Müslümanlar Kardeştir

Rabbimiz Hucurat suresi ayet. 10.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allahtan korkun ki, merhamet olunasınz….*** Müslümanlar Kardeştir: Evet ne kadar güzel bir söz, manevi kuvvetimizi, birligimizi, gücümüzü, kuvvetimizi okşayan, bizlere güç üstüne güç, kuvvet üstüne kuvvet ve moral üstüne moral yükleyici ne mübarek bir söz: Müslümanlar kardeştir…

İslam kardeşligi, temeli din bagına dayalı olan bir kardeşliktir. İnanıyoruz ki müslümanın nazarında en üstün bag DİN bagıdır. Bu yüzden din kardeşligi, kan kardeşliginden yani karındaşlıktan üstündür. Nitekim bu gerçegi sahabenin hayatında açık bir şekilde görmek mümkündür. Onlar aynı ana babadan olma kardeşlerini, kafir oldukları için terk edebilmişler ve hatta onlarla itikadları ugrunda mücadele etmişler, savaşmışlardır. Şurası bir gerçektirki, Din kardeşiligini, dini inançlar dışında hiç bir şey engelliyemez. Ne ırk farkı, ne cografya farkı, ne renk farkı, ne de Müslüman olmadan önceki düşmanlıklar…

Ruhul Beyan adlı tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi (Rh.a) diyorki: * Şüphesiz müminler kardeştirler. Kardeş aslında aynı ana babada veya bunlardan birinde ya da aynı kadının sütünü emmede ortak olan kişilerdir. Bir başkası ile kabilede, dinde, sanatta, muamelede, sevgide ve başka münasebetlerde ortak olan kişiye de istiare yoluyla kardeş denilir. Bazı dilciler soy bakımından olan kardeşin çogulunun ihve, dostluktan dolayı olan kardeşin çogulunun ihvan oldugunu söylerler. Müminler, kan kardeşlerin, dünya hayatının sebebi ve vücudu olan asla, yani babaya müntesib oldukları gibi, ebedi hayatın geregi olan asla, yani imana da müntesiptirler…Ruhul Beyan.c.8.sayfa.202…*

Örnek ve önderimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:**Müminler birbirlerine karşı acımada, sevgi duymada ve dayanışmada bir vücud gibidirler. Ondan bir organ rahatsız olsa, uykususuz kalma ve ateşlenip acı duyma konusunda hasta olmayan diger organlar birbirlerini yardıma çagırırlar ve acıya ortak olurlar… F.Kadir…**

Bu hususa yine Asrı saadet döneminden örnek gösterecek olursak: Habeşli bir köle olan Bilal ile, zenci olmayan Ebu zerr, Efendi ve asil bir insan olan Hazreti Hamza ile azatlı bir köle olan Hazreti Zeyd, ya da senelerce birbirleriyle acımasızca savaşan Evs kabilesi ile , Hazreç kabileleri İslam dinini kabul etmeleriyle birlikte KARDEŞ oluvermişlerdi. Bu kardeşlikleriyle de tüm ayırımcılıklar ve düşmanlıklar da sanki ebediyyen son bulmuştu…

Furkan tefsirinde, Hicazi diyorki: *Müminler muhakkak kardeştirler. Bu ayeti kerimede cenabı Allahın emrettigi ıslah ve barıştırma prensibi anlatılmaktadır. Bunun gerekçesi de açıklanmaktadır. Zira iman bagı ve yakınlıgı, soy bagı ve yakınlıgından daha güçlüdür. Müminlerin İslam kardeşligi çok güçlü olup onları birbirlerine metin baglarla baglar. İnsanlar soy kardeşlerinin birbirleriyle vuruştuklarını gördüklerinde aralarındaki anlaşmazlıgı gidermek için çabucak işe koyulurlar. İşte bu ayeti kerimede Cenabı Allah, İman bagının soy bagından daha güçlü oldugunu açıklamaktadır. Müslüman müslümanın kardeşidir ona zulmetmez. Onu yardımsız bırakmaz ve onu kötülemez. Hem bilinki, Allahtan korkup takvalı olmak, insanlar arasındaki çekişme ve anlaşmazlıgı önleyen umumi bir ilaçtır. Bu, rahmet ve kurtuluş yoludur…Furkan tefsiri.hicazi.c.5.sayfa.614-615…*

Müslüman kardeşler arasındaki ufak tefek anlaşmazlıklar ve hatta büyüyen mücadeleler, savaşlar yine de onların kardeş olma gerçegini yok edemez. Yani onlar aralarında ne geçerse geçsin yine kardeştirler. Burada önemli bir ayrıntıya işaret edecek olursak onlar aralarında ne geçerse geçsin, sonunda mutlaka tekrar bir beyaz sayfa açmasını bilmeliler, hiç bir surette kin tutmadan hemen anlaşmazlıklarına son vermelidirler…

Zira kardeşlerin unutamayacakları güzellikler vardır iman ve inançlarından kaynaklanan; çünkü onlar cennette bir ve beraber olacaklardır. Bu önemli gerçekten dolayı kendisiyle savaşan Müslümanlar için Hazreti Ali efendimiz, Münafık ve Müşrik denilmelerine şiddetle karşı çıkmış ve * Onlar bize silah çeken kardeşlerimizdir…* demiştir. Şu hususu kesinlikle unutmamamız gerekmektedirki, İki Müslüman arasında devamlı ve kalıcı düşmanlık söz konusu olmamalıdır…

İbni Kesir tefsirinde diyorki; *Müminler ancak kardeştirler. Allah teala birbirlerine saldıran Müslümanların arasını düzeltmeyi emrederek Eger müminlerden iki taife çarpışacak olurlarsa aralarını düzeltin buyuruyor. Birbirleriyle dövüşmelerine ragmen Allah teala onlara Müminler adını vermiştir. Buhari ve başkaları bu ayeti delil getirerek, ne kadar büyük olursa olsun günahların imandan çıkarmadıgını söylerler…İbni Kesir.tefsiri.c.13.sayfa.7407…*

Hatta İslam dininde, iki Müslümanın üç günden fazla bir birine küs ve dargın durmasını yasaklamıştır. İnanıyoruz ki; devamlı ve kalıcı düşmanlık ancak Müslümanla, Müslüman olmayan insanlarda söz konusu olabilir. Adem Aleyhiselamın çocukları olan Habil ile Kabil arasındaki düşmanlık, iyice düşünüp tefekkür etmeliyzki, bir kardeş savaşı degil bir DİN, iman, inanaç ve itikad savaşıdır. Çünkü Tevhid ehli olan Habil ile, isyankar ve katil olan Kabili birbirine düşman eden konu Kabilin, Allahın ölçülerine, nizamına, düzenine, emrine aykırı davranışlarından dolayı ortaya çıkmıştır…

Yeryüzünde tekrar İslami vahdetin oluşabilmesi için, İslami kardeşlik müessesesinin tekrar ve yeniden diriltilmesi ve yaşatılması gerekmektedir. Bu husus içinde bazılarının çok basitmiş gibi gördügü birliktelikler üzerinde uzlaşmamız şarttır. Mesela dil birligi, giyim kuşam birligi, yazı birligi, karşılıklı hoşgörü ve merhamet, yardımlaşma ve dayanışma kaçınılmaz olan birlikteliklerdir. Ancak bu sayede dagınıklıktan, düşmanlıktan, bir kafire gösterilen anlayış ve hoşgörünün Müslümana gösterilmeme yanlışlıgından kurtulabiliriz diye düşünüyoruz…

Şu hususu hemen belirtelimki: vatandaşlık ile kardeşlik bagı tamamen birbirinden ayrı şeylerdir. Çünkü vatandaşlıkta ölçü DİN degil, aynı ülke sınırları içerisinde yaşama hadisesidir. Buna göre, İslam devletinin vatandaşı Müslüman olabilecegi gibi, Müslüman olmayan Zımmi de olabilir. Müslümanın Müslümana karşı tavrı ile, aynı ülkede yaşamaları sebebiyle vatandaşı olan bir gayrı müslime karşı tavrı mutlaka farklı olmalıdır. Bugünkü Laik rejimlerin hüküm sürdügü ülkelerde vatandaşlık bagı ile kardeşlik baagları tamamen birbirine karıştırılmaya özenle dikkat edilmiştir. Aynı ülkenin vatandaşı olan Müslümanla, gayrımüslim birisi birbirine oldukça yakınlaşırken, iki ayrı ülkenin vatandaşı olan iki Müslüman birbirine adeta kat kat yabancı olmuştur. Yani sonralardan çizilen cografi sınırlar kardeşlik için en büyük engel durumuna getirilmiştir günümüzde ne yazıkki…

Mutlaka bilmemiz gerekirki Din kardeşligi, İslam kardeşligi ancak bir müslümanın dininden dönmesi ile son bulur. Vatandaşlıktan çıkma ya da çıkarılma hadisesi ise ap ayrı bir konudur.
Müslüman, DİN kardeşlerine karşı Hazreti Ebu Bekir efendimizin merhameti, kafirlere karşı ise Hazreti Ömer efendimizin şiddetini göstermek zorundadır. Müslümanlara karşı olması gereken bu merhamet ise onlara karşı olan davranışlarımızda, onların dertleriyle dertlenip yardımlaşmalarımızla kendisini göstermelidir…

Çünkü İslam, kardeşinin dertleriyle ilgilenip dertlenmeyeni kamil manada mümin saymamıştır. Bugün zamanımızda Müslümanlar, gayrımüslimlerle karma bir toplum halinde yaşamaktadırlar. Onları birbirinden ayıran temel özellikler tamamen ortadan kaldırılmıştır. Kılık kıyafet, dil, temel islami haklar, islami şiarları yaşama gibi. Bu durumda Müslümanlar firasetleriyle kardeşlerini tanımak ve onlara karşı İslam dininin belirlemiş oldugu kardeşligi sunmakla karşı karşıyadırlar…

Cenabı hak Furkan suresi. Ayet.27-29.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Keşke o Peygamberle beraber bir yol tutsaydım. Yuh bana, keşke falanı dost edinmeseydim. Andolsun ki, Kuran bana gelmişken, o beni ondan saptırdı. Şeytan, insanı uçuruma sürükleyip yalnız bırakıverendir…*** Peygamber efendimiz ise bir hadisinde mealen şöyle buyuruyor:** Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse sizden biriniz kiminle dost olacagına dikkat etsin. Kişi sevdigi ile beraber haşr olacaktır.(keşful hafa…)**

İnanıyoruz ki insanın yetişmesinde, dini yaşamasında, arkadaşının etkisi büyüktür. Peygamber efendimizin(sav) dinin devletleştirilmesinde kendisine iman eden ve ona yardım eden insanlar, Onun ashabı yani arkadaşları olmuşlardır. Onların en büyügü olan Hz.Ebubekir de, Peygamber efendimizin (sav) en yakın arkadaşıdır. İnsanlık tarihinde kişilerin arkadaşları onlara büyük makamlar, mevkiler,rütbeler de kazandırmışlar, büyük zilletlere de sürüklemişlerdir. Kişiler arkadaşları sayesinde sapıklıklardan kurtulmuşlar ve ya bataklıklara yuvarlanmışlardır…

Müslümanın gerçek arkadaşı, kendisine dinini yaşamakta yardımcı olan insandır diye inanıyoruz. Başka bir ifade ile Müslüman kendine dininde, inancında ve yaşantısında yardmcı olacak kişileri arkadaş olarak seçmek zorundadır. Dini yaşantısında yardımcı degil de, dini meseleleri yaşamada engel olan tavır içerisindeki kişilerle en kısa zamanda arkadaşlıga son verilmesi Müslümanların tabiidirki menfaatı icabıdır. Çünkü büyüklerimizin dedigi gibi ne yazıkki: Körle yatan şaşı kalkmaktadır…

Bir şekilde bazı kişilere kapılan bazı kardeşlerimiz var başka cemiyet, dernek, teşkilat ve degişik gruplardaki kişilerin örnegin Kuran okumasına hayran kalıyor, ya da Hadis ezberlemesi çok hoşuna giidiyor, arapça konuşması kendisini celbediyor ya da her hangi bir şekilde yaşantısını dışa aksettirici bir davranışı mesela giyim kuşam gibi imrendiriyor. Temel bilgi ve alt yapısı eksik olan kardeşlerimiz en kısa süre içerisinde karşı taraftan etkileniyor evet gidiş o gidiş…

Bir müddet sonra karşılaştıgımızda çok farklı bir yapı ve tarz da görüyoruz kardeşimizi, hep tenkid edici, dışlayıcı, Mezhebi mevzularda tamamen yok sayıcı ve İslam alimleri hakkında ileri geri konuşucu tavır sergiledigini görünce üzüntümüz katlanıyor. Mutlak surette Kuranımızı, sünneti seniyyeyi en iyi bilen ve yaşayan bir yapının sahibi olmamız gerektiginin inancındayız. Lakin ögrendiklerimiz az da olsa saglam dini temellere dayanması zaruridir inancındayız. Bu manada Mezhep imamlarından hangisine baglanmışsak ihdas edilen ortaya konulan O FIKHI çok iyi bilmek ve o dogrultuda hayatımızı sürdürmemiz gerekmektedir…

Mezhepsiz ve Selefi akımlarına kendilerini kaptıran kardeşlerimiz ne yazıkki kısa bir müddet sonra bocalama ve yavaş yavaş dini degerlerden soguma temayülleri gösteriyorlar. Ondan sonra devamlı bir ikilem içerisine sürüklendikleri için hep kendilerininkini hak, başkalarının yaşantısını batıl olarak degerlendiriyorlar ve sonunda bu Din bizleri vahdete, birlik ve bütünlüge çagırırken paramparça oluyor, ne yazıkki fitne ve fesat ortamlarına yol alındıgını müşahade ediyoruz…

İnanıyorumki, bu durumdan Müslümanınım diyenler üzüntü duymaktadırlar. Ehli sünnet vel cemaat baglıları, sünnet ve cemaat olmanın vermiş oldugu büyük moral gücüyle dinlerine sımsıkı sarılmanın ötesinde başka bir fikrin savunuculugunu yapmamaktadırlar. Ögrendigimiz mevzuular az da olsa, yolumuzda saglam ilerlemeliyiz düşüncesiyle, bize kadar gelen saglam nakiller ışıgında hayatımızı şekillendirmenin gayreti içerisinde olmanında ayrıca şükrünü ifa etmek istiyoruz. Tek hedefimiz Allahın rızasına nail olma arzusu ve gayretidir…

Daha önceden arkadaşlık kurmuş oldugumuz kişiler, eger bizi İslam dinini ögrenmekten ve yaşamaktan alıkoyuyorsa, bizi kötülüklere, yanlış yerlere sürüklüyorsa, şer ve kötülük bildigimiz olaylara çagırıyorsa, yahuta kendisi iyilik, güzellik ve hayırlı olan hususlara yanaşmıyorsa. Onlara karşı öncelikle bildigimiz dogruları, güzellikle anlatmanın yollarını denemeli, unutulan dogruları tatlı bir dille hatırlatmalı onları hayra ve hakka davet etmenin yollarını aramalıyız diye düşünüyoruz…

Şayet güzellikler noktasında her yolu denedik, lakin bir fayda saglanamadıgını gördüysek, davetimiz, çagrımız, gayretlerimiz iyi bir sonuç vermiyor ise mutlaka araya bir mesafe koymalıyız. O kişilerle ilişkilerimizi ancak ve ancak İslami davet noktasında sürdürmeliyiz arkadaşlıgımızı mutlak surette belli bir mesafeyle gözden geçirmeliyiz. Yoksa ben her şeyin en iyisini biliyorum, benim yolum dogru olduktan sonra kim bana bir şey yapabilirki düşüncesiyle hareket edersek, Allah korusun zararlı çıkan sonuçta biz olabiliriz…

Peygamber efendmiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyuruyor:** Ancak Müslümanla arkadaşlık kur; yemegini de ancak takva sahibi biri yesin. Kötü arkadaştan sakın. Çünkü sen onunla tanınıp bilinirsin…** buyurulmaktadır. Öyleyse yarın ahiret hayatında bizlerden kaçacak olanları degil, bizlere samimiyetle ve içtenlikle kucak açacak olanları, * Ya Rabbi ben ancak arkadaşımla cennetine girerim.* diyebilecek fedakarlıkta buluna bilecekleri arkadaş olarak seçmemiz hem dünyamız ve hemde ahiretimiz için gerekli olan bir güzelliktir diye inanıyoruz…

Yoksa Ahirette birbirimizi şikayet edip ele verecek olanlarla yapılan arkadaşlık hepimize üzüntü, keder ve acı dan başka bir getirisi olmaz sanıyoruz. Dünya menfaatları ve boş olan, geçici olan çıkarlar dogrultusunda yapılan arkadaşlıklardan yakamızı kurtarmamız menfaatımız icabıdır diye düşünüyoruz. Velhasılı kahve arkadaşlıgı, hobi arkadaşlıgı, takım arkadaşlıgı, iş arkadaşlıgı gibi birliktelikleri DİN kardeşligi, sıratı müstakim arkadaşlıgı, İslam cemaatı arkadaşlıgı ile degiştirmeye çalışalımki, Arkadaşlıgımız, kardeşligimiz Cennette de sürsün, devam etsin inşaallah…

Taberinin rivayet ettigi bir hadiste Peygamber efendimiz mealen şöyle buyurmaktadır: ** Allahın iyi kulları öyle kimselerdir ki, onları görenler Allahı hatırlarlar. En kötüleri de söz taşıyarak dostları arasını açıp, onları birbirinden ayıran ve iyi kimseleri suçlayanlardır…** Her şeyde oldugu gibi bu hususta da Allahın iyi kullarını Peygamber efendimizin (sav) tarifinden ögreniyoruz. Onlar öyle kullardır ki, görüldüklerinde insanın, Allahı hatırlamaktan başka bir şey düşünmüyor. Ve düşündürmüyor…

Salih amel sahibi olan hayırlı ve mübarek insanlar inanıyoruz ki; Tarihin her döneminde mutlaka vardır. Bu mübarek insanların inancında, itikadında, imanında, fikirlerinde, düşüne yapısında hasılı hayatının her anında, yaşantısının her karesinde İslam dininin izleri vardır. Böyle bir Müslümanı gören insan, iç dünyası ile beraber oldugunda sanki kendi kendine şöyle mırıldanır: Bu insan tadili erkan üzere NAMAZ kılar. Bu mübarek insan cömerttir ve bu Müslüman kardeşim her zaman Allah yolunda koşmaktadır…

Bu Müslümanın aile hayatı düzgündür, imrenilecek, gıpta edilecek bir aile yaşantısı vardır. Bu din kardeşim yalan ve gıybete yaklaşmayacak bir ahlaki yapıya sahiptir. Bu güvendigim ve itimat ettigim din kardeşim hep iyi insanlarla düşer kalkar. Kısacası batıl diye bildigimiz her yol bu kişi için kapalıdr diye inanırız. Böylesi kişilerin yaşadıgını bilmek, yolda, çarşıda, pazarda, iş yerinde hayatın her yerinde görmek bizlere kuvvet, güç ve huzur verir, Dini degerlere karşı aşkımızı, şevkimizi artırır. Bizlere adeta Müslümanlıgımızı hatırlatır, içimizi sevgi ve huzurla doldurur vesselam…

Ben böylesi bir olayı 1973. yılında yaşadım birebir olmasada. Sabah işe giderken almış oldugum bir Alman gazetesinde baş sayfada en üst bölümde, bir Müslüman yeni yapılan bir inşaatın iskelesinin en üstünde iki tahta üzerinde NAMAZ kılıyor. Birilerinin belki ayakta durmaya cesaret dahi edemeyecegi bir gökdelen inşaatının zirvesinde Namaz kılıyor. İçim burkuldu, sevinç gözyaşı damlası kendiliginden yuvarlandı. Keşke bu Müslümanı tanısaydım dedim, ama bana o resmiyle dahi nereye ve kimlere ait oldugumu hatırlattı. Allahı hatırlatan Müslüman denildiginde göz önüme gelen Namaz kılan bir Müslüman silüeti…

Demekki bir Müslümanın teblig, davet ve Allaha çagırma noktasında görevini ifa ederken o kadar çok şey bilmesine ya da konuşmasına gerek yok. Kimileri saatlarca konuşur şimdi benim yaptıgım gibi, kimileri de sadece haliyle bir kaç saniye de anlatır anlatacagını, dile getirmeden söyler söyleyecegini. Evet yeterki hal ve kal ile söylenen ve yapılanlar din dışı olmasın, her şeyimiz insanlara Allahı hatırlatsın bu hadiseden daha huzur verici bir olayı diller anlatmakta zorlanır sanıyorum…

Allah korusun bir de kötü örnek olanlar var. Batıl yolları seçenler, bataklıga saplananlar, günah çukurunda debelenenler ve çıkmak için de en ufak bir gayret sarfetmeyenler, hatta yaptıgı kötülügün kötülük olup olmadıgından bile habersiz olanlar var ne yazıkki. Bu insanlar bazı günler içkinin her türlüsünün bagımlısı olmuş, bir başka hastalık sahipleri faiz belasına boylu boyunca gömülmüş, yeri gelmiş zina peşini bırakmayan bir hastalıga tutulmuş, bazı anlarda da batılın kuyruguna yapışıp şeytanın ve askerlerinin götürdügü yere giden şahsiyyetsiz bir kişligin sahibi olmuşlardır…

Burada büyük ve küçük günahları ve bu günahların baglılarını sayıpta sizlerin huzurunu bozmaya niyetim yok. Lakin bu insanlar, işlemiş oldukları amellerle birlikte, geçmişleriyle ve gelecekleriyle yaşamış oldukları ameller nedeniyle, diger isanlara Allahı hatırlatma, dini degerleri hatırlatma, Mukaddes degerleri hatırlatma gibi durumları degilde ancak şeytanı ve şeytanın amellerini hatırlatırlar sanıyorum. Örnek olarak hemen bu hafta içindeki bir olayı aktarmak istiyorum. Bu amelin sahiplerinden bazıları, yani bir şarap üretici firma reklam amacıyla türkiyenin önde gelen müzisyenlerinden idil biret adlı bir hanımı, topkapı sarayında, müzik eşliginde şarap yudumlamaya çagırdı…

Mukaddes emanetlerin de bulunmuş oldugu bu mekanda bu etkinligi yaptırmamaya azmetmiş yüz kadar genç Müslüman engel olmaya çalışmış, sonunda Kültür bakanı Ertugrul günay denen adam başta olmak üzere Vakit gazetesi hariç bütün sesli ve yazılı medya organları ve de agzı laf yapan herkes, bu gençlere hakaret etmiş ve olan bitenlerden dolayı, O mekanda şarap içilemez diyen insanlar suçlu olarak tanıtılmış ve mahkemelere verilmişlerdir. Bütün bu olaylar halkının yüzde doksan dokuz Müslüman oldugu ifade edilen bir ülkede gerçekleşmiştir…

Tabir caizse O ülkenin insanları hak ile batılın yerlerini degiştirdikleri halde ne yazıkki Müslümanım diyen insanlar hala büyük bir hoşgörü içerisinde her harama kapı araladıkları gibi bu rezil olaylarıda; ne var ki bunda büyütecek dercesine, ya da bazılarının yaptıgı gibi; bilmiyorum, duymadım, görmedim ayaklarına yatmışlardır. Doksan seneye yakındır halkı Müslüman olan bu ülkede bu toplumun üç maymunların oynandıgı gibi… Peygamber efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını, hatalarını araştırıp yayanları, iyi kimselere suç isnad eden kogucuları Allah köpek suretinde haşredecektir…**

İbni Hıbban’ın rivayet ettigi bu hadis, Dinde kardeş olan Müslümanların hassas noktalarına işaret etmektedir. Onlarla alay etmek, suçlarını araştırmak, koguculuk yapmak, Allahın salih amel sahibi kullarına en büyük hakaret ve suç niteligini ortaya koymaktadır… Bir grubun yaptıgı bir hadiseyi, başka grup, hizip, dernek ve teşkilatlar bilmiyormu. Kesinlikle biliyor. Lakin bilmemezlikten, görmemezlikten ve duymamazlıktan gelmek her halde işlerine geliyor. Ondan sonra neden parça parça dagıldık soruları peşpeşe geliyor. Hayırlı olan amellerinde Müslümanlar birbirlerinin yanında olmadıgı müddetçe aranılan, arzu edilen vahdet olayına ulaşmak zor gerçekleşir düşüncesindeyiz. Müslümanı ilgilendiren her olayda Karedeşlerimizin yanında, onlarla kol kola ve yürek yürege olabilsek arzuladıgımız niyetlerimize ulaşmamız daha kolay olacak sanıyoruz. İnşaallah başarılı oluruz…

Yine bir Müslüman için olumsuz davranışlar bütünlügü dedigimiz haramları ve kaçınılması gereken davranış bozukluklarını Peygamber efendimiz (sav) Ebu Davudun rivayetinde mealen şöyle ulaştırıyor bizlere: ** faizden daha büyük günah, haksız yere bir Müslümana iftira ederek namusuyla oynamaktır…** Evet mutlak dogrulardan ögrendigimize göre; bazan arşın titremesine sebep olan iftiralar vardır. Müslüman bir kimseye atılan haksız iftiralar gibi…

Bu hususları mutlaka okuyacagız, ögrenecegiz ama asıl üzerinde durmamız gereken ise: bu yapılanlar hakkında şuurluca düşünüp iyi olanların yapılması ve yasaklardan, olumsuzluklardan ve haramlardan da kaçınılması gerekmektedir diye düşünüyoruz. Hani anlatılır ya bir adamı dövüyorlarmış neresine vurdularsa ah başım diye feryad eden kişiye soruyorlar, biz nerene vurduysak sen hep başım dedin sebebi nedir diyorlar. Dayagı yiyen kişi acı içerisinde; eger benim başımda bir koruyucum bir başkanım, bir liderim olsaydı siz bana böyle pervasızca dayak atamazdınız onun için ah başım diyorum diyor…

Onun için diyoruz ki; Müslümanın çok ciddi her türlü meselesinde oldugu gibi, önemsiz zannedilen bir meselelerinde de bir başkana, lidere, halifeye, imama ihtiyaç vardır. Şurasına kesin olarak inanıyoruz ki; İslam dini devletsiz, devlet de İslamsız olamaz. Emretme ve yasaklama makamındaki Kuranı kerimi ancak sohbet ve vaaz toplantılarında malzeme gibi anlatabiliyoruz işin özüne nüvesine inemiyoruz. İnancımız odur ki; Böyle bir zeminde yaşayan Müslümanların din kardeşligi ise her zaman tehlikelerle başbaşa kalmaktadır…

Bir tarafta müminlerin birleşmesi inançla, inanmakla, itikadla, salih amellerle kayıt altına alınırken beri tarafta aynı müminlerin bazı amelleri hayatına aktarması, yaşaması otoriter güçler tarafından yasaklanmaktadır. Biliyoruz ki; Din kardeşligimizi temin edecek nice amellerimiz İslam devletinin garantisi altındadır. Lakin bu teminatı biz inanan insanlara saglayacak bir otorite makamı olmadıgına göre, Din kardeşligimizin istenilen seviyeye ulaşmasıda oldukça zordur. Bu hususu aslında yaşayarak hergün bilfiil görmekteyiz…

Her grup lideri benim teşkilatım diyor, benim dernegim, benim, cemiyetim, benim partim, benim cemaatım havasını teneffüs etmek istiyor. Böyle olunca da, hepside birbirlerinden habersiz, birbirinin acısına, derdine, problemlerine lakayt ya da vurdumduymaz yapısıyla günlerimiz böylece geçip gidiyor. Kazananlar da şimdilik İslam düşmanları oluyor. Her halukarda İslam cemaatının üyelerine anlayışla ve saygı ile bakmak zorunda olan bizlerde istedigimiz uygulamayı ne yazıkki sergileyemiyoruz…

İki Müslüman kişinin, iki Müslüman cemaatın, iki Müslüman toplumun araları her hangi bir nedenle bozuldugunda düzeltilmesi emrini hepimiz biliyoruz. Şimdiye kadar düzeltme, ıslah etme işi otorite boşlugundan dolayı sadece bir temenni olarak kalmış ve gerekli olan neticeler ne yazıkki alınamamıştır. Birbirleriyle aslında küs olmayan fakat aralarına bir dava mesajının varlıgı hissedilmeyen milyonlarca Müslümanımızın güçleri, enerjileri yok olmaktadır ya da boşu boşuna israf edilmektedir. Çünkü meseleyi kökünden halledecek bir İslami devlet otoritesinin olmadıgı acı gerçegi apaçık görülmektedir…

Şurası bilinmelidir ki; Akıl, Din, Can, Mal ve Nesil emniyetinin saglanamadıgı mekanlarda her Müslüman cemaatın kendi arasında adaleti saglaması neredeyse imkansızdır. Adaletin olmadıgı yerde ise tabiidirki zulüm sözkonusudur. Zulmün küçüklügüne ve büyüklügüne bakmadan kime karşı işlendigine dikkat çekecek olursak, biz Müslümanlar birbirimize bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek haksızlık yapmak durumunda kalıyoruz. İnşaallah adil bir hareketle birbirimizin haklarını korur ve birbirimize haksızlık yapmaktan vazgeçeriz. Yoksa kurtuluş ümidimiz iyice zayıflamaktadır…

Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:**Başkalarının kadınlarına karşı iffetli olunuz ki sizin kadınlarınız da iffetli olsun. Ana ve babanıza iyilik ediniz ki çocuklarınız da size iyilikte bulunsunlar. Haklı da haksız da olsa Mümin kardeşi özür dilediginde kabul etmeyen, kevser havzına gelemez…Münziri…** Burada kurtuluşumuza bir yol daha gösteriliyor diye inanıyoruz; Müminler ancak ve ancak kardeştir. Hem de Allahın takdir ve tayin ettigi kardeş. Mutlaka bu nimetin kadrini, degerini, kıymetini bilmemiz icap etmektedir diye inanıyoruz…

Baş tarafa almış oldugumuz ayet hakkında Şehid seyyid Kutub (Rh.a) diyorki: * Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin. Ve Allahtan korkun ki esirgenesiniz… Mümin kitleyi çekmeden bagırmadan arzu ve heyecanların tesiri altında birbirine düşmeden muhafaza edebilmek için bu hem hukuki hem de ameli bir kaidedir. Fasıkın getirdigi haberin araştırılmasını kahramanlık ve koruyuculuk peşine kapılarak heyecanlanıp patlamamayı, acele etmemeyi önce tesbit edip iyice araştırmayı belirten hükümden sonra varit olmaktadır…

İster bu ayetin sebebi nüzulü bazı rivayetlerin naklettigi gibi belli bir hadise ile alakalı olsun, ister bu gibi halleri telafi etmek için konulan bir hüküm olsun umumiyeti itibariyle İslam cemaatini dagınıklıktan, parçalanmaktan koruyan son derece muhkem bir kaidedir. Koruyuculugunun yanısıra hakkı, adaleti, ıslahı yerleştirmekte ve bütün bu hususlarda Allahın takvasına müracaat edip rahmetini beklemeyi, adaleti ve iyiligi yerleştirmeyi belirtmektedir…

Bu kardeşligin geregi olarak İslam cemaatı arasında yardımlaşma, birlik, sevişme ve barışın temel esas olması icabeder. İhtilaf, çatışma gibi hususlar istisnai haller olmalı ve vukuu anında ana esasa havale edilmelidir. İslam ümmetinin nizamında esas olan bütün dünyadaki Müslümanların bir tek imamı olmasıdır. Ayrıca bu hükme irca nizamı mutlak adaletin, emanet ve temizligin yerine getirilmesi için gereklidir. Çünkü böylece hiç bir arzu ve hevesin mahkumu olmayan, hiç bir eksik ve kusurun sirayet etmedigi ilahi emre dönülmektedir… Seyyid kutub.fi zilal.c.13.sayfa.497-500…*

Allah bizleri hayırlı arkadaşlarla beraber eylesin. İslam kardeşliginden ayırmasın. İslam cemaatının bir ferdi olmaktan geri koymasın. Müslümanlar toplulugundan ayırmasın ve en sonunda Muhammed Ümmetinin toplanacagı sancagın altında birleştirsin. Sırat köprüsünden yıldırım hızıyla geçelim, Mizan anında verilen amel defterlerimizle sevinelim hep beraber sadece kendimize degil hepimize birden DUA edelim. Hep beraber kurtulanlardan olalım inşaalah…

Tek taşın duvar olamayacagı gerçegine nasıl inanıyorsak, Müslüman kardeşlerimizi her zaman baştacı etmek durumunda oldugumuza da öylece inanıyor ve Muhammed ümmetinede öylece güveniyoruz elhamdulillah… Ya Rabbi bizlere Müslümanları daha fazla sevmemiz ve onlara daha fazla baglanmamız yolunda yardım eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…Lu…12.07.2009

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert