Davranış Güzellikleri

Cenabı hak,hucurat suresi ayet.1.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey iman edenler! Allah’ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir…***Tirmizi bizlere hasen sahih olarak ulaştırıyor. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre: ** Rasûlullah (s.a.v.), bize bıkkınlık gelmesinden endişe ederek muayyen günlerdeki yaptığı konuşmalardan dolayı bizim durumumuzu yoklar ona göre ayarlardı…Adabı mıaşeret:mana olarak ve İslami ıstılahta ele aldıgımızda adabı muaşereti şöyle izah edebiliriz.Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü, açık kalpli olmak. Herkesle güzel şekilde görüşmek, insanlara eziyet vermekten kaçınmak.İnsanların eziyetlerine katlanmak, kötülüğe karşı iyilik yapmak.

Dargınlığa hemen son vermek. Dargınların arasını düzeltmeye çalışmak. İnsanların kusurlarını araştırmamak ve yaymamak, aksine örtmeye çalışmak. Dostları arkalarından savunmak.
İnsanların kalplerini kötü zandan korumak için sakıncalı yerlerden uzak durmak. Değişik halk kesimleri ile makamlarına göre sohbet edip ilişki kurmak.Yaşlılara hürmet, çocuklara, düşkünlere merhamet ve şefkat göstermek. Hayırsever olmak, yardım etmek, arka çıkmak. Selâm vermek. El sıkışmak (musafaha). Teşmitte bulunmak; aksıran için hayır ve bereket istemek.Toplantılarda temiz bulunmak ve edebe uygun davranmak.

Dostları ziyaret etmek. Davetlere icabet etmek. Saygı için ayağa kalkmak.Değerli zatların ellerini öpmek.Komşuluk haklarını gözetmek. Hastaları ziyaret etmek. Cenazeleri teşyi etmek (uğurlamak). Müslümanların mezarlarını ziyaret etmek.İnancımız odurki;İslâmî hayat, içinde sadece namazı orucu olan, başörtüsü ya da türbanı olan hayat değil. Bütün bu ilâhi emirlerin zeminini oluşturan tutum davranışlarla, topyekün İslâm ahlâkıyla bezeli bir hayat. Böylebir hayat her şeyden önce “edepli” bir hayattır.

Yaratıcı’ya ve yaratılana karşı edepli… Bu edep hali en çok insan ilişkilerinde kendini belli eder. Yani müslüman adab-ı muaşeret sahibidir. Özgürlük adı altında nice kabalığın meşruiyet kazandığı, samimiyet kisvesialtında nezaketin hiçe sayıldığı, menfaat uğruna her türlüsınırsızlığın hak sayıldığı bugün adab-ı muaşereti hatırlamalıyız. Müslümanca bir hayatın ihya ve inşası için…Adabın, “insanı değerlendirmede önemli ölçülerden biri” olduğunu söylüyor Mevlana,Mesnevisinde.

İslam alimleri, Peygamber Efendimizi (sav) önder ve örnek,model alarak insanlarla iyi, sağlıklı, doğru ve sağlam münasebetler kurmayı “adab-ı muaşeret” olarak tarifederlerdi. Ardından da insanın hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı konuları içeren derin bir hayat bilgisi dersine geçerlerdi. Aslında adab-ı muaşeret bugün zannedildiğinin aksine “görgü kuralları”na karşılık gelmez. Çünkü özünde yaşayan ve yaşanan bir anlayışı taşır. Bu bakımdan adab-ı muaşeret yaşama tarzının, özelde ise bireyin vekarakterinin en önemli belirleyicisidir.

Edep kelimesi terbiye, güzel ahlâk, iyi davranış, incelik, kibarlık, gibi manalara geliyor. İslâmî kaynaklarda ‘edeb’e getirilen tanımlamalardan birisi ise Muhammed b.Tayyib el-Fâsî’ye aittir. Ona göre edep, “kişiyi küçük düşürücü bütün durumlardan koruyan tutum ve davranışlar”dır.Bunun yanında edebin tasavvufta “daima güzeli seçip onunla olma” (İbn Atâ k.s.),“kendini tanıma” (Abdullah b. Mübarek k.s.) veya “aklın tercümanı”(Sakatî k.s.) gibi tarifleri vardır. Yani edep, yaşayış tarzımızı, insanlarla ilişkilerimizi güzele yönlendiren belirleyici bir işleve sahiptir. Edep kelimesinin çoğulu olan “âdâp” aynı zamanda bir fıkıh kavramıdır ve Peygamber efendimizin (sav) sünnetine uygun olarak yapılan hareketler şeklinde tanımlanır.

Adap kavramı geniş ifadesiyle de Allah’ın vePeygamber s.a.v. Efendimizin emir ve yasaklarına uygun biçimde hareketetmek anlamına gelir. Dolayısıyla adab-ı muaşeretin özünde Efendimiz s.a.v.’in sünneti vardır. Adab-ı muaşeret kuralları da O’nun örnek,güzide anlayışına yaklaşmak için bize sunulan yansımalardan ibarettir.Adab-ı muaşerete giden yolda sünneti anlamak bir zarurettir, sorumluluktur, zorunluluktur. Sınırlara Riayetin Adı En önemli adap kitaplarımızdan biri olan Kimya-yı Saadet’te İmam Gazali (rh.a) edep konusunda şöyle diyor:

*Adab-ı Muaşeret esasları, hadislerde ve İslâm kaynaklı eserlerde bildirilmiştir. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki fark, bu edeplere riayet etmek iledir. Zira hayvanlar tabiatlarının iktiza ettiği şekilde yerler, içerler, yaşarlar. Onlara akıl yeteneği verilmediği için güzelile çirkini birbirinden ayıramazlar. İnsanlar akıl ve temyiz (iyi ile kötüyü ayırt etme) yeteneğini yerinde kullanmazlarsa akıl ve tercih nimetinin hakkını vermemiş ve nimeti reddetmiş olurlar.*

Dolayısıyla,adab-ı muaşeret insanın iyi ile kötü, güzel ile çirkin karşısındakitercihinde yönlendirici bir role sahiptir. Bu rolüyle de dinî, dünyevi,tasavvufî, ahlâkî ve sosyal uygulamaları sistematize eden ilkeler bütününü içine alır.Bu yüzden tüm bu konularda en ideal örnek ve önderimiz Peygamber efendimiz (sav) kabul edilir. İslâmi adap literatürüne giren eserlerin çoğunda “Âdâbü’n-Nebi” veya benzer başlıklar altında Peygamber Efendimizin (sav) kişiliği, davranış ve yaşayış biçimi örnek olaraksunulur.

Yine Hanefi fukahasından İbni Abidin (rh.a) “farz-ı ayn”olan ilimleri tasnif ederken şu hükmü ortaya koyuyor: “Kulun dinini yaşaması, Allah için amelinin ihlâsı ve kulları ile muaşereti hususunda muhtaç olduğu ilmi öğrenmesi İslâm’ın farzlarındandır.” Dikkat edilirse, insanların birbirleriyle olan münasebetleri (muaşeret kaideleri) hususunda bilgi sahibi olmaları farz-ı ayn olarak işaret ediliyor. İmam-ı Kurtubî’nin edeple ilgili sözlerinde deaynı hikmet dile getirilir:

*Kur’an-ı Kerim’in mucizelerinden birisi deilimdir. Helal, haram ve diğer hükümlerle insanlığı ayakta tutan,ailevî ve beşerî münasebetleri düzene koyan ve saadeti hazırlayan birilim.”
Sûfi geleneğinde derinliğine işlenen bu konu hakkında,Abdullah b. Mübarek Hazretleri ise; “Adabı küçümseyip önem vermeyenler sünnetlerden mahrumiyetle cezalandırılır, sünnetleri küçümseyenler farzlardan fire vermeye başlar, farzları küçümseyenler ise ilâhi anlayıştan mahrum olur.” ikazını ifade buyurur.

Bu bilgiler doğrultusuda adab-ı muaşeretin, “insanların birbirleriyle münasebetlerinde, helal ve haram hudutlarına riayeti esas alan bir ilim” olduğunu söyleyebiliriz.En dogruya,En iyiye,‘En güzele yaklaşmak için, Adab-ımuaşeret, terbiyeli, kibar, nazik, takdire değer ahlâkî davranış biçimleri anlamına da gelir. Görgü ve nezaket kuralları toplumun dününü, bugününü dengeleyen tarihî sürekliliği temine yardımcı olur. İnsanlık alemini en güzel noktalara taşımanın yolu, görgü ve nezaket kurallarından geçer inancındayız.

Sosyolojik olarak düşündügümüzde; Yaratılışları gereği (bedenî ve ruhî açıdan) birbirine muhtaç olan insanlar bir arada yaşamak zorundadırlar.Kişinin toplumla kurduğu ilişkileri düzenleyen ve sağlamlaştıran,toplumsal ahengi sağlayan ve muhafaza eden, sosyal bir varlık olan insanı çokluk içinde seçkin ve doğru kılan kurallar bu sebeple çok önemlidir. Her ümmetin, akidesine dayalı ahlâkî anlayışından kaynaklanan adab-ı muaşereti vardır. Bu kurallar zaman içinde oluşur.Bütün kitleye mal olarak o toplumu ayakta tutan dinamiklerden biri olarak varlığını devam ettirir.

İbni Macede geçen bir hadiste Ali (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: ** Müslümanın Müslüman üzerindeki altı hakkı vardır. Karşılaştığında selam verir,davetine icabet eder, aksırdığı zaman elhamdülillah derse yerhamükallah der, hastalandığında ziyaretini yapar, öldüğünde cenazesinin ardından yürür kendisi için sevdiğini o kardeşi için de sever.” (Dârimî, İstizan: 5; İbn Mâce, Cenaiz: 43)

Nitekim kainatı mükemmel bir düzen ve intizam üzere yaratan Allah Tealâ, yarattıkları içinde insanıda “en güzel” biçimde yaratmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla saadet yollarını göstermiş, iyi ve güzeli, kötü ve çirkini öğretmiştir.İnsanlara da kendileri için en doğru olan yaşayış ve hareket yollarını bildirmiştir. Yine bir hadisinde Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır:** Bir mümin güzel ahlâkıyla gece ibadet eden, gündüz oruç tutan kimselerin derecelerine erişir.” buyurur…**
Adab-ımuaşeret sadece bir asrı degil bütün bir zamanlarda geçerli olan yaşayış ve hareket güzellikleridir,sadece belirli zamana mahsus degildir.Adabı muaşeret yani buna görgü kuralları ya da davranış güzellikleride diyebiliriz emredilen,tavsiyesini bulan,denenen ve yerleşen bu kurallar insan hayatının her döneminde önemlidir. Çünkü onlar güzel geçinmenin, güzel yaşamının bir bakıma reçetesini,ip uçlarını, haritasını verirler.

Hemen bütün ahlâk eğitimi ve adap konulu eserlerde adab-ı muaşeret benzer başlıklar altında incelenmekte: Nezaket, yeme içme adabı, selamlaşmaadabı, kazanç ve ticaret adabı, konuşma ve dinleme adabı, ev içi vesosyal hayata dair adap kuralları, taharet adabı, oturma ve geneldavranış gibi.Elbette “adab-ı muaşeret” dersi vermek haddimize değil. Ancak evvelden edindiğimiz ve alışkanlık haline getirdiğimiz muaşeret adabının temel kurallarını hatırlamanın sayısız faydası olduğunu kabul etmeliyiz.

Bazı anlarda aklımızdan çıkardıgımız,kullanmadığımız içinde zamanla unuttuğumuz ya da yerine bize ait olmayan başka kaideler koyduğumuz bu konuları, en azından başlıklar halinde hatırlamak “adabı muaşeret” ve modern dünyanın “görgü kuralları” arasında kalmış biz müslümanların akıl karışıklığın ıgidermeye yardımcı olabilir.Öncelikle inanıyoruzki;Ahlâk temizlikle başlar. Müslüman bedenini, elbisesini ve çevresini temiz tutar. Bu sebeple temizliği;beden temizliği, yiyecek-giyecek temizliği ve çevre temizliği olarakele almak gerekir.

Kur’an-ı Kerim’de de bu üç temizliğe işaret eden ayetler vardır.Hadis-i şeriflerde, “Misvak kullanın, çünkü misvak ağzı temizler” ve “Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir” buyuran Peygamber efendimiz (sav), el, ağız ve diş temizliğine verdiği önemi göstermiştir. Bu sebeple misvak veya fırça kullanarakdişleri temizlemenin önemli bir sağlık ve adap kuralı olduğuunu tulmamalıdır.

Örnek ve önderimiz Müslimin bize ulaştırdıgı Ebû Hüreyrenin rivayetine göre mealen şöyle buyuruyor: ** Müslüman veya Mü’min bir kimse abdest alırken yüzünü yıkadığında gözleriyle işlediği her türlü günah, abdest suyu veya suyun son damlasıyla dökülür gider. Ellerini yıkadığında, elleriyle işlediği her günah, suyun son damlasıyla dökülür gider ve böylece günahlarından temizlenmiş olur…**Ne kadar güzel ve büyük bir müjde,inananlar için…

Allah Tealâ örtünmek ve süslenmek için giyecekleri insanlara bir nimet olarak vermiştir. İsrafa ve gösterişe kaçmadan, temiz ve sade giyinmek her müslümanın görevidir. Kılık kıyafet kişinin ruh dünyasına ve karakterine göre bazı ipuçları daverir. Bu sebeple, başta temiz olması şartıyla gelişigüzel değil özenli ve uyumlu, mekâna ve mevsime göre giyinmek ve bu hususta hassas davranmak gerekmektedir. Kirli ve pejmürde bir kıyafet ve zevk yoksunu elbiseler, yalnız giyineni değil, çevresindekileri de rahatsız eder.

Peygamber efendimiz (sav) her konuda olduğu gibi, üst-baş ve giyim kuşam konusunda da, temizliği ve derli toplu olmasıyla eşsiz bir örnektir.Çevre temizliği ise toplumsal bir konudur. Müslüman, yediği içtiği ve giydikleri kadar içinde yaşadığı çevrenin de temiz olmasına dikkat eder. Bu önemli bir ahlâkî sorumluluktur. Burada fertlerin karşılıklı hak ve görevleri söz konusudur. Mesela, yere çöp atan veya çekinmeden tükürüp geçen; dinlenmek için gittiği gezinti yerlerinde yiyip içtiklerinin artıklarını çevreye saçan; gürültü yapan, etrafını kirleten bir kişi, yalnız çevresini kirletmiş olmakla kalmaz. Aynı zamanda o çevrede yaşayan insanlara karşı da haksızlık yapmış olur düşüncesindeyiz.

Bunun için çevre temizliğini toplumsal bir görev olarak değerlendirmek gerekir. Bu konuda çok titiz davranmak müslümanlar için bir yükümlülüktür,sorumluluktur. Özetle müslüman; üstü-başı, çevresi, yiyeceği ve giyeceği ile temiz, derli toplu, intizamlı olmaya çalışır. Her zaman toplumsal değerleri, gelenek ve dinî ölçüyü dikkate alır.

Yeme-içme adabı Adap bahsinde karşımıza çıkan en önemli detaylar yemek yeme hakkındadır diyebiliriz.Gelenekte ve modern zamanın görgü kurallarında yemek adabı bazıdeğişiklikler gösterse de, müslüman için yemek yemenin değişmezkuralları vardır.Yeme-içme adabını sünnet ışığında takip ve tatbikeden kişi öncelikle yemekte acele etmez. Hızlı yenen bir yemekte adaba riayet mümkün değildir. Hızlı yapılan birçok eylem özensiz vekontrolsüzdür kanaatındayız.

Yemeğe besmele ile başlanmalı, yemeği sağ elle yemelidir. Sofrada önce büyük olan yemeğe başlar. İster beraber isterayrı yensin tabakta yemek bırakılmamalıdır.Sofrada edepli oturulmalı, hürmetsizlik edilmemelidir. Taneli şeyler yendiğinde birer birer yenmelidir. Sofrada bulunan bir kimse doysa da diğerleri sofradan kalkmadan kalkması doğru değildir. Yemek üflenmemeli, soğuması beklenmelidir. Yemekten önce eller yıkanmalıdır.

Yemek sırasında tatsız konular konuşulmamalı ve çirkin, nezaketsiz hareketler yapılmamalıdır. Lokmayı, ağza göre almalı ve iyice çiğnedikten sonra yutmalı; lokmayı yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamalı; ekmeği dişlerle koparmamalı; ağızda ekmek varken kimse ile konuşmamalı; yemek sofrasında dişler temizlenmemelidir.Bu konuda bir hadisi, Ebu Davud Allah kendisinden razı olsun bizlere ulaştırıyor: Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmuştur:** Biriniz yiyeceğinde sağ eliyle yesin içeceğinde de sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan sol eliyle yer içer.” (Ebû Dâvûd, Etıme: 19; İbn Mâce: Etıme: 8)**

Peygamber efendimiz (sav),yemeğin önünden yenmesini isteyerek, aynı tabaktan yemek yenilen birsofrada, başkasının önüne uzanmanın çok çirkin olduğunu belirtmiştir.Peygamberimiz s.a.v. yemeği sağ eliyle yer, elbise veya ayakkabısını giyerken sağdan başlardı. Yemeğe besmele ile başlamak, bitincede şükretmek esastır. Herkesin kendi önünden yemesi, kapta yemek artığı bırakılmaması, artık dökülmemesi, ekmek kırıntılarının toplanarak yenilmesi İslâm’da muaşeret adabı arasında sayılan hususlardandır.

Misafirlikte de son derece nazik olan Peygamberimiz s.a.v. kendisinidavet eden, yoksul bir kişi de olsa zamanı müsaitse davete icabet ederdi. Yemekler arasında ayırım yapmaz; arzu ederse yer, etmezse yemezdi. Karnı doymuş bile olsa izin almaksızın sofradan kalkmayı uygunbulmazdı. Oturup kalkmayı bilme hususunda adab. Davud Taî Hazretleri, İmam-ı Azam (rh.a) Hazretlerinin oturma konusundaki hassasiyetini şöyle anlatır: “Yirmi sene İmam-ı Azam’la birlikte bulundum. Bu süre içinde bir kez olsun ayaklarını uzattığına şahit olmadım.”

Aslında edeb,ahlak ve islami davranış bütünlükleri tabir caizse müslümanların iliklerine işlemiştir. Örnegin, insanların aile ya da bir meclis toplantısında çektirilmiş siyah beyaz fotoğraflarında gözümüze çarpan değişmez bir incelik vardır. Bu fotoğraflarda oturanların en doğru pozu verme telaşını görürüz. Gerek vücut dilleri, gerekse giyim kuşamlarına gösterdikleri özen birer edep işaretidir. Daima derli toplu olan, bunu bir “kural”dan ziyade doğal duruş olarak koruyan medeni insan modelleri bugünün nezaketsiz ve özensiz insanı için birer örnek teşkil ediyor. Aynı zamanda “oturmasını kalkmasını bilmeyen”ler için ciddi bir uyarı niteliğine sahipler.

Konuşmada ölçü: Nezaket ve tevazu hususuna gelince;Adabı muaşeretin çok önemli kollarından biri de “konuşma adabı”dır. Bu konudaki ilk ölçülerden birisi konuşanın sözünü kesmenin nezaketsizlik olduğudur.Hadis-i şerifte, “Arkadaşı konuşurken susmak mürüvvettendir.” buyrulur. Mürüvvet; insanlık, iyilik cömertlik,faydalı olmak gibi manalara gelir. Hallerin en güzeline riayet etmek demektir. Her davranışıyla bütün zamanlara önder ve örnek olan,Peygamber Efendimiz (sav), insanlarla konuşurken sesini yükseltmez,karşısındakinin sözü bitmeden yüzünü çevirmezlerdi.

Birine söz söylemek için dönerken bütün vücuduyla dönerlerdi. Bir gün Peygamberimizin inci gibi dökülen mübarek sözleri karşısında, Hazreti Ebubekir r.a. kendini tutamayıp “Ey Allahın Rasulü!” der, “Bu kadar güzel konuşup davranmayı,bu kadar mükemmel edebi nereden öğrendin?” Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyurur:** Beni Rabbim terbiye etti; ne güzel terbiye etti!** Toplumsal uyumu,ahengi tutan ve muhafaza eden unsurlardan biri olan konuşma; ölçü,nezaket ve tevazu ile yapılırsa güzel ve tesirli olurinancındayız.

Yeri geldiginde özür dilemesini bilen,Rica ve teşekkür edebilen, insanlara seslenirken, bir şey sorarken ve söylerken nezaket gösteren, az konuşan ve dinlemesini bilen, konuşurken muhatabının yüzüne bakan, onun sözünü kesmeyen kişinin konuşma adabına riayetinden söz edilebilir. Kınalızade Ali Efendi Ahlâk-ı Alâi’de, “çok konuşmaktan kaçınmak gerekir çünkü çok konuşmak zihin hafifliğini gösterir, dimağ ve dile yorgunluk verir, kişiyi küçültür, dinleyeniusandırır” demiştir.

İnsanların yüz yüze konuştuğu zamanların,telefonla konuşulduğu zamanlardan daha az olduğu yeni dünyada, ayrıca telefonla konuşma adabından da söz etmek sanırım gereklidir.
Muhittin Dalkılıç’ın 1932’de yazdığı “Yeni Hayat Adamına Yeni Adab-ı Muaşeret”adlı kitabında, telefonda konuşma adabı şu şekilde özetleniyor: “Daima en kısa ve en kestirme şekilde konuşulmalıdır. Telefonda uzun uzadıya hal hatır sormak ve yüksek sesle konuşmak uygun değildir. Birisiyle sohbet esnasında iken müsaade alınmaksızın telefonu açmak kabalıktır.Hususi ikametgâh telefonu müstesna olmak üzere işyerlerine sırf hâlhatır sormak için telefon etmek caiz değildir.”

Sözlü veya yazılı dilde nezaketin ihlali, daha çok her akla gelen şeyi söyleme sathîliğinden kaynaklanır. Konuşurken iç-dış bütünlüğü ve samimiyet çokönemlidir. Ancak pervasız bir üslubun da samimiyetle alâkası yoktur.Gelişigüzel beyanlarda bulunmaya alışmış bir insanın, fıtratı,alışkanlık ya da doğallığı bahane etmesi samimiyetsiz ve isabetsiz olacaktır.Günümüzde almanca tabirle flet yani sınırsız,limitsiz olan telefonlar zamanımızın hırsızı,hele hele gençlerimizin vaktinin çok büyük bir kısmını boşa harcanmasına vesile olmaktadır.İnanıyorumki; en güzeli açık ve anlaşılır kelimelerle,az ve öz konuşmak daha iyi olacaktır…

Zamanımızda yani moda deyimle; Modern çağda edep ve zarafet konusuna gelince;Müslüman evinde eşine, çocuklarına ve komşularına, işyerinde mesai arkadaşlarına, alışveriş yaptığı, selam verdiği bütün insanlara karşı nazik,kibar,edebli ve güler yüzlü davranır. Başta çocukları olmak üzere, söz ve davranışındaki adap ve zarafeti ile çevresine örnek olan, “modellenen” kişiligi,karakteri ve şahşiyeti sergilemesini bilmek gerekir.“Yakın bir gelecekte kendisi gibi yetişkin bir insanolacağını düşünerek kişinin çocuklarına eksiksiz bir adab-ı muaşereteğitimi vermesi şarttır. Bunun için de evvela kendisinin kötü ahlâk vealışkanlıklardan uzak olması ve adabı muaşereti kendi söz vedavranışında yaşatması lazım gelir.” (Mustafa Bilgen, Yüksek İslâmAhlâkı)

Sokağa tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak,tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlüktür.Taşıma araçlarında itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkindavranışlardandır. Gençler, yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygambers.a.v. Efendimiz, “Büyüklerini saymayan bizden değildir.” buyurmuştur.Alışverişte,izin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ürüne ellenmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısrar edilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı ise müşterisinin memnun olacağı hâl ve davranışta harekette bulunmak durumundadır.

Komşulukta iyi geçim,karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirak, her karşılaştıklarında selamlaşma, hâl hatır sorma, birbirinden isteklerin iimkân ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır.Gürültü,çöp,pislik,rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsızetmek muaşeret kurallarına aykırıdır. Ayrıca misafire ikramda bulunmak gerekir. Peygamber Efendimiz (sav),*Allah’a ve kıyamete inanan, misafirine ikram etsin* buyurmuştur. Misafire ikram, ona karşıgüler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır.Eve besmele ile ve sağ ayakla girilir, ardından da selam verilir. Birinin evine girerken izin istemek gerekir.

Müslüman birey için zaman ve toplum ne şekilde olursa olsun, bu niteliklerden,fazilet ve güzelliklerden uzaklaşmak söz konusu olmamalıdır. Zira adab-ı muaşeretten uzak olmak sünnetten, yani “iyi bir müslüman” olmak iddiasından da uzaklaşmaktır. Adab-ımuaşerete riayet eden birinin, kaba, nezaketsiz ve kırıcı olması,toplum içinde küçük düşmesi mümkün değildir. İnsanlara saygı ve itinagösteren biri, daima saygı ve itina görür. Sosyal ve özel hayatında,insanlarla olan ilişkilerinde büyük sorunlar yaşamaz.

Muaşeret adabının işlendiği bütün eserlerde, “akıl-ahlâk-eğitim” üçlüsünün daimabir arada zikredildiğini fark ediyoruz. Çünkü aklın elemediği eylemler,refleks ve haz merkezlidir. Sözünde, davranışında, kararlarında kuralsızlıgı esas alan insan, düşüncesiz ve kontrolsüz yaşamaya devam edecektir. Daima yanlış yapacak,yanlış yaşayacak ve geride yanlışlar bırakacaktır.Oysa bütünbir söz ve eyleme katılmış akıl ve inceliğin, tefekkür ve estetiğin,nezaket ve olgunluğun tam karşılığı adab-ı muaşerettir ve bu iki kelimelik kavram, müslüman için kusursuz bir hal ve yaşama biçimidir.

Konumuzu bitirirken bir ayet ve hadisi buraya nakledelim inşaallah çünkü ne zaman bu iki kulpa sımsıkı yapışırsak dogru yoldan ayrılmayız inşaallah.Rabbimiz hucurat suresi ayet.2.de mealen şöyle buyurmaktadır:*** Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir…***

Abdurrahman b. ebî Bekre (r.a.)’den ve babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), büyük günahların en büyüklerinden size haber vereyim mi? buyurdular. Sahabe evet Ey Allah’ın Rasûlü! Dediler. Buyurdu ki: Allah’a ortak koşmak, Ana babaya karşı gelmek. Yaslanmış olduğu halde iken doğrulup oturumuna gelerek şöyle devam etti: “Yalancı şâhidlik ve yalan söylemek” bu son sözü o kadar tekrarladı ki; biz keşke sussaydı dedik. (Müslim, Birr ve Sıla: 1; Ebû Dâvûd, Edeb: 119)

Allahım bizleri nefsimizle başbaşa bırakma.Bizleri Kuran ve sünneti seniyyenin ışıgından, nurundan,güzelliklerinden ayırma.Bizleri kuran ve sünneti seniyye ölçüsünden, kanunundan, yasasından, kaide ve kurallarından ayırma.Bizleri hatada,kusurda,günah olan hususlarda direnen,inatlaşanlardan eyleme.Bizleri hakka ve khakikate teslim olanlardan eyle. Bizleri senin dosdogru yolun olan; sıratı müstakimden ayırma,bizleri ehli sünnet yoluna sımsıkı baglanıp uyanlardan eyle.Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…Lu…15.04.20011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert