Örnek ve Önderimiz Uyarıyor

Rabbimiz Enam suresi ayet.130 ve 131.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey cin ve insan topluluğu! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınızı size ihtar eden peygamberler gelmedi mi?“ Onlar: „Kendi aleyhimize şahadet ediyoruz“ diyeceklerdir. Dünya hayatı onları aldatmış ve kâfir oldukları hususunda kendi aleyhlerine şâhidlik etmişlerdir.
Bu (şekilde Allah’ın âyetlerini tebliğ eden ve kıyamet gününün geleceğini ihtar eden peygamber gönderilmesi), Rabbının, halkı gaflet içinde iken bir ülkeyi zulümle helak edici olmamasındandır…***

İnanıyoruzki; Allah sevgisi, ne laftan öteye geçmeyen bir iddia ne de insanın vicdanında kalan bir aşktan ibarettir. Bu sevgi, Allah’ın Resulüne bağlılık, O’nun gösterdiği yolda yürüme, O’nun yaşantı biçimini,hayat tarzını gerçekleştirme ile ortaya konur. İman da söylenen sözler, coşan duygular, yerine getirilen sembolik ibadetler değildir. İman; ancak Allah’a ve Resulüne bağlılık, Peygamberin getirdiği Allah’ın buyruklarına göre hareket etmedir.

Rabbimiz Ali imran suresi ayet.31-32.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. Allah’a ve peygambere itaat edin, de. Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kâfirleri sevmez.

İbn-i Kesir, tefsirinde diyor ki: „Bu âyet-i kerime, Allah’ı sevdiğini iddia ettiği halde Muhammed’e tâbi olmayan herkese karşı kesin bir hükümdür. Böyle bir iddiası olan kişinin, tüm sözlerinde ve eylemlerinde Muhammedî yaşayışı ve O’nun tebliğ ettiği dini izlemediği sürece, bunun yalancı olduğuna hükmedilir. Nitekim Sahih (hadiste) sabit olduğuna göre Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) `Kim bizim emretmediğimiz bir işi yaparsa o iş reddedilmiştir‘ buyurmuştur…“

İmam İbn-i Kayyim el-Cezviyye, Zadu’l Meâd adlı eserinde diyor ki:“Peygamberin gerçekten Peygamber olduğuna ve onun doğru söylediğine şahitlik eden ehl-i kitap ve müşriklerden pek çoğunun bu şahitliklerinin onların İslâm’a girmeleri için yeterli olmadığı gerçeği üzerinde düşünen herkes, İslâm’ın bunun ötesinde bir olgu olduğunu kavrayacak, İslâm’ın sırf kuru bir tanımadan ibaret olmadığını fark edecektir. Yine, Onun yalnız tanıma ve kabul etmeden ibaret olmadığını öğrenecek, İslâm’ın hem tanıma, hem kabul etme, hem bağlılık, hem itaat etme zorunluluğu hem de içiyle-dışıyla boyun eğme olduğunu anlayacaktır…“

Bu dinin öyle belirgin bir gerçeği vardır ki, bu gerçek olmadan ondan söz edilemez. Bu gerçek de, Allah’ın yasasına Yani ilahi kanuna itaat etmek, Allah’ın Resulüne bağlanmak ve Kur’an’ın hükümlerine teslim olmak gerçeğidir. Bu, İslâm’ın getirdiği şekliyle Tevhid inancından kaynaklanan bir gerçektir. Bu da uluhiyette birlik inancıdır. İnsanların kendisine ibadet etmesi, emrine bağlılık göstermesi, yasasının onlar arasında uygulanması, kendisiyle muhakeme olunacakları ve hükmüne razı olacakları değer ve ölçüleri belirlemesi ancak bu yegâne uluhiyetin hakkıdır.

Buradan da, insanın hayatında ve bütün ilişkilerinde hakimiyeti yalnız Allaha veren egemenlikte birlik bilinci ortaya çıkar. Nitekim, kainatın tüm işlerinin idaresinde hakimiyet yalnız ve yalnız Allah’ındır. İnsan da bu koca evrenin küçük bir parçasından başka bir şey değildir. Peygamber efendimizde (sav) Bizlerin her konuda örnek ve önderimizdir. Örnek ve önderimiz, her zaman ümmetini en ön planda düşünmüş,her zaman dogruyu, güzeli, iyiyi ve hak olanı ögütlemiştir.Bu sohbet dersimizde, bu ögütlerinden birisi olan uzun bir hadisi anlamaya gayret edecegiz inşaallah…

HAZRETİ ALİ efendimiz rivayet ediyor: ** Rasûlullah (sas) şöyle buyurdular: “Ümmetim şu on üç şeyi yaptığında, büyük belânın ona gelmesi vacib olur.” Mecliste bulunan bir sahabe sordu: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?”Rasûlullah (sav) bu suale şu cevabı verdi: “Ganimet, (mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden (dolaşan) bir meta-mal haline geldiği zaman, Emanet, ganimet bilindiği zaman, Zekât angarya sayıldığı zaman, İlim dinden başka gaye için tahsil edildiği zaman…

Kişi hanımına itaat edip annesinin hukukuna riayet etmediği zaman, Kişi dostunu/arkadaşını kendine yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı zaman, Mescitlerde sesler yükseltildiği zaman, Kavme, onların en rezili reis olduğu zaman, Kişiye şerrinden korkulduğu için hürmet edildiği zaman, Şarab içildiği zaman, İpek giyildiği zaman, Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği zaman, Bu ümmetin sonradan gelenlerinin, önceden gelenlerine lanet ettiği zaman…

İşte o zaman kızıl rüzgârı, yere batışı, sûret değiştirmeyi ve (gökten) taş yağmasını; ipi kopan kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi birbirini takip eden belâlar olarak beklesinler.” (Tirmizi, Fiten 39) Günümüz Müslümanlarının halini adeta resmeden, sanki tıpatıp ortaya koyan, Peygamber efendimizin (sav) bu mübarek tespitleri; şu günlerdeki halimizi 1430 yıl öncesinden haber vermesinden dolayı O pak Rasûlün açık bir mucizesi olduğu gibi;aynı zamanda ümmetini böylesi bir fitne ve fesada karşı da uyarış,ikaz ediş ifadeleridir.

Öyle ki; “Dikkat edin! Eğer şu saydığım on üç hastalık bir vücutta bulunacak olursa o vücudun iflah olması mümkün olmaz.” denilmektedir. Allah Azze ve Celle’nin gazabına sebep olacak bu kötü amellerden sakınabilmemiz için bu hadisi biraz daha detaylı bir şekilde görmeye gayret edelim inşaallah.Ganimet, (mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden (dolaşan) bir meta haline geldiği zaman…”:Ganimet bilindigi gibi, kafirlerin, gayrimüslimlerin, din düşmanlarının malından savaş yoluyla alınan mal olup kazançların en helâlidir. Beş hisseye ayrılan ganimetin dört hissesi, savaşa katılan mücahitlere aittir.

Allah Teâlâ’nın takdiriyle hissenin biri; “Peygamber yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz…” (Haşr, 7) Ganimet malından yapılacak bir iğnelik hırsızlığın bile kişinin şehitlik mertebesini kaybetmesine vesile olacakken, ümmete ait olan değerlerin yoksullara uğramadan zenginlerin arasında dolaşması kıyamet derecesinde vebaldir.

“Emanet, ganimet bilindiği zaman…”:Bilindiği üzere emanetten murat; bütün dini teklifler (Ahzab, 72) olduğu gibi; bir kimsenin, malını koruması için bir diğerine teslim etmesidir.Unutulmamalıdır ki, toplumları ayakta tutan özelliklerden en önemlisi, birbirlerine olan güven duygusudur. Güven duygusu yitirildiğinde toplumdaki herkes birbirini düşman gibi görecektir. Bunun içindir ki, emanete yapılan ihanet, Rahmet Nebisi Peygamber efendimiz (sav) tarafından; münafıklığın alâmetlerinden birisi olarak bildirilmiştir.

“Zekât, angarya sayıldığı zaman…”:Zekât; Allah Teâlâ’nın zengin kullarının elleriyle fakir kullarına gönderdiği bir emanettir. Zekâtın verilmemesi fakirin hakkını gasbetmek olacağı gibi, emanete de ihanettir. Çünkü Hak Teâlâ, fakir kullarına ulaştırması için o kadarlık miktarı zengin kuluna emanet etmiş ve bunu bir ibadet olarak addetmiştir. Bu görevi bir ibadet olarak görmeyip; bir angarya veya bir cezaymış gibi telakki etmek, Allah Azze ve Celle’nin taksimine de, takdirine de rıza göstermemektir.Kim ki, Allah (cc)’ın taksimine ve takdirine razı olmazsa, O’ndan gelecek her türlü cezayı peşinen kabul etmiş demektir.

Rahmet Nebisi (sav) şöyle buyuruyor: “Bir ümmet ki, eğer zekâtlarını vermeyecek olursa, Allah onların yağmurlarını keser de; eğer içlerinde yaşayan hayvanlar olmasın yağmur yüzü göremezler.” (İbn Mâce)“ İnanıyoruzki; Teslimiyetimizin en önemli İbadet şekillerinden birisi ZEKAT ibadetidir. İslam deyince İmandan sonra ilk akla gelen iki rüknünden birincisi NAMAZ farzı ise , ikincisi de ZEKAT farzıdır. Bu sebeple İslam alimleri ZEKAT İslamın üçüncü rüknüdür demişlerdir. Kuranı Kerim baştan sona, Namazla Zekatı hep yan yana zikreder. Namaz kılın derken, arkadan da Zekat verin diye emreder…

Zekat ibadetinin Namaz ibadeti ile aynı önem içerisinde emredilmesi, İslam dininin, sadece Ahiret hayatına hazırlayıcı ve İbadetle meşgul olan bir DİN olmayıp, Dünya hayatını Ahiret hayatından ayırmayan, ikisini bir mütalaa eden yüce bir inanç sistemidir İSLAM…

Zekat ibadeti mali bir ibadettir. Zekat demek; Zengin konumunda olan bir müslümanın , herhangi bir karşılık gözetmeksizin, İbadet niyyetiyle malından belli bir hissnin mülkiyetini fakire vermesi ve teslim etmesi demektir. Kelime olarak baktıgımızda zekat; temizlik, artma, bereket ve büyüme manalarına gelir.Dolayısıyla hiç bir müslüman Zekat ibadetini küçmseyemez, basite alamaz ve zekat ibadetini kendisine yük yani angarya sayamaz…

İlim, dinden başka gaye için tahsil edildiği zaman…”:Dinimiz, ilim tahsilinin yalnızca Allah (cc) rızası için yapılmasını ister. Allah (cc)’ı tanıma, ibadetlerimizde ihlâsı ve dolayısıyla mükemmelliği yakalamak için ihlâslı ilmi emreder. Eğer ilim, Allah Teâlâ’nın rızası için değil de; dünyalık elde etmek, âlim geçinmek, şöhret olmak v.b çıkarlar için tahsil edilir ise, bu ilim sahipleri cehennem ehlidirler. Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:** İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cühela ile münakaşa etmek veya makam-mevki elde etmek için öğrenmeyin. Kim bunu yaparsa ona ateş gerekir, ateş!” (Kütüb-i Sitte)

“Kişi hanımına itaat edip annesinin hukukuna riayet etmediği, Dostunu/ arkadaşını kendine yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı zaman…”:Allah Azze ve Celle; “Biz insana; önce bana sonra ana-babana iyi davran…, Önce bana sonra da ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuzdur…” (Lokman, 31/14) buyurmaktadır.Taberi tefsirinde konumuzla alakalı şu bilgiler bizlere ulaştırılıyor: Biz insana, ana babasına karşı iyi davranmasını emrettik. Annesi onu kat kat meşakkat içinde karnında taşımıştır. Çocuğun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Biz insana: „Bana ve anne babana şükret.“ dedik. Kı¬yamet günü dönüş ancak banadır.

Ayet-i kerimede, annenin, kat kat zorluklar içinde çocuğunu karnında taşıdığı ifade ediliyor. Zira çocuk annesinin karnında bulunduğu zaman anne iki yük taşımaktadır. Aynca her iki vücut da annenin bedeninden beslenmektedir.Mücahid bu âyeti kerimeyi izah ederken şöyle demiştir: „Annesi çocuğu taşırken hem çocuk zayıf bir durumdadır hem de annesi. Böylece iki zayıf varlık bir arada bulunmaktadır.

Ayet-i kerimede çocuğun annesinden ayrılıp emmeyi bırakmasının iki yıl içinde olacağı beyan edilmektedir Bundan maksat, çocuğun doğumundan sonra iki yıl içinde memeden kesilmesidir.
Allah teala bu âyette annenin, çocuğu için nasıl yorulduğunu, geceleri uykusunu terkederek onu yetiştirmeye çalıştığını evlatlara hatırlatıyor ve anne babalarına saygılı olmalarını emrediyor..

Bu itibarla birçok âyette olduğu gibi bu âyette de kulların, Allanın kendilerine vermiş olduğu nimetlerine karşılık ona şükretmeleri yanında anne ve babanın yaptığı iyiliklere karşı da onlara say¬gılı davranmalarını emrediyor ve buyuruyor ki: „Bana ve anne babana şükret. Kıyamet gününde dönüş ancak banadır. Verdiği nimetlere karşı şükredip etme¬diğinin hesabını görecek olan benim. Anne ve babanın iyiliklerine karşı onlara saygılı davranıp davranmadığının hesabını da ben göreceğim…(Tefsiri Taberi)

Hak Teâlâ’nın kendisinden hemen sonra hakları konusunda tavsiye buyurduğu ana-babanın insan hayatında çok özel ve çok önemli bir yeri vardır. Öyle ki, ana-baba; hakları hiç bir şekilde ödenemeyecek iki değerdir. Allah (cc), kulunun var olmasına ana-babayı vesile kılmıştır. Onun için de, onların hakları; eş, evlât, arkadaş tavsiye ve etkileriyle ihlâl edildiğinde bu halin, helâki getirecek kötü bir amel olduğu kesinlikle bilinmelidir. Buharide bizler ulaşan hadis mealen şöyledir:** Büyük günahlar şunlardır: Allah’a ortak koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir…** Mescitlerde sesler yükseltildiği zaman…

”:Mescitlerde seslerin yükseltilmesi; çarşı-pazar ve sokak ifadelerinin kullanılarak seviyesiz lâubalilikler, şakalaşmalar, alış-veriş, husumet v.s. olabileceği gibi; Allah (cc)’ın rızasını gözetmeyen, hatta İslâm’ın gerçeklerini insanlara ulaştırmayan kasıtlı vaazlar ve konuşmalar bu türden olan olumsuzlukların bir kaçıdır. Her türlü çirkin olan hareketlerin mescitler, camiiler, dershaneler içerisinde yapılması dogru degildir. Güzellikler yurdu olan bu manevi merkezlerimizde her zaman iyilikler konuşulmalı, güzellikler aksettirilmeli düşüncesindeyiz.

İslâm dininin emir ve yasakları,islam dininin muamelatı yani neyin yapılıp nelerin yapılmayacagının konuşulması yerine, birilerinin ilke ve inkılâplarının anlatılması, İslâm’ın otoritesinin kaldırılış günlerini bayram ilân edip bu günlerinde mescitlerde kutlanması, hatta o güzide mekanlarda bu isyankar kişilere dua edilmesi çirkin çirkin seslerin yükseldiği mekan haline gelmesi allah korusun helak olmamıza sebep olan hareketlerdendir. Acı bir gerçektir ki, bu kıyamet şiddetindeki çirkinlikler elimizden aldırdığımız mescitlerimizde, camiilerimizde yani manevi güç merkezlerimizde her gün işlenmektedir.

Günümüzde pek çok yerde gördüğümüz gibi; dinsizlik karışmış aşağılık fikirleri dindenmiş gibi mescitlerde anlatıp da Allah (cc)’ın adının ve hükümlerinin, emir ve yasaklarının anılmasına engel olmak da mescitlerde çirkin seslerin yükselmesine sebep gösterilecek örneklerdendir, mümkün oldugu kadar bu çirkinliklerden kaçınmalıyız…

“Kavme, onların en rezili en alçağı reis olduğu zaman…”:inanıyoruzki; Toplumun idarecileri o toplumun aynası gibidir. İdarecilerin ahlâk, inanç, tavır ve davranışlarına bakarak toplumun halinin ne olduğunu anlamak mümkündür. Zira insanın kendi fikrinden ve düşüncesinden daha fazla sevdiği bir fikir ve düşünce olamaz. Onun için de toplum ancak kendi gibi düşünenleri idareci olarak iş başına getirecektir. Eğer toplumun idarecileri adil ve iyilerden ise bu, o toplumun da iyi olduğunun göstergesidir.

Bunun yanında, toplumun başında laikler, demokratlar, gizli ve açık masonlar,liberal kafalılar, Komunist, faşist ve ırkçı ayrılıkçı zihniyetliler,münafık karakterliler,her şeyi madde olarak degerlendiren kapitalistler,her hususa isyancı yaklaşım sergileyen sözde sosyalistler, fasıklar, reziller idareci olarak bulunuyorsa, o toplum da idarecileri gibi rezildir,tabir caizse bunların iki yakası bir araya gelmez. Allah Teâlâ’da rezilliklerden asla razı değildir. Bu hal ise Peygamber efendimizin mucizevi ifadesiyle kıyamet alâmetlerindendir.

Peygamber efendimiz Tirmizide rivayet edilen bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, en kötüleriniz dünyanıza varis olmadıkça kıyamet kopmaz…** Yine Tirmizide rivayeti geçen bir başka hadiste mealen şöyle buyurmuşlardır:** Dünyanın en mutlu insanı, alçak oğlu alçak olmadıkça kıyamet kopmaz…** “Kişiye şerrinden korkulduğu için hürmet edildiği zaman…”Gerek devlet erkânı olsun, gerekse devlet otoritesinin az olduğu zamanlarda; zalim zorbaların insanları zulümle sindirdikleri zamanlar, tarihin hemen her döneminde kendini göstermiştir ne yazıkki.

Ne acıdır ki, Asr-ı saadet dönemi gibi bir asır yaşamış olan şu ümmetin içinde de bazı dönemler de benzeri korku zamanları yaşanmıştır.Zalimliklerinden dolayı halkın Allah (cc)’a sığındığı böyle zorbalara dur diyecek adil bir güç olmadığı için, halk istemese de çaresiz olarak onlara hürmet etmek zorunda kalır. Bu hal halk için bir zulüm ve korku, endişe zamanlarıdır. Fakat çaresizlik bunu yaptırmaktadır.Unutulmamalıdır ki, insanların izzetlerini şeref ve haysiyetlerini yerlere seren böylesi zulümlerde belâyı davet eden çok çirkin hallerdendir, Allah zalimlere ve zalimlerin destekçilerine fırsat vermesin…

“İçki içildiği zaman…”: İnancımız odurki; Yüce dinimiz şu beş maksat için gönderilmiştir: dinin korunması, aklın korunması, malın korunması, canın korunması, neslin korunması.

İnsanı hayvandan ayıran en büyük nimetlerden birisi de hiç şüphesiz akıldır. İslâm dini aklı fesada uğratacak olan bütün kötülüklerin önünü kapatmıştır. Bilindiği gibi içki ve uyuşturucular akıl emniyetini ortadan kaldıran en büyük zararlılardır. Hangi isimle olursa olsun içkinin her türünü kullanmak Allaha (cc) isyandır.

Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:** Çoğu sarhoş eden her şeyin, azı da haramdır…** Buharide kayıtlı bir başka Hadisi Şerif mealen şöyledir: ** Hırsızlık yapan kimse hırsızlık yaparken mü’min degildir. Zina yapan kimse Mü’min olarak zina yapmamaktadır. Ve İÇKİ içen kimse de imanlı olarak içki içemez…**

Bilindigi gibi içkinin dinimizde yasak oluşu, HARAM oluşu icmai ümmetle sabittir. İslam Alimleri bu konuda görüş birligi içindedirler. Hz. Ömer Efendimiz (ra) şöyle buyuruyor: * AKLI PERDELEYEN HER ŞEY İÇKİDİR…* Bu özlü izaha göre, İnsan aklını kaybettiren ve onu iyi ile kötüyü, hayırla şerri ayıramaz duruma getiren her şey içki sayılmıştır.

Bu maddelerin ister sıvı olsun isterse katı vaziyette bulunsun bu hükmü degiştirmez. Afyon, eroin, esrar ve benzeri bütün uyuşturucular aynı niteligi taşırlar. Çünkü bu tür uyuşturucular kullanan kişilerde aklın fonksiyonlarını degiştirir; Uzagı yakın, yakını ise uzak görmesine neden olur. Tabii ve olagan şeylerden ayrılarak, olmayan ve olmayacak şeyleri hayal etmeye ve rüyalar denizinde yüzmeye başlar denilmiştir. Bazı uyuşturucularda vücudu durgunlaştırır, sinirleri uyuşturur, ruhsal çöküntülere yol açar, ahlâkı düşürür, iradeyi zayıflatır ve İçki müptelası olan kişiyi Cemiyete faydasız hale getirir. İşte İSLAM DİNİ, fert ve toplum için faydalı olan şeyleri emrederken, zararlı olan maddeleri de yasaklamış HARAM kapsamı içerisine almıştır.

Muhammed Hamdi YAZIR (Rh.a) Diyorki: * Şer’an içmek bakımından bütün müskirat ( sarhoşluk veren içkiler) EN GENEL ANLAMIYLA HARAMDIR. İslam Dininde Şarabın ve Müskiratın (Sarhoşluk veren içkinin) yasaklanması kademe kademe gerçekleşmiştir. Üzüm şarabından mamul olan rakı, şampanya ve kanyak gibi nesneler Necaseti galiza (Pislik, agır pislik), digerlerinin durumu ise mesela ispirto, kolonya gibi olanlarda necaseti hafifedir (hafif pislik)…

Son giki haftadır içki üzerinde özgürlüklerle baglantı kuran malum medya organları ve yazar çizerleri savundukları alkol ve her türlü içki aşkıyla yazdıkları yazılarıyla bu zavallılara aslında İslam dinine ve şeriatına ne derece uzak olduklarının bir belirtisi, göstergesi ve kanıtı olarak bakmamız gerekmektedir.Ne güzel ifade etmişler; domuz derisinden post,gavurdan dost olmaz diye…
İpek giyildiği zaman…”: İpek elbise giymek Muhammed ümmetinin erkeklerine haram kılınmıştır. Nitekim Allah Rasûlü (sav); Bir başka hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:** İpek ve ibrişim elbise giymeyin” (Buhari, Müslim) ** Kardeşlerim bilinmelidirki; Peygamber efendimizin mübarek emir, nehiy, tavsiye ve takdirleri hep güzellik, iyilik, dogruluk ve hikmet doludur. Eğer bir şeyi yasaklamış ise bu yasak mutlak surette bizim hayrımızadır, menfaatımız icabıdır inancını taşıyoruz…

Bunca hayra rağmen hiçbir mazeret yokken ipek giymek, Peygamber emrine itaatsizlik olacağı gibi Allah Azze ve Celle’nin gazaplanmasına da vesiledir Allah biz inananları korusun.“Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği zaman…”:Müzik; insanları gaflete sevk edip ibadetlere karşı isteksizleştirmek, onları Allah (cc)’ın yolundan saptırmak için şeytanın en çok kullandığı araçların ve yolların başında gelir denilmiştir. Çünkü müzik, nefse hitap ettiği için, nefsi şehevi duygulara ve fiillere iter. Kalbi meşgul ederek kulu Allah (cc)’tan uzaklaştırır.

Allah Teâlâ hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’inde Lokman suresi ayet.6.da mealen şöyle buyurulmaktadır:*** İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş sözü (lehve’l hadîs’i=müziği) satın alır. İşte onlara rüsva edici bir azap vardır…*** Bu konuda Rasûlullah (sas)’ın da pek çok hadisi bulunmaktadır. Onlardan birkaç tanesini şöyle sıralaya biliriz: Buhari rivayeti şöyle mealen:** Yemin ederim ki, ümmetimden bir topluluk gelecek; zinayı, içkiyi, ipek elbiseyi ve çalgı aletlerini helâl sayacak…** Ahmed bin Hanbelin rivayetinde ise mealen:** Rabbim Azze ve Celle bana içkiyi, kumarı, darbukayı ve şarkı söyleyen kadınları haram kıldı…** buyurmaktadır…

İbni Macede geçen hadis mealen şöyledir: **Ümmetimden bazı insanlar, içkiye başka isimler vererek içerler. Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleriyle başları iner kalkar. Allah, onları yerin dibine batıracak ve onları maymunlar ve domuzlar şekline dönüştürecektir…** Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmak için keşfedilmiş yollardan birisi olan müzikten gelen kazanç da kazançların en kötüsü ve en pislerindendir denilmiştir.Şuurla, tefekkürle başımızı iki elimizin arasına alıp düşünürsek inşaallah dogru olana teslimiyetimiz artacaktır kanaatındayız…

“Bu ümmetin sonradan gelenlerinin, önceden gelenlerine lanet ettiği zaman…”:İslâm âleminin birliğinin ve dirliğinin dağıtılabilmesi ve Müslümanların bir araya gelememeleri için, Oryantalistlerin, müsteşriklerin keşfettikleri en etkili yollardan birisi de; geçmişteki güzide âlimlerimizin derya gibi ilimlerine ve usullerine karşı şüphe uyandırarak tarihi değerlerimiz ile bağlarımızı koparmaktır.

Acı bir gerçektir ki, bazı bel’am tipliler de bu konuda müsteşriklerin en büyük vazgeçilmez uşakları olmuşlar ve olmaya da devam etmektedirler. Mutlaka islam alimleri de aynı çağda yaşayan âlimleri tenkit ettikleri görülmüştür. Fakat bunların tenkitleri, ilmi delillerini,kaynaklarıyla ortaya koyup; ‘Biz bu konuda böyle düşünüyoruz’ diyecek edep ve usulde olmuştur. Günümüzde ise geçmiş âlimlerimizi (ki, Allah (cc) hepsine rahmet eylesin) karalama, hakaret etme ve küçük düşürmeye çalışmak için sistemli bir saldırı başlatılmıştır.

Dünyevî çıkarlar için müsteşriklerin uşakları durumuna gelen bel’amlara yazıklar olsun! Unutmayalım ki, bir Allah dostu ne kadar güzel ifade etmiş şöyleki; “Âlimlerine saygı duymayan bir toplum, zalimlerin zulmü altında ezilmeye mahkûmdur.”Bir bünye, bir vücut düşünelim ki, bu vücutta birbirinden farklı ve her biri başka bir elem verici tam on üç ayrı hastalık bulunsun. Bu hastalıkları taşıyan vücudun sahibi rahat, huzurlu ve mutlu olabilir mi? Bu kadar rahatsızlıkla herhalde onca acının, elemin ve ızdırabın içinde nasıl mutlu olma imkanı kalmayacaktır…

İşte Allah Rasûlü (sav)’nün saymış olduğu şu on üç hastalıkta bir toplumda zuhur ederse o toplumda da huzur ve mutluluktan bahsetmek mümkün değildir.Toplumun içine düşmüş olduğu bu mutsuzluk; fertlerinin kendi elleriyle yaptıkları yüzündendir. Toplum eğer zillet boyutundaki bu mutsuzluktan kurtulmak istiyor ise; Rahmet Nebisinin (sav) saymış olduğu ve her biri bir afet şiddetindeki çirkinlikleri hemen terk etmelidir. Yoksa başlarına gelen musibetler bununla da kalmayacaktır.

Böyle bir toplum şu afetlere de hazır olmalıdır ki, onlardan ilki kızıl bir rüzgârdır:

“Kızıl Rüzgâr”:Âlimlerimizce, kızıl rüzgâr; Müslümanları helâk edecek çok büyük savaşlardır, diyenler olduğu gibi, onun büyük zelzeleler olabileceğini söyleyenlerde olmuştur.Allah Teâlâ, şımarıklıkları ve isyanları yüzünden tarihte pek çok kavmi helâk etmiştir. Günümüz insanlığının, şımarıklığının ve azgınlığının cezası olarak da; kızıl renkli asit bulutlarını kuvvetli esen rüzgârlarla insanlığın tepesine indirmesi Allaha (cc) hiç de zor değildir. Unutulmamalıdır ki, gelecek olan bu azaplar öyle bir azaptır ki; yalnız hak edenlerin üzerine inmeyip o toplumda bulunan bütün insanlara sirayet eder.

Bu hal; ezelden beri uygulana gelmiş ilâhi bir düsturdur. Sonra herkes kendi inancına göre haşrolunur. Yalnız Allah Azze ve Celle’nin dilediklerinden gayrisinin bu afetten kurtulması söz konusu değildir.“Yere Batış”:Eğer toplum kendini ıslah etmez, isyan ve fitnede devam edecek olur ise hadis-i şerifte işaret buyurulan ikinci cezalandırma; yere batırılıştır. Helâk sebepleri zuhur ettiğinde, yani toplum helâki hak edince, Allah Teâlâ da helâk vasıtaları halk eder.İşte bunlardan biri de yerin altını üstüne geçirmedir. Bunu sel felaketleriyle yapar, zelzelelerle yapar, göçüklerle yapar, tusinamilerle yapar…

Hâsılı, takdir etmiş olduğu bir vasıta ile o şımarık ve azgın toplumu yerin dibine geçirerek cezalandırır.“Suret değiştirme”: Geçmiş tarihlerde isyanlarından dolayı insanlarının sûretlerinin hayvan sûretine dönüştürülmüş olması kati naslar ile sabittir. Aynı isyandaki günümüz insanı da benzer bir cezadan kendini emin görmemelidir.Nitekim Allah Azze ve Celle; haktan ayrılıp zulmeden, ahitlerine sadık kalmayan, Allah (cc)’a eş ve ortaklar koşan, ilâhi emre muhalefet ederek Allahın kanunlarına rağmen kanunlar koyan… İsrail oğullarının sûretlerini maymunlara ve domuzlara çevirmiştir.

Rabbimiz araf suresi ayet.65.te mealen şöyle buyuruyor:***Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara; ‘Aşağılık maymunlar olun’ dedik…** İsyanlarından dolayı dün sûretleri değiştirilen asiler ile hemen hemen aynı isyan içinde olan günümüz insanı, karakter olarak o günün insanını aratmayacak durumdadır. Lût kavminin o çirkin fiilleri işleyerek hak ettiği helâkten, aynı çirkinlikleri işleyen günümüz insanı kurtulacağını mı sanıyor. Eğer aynı felaketler bugün şu toplumun başına gelmiyor ise bu, Rabbimizin sabrının ve rahmetinin genişliğindendir.(Mustafa Tuna.misak.242)

Peygamber efendimiz ibni asakir rivayetinde mealen şöyle buyurmaktadır:** ** Allah bir millete gazap ettiğinde yere batırma ve suret değiştirme azabını vermese bile, pahalılık onları ezer. Yağmurları yağmaz olur. Kötüleri idareyi ele geçirir…** Muhterem kardeşlerim Allahın emir ve yasaklarını her zaman aklımızda tutup ona yeterince riayet etmek, itaat etmek için Kuranı kerimi, tefsirini okumaya gayret edelim. Peygamber efendimizin bizlere sundugu mesajını ögrenmeye gayret edelim. Bol bol hadis kitapları okuyalım.

Ögrendiklerimizi hayatımıza aktarmaya gayret edelim.Zaman çok hızlı akıyor.Hiç bir zaman kendimizi vazgeçilmez şahsiyyet olarak görmeyelim. Unutmayalım mezarlıklar kendini vazgeçilmezlerden sanan insanlarla dolu. Ömrümüzü iyilik, güzellik, dogruluk üzerine vakfeden islam dininin başta peygamber efendimiz olmak üzere sahabe, tabiin, tebei tabiin, zamanımıza kadar islamdan taviz vermeden yaşayanlara özenerek, örnek alarak geçirmenin gayret ve çabasıyla yaşayalım inşaallah.Boş gevezelikler, dedikodular, gıybet ve iftira türünden söylenmiş büyük günahların peşine düşmektense, ayet, hadis,fıkıh, akaid, güzel kelam taliplisi olalım.

Allahım vermiş oldugun şereflerin en büyügü olan Müslüman vasfını üzerimizden eksik etme. Teslimiyetimizi, riayetimizi, itaatımızı artır. Yalnız sana ibadet eder, yalnız sana inanırız bu imanımızı muhafazada bizlere yardım eyle. Bizleri nurlu kaynaklar olan senin emir ve yasakların cümlesi Kuranı azimüşşandan ve Peygamber efendimizin sünneti seniyyesinden ayırma. Ömrümüz oldukça her iki nurlu kaynaga sımsıkı sarılmamızı nasip eyle. Bizleri sıratı müstakim olan dosdogru yolundan ayırma. Bizleri Ehli sünnet vel cemaat itikadından ayrı düşenlerden eyleme.Bizleri hakkınca dinini anlayan ve yaşayanlardan eyle. Sen her şeylere kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir… 20.01.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert