Zulümden Korunma İzni: Takiyye

Cenabı Hak En- Nahl Suresi-Ayet-106.107.de Mealen şöyle buyuruyor: *** Kalbi İmanla yatışmışmış oldugu halde inkara zorlanan kişi kurtulmuştur. Fakat kim inandıktan sonra Allahı tanımaz ve küfre kapı açarsa, Allahın gazabı onların başındadır. Onlar için büyük azap vardır. Bu onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ötürüdür. Ve Allah inkar eden bir toplulugu dogru yola iletmez…***

Takiyye: Korunmak, gizlenmek, saklamak, ihtiyat tedbiri almak. Güçlü olan kâfirlerin karşısında can, mal, ırz, namus ve her türlü kutsal değerleri tehlike karşısında olan müslümanların, söz konusu olumsuz durumdan kendilerini kurtarmak ve zarara uğramamak için imanlarını gizlemelerini ifaden eden ve özellikle Şii Müslümanlarca benimsenen ilke. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde çok açık ifadelerle izin verilen takiyye bütün mezhepler tarafından helal kabul edilmiş, zorluk karşısında imanın gizlenebileceği bildirilmiştir.(Şamil is.ans)

Konu ile alakalı olarak TABERİ tefsirinde derki: * Bir kimse zorlanırsa ve düşmanlarından kurtulmak için, kalbi muhalefet ettigi halde, dili ile küfrü kabul ederse, ona ceza tereddüp etmez; Zira Allah kulları hakkında bunların kalplerinin inandıgına göre hüküm verir. Bilinen Ayetin nüzul sebebi olarak ittifakla Ammar bin Yasir vakası kabul olunmaktadır;

Bu Ayet ile, onun zorlanma neticesinde putlara taptıgından ve Peygamberi inkar ettiginden dolayı duydugu vicdan azabı teskin edilmişti. Böyle bir münasebetle Hicret meselesinin etraflı olarak incelenip, bazı hallerde, Mesela ölüm tehdidi altında, kendi inancını açıklayarak yaşaması mümkün olmayan bir Müslümanın hicret etmesi gerektigi, çünkü, Allahın topragının –arzının geniş oldugu daha ziyade zihni bir tertipten ibarettir…(Sosy.bil.ans)*

İslâm’ın Mekke döneminde güçsüz Müslümanlar, ileri gelen Mekke müşriklerinin işkencesi altında ezilirken, imanla küfür, Allah ile putlar, Hz. Peygamber ile müşrikler arasında tercih yapmaya zorlanmışlar, „Allah birdir“ dedikçe işkencelerin dozu arttırılmıştı. Bu Müslümanlardan Habbab İbn Eret vücudunda bulunan yağlar eriyip ateşi söndürünceye kadar kor üzerinde sırt üstü yatmaya zorlanmış fakat, o imanından asla taviz vermemişti.

Bilal-i Habeşî, demirden bir zırh içinde kavurucu sıcağın altında bırakılmış, kızgın kumlar üzerinde çıplak vücudu sürüklenmiş, o yine de onların isteklerini reddederek imanı tercih etmiş ve „Allah bir“ sözünü bayılıncaya kadar ağzından düşürmemiştir. İslâm tarihinde ilk şehit olan Hz. Sümeyye de Ebu Cehil’in işkencesi altında can vermiş ama yine de onun Allah’ı bırakıp putlara tapma isteğini geri çevirmişti.

Canları tehlikede olduğu halde küfrü reddedip şehadeti tercih etmek, kâfirlerin azmini kıracağı, onları psikolojik olarak yenilgiye uğratacağı; diğer yönden Allah korkusu dışında bütün korkulardan Müslümanları kurtaracağı için zor olanı, yani kâfirlere karşı boyun eğmemeyi tercih edip bu uğurda canını veren Müslümanlar yapılması gerekeni yaptıklarından kınanmazlar, aksine övülürler. Fakat Allah, insanlara güçlerinin yetmeyeceği şeyi de yüklemez.

Psikolojik ve bedensel işkenceler karşısında, imanını kalbinde gizlediği halde sırf o anki işkencenin şiddetinden kurtulmak için işkencecilerin kendisinden istediği şekilde konuşmasına izin verir. Babası Yasir ile annesi Sümeyye işkenceyle şehit edilip kendisi de aynı işkenceler altında ölümle karşı karşıya gelen Ammar İbn Yasir işkenceye dayanamaz, müşriklerin istediği sözleri tekrarlar ve ölümden kurtulur.

Ağlayarak Resulullah’a koşar ve * Ey Allah’ın Resulu, ben senin hakkında kötü konuşmadan ve ilâhlarını övmeden beni bırakmadılar * diyerek özür beyan eder. Hz. Peygamber ona ** Peki o an gönlünde neyi hissettin? ** diye sorduğunda kalbinin imanla dop dolu olduğunu bildirince Resulullah, aynı durumla karşılaşması halinde yine böyle davranmasına izin verir.

Cenabı Rabbulalemiyn Ali İmran suresi.Ayet.28.de. mealen şöyle buyuruyor:*** Müminler müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmak amacıyla yapılanlar bunun dışındadır. Allah size kendisinden korkmanızı emrediyor. Nihayet dönüş Allah’adır…***

Bu Ayetin Tefsirinde MEVDUDİ (Rh.a) Tefhimde şunları yazıyor: * Yani, „Eğer bir mümin, İslâm düşmanlarının eline düşer ve kötü davranılmaktan, tahakküm altına alınmaktan korkarsa, imanını gizleyip onlardan biriymiş gibi, onlarla birlikte yaşayabilir. Veya kâfirler onun mümin olduğunu anlarlarsa, hayatını kurtarmak için onlara dostluk gösterebilir. Aşırı korku anında, eğer onların baskısına katlanacak gücü olmadığını hissederse inandığını inkâr etmesine bile izin verilmiştir.

Bu bir tavsiyedir: İnsanlardan korku duymanız, kalplerinizden Allah korkusunu silecek kadar size hükmetmesin. İnsanların size yapabilecekleri en büyük kötülük bile bu dünya hayatı ile sınırlıdır. Oysa Allah size ebedi bir azap yükleme gücüne sahiptir. Bu nedenle, eğer aşırı bir durumda hayatınız tehlikeye düşer de imanınızı gizlemek zorunda kalırsanız, İslâm davasına, İslâm toplumuna ve hiçbir müslümanın mal ve canına zarar vermediğiniz sürece malınızı ve canınızı kurtarabilirsiniz.

Aynı zamanda kâfirlerin elinde âlet olup İslâm’ın karşısındaki kötü güçleri desteklememek ve kâfirlerin müslümanlar üzerinde baskı uygulamalarını sağlayacak hiçbir konuda onlara hizmette bulunmamak için her an tetikte olmalısınız. Eğer hayatınızı kurtarmak için Allah’ın dinine, müminler topluluğuna veya bir tek mümine herhangi bir zarar verirseniz, veya Allah’a asi olanlara herhangi bir gerçek hizmette bulunursanız en sonunda Allah’a döndürüldüğünüzde, hesap günü’nde kendinizi kurtaramayacağınızı aklınızdan çıkarmayın.*

Evet Allah (cc) yolunda değer verdiği şeylerden fedakârlık yapamayacak dirençsiz Müslümanlara verilen bu izinlere rağmen, Allah onlardan zor olanı tercih etmelerini ve asıl kendinden korkmalarını emrediyor: El Maide Suresi Ayet.57.Mealen şöyle buyuruluyor: *** Ey iman edenler, ne sizden önce kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yapanları, ne de diğer kâfirleri (zararlarından kurtulmak için) dost edinmeyin. Eğer gerçek müminlersiniz (onlardan değil) Allah’tan korkun.***

Zaten Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde Müslümanlar (İL’AYI KELİMETULLAH) Allah’ın dinini iktidara getirmek, yeryüzünde hâkim kılıp adaleti sağlamak için mallarıyla ve hatta canlarıyla savaşmaya, öldürmeye, öldürülmeye çağrılıyor; hatta Cennete gitmenin yolunun, gerektiğinde canları feda etmekten geçtiği bildiriliyor…

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (Rh.a) Bu Ayeti Kerime hakkında şu güzel açıklamalarını Terfsirine taşıyor: * Bunun için: „Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin.“ Görülüyor ki önceki yasak umûmi şekilde yalnız yahudi ve hıristiyanlara mahsus idi. Burada ise yasak bütün kâfirlere genelleştirilmiştir. Ve aynı zamanda bu yasak, kitap ehlinin İslâm dinini alaya alan ve küçük görenlerine tahsis olunmuştur.

Bunun nüzul sebebinde deniliyor ki, Rifâa b. Zeyd ile Süveyd b. Hâris görünüşte müslüman olmuşlar, müslüman olmuş gibi görünmüşler, sonra münafıklığa girişmişler, müslümanlardan birtakım kimselerin de bunlara sevgisi varmış, bu âyet bunlar hakkında inmiştir.

Şu halde dıştan müslüman gör ü nüp içinden küfür ve nifak taşımak, dini çirkin maksatlara alet yapmak, dini eğlence ve oyuncak yerine koymaktır ve bununla önce müslümanlığını açığa vurarak, müslümanlara içlerinden fesat saçmak isteyen dönme kâfirlere dikkat nazarı celbedilmiştir. Bununla beraber sebep hass (özel) olmakla beraber hüküm âmm ( genel)dir ve her çeşit alayı içine alır.*

Konumuzla âlakalı bir başka ayette Bakara suresi Ayet.214.te ise mealen şöyledir: ***

Yoksa siz sizden evvel geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle musibet ve yoksulluklar gelip çattı ve çeşitli belalarla sarsıldılar ki; hatta peygamberleri emrindeki mü’minlerle birlikte; Allah’ın yardımı ne zaman? diyordu…***

Müslümanlardan istenen, Allah’ın dini konusunda en degerli şeylerini feda etmesidir. İmanın en üstün derecesi budur. Ancak, kafirlerin eline düşen bir Müslüman’a canını kurtarmak için imanını özlemesine yani takiyye yapmasına izin verilmiştir.

Şehid Seyyid Kutub (Rh.a) Fi Zilalde bu ayetin izah bölümünde diyorki: * İşte Allah, ilk Müslüman cemaatına böyle hitap etti. Onların daha önce geçen İMANLI toplulukların tecrübelerine dikkatlerini çekti. Kendi sancagını ellerine verdigi, yeryüzünde emanetlerini, şeriatını, nizamını onlara teslim ettigi seçilmiş kullarını bu kanunu ile terbiye etti.

O yardım, müstehak olanlar için hazırlanmıştır.Ona ancak sonuna kadar sebat edenler müstehak olur. Sıkıntı ve zaruret anında sebat edenler, sarsıntı anında dayananlar…Başlarını kasırgaya çevirmeyenler, Allahın yardımından başka yardım olmayacagına inananlar, Allah diledigi zaman yardımın gelecegine iman edenler, başka yollara degil, sadece Allahın yardımına güvenirler. Allah tarafından gelmiyen başka yardımlarada gözlerini dikmezler.

Bekledikleri nusret sadece Alllahtandır. İşte Mü’minler böylece CENNETE girerler. Ona Müstehak olurlar. Cihad ve imtihandan, sabır ve sebattan sadece Allaha sıgınıp, O’nu düşündükten, Allahtan başka herşeyi ve herkesi unuttuktan sonra cenneti hak ederler… İşte yol budur: İman ve Cihad; Mihnet ve Bela; Sabır ve Sebat; Sadece Allaha yöneliş… Yardım bundan sonra geliyor. Cennet nimetleri de bundan sonra geliyor…*

Diğer mezheplerden farklı olarak Şîi Müslümanlar arasında takiyye çok yaygınlık kazanmış, Takiyye: Şia meshebine baglı Müslümanlar bakımından bilhassa ehemmiyetli ve çok önemlidir ve hemen hemen bu mezhebin Alameti farikasıdır. Hatta Takiyye şiada İMAN esaslarından sayılmıştır; „takiyye vacibdir ve onu terkeden, namazı terketmiş gibi olur“ anlayışı hakimdir. İlk dönemlerde can emniyeti için izin verilmiş olan takiyye, daha sonraları kendilerinden olmayan herkese karşı siyasî ve itikadî anlayışlarını gizleme maksadıyla uygulanmıştır.

Takiyye can ve ırz tehlikesi olduğu zaman zalim ve kâfirlere karşı kullanılacak bir silahtır. Ancak ayrı anlayışta olan bir başka Müslüman kesime karşı kullanılamaz. Ayrıca kişinin çıkarından çok ÜMMETİN çıkarı dikkate alınarak uygulanması gerekir.

Tehlikeli bir durum ortaya çıktığı zaman takiyye yapılıp yapılmayacağı, bu durumla karşı karşıya kalan müslümanın imanı çerçevesinde vereceği karara bağlıdır.

Takiyye fiili tesirlerine göre degil sadece gaye niyetine göre degerlendirilen âhlaki bir nazariyedir. Nitekim bu münasebetle fiilin niyet ile degerlendirilmesine daima rastlanmaktadır. Kendi imanının veya DİNİ bir ameliyenin muteber olması, sadece niyetin dogru olarak ifade edilmesine baglı degildir.

Şöyleki; Mesela zorla küfre delalet eden bir ifade kullanılması veya kafirlere bir DİNİ ayine iştirak edilmesi halinde asıl muteber olan bu NİYYETTİR. Takiyye ile sadece Allahın hukuku ihlal edilebilir. Allah (cc) bu hususa zorlayanı cezalandırmaya kadirdir. Elbette zorlanan durumu ve içinde bulundugu şartları da o Yaradan takdir edicidir Vesselam…

Allah’ım. Bizi küfürden, inkârdan, isyandan, tuğyandan, dalâletten, riyâdan ve Kendini begenme hastalıgından muhafaza eyle. Bizlere her zaman ve her yerde Hak olanı ve sadece Dogruyu söyleme cesareti ver. Korkaklıktan ve İlmi gizlemekten dogruları söylemeyi sakınmaktan sana sıgınırız. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 11.7.1996

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.