilik ve takva hususunda, birbirleriyle yardımlaşmaları farzdır. Her teklife kulak vermek ve o tekliflerin en güzeline uymak, müminlerin degişmez vasfıdır. Şahısperestligi durdurmak, Şu’cu veya Bu’cu olmak hastalıgını tedavi etmek ve ihlasla hesap gününe hazırlanmak her mükellefin vazifesidir.Birbirlerini dinlemeyen veya farklı tekliflerin gündeme girmesine tahammül edemeyenler, hakikattenmahrum kalırlar.
Hakkı tahkiken tesbit ve batılı iptal edebilmek için; şeri delil getiren her mükellef, vazifesini yerine getirmiştir. Hizip ve meşrep taassubuyla hareket eden; İslami edebe riayet etmeden önüne gelene saldıran tipler ise, (velev ki İslama hizmet ettiklerini iddia etseler bile) dogru yoldan ayrılmışlardır. Zira EDEB, İslamın tesbit ve tayin ettigi sınırları korumaktır. Misak dergisi.sayı2*** Diyen Yusuf Kerimoglu Hocaefendi den Allah (cc) razı olsun ne kadar önemli bir meseleyi gündeme taşıdıgını seneler sonra daha iyi anlıyoruz.
Yusuf Kerimoglu MİSAK mecmuasının 5.sayısında şöyle yazıyor:*** Bir toplum içerisinde; geçmişin mirası, yaşanan hayatın gerçekleri ve gelecegin filizleri iç içe yaşar. Birbirinden ayırmak mümkün degildir. İçinde bulundugumuz hali iki kelimeyle özetleyebiliriz: Degişim ve bunalım !.. Geçtigimiz yüzyılın sihirli hurafeleri (ideolojiler) bütün cazibesini kaybetmiştir. Degişim o derece korkunçturki; 1970.li yıllarda ‘‘MAO ÇE TUNG’un ‘‘ Dünya görüşü için savaşı göze alan insanların yerinde yeller esmektedir… Misak dergisi .sayı.5.***
Kadın hakları ve Feminizm konusunda şöyle yazıyor: ** Günümüzde üzerinde en çok durulan konulardan birisi de kadın haklarıdır. Allahu tealanın (cc) indirdigi hükümleri çirkin görüp, heva ve heveslerine göre hüküm icad eden ideolojik güçler, kadını bir –Zevk vasıtası- olarak görürler. Hatta onların gözünde kadının – İnsan olup olmadıgı bile- tartışma konusudur. Önceleri ‚‘‘ Hayat müşterektir ‚‘‘ sloganıyla hareket eden çevreler, şmdi aynı iddiayı ‘‘ Kadınlara ekonomik özgürlük‘‘ Adı altında devam ettiriyorlar Taguti güçlerin gözünde kadın ‘‘ İyi bir anne‘‘ degil, fabrikalarda ucuz bir işçi olmalıdır. Hatta bir fahişe olarak ‘‘ Umumhanelerde ‘‘ çalışması bile sakıncalı degildir. Nitekim bütün Taguti iktidarların hakim oldugu ülkelerde , fuhuş bir kazanç vesilesi ilan edilmiştir…
İslam dini; kadın ile erkek arasında sırf cinsiyete dayanan her hangi bir mücadeleyi kabul etmemiştir. Aksine meşru hudutlar içerisinde yardımlaşmalarını ve temel hedeflerini gerçekleştirmelerini esas almıştır.Nitekim kuranı kerimde ‘‘ Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin velileridir.Bunlar (insanlara) iyiligi emreder, (onları) kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar. Namazı dosdogru kılarlar, zekatı verirler, Allaha ve Resulune itaat ederler…Tevbe suresi.ayet .71.‘‘ Hükmü beyan buyurulmuştur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İslam dini, kadınların ve erkeklerin (fıtri yapılarına uygun olan) görevlerini tesbit, haklarını ve hürriyetlerini tayin etmiştir. Bu sebeple erkek ve kadın arasında cinsiyete dayanan bir mücadelenin gündeme girmesi mümkün degildir… Misak dergisi.sayı.6.***[1]
Devlet ve Siyaset adlı eserinde şu görüşlere yer veriyor: ** …Eger Kuran ve Sünnette hüküm bulamaz ise; Sahabei kiramın üzerinde icmaa ettikleri görüşe göre hüküm verir. Çünkü Sahabei kiramın icması ile amel etmek vaciptir. Şayet o meselede Sahabeyi kiram ihtilaf etmiş ise, tercihte bulunabilir.(…) Eger Kadı veya müfti, ictihad ehli degilse, kendisinden istenilen hükmü bir müctehidden alır. İlimsiz hüküm vermez, sormaktan da utanmaz.
Müctehid imamların gayretlerini ve ictihadını hafife almak mümkün degildir. İmamı şafii (Rh.a) Bir mükellef; hakında kati nass bulunmayan konularda, ya ictihad etmek veya bir müctehide ittiba etmekle yükümlüdür. Bu iki halin dışında bir şey söylenemez. Diyerek, bir incelige işaret etmiştir. Günümüzde ictihad yapacak kudrete haiz alimler bulunmadıgı için, RAHMET OLAN BİR İHTİLAFTAN SÖZ ETMEYE DE İMKAN KALMAMIŞTIR… Devlet ve siyaset..sayfa.201.202.**
Mazlumlarla Sohbetler adlı eserinde Muhrerem Hocaefendi şu görüşlere yer veriyor: *** Tahkiki imanı elde eden ve salih amellerin zaruretine inanan bir kimse ‚‘‘ Çarşı putlarına ve çevre kültürüne ‚‘‘ meydan okuyabilir Ne pahasına olursa olsun; bildikleriyle amel eder ve bilmediklerini ögrenmek için çırpınır. Resuli Ekrem (sav) in ‘‘ Bir kimse bildikleriyle amel ederse , allahu teala (cc) O kimseye bilmediklerini ögretir.‘‘ Müjdesini asla unutmaz. Başkalarının amelleriyle degil: emmarelik vasfı taşıyan nefsinin tuzaklarıyla meşgul olur. Günümüzde yaygın olan hastalık; çevre kültürünün etkisiyle gelişen, ideolojik gevezeliktir. Tahkiki imanı elde eden ve bütün dünyaya meydan okuyan Sahabeyi kiramın ahlakı ile ‘‘ İdeolojik gevezeliklerin ahlakı ‘‘ arasına gizlenip; zehirli dillerini çıkaran ( iftira, dedi-kodu ve yalanla) kendisi gibi düşünmeyen herkesi suçlayan tiplere dikkat ediniz. Çarşı putlarının ve çevre kültürünün etkisini, hemen görmemiz mümkündür.
İslamı; yegane hak din olarak degil, bir ideoloji olarak kabul eden ve şahsi kanaatlarına teslim olan kimseler, tedaviye muhtaçtırlar. Tedavinin ilk şartı; hastalıgın hangi mikrop kanalıyla geliştiginin teşhis edilmesidir. İslam dini ile ideoloji arasındaki fark, iyi kavranmalıdır !.. Bildikleriyle amel etmeyen ve (emmarelik vasfını taşıyan) nefsinin tuzaklarını dikkate almayan kimse ; İmtihanı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.. lütfen iyi düşünelim… Mazlumlarla sohbetler.sayfa.67-68.***
İslami hareketin mahiyeti adlı eserinde Yusuf Kerimoglu diyorki: * Kat’i nasslarla sabittirki; müminlerin, kafirleri veli edinmeleri haramdır. Müminler, sadece kendi kardeşlerini veli edinmek durumundadırlar. Müslümanların, Yahudileri, hıristiyanları ve müşrikleri veli edinmeleri kesinlikle haramdır. Zira kafirlerin müminler üzerinde velayet hakları yoktur.Sadece Yahudiler ve Hıristiyanlar degil, bütün kafirler (hassaten küfürleri sebebiyle) Müminler üzerinde velayet hakkına haiz degildirler. Zira onların velisi taguttur.Not: Demokrasi ve Laiklik felsefesine göre siyasi mücadele veren kimselerin, müminler üzerinde velayet hakkı yoktur. Bu kimseler, müminlerin emiri olma hakkını kaybetmişlerdir… İslami hareketin mahiyeti.sayfa.114.115.116.*[2]
Cezaevi Notları adlı kitabında Yusuf Kerimoglu başından geçenleri şöyle anlatıyor: ** Mamak askeri cezaevinde; devrimciler ve ülkücülerle aynı koguşta kaldım. Her iki tarafta –bize dada çok cop vuruyorlar- iddiasında !.. Devrimcilere göre ‚‘‘ Ordu içerisinde faşist unsurlar agırlıkta ‘‘ Ülkücüler ise: ‘‘ Ordu içerisinde solcular daha fazla ‘‘ diyerek iddialarını isbata çalışıyorlar. Halbuki kafeste; İnsanların ideolojik durumları dikkate alınmıyor. Disiplini gerçekleştirmek için herkese aynı muamele yapılıyor. Tam bir eşitlik var !.. Elbette ‘‘ Komutanım ‘‘ demiyen veya –Karşı gelenler- daha fazla dayak yiyorlar. Bu dayagın sebebi ideolojik degil !.. Acemi er den daha kötü durumdaki bir kimsenin egitimi kolay olmuyor !.. Nitekim bizim sag kulak uzun bir süre tedavi edildi. Dikkatsiz vurulan bir cop‘ un neticesi epeyce agır oldu. Ceza evi notları.sayfa153.**[3]
Kendisininde uzun süre cezaevinde tutulmasına sebep olarak gösterilen MEDENİ VAHŞET adlı degerli eserinde, Yusuf kerimoglu şu bilgileri dile getiriyor: *** İslam topraklarının müşrik devletler tarafından topluca işgal edildigi ve bütün zenginliklerinin talan edildigi günümüzde, Müslümanların ‘‘ Devlet‘‘ meselesinde kesin çözüme varmaları zaruridir. Esasen, resmi ideolojinin korkunç propagandası altında yetişen ve vahiy düzenine ait bütün ıstılahlarıno yitiren bir gençligin zihninde –devletkorkunç bir zulüm aracıdır- zira, hep zulme ugramış, insanlardan bir zümre; kendi heva ve heveslerine uygun bir yönetim kurarak, İNSANLARA KAN KUSTURMUŞLARDIR.
Uzun yıllar batıcı-laik yorumlara sarılan ve dini –ortaçag felsefesi- ilan eden, Müslümanların ‘‘ Üfürükçü, muskacı, yobaz ve mürteci‘‘ gibi aşagılayıcı sıfatlarla anan, hatta bu suçlamalrı 1960.lara kadar sürdüren devlet adamları, komunist hareketin yükselmesi karşısında şaşırmışlardır. Şimdi Müslümanların ismi degişmiştir. Artık ‘‘ Milliyetçi, vatanperver, sagcı ve muhafazakar‘‘ g.bi, kendi akıllarınca iltifat olan sözler önem kazanmaya başlamıştır. Müşriklerin, Müslümanlar hakkında verdikleri her türlü isim ve sıfat, onları aldatmak ve kendi emellerine alet etmekgayesini güder. Bütün bu sıfatlar ve iltifatlar, böyle degerlendirilmeli ve müslümanlar-MÜSLÜMAN- isminin dışında, her türlü ismi reddetmelidirler. Medeni vahşet.sayfa153.154. ***
Yusuf Kerimoglu Hocaefendi, AKİT gazetesinin, 28.şubat.2000.günkü sayısında, Reenkarnasyon meselesi hakkında okuyuculara şu degerli açıklamaları yapıyor. *** Hesap gunune hazirlanan her mukellefin; elfaz-i kufrun mahiyetini, ruknunu ve neticelerini ogrenmesi zaruridir. Ibn-i Abidin, „Kufre mueddi olan sozleri ogrenmek farzdir. Yemin ederim ki, şu zamanda bunlar en muhim şeylerdendir. Zira bircok defa avamın, küfre varan sozler soyledigini isitirsin. Halbuki onlar bundan gafildirler“ diyerek, bu incelige isaret etmiştir.
İrtidat’in meydana gelmesi icin yegane rükün; Müslüman olan bir kimsenin, mahiyeti küfür olan bir hususa itikad ettigini ikrar etmesidir. Herhangi bir zorlama olmadan (rızasi ve ihtiyarıyla) küfrü gerektirecek bir sözü söyleyen kimse kafir olur. Zulme ugrayan (ikrah-i mulci) bir mukellefin, ruhsat ile amel etmesi (elfaz-i küfrü soylemesi) caizdir. Kur’an-i Kerim’de, „Kalbi iman uzere (sabit ve bununla) mutmain oldugu halde; (cebr-u) ikrah’a ugratılanlar mustesna olmak uzere; kim iman ettikten sonra Allahu Teala (cc)’yi tanımaz, küfre gonlunu acarsa, iste Allah’in gazabi o gibilerin basinadir. Onlarin hakki en buyuk azabtir“ (En Nahl Suresi: 106) hukmu beyan buyurulmustur.
Ölum tehdidi veya herhangi bir uzvunun koparilmasi gibi tehlikelerle basbasa kalan mukellef; (kalbi imanla mutmain oldugu halde) kufur kelimesini soyleyebilir. Ikrah halinde, ruhsatla amel etmesi caizdir. Diger meselelere gelince: Kufur oldugu sabit olan herhangi bir hususu ikrar eden kimsenin; bu ikrari esnasinda, akilli olmasi sarttir. Delilik, bayilma, uyku halinde iken sayiklama, hastalik (cinnet vs.) ve sarhos iken kufur kelimesini soyleyen kimsenin irtidadina hukum verilemez. Dil surcmesi sebebiyle elfaz-i kufru telaffuz eden kimse de kafir olmaz. Zira kasdi; kufur kelimesini soylemek degildir. Durumu derhal duzeltmesi gerekir.
Bir mukellefin, saka niyetiyle veya eglence kasdiyla kufur olan bir inanci savunmasi, nifak alametidir. Kur’an-i Kerim’de munafiklarin durumu beyan buyurulurken, „Sayet onlara (nicin alay ettiklerini) sorsan, andolsun ki ‚Biz ancak (yol zahmetini hissettirmemek icin) lafa dalmis bulunuyor ve birbirimizle sakalasiyorduk‘ derler. De ki: Allah ile, O’nun ayetleriyle, O’nun Resulu ile mi egleniyordunuz? (beyhude) Ozur dilemeye kalkmayin. Siz imandan sonra kufrettiniz“ (Et Tevbe Suresi: 65-66) hukmu beyan buyurulmustur.
İslam ahkamini eglence veya saka konusu haline getirmek zulumdur. Mukellefin imanini ortadan kaldirir. Reenkarnasyon meselesine gelince: Bedenden ayrilan ruhun, baska bir bedene veya herhangi bir hayvana gectigi iddiasina „reenkarnasyon“denilir. Bu batil bir inanctir. Baal putuna inanan eski Finikeli’ler, boyle bir inanca sahiptirler. Hatta Allah (cc)’in ruhunun bazi varliklara hulul ettigini iddia etmislerdir. İslam ulemasi, „Olen insanin ruhunun bazi varliklara hulul ettigine inanmak kufurdur“ hukmunde ittifak etmistir. Allahu Teala (cc)’nin indirdigi hukumlerle, hakikati birbirinden ayirmak mumkun degildir.
İcinde yasadigi zamani bahane eden ve muhkem ayetlerle sabit olan hukumleri reddeden kimsenin durumu vahimdir. Zira Kur’an-i Kerim’den oldugu sabit olan herhangi bir ayet-i kerimeyi inkar ile tamamini inkar arasinda bir fark yoktur. Medyum meselesine gelince: Medyum, gelecek zamanda vuku bulacak hadiseleri haber veren veya gaybe vakif oldugunu iddia eden kimsedir. Medyumun ve kahinin yaptigi ise kehanet denir. Resul-i Ekrem (sav)’in, „Bir kimse kahini, verdigi haber konusunda tasdik ederse, Allahu Teala (cc)’nin bana indirdigini inkar etmis olur“ buyurdugu malumdur. Mutlak olarak gaybi bildigini iddia eden kimsenin Musluman olabilmesi mumkun degildir. Meselenin ozu budur. Birbirimize dua edelim.Akit GAZETESİ. 28.2.2000***[4]
Ehli Sünnet vel Cemaat hakkında Yusuf Kerimoglu Diyorki: ** Bilindigi gibi Resuli Ekrem (sav) ‘‘ benim ve raşid halifelerimin sünnetine uyunuz.‘‘ Emrini vermiştir. Ayrıca İslam ümmetinin , yetmiş üç fırkaya ayrılacagını , bunlardan sadece birinin SIRATI MÜSTAKİMDE kalacagıda muteber kaynaklarda zikrolunmuştur. Sıratı müstakiymde olan fırkanın; Resuli Ekrem (sav) i ve Sahabe’i Kiramı aynentaklit edecegi de malumdur.
İşte EHLİ SÜNNET ve ‘‘ Ehli Bid’at‘‘ kavramları bu temele dayanır. Bilindigi gibi Bid’at ; Resuli Ekrem (sav) den malum ve meşhur olan bir şeyin aksine itikatta bulunmaktır. Ancak bu bir şüphe ve tevil sonucu olursa ve ‘‘ Zaruratı diniyye’nin‘‘ dışında olursa, geçerli olur. Aksi takdirde karşımıza ‘‘ Bid’at‘‘ degil, küfür çıkar. Ehli Sünnet ve’l Cemaat; Kuranı Kerimi ve Resuli Ekrem (sav) in sünnetini, heva ve heveslerine göre tevil etmezler. Dosdogru ‘‘ Duyduk ve iman ettik‘‘ derler. Ehli Bid’at ise, şahsi reylerini ‘‘ DİN ‘‘ zanneder, sürekli tevilde bulınur. Ehli sünnet tetkikleri.Aylık dergi.sayfa.43.***
Yusuf kerimoglu Hocaefendi, Kuran ve Sünnet araştırması adlı eserde şu görüşleri beyan ediyor: *** İslam dininin temel hedefi; İnsanların, can, mal,nesil, akıl, ve din emniyetlerini saglamak, hak ve hürriyetlerini teminat altına almaktır. Bütün insanları; Allahu tealaya (cc) ibadet etmeye ve Taguta KULLUKTAN KAÇINMAYA ÇAGIRMAK FARZD‘IR. Malum oldugu üzere; sahih bir Akaid olmadan, hiç bir amel geçerli degildir. Dolayısıyla tebligin en önemli bölümü; insanları tevhide davet etmek şeklinde ifade edilebilir. Sahih bir akaide sahip olan mükellef; Allahu tealaya (cc) kulluk hususunda titizlik gösterecektir. Bu noktada kendisine ilmihal bilgileri zaruridir. Türkiyenin nüfusunu dikkate alırsak; geniş bir kitlenin , Allahu tealanın (cc)Kitabına ve Resuli Ekremin (sav) sünnetine yabancı oldugunu görürüz.
Bazı kimseler; Kuranı Kerimi ücretle okur ve hatim satar. Bazılarıda; Kuranı mezarlıklarda okunan ve ölüye faydası olan bir kitap olarak degerlendirir. Geniş bir kitle; Resuli Ekrem (sav) in hadislerini ATASÖZÜ ! gibi degerlendirir.
İslami mücadele veren hiziplerin de, Kuranı Kerimle ve Sünnetle irtibatı saglam degildir. Çünkü arapça egitimi korkunç derecede zayıftır. Dolayısıyla mükellef; ; Türkçesi dahi tutarlı olmayan ve gerekli izahtan mahrum eserlerle karşı karşıyadır. Tefsir, hadis ve fıkıh usulüne vakıf olmadıgı için; mütercimlerin cümlelerinden bazı hükümler çıkarmaya çalışır. Takdir edersinizki, bu sıhhat alameti degildir. Mealler ve tercümelerle hiç bir yere varılamaz. Dinimizde ‘‘ Mütercimleri taklid ediniz ‚‘ diye bir kaide yoktur…***
Ve başka bir eserde şöyle haykırıyor: *** Şunu samimiyetle itiraf ediyorum: İlmi kudretim ictihad yapmaya müsait olmadıgı i,çin, bir müctehide (zaruri olarak) tabii oluyorum. Tıpkı bir hastanın doktora gittigi gibi !..Türkiyede Müminlerin velayetine haiz bir emir sahibi ve şura meclisi gündeme girerse; Onların kararlarına uyar, gücüm yettigince itaat ederim.
Muttaki müminler ; serseri mayın gibi dolaşan ve müctehide tabii olmayan yazarların faaliyetlerini durdurmalıdırlar. Mükellef kendi ilmi kudretini herkesten iyi bilir. Arapçaya ve usül ilmine vakıf olmayan her mükellef, bir müctehide tabi olmalıdır.Ayrıca ‘‘ İlmi kudretim olmadıgı için; feri konularda, filan müctehidinşer’i delillerden çıkardıgı hükme tabi oluyorum ‘‘ şeklinde niyyet ederlerse, Şeriata sımsıkı sarılmış olurlar. Taklid, iltizam,ittiba, ve telfik konularında ûsul kitaplarında bilgi vardır… Sor yayıncılık, Fıkıh, ictihad.sayfa.260.263***
Senelerdir Müslümanların her türlü Fıkhi meselelerdeki sorularını en güzel şekilde araştırıp cevaplayan Yusuf Kerimoglu Hocaefendi, bu güzel ve hayırlı çalışmalarını Ehli sünnete baglı, Sıratı müstakim den taviz vermeden o muhkem yolda çizgisini devam ettirmektedir. Allah (cc) Hakkı hak bilip haktan ayrılmayan, batılı batıl bilip batıldan kaçınan Müslümanlardan biri olan Yusuf Kerimoglu‘ndan razı olsun. Allah (cc) Hayırlı ve uzun ömürler versin.
Ya Rabbi bizleride Sıratı müstakim den ve O nurlu yolun Ehli Sünnet’ten ayırma. Şeytanın şerrinden ve onun askerlerinin şerrinden sana sıgınırız. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir… 30.6.2003
[1] Misak dergisi.sayı.6.
[2] İslami hareketin mahiyeti.sayfa.114.115.116.
[3] Ceza evi notları.sayfa153.
[4] .Akit GAZETESİ.28.2.2000.