Rabbimiz araf suresi ayet.26-27 de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi… İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
Ey Âdem oğulları. Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık…***
Günümüz insanının zamanımızda en büyük problemi herhalde kendi kendisi ile yaşadıkları sorunlardır. İnsanlar yaratılmışların en şereflisi olmaları münasebetiyle hal, hareket ve davranışlarında şeref, onur ve haysiyetlerini eksiltecek bir davranış içerisine girmemeleri icabeder. Tabiiki insan bütün ilmi birikimi birden bire kazanacak bir varlık degildir. Rabbimiz; Peygamberleri aracılıgı ile adem aleyhiselamden Peygamber efendimize kadar gelmiş geçmiş ne kadar peygamber varsa hepsini kavimlerini ve insanlıgı ıslah etsin, bilgilendirsin, dogruya, iyiye, güzele yönlendirsin diye görevler yüklemitir.
Biz insanlar akla gelen gelmeyen her türlü bilgileri işte bu yoldan yani tertemiz kaynaktan ögrendik ve ögrenmeye de devam ediyoruz. İnsan için aslolan hakikatin rabbinden geldigi gibi kabul edilip yaşanmasıdır. Eger bizler sadece kuru aklımızla her meseleye şekil verecek olursak sapık yollara düşmemiz, bizden önceki toplumların bazıları gibi kaçınılmaz bir durumdur. Onun için öncelikle diyoruzki; Allahın emri ve Peygamber efendimizin uygulaması bizler için bilgi ve hikmet kaynagıdır.
Allah Resûlü (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Size öyle bir zaman gelecektir ki, o zamanda şu üçten daha değerli bir şey olmayacaktır: Helâl para, candan arkadaşlık yapılacak bir kardeş, uygulanacak bir sünnet…(Huzeyfe (ra). Taberânî.)** Kendi arkadaşları içerisinde 23.yıl Allahın şanlı rasulü olarak yaşayan, her türlü meselelerine çözüm bulan, hiç bir sorularını cevapsız bırakmayan, onları egitip, ögrenimin en hızlı ve hakikatlisini sunan, örnek ve önderlikte eşsiz bir yol gösterici olan Efendimiz günümüzede söz fiil ve onaylarıyla bizlere ışık olmakta bizleride aydınlatmaktadır.
Günümüz insanının sanki ahlaki degerleri degişti, edebi unutur hale geldi, ya da dünya hayatını işine geldigi gibi yaşar oldu. Bu sebepleri göz önünde bulundurunca kendi kendimize soruyoruz; haram nerede başlar, günah nedir, kusur işleme hakkımız devamlımı, hataya düşmek tamamda hep öylemi yaşayacagız, ayıp kavramının günümüzde karşılıgı nedir, neden bizler ceddimizden daha cesur yaşar hale geldik evet bir sürü sorular…İnşaallah bunlardan en azından birisine cevap aramaya gayret edelim…
Başta şu hususu ifade etmeliyimki; Kadın erkek ilişkileri gündeme geldiginde müthiş rahatsızlık duydugumuz hususlar var. Mesela örtülü olmaya riayetsizlik, tesettürü hakkıyla anlıyamama, kavrayamama veya yeterli dercede önem verememe gibi olumsuz hareketlerimizin getirdigi uygulamalar, öyle halleri gündeme getiriyorki, ortaya islam dışı bir şekil, tarz, uygulama ve model adeta sırıtıyor. Allah korusun bazı kavramları bilmeyince veya o kavrama ters düşünce adeta raydan çıkıyoruz. Örnegin; Avret Ne Demektir kısaca ona bakalım. Avret: Ìslâm’a göre insanların örtmeleri ve dinen yabancı sayılan kimselere göstermemeleri gereken organlarına verilen addır. “Tesettür” ise, avret yerlerini örtme, gizleme, saklama ve koruma konusundaki İslâmî prensiptir. İslâm’a göre müslümanlar, yıkanma, tabiî ihtiyaç ve temizlenme gibi durumlar dışında avret yerlerini başkalarına -bir zarûret olmaksızın- gösteremezler. Bu, Kur’an’ın müslümanlara getirdiği bir ölçü, bir hüküm ve aynı zamanda bir fazilettir. Esasen insan için örtünme yaratılıştan gelen bir özelliktir. Sebebi ne olursa olsun, insan örtünürse yaratılışına daha uygun hareket eder. Birçok hayvanın örtüleri tüyleridir, kılları veya telekleridir. Onlar, bu dış örtüleri ile güzel, bu dış örtüleri ile doğal olmaktadırlar. İnsan da böyledir. O da örtünmeye yarayan elbiseler giyerek kendisini değerli kılar, yaratılışına uygun davranmış olur.
Cenabı Hak Kuranı kerimde, örtünmesi gereken yerlere çirkin yerler deyip, bunları örtecek elbisenin kendisi tarafından verildiğini konumuzun başına aldıgımız ayeti kerimede açıklamaktadır. Rabbimiz, kendi yarattığı insanın bazı organlarına çirkin demekle onların saklanması, gizlenmesi gerektiğini haber veriyor. Bu, insanı aşağılamak değildir. İnsanın böyle oluşu normal bir durumdur. Çevremizde, insanların çirkin veya güzel dediği binlerce bitki ve hayvan bulunmaktadır. Çirkin diye nitelenenler asıl itibariyle çirkin değildir. İnsan duygusu onları öyle gördüğü için çirkin denilmektedir.
Başkalarının görmekle rahatsız olacağı, insan cinsini belli eden, bir kusur değil ama insana ait bir sır olan ‘avret’ yerlerinin gösterilmesi hoş karşılanmamış, bunu örtecek elbise var edilmiş, sonra da böyle bir giyimin insan için yüceltici, değer kazandırıcı bir süs olduğu vurgulanmıştır. Bütün bunların olabilmesi için de insanın teslim olduğu Rabbinden hakkıyla çekinmesi anlamında ‘takvâ elbisesi’ni kuşanması gerekir. Hicazi bu konuda diyorki: * Ey Adem oğulları. Allah’ın size ve sizden Önce babanız Adem’e bahşet¬miş olduğu nimetleri hatırlayın. Günah işlemekten ve isyankârlıktan sakının. Gizli, açık her durumda Allah’a karşı gelmekten kaçının.
O, üzerinize gök-len yağmur indirdi. Yağmur sayesinde pamuk ve keteni yetiştirdi, yün ve tif¬tik elde ettiniz. Bunlardan başka, avret yerlerinizi örtmek için zaruri ihtiyaç duyduğunuz giysileri ve bedeninizi örtmek için gereksindiğiniz elbiseleri, süs¬leyip güzelleşmek için arzuladığınız giyecekleri elde ettiniz. Ey Rabbim! Sen noksanlıklardan münezzehsin. İslâmiyet, fıtrat dinidir, tabiî bir dindir. Süslenip güzelleşmek İçin ihtiyaç duyulan elbiselerden hiç birini yasaklamamıştır. Yalnız yoksulların gönlünü incittiği, giyenin kaprislerini tatmin ettiği için (erkeklerin) ipekten mamul elbiseler giymelerini yasaklanmıştır.
Ey Ademoğullan! Takva elbisesi sizin için daha hayırlı ve size daha lâ¬yıktır. O, manevi bir elbisedir. Salih amel ve halis İmân elbisesidir. Şüphesiz bu, tüylerden ve diğer maddi giysilerden daha hayırlıdır.“Kişinin en hayırlı elbisesi, Rabbine itaat etmesidir.Allah’a asi olan kimsede hayır yoktur.“ Bu giysi, Allah’ın kudretinin işaretlerinden ve de ademoğluna bahşettiği fazl-u ihsanının delillerindendir. Bu nimetler ihsanı, belirtilen ilâhî Iutfu an¬maya, yapması vacib olan şükrü edâ etmeye, şeytanın fitnesinden uzaklaş¬maya ve kötü yerlerinin açığa çıkmaması için gereken önlemi almaya yönel¬tir.
Ey Ademoğulları! Nefsinizden gafil kalmayın. Onu takva kalesine hap¬sedin. Başı boş bırakmayın. Sürekli biçimde Allah’ı anarak cezalandırın. Çün¬kü demirin pas tutması gibi kalpte pas tutar. Allah’ı devamlı zikredin ki, nef¬siniz, şeytanın aldatmasına karşı direnebilsin. Ona karşı verdiği sınavda ba¬şarılı olsun. Şeytandan uzak durun, sakının. Ana ve babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardı. Ondan sakının. O ve taraftarları,siz kendilerini görmediğiniz halde onlar sizi görmek¬tedirler. Görünürde olmayıp ne zaman bastıracağı bilinmeyen düşman, açık¬tan açığa gelen düşmandan şüphesiz daha tehlikelidir. Şeytana karşı korun¬mak; ruhu güçlendirmek, Allah ile olan bağlantıyı takviye etmek, meydana gelen vesveselere kapılmamak, vesveselerden Allah’a sığınmakla mümkün olur.
Ondan sakının. Zira Cenab-i Allah, şeytanları imansızların velileri kılmıştır. „Azgın olanlardan sana uyan müstesna, kullarımın üzerinde asla senin hiçbir hükmün yoktur.“ (Furkan tefsiri.Hicazi)*
Bazı beyinsizlerin vermiş oldugu mesnetsiz bilgilerin aksine; İlk insanlar; Hz. Âdem ile onun eşi, cennette giyinmiş olarak yaşıyorlardı. Ancak şeytan onları aldattı ve onların yasak ağacın meyvesinden yemelerini sağladı. Böylece onlar cennetten çıkmak zorunda kaldılar ve ‘ayıp yerleri’ kendilerine göründü. Rabbimiz Araf suresi ayet.27.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Âdem oğulları. Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık…***
Şehid seyyid Kutub bu ayeti kerimenin izahında diyorki: * Bu, anne-babalarının hikâyesinin ve şeytanla başlarından geçen olayların ve Rabblerinin emrini unutup düşmanların vesvesesine kulak vermeleri nedeniyle, düşmanlarının başlarına getirdiği çıplaklık sahnesinin ardından yer alan değerlendirme amaçlı duraklamanın içinde Ademoğulları’na yapılan ikinci çağrıdır.Bu çağrı, Allah’ın evini çıplak tavaf etme hikâyesi ve atalarının yapa geldikleri şeylerin Allah’ın emri ve hükmü olduğunu ileri sürmeleri konusundaki cahiliye geleneklerine ilişkin söylediklerimizle anlaşılmış oluyor.
Birinci çağrı; Ademoğulları’na anne-babalarının yaşadığı sahneyi ve ayıp yerlerini örten iç elbiseyle insanı güzelleştiren dış elbiseyi göndermedeki yüce Allah’ın nimetini hatırlatma amacına yöneliktir. Şu ikinci çağrı ise; genelde tüm insanlara ilk günlerinde islâmın karşılaştığı müşriklere yönelik şeytana teslim olmamalarına ilişkin bir sakındırma mahiyetindedir. Hayatları için seçtikleri sistem, yasa ve gelenekler noktasında ona uyup fitneye kapılmamaları için bir uyarıdır. Nitekim şeytan daha önce anne-babalarının cennetten çıkarılmalarına neden olmuş, avret yerlerini göstermek için elbiselerini çıkarıp çıplak bırakmıştı.
Dolayısıyla eski ve yeni cahiliye toplumlarının karakteristik özelliği olan çıplaklık ve açık-saçıklık, şeytanın saptırması sonucu işlenen eylemlerden biridir. Adem ve çocuklarını yoldan çıkarmaya yönelik inatçı düşmanın planını uygulamasıdır. Bu, insanla düşmanı arasında süren savaşın bir cephesidir. O halde Ademoğulları kendilerini, tuzağa düşürmek için düşmanlarına fırsat vermemelidirler. Bu savaşta galip gelip en sonunda cehennemi onlarla doldurmasına imkân tanımamalıdırlar. „Ey insanoğulları, şeytan ana-babanızı elbiselerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin.“
Yüce Allah, sakındırmayı artırmak, sakınma duygusunu ön planda tutmak için onlara şeytan ve yardakçılarının kendilerinin göremeyeceği yerlerden onları görebildiklerini haber vermektedir. O halde şeytan, gizli yöntemleriyle onları tuzağa düşürme açısından son derece güçlüdür. Dolayısıyla kendilerini saptırmaması için çok daha ihtiyatlı olmaya, fazlasıyla uyanık olmaya ve sürekli hazırlıklı bulunmaya ihtiyaçları vardır. „Sizin şeytanın ve adamlarının göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler.“
Sonra da sakınma gereğini ifade eden etkin ve anlamlı bir mesaj yer alıyor… Kuşkusuz yüce Allah, şeytanların mü’min olmayanlara dost olmalarını takdir etmiştir. Dostu düşman olan kişinin vay haline… O zaman düşmanı onu boyunduruğu altına alacak, saptıracak, Allah’dan bir yardım, bir destek ve bir dostluk görmeden dilediği yöne sürükleyecektir.
„Biz şeytanları, inanmayanlara dost yaptık.“ Bu bir gerçektir. Allah müminlerin dostu olduğu gibi, şeytan da mümin olmayanların dostudur. Bu aynı zamanda ürkütücü bir gerçektir. Ve son derece tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Bu gerçek bu şekilde kesin olarak ifade edildikten sonra müşrikler olmuş bir durum gibi bununla karşı karşıya bırakılmaktadır. Biz de şeytanın dostluğunun nasıl olduğunu, insanların düşüncelerinde ve hayatlarında ne şekilde hareket ettiğini gözlerimizle görüyoruz. (Fi Zilali Kuran. Seyyid Kutub) *
Defalarca gündeme getirsekte hemen burada yine tesettür gündeme geliyor. Tesettür mana itibariyle; örtmek, gizlemek, saklamak anlamlarına gelen ‘setr’ kökünden gelmektedir. “Tesettür” sözlükte; örtünmek gizlenmek, bir şeyle kapanmak demektir. Bir şeyi saklayan ve gizleyen nesnelere ‘setr’ denildiği gibi, kapatılması gereken bir şeyi gizlemeye de ‘setr’ denilir. Nitekim namazda ‘avret’ denilen, bedenin gizlenmesi gereken kısımlarını örtmeye de ‘setr-i avret -avret yerlerini örtmek-’ denilmektedir.
Belki burada yani Almanyadaki yetişen gençlerimize bu kavramlar Arapça kökenli oldugu için anlaşılması zor geliyor olabilir. Lakin hangi kavram olursa olsun orijinal adıyla anılmadıgı müddetçe o kavram yetince anlaşılamaz kanısındayız. Dolayısıyla konumuzla alakalı kavramların özünü burada zikretmek faydalı olacaktır inancını taşıyoruz. Örnegin ‘Mestûr’ veya ‘mestûre kavramı; kapalı, gizlenmiş anlamına gelmektedir. Aynı kökten gelen ‘settâr’, gizleyen, örten, saklayan demektir ki, Kur’an’da geçmemekle beraber Allah celle şanuhu için ‘Setttâru’l-uyûb -ayıpları gizleyip örten, ayıpları ortaya dökmeyen’ denilmektedir.
‘Tesettür’ kavram olarak, kadın ve erkek müslümanların ‘avret’ yerlerini örtmelerini ifâde eder. Kur’an’da örtünmeyi emreden âyetlere ‘hicab’ âyetleri denir. Birçok İslâmî kaynakta kadınların örtünmesi anlamında ‘hicab’ kavramı geçmektedir. Ancak Türkçe’de ‘tesettür’ kelimesi daha yaygındır. ‘Hicab’ sözlükte, bir şeyi örtmek veya bir şeye engel olmak demektir ki, tesettüre yakın bir anlamı vardır. ‘Hicab’ isim olarak, örten, gizleyen, saklayan, görülmeye engel olan şey demektir. Mü’min erkek ve mü’min kadın, Kur’an’ın örtünme yani tesettür emrinden sorumludurlar. Tesettür emri Kuran’da çok açıktır ve başka bir yoruma ihtiyaç yoktur. Şüphesiz Kuran, Allah’ın sözü ve hükmüdür ve bizler Rabbimizin insanlara emrettigi hükümleri hayata tatbik etmekle yükümlüyüz, sorumluyuz ve mesulüz yani bu konuda kaçış yok…
Bazı akli yorumlarla kafa bulandırma çabası içinde olan insanların örtünme ile ilgili yorumları, ileri-geri söz söylemeleri tamamen kendi nefislerinin, heva ve heveslerinin dürtüleri, imanlarının yokluğu, kıtlıgı veya zayıflığının bir sonucudur. Allah’a hakkıyla teslim olmuş, O’nun azâbından korkan ve O’nun vaadine güvenen bir takvâ sahibi mümin, nasıl olur da Rabbinin emrini tartışır ? Nasıl olur da kendi arzusuna göre Allah’ın âyetlerini sağa sola büker ya da çarpıtmaya çalışır ? Kendini zikredilen emre, hükme uyduracağı halde Kitabı kendine nasıl uydurmaya kalkar ?
Bir insan, nasıl olur da Allah’ın hükmünü kendi aklına, kendi pozisyonuna, kendi zevkine, kendi hükmüne, kendi sistemine, kendi prensibine uydurmaya çalışır ? Böyle bir tavır mü’min kimselerin tavrı olamaz. Bu tavrı günümüzde iletişim araçlarında neredeyse hergün tartışma konusu yapan heva ve heves sahiplerini, keninden önceki yaşayan asrı saadet, tabiin, etbai tabiin, ve günümüze kadar islam alimlerinin uygulamalarını görmezden gelen ve yok sayan cahil akademisyenlerin zırvalarını bizlerde yok hükmünde kabul ediyoruz. Çünki bizler Kuran ve Sünneti seniyyenin taptaze yaşadıgı inancını sergileme çabası ve gayretini ortaya koyuyoruz…
Rabbimiz Nur Suresi ayet.30-31.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** (Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz…***
Öncelikle Peygamber Efendimiz (sav) bu âyetleri hem açıklayıp tefsir etti, hem de bizzat uygulayıp uygulatarak maksadın ne olduğunu gösterdi. Bu konudaki haberler hem sağlamdır, hem de açıktır. Bu güne kadar gelen iyi niyetli bütün âlimler de meseleyi Kur’an doğrultusunda böyle anladılar ve bu şekilde açıkladılar. Peygamberimiz’den bu yana hiçbir İslâm âlimi tesettür ve başörtüsünün dinin gereklerinden olduğunu reddetmediği gibi, bütün dünya müslümanları da tarihten günümüze buna uymaya çalışmışlardır. Türkiyeyi ele alacak olursak seksen doksan senelik devrimci zihniyetin Kuranı dogru anlamayacagı gayet açıktır diyoruz. İnkilapların neye karşı yapıldıgı ise akıl nimeti olan herkes tarafından gayet net ifade edilebilir…
Ali Küçük Hocaefendi diyorki: * Önce erkeklere bir hitap. Peygamberim, mü’min erkeklere de ki gözlerini indirsinler, gözlerini kıssınlar, haramdan sakınsınlar. Ve yine ferçlerini, bacaklarının arasını, mahremleri hariç başkalarına açmaktan, göstermekten, ırz ve namuslarını zinadan korusunlar. İşte bu onlar için daha temizdir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Demek ki insanların ferçlerini, ırz ve namuslarını haramdan korumanın ilk yolu, gözlerden geçmektedir. Gözler korundu mu namus da korunacak, gözler hain olmayacak. Gözler Allah’ın bakma dediği yere bakmayacak. Gözler Allah’ın yasakladığı yerlerde dolaşmayacak, kısılması gereken yerlerde kısılacak, görüş alanı daraltılacak, uluorta her yere değil de sadece bakılabilecek alanlarda gezecek.
Bakın dikkat ederseniz Rabbimiz önce erkeklere sesleniyor. Emrin ilk muhatabı erkeklerdir. Toplum ne derse desin, nasıl bir değer yargısı geliştirirse geliştirsin. Demin ifade ettiğim gibi istediği kadar erkek dilediği bir hayatı yaşayabilir diyerek ona sınırsız bir özgürlük tanısın. Bakın Allah’ın değer yargısı öyle değil. İlk önce erkeklere diyor ki Rabbimiz, peygamberim mü’min erkeklere söyle ki gözlerini aşağıya indirsinler, gözlerini harama bakmaktan alıkoysunlar. Irz ve namuslarını da muhafaza etsinler. Öyleyse anlıyoruz ki erkek de kadın da aynen Allah’ın istediği bir iffet hayatını yaşamak zorundadır.
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısım müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya Müslüman kadınları veya câriyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah’ın hükmüne dönün.”
Ve yine mü’mine hanımlara da söyle ki onlar da gözlerini harama bakmaktan korusunlar, sakınsınlar, onlar da ferçlerini, cinsiyetlerini harama düşmekten korusunlar. Evet kadınlar da gözlerini aşağıya indirecekler, bakışlarını sınırlandıracaklar. Zinaya ilk atılan adım gözlerle bakmaktır. Onun için Rabbimiz işe önce oradan başlamaktadır. Gözler haramdan korunduğu zaman o gözün sahibi de kendisini haramlardan koruyabilecektir. Çünkü Rasûlullah efendimizin bir hadisi gerçekten bunu çok hoş anlatır.
Göz görür, kulak işitir, dil konuşur, el tutar, ayak yürür ve en sonunda cinsel organ da ne yapacaksa yapar ifadesi başlangıçla sonun en iyi şekilde muhafaza edilmesi, korunması gerektiğini göstermektedir, emretmektedir. Öyleyse bir Müslüman elini, ayağını, gözünü, kulağını, derisini, tenasül uzvunu Allah’ın istemediği yerlerde kullanmayacak. Tüm bedenini, tüm azalarını Allah’ın yasaklamış olduğu ilişkilerden uzak tutacaktır. Elin şuralardan başka yerlere dokunmamalı, gözün şuralardan başka yerlere bakmamalı, kulağın şunlardan ötesini dinlemeli, cinsel organların şuraların dışındaki yerlerde kullanılmamalı dediği yerlerde bunlar kullanılmamalıdır.(Besairul Kuran.Ali Küçük.)
Bütün bunlar kitap ve sünnetle ortaya konmuştur ve artık kıyamete kadar insanların bunları değiştirme yetkisi yoktur. Kur’an’ın mücmel bıraktığı yerleri Allah’ın Resûlü yine vahyin yol göstermesiy-le açıklamıştır, uygulamıştır, pratikte bize göstermiştir. Erkeğin avret yerlerinin dizkapağı ile göbeğinin arası olduğunu, kadının avret yerinin de avret yerlerinin neresi olduğunu belirlemiştir. Avret mahalleri dörttür. Erkeğin erkeğe karşı avreti, kadının kadına karşı avreti, erkeğin kadına karşı avreti, kadının erkeğe karşı avreti.
Erkeğin erkeğe karşı avreti, dizkapağıyla göbeğinin arasıdır. Kadının kadına karşı avreti ise, tıpkı erkeğin erkeğe karşı olan avreti gibidir. Kadının erkeğe karşı avreti bedeninin tümüdür. Ancak bir kadınla evlenmek isteyen erkek onun ellerine ve yüzüne bakabilir. Erkeğin kadına karşı avretine gelince, bir kadın için erkeğin bakılması haram olan yerleri dizkapağı ile göbeği arasıdır. Evet erkekler için de kadınlar için de gözlerini mahremlerine dikmesi haramdır. İrade dışı tesadüfi ilk bakış bağışlanmışsa da, karşıdakinin çekiciliği hissedildikten sonra ikinci defa bakmak, üçüncü defa bakmak ve bakmaya devam etmek helâl değildir…
Hani iki gözüde görmeyen bir sahâbe olan Abdullah İbni Mesut evine gelirken Allah’ın Resûlü, hanımlarına: “İhteceba! İhteceba!” demiyor muydu. Yâni örtünün! Örtünün! Abdullah geliyor demiyor muydu ? Hanımları: Ey Allah’ın Resûlü o amadır, bizi görmez ki örtünelim? deyince: O sizi görmüyorsa da siz onu görmüyor musunuz? Buyur muyor muydu Allah’ın Resûlü ? Abdullah İbni Mesut efendimiz, Hasan Basri, İbni Sirin, İbrahîm Ennehai ye göre kadının tüm vücudu avrettir, lâkin elinde olmayarak bir kazayla bir yeri açılmışsa Allah onu ondan sorumlu tutmayacaktır. Buna göre kadınların yüzleri de avrettir, tüm vücudu da avrettir ve örtülmesi gerekmektedir.
Ve başörtülerini tamamen yakalarının üzerine vursunlar, alsınlar, atsınlar, ne gerdan, ne göğüs, ne omuz hiçbir tarafları görünmesin, göstermesinler. Allah’ın emâneti olan vücutlarını, cinsel organlarını başkalarından korusunlar. Ayşe annemizin şu sözü var: Allah kendilerine rahmet etsin, onlar ne iyi kadınlar. İşte bu âyetler geldiği zaman sabahleyin bir de baktık ki ellerinde örtünecek neleri varsa tüm vücutlarını örtünüp gelmişler, namazda sanki mescidin içi karakargaları andırıyordu buyurmaktadır. Evet O güne kadar farklı bir biçimde giyinen kadınlar âyetin gelişi ve Rasûlullah efendimizin bu âyeti yorumlama biçimine göre hemen tepeden tırnağa örtündüler ve bir daha o örtülerini açmadılar. Bazen tabii ufak tefek problemler oldu. Meselâ Ayşe annemizin kardeşi Esma bir defasında biraz şeffaf bir elbiseyle Rasûlullah efendimizin yanına geldi, Rasûlullah efendimiz hemen onu şöylece: ** Ey Esma, bir kadının buluğ çağına gelmesinden sonra artık böyle şeffaf bir elbise giymesi haramdır…** diyerek uyarıverdi. Yâni vücut hatlarını belli edecek bir şekilde Müslüman bir kadın giyinemez buyurarak onu uyardı. Yâni elbise top yekun ziynet olan vücudu, vücut hatlarını göstermeyecektir. Rabbimiz âyeti kerîmesinde başörtülerini örtsünler demiyor da, darp etsinler, vursunlar diyor. Bundan anlaşılıyor ki eskiden, cahiliye dönenimde de aslında baş örtme vardı.
Ama kadınlar bugünkü hâlâyık- ev işlerini yapan hizmetçiler- diyebileceğimiz biçimde başın arkasında bağlanan bir tür örtü ile başlarını örtüyorlardı, gerdanları, göğüslerinin üst kısımları açıkta kalıyordu da Rabbimiz başörtülerini başlarını, göğüslerini ve sırtlarını tümüyle örtecek şekilde aşağıya doğru sıkıca bağlamalarını emretti. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Yâni vücutlarının, ziynetlerinin açığa çıkmaması, insanlar tarafından fark edilmemesi için güzel bir şekilde yürümeleri emredilir kadınlara. Çünkü farklı bir yürüyüş şekli üzerinde bedenini örten bir elbise olsa bile o kadının vücut hatlarının, ziynetlerinin ortaya çıkıp belirginleşmesine sebep olabilir.
Ziynetleri, süsleri, vücutları bilinsin diye ayaklarını yere vurarak yürümesinler. Tabi kadınların koku sürünerek dışarıya çıkmalarını Rasûlullah efendimiz yasaklamıştır. Rasûlullah efendimiz kadınları mescide gelmekten engellemeyin, ancak koku sürünmemek kaydıyla buyurmuştur. Yine Buhârî ve Müslim’in birlikte rivâyetlerinde kadının sesi-nin de erkekler için avret olduğu anlatılır. İmam önde yanılınca erkekleri sübhanallah diyerek sesle imamı uyardıkları halde kadınların sadece el çırparak uyardıkları anlatılır…
Bir kadın hangi yaşta olursa olsun yabancı erkeklerin yanında çok dikkatli olmak zorundadır. İslam ahlak ve faziletini ön planda tutmak zorunlulugunu taa içinde hisstmesi gereken müslüman hanım çarşıda, pazarda, sokak ve caddelerde hasılı evinin dışındaki bütün mekanlarda allahın emrinin, peygamber efendimizin de ögüt ve nasihatlarının dışına çıkamaz diye inanıyoruz. Rabbimiz Nur Suresi ayet.60.ta mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ay halinden kesilmiş ve evlenme için ümidi kalmamış olan yaşlı kadınlar ziynet yerlerini erkeklere göstermemek şartıyla dış elbiselerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. Bununla birlikte yine de sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır…***
Konumuzu Allah Resûlünün (Sav) bir hadisiyle noktalayalşım inşaallah mealen şöyle: **
Kim yeni bir elbise giyip de, „Gösterilmemesi gereken yerlerimi örten ve beni güzelleştiren elbiseyi bana giydiren Allaha hamdolsun!“ deyip, eskiyen, ya da kullanılmayıp duran elbiseyi fakirlere verirse, Allah onu, diriyken de, ölüyken de yardımı, koruması ve örtüsü altına alır.
(Ömer (ra). İbn Mâce.) **
Allahım bizleri senin doddogru dininden, sıratı müstakimden ayırma. Bizleri kendi nefsimize bırakma. Bizleri yaşantımızın her anında senin emir ve yasaklarına uyanlardan eyle. Bizleri sünneti seniyyeye sımsıkı sarılanlardan eyleç. Bizleri şeytanın, iblisin ve din düşmanlarının oyuncagı olmaktan muhafaza eyle. Bizleri Ehli sünnet vel cemaattan ayırma. Sen her şeylere kadirsin allahım…Amin…
Sermedkadir…05.09.2010