Bazı Ana Başlıklar

Cenabı Hak Mümtehine Suresi Ayet.4.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** İbrahim ve onun gibi olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar toplumlarına: ‘’ Biz sizden ve Allahtan başka taptıklarınızdan uzagız; sizin taptıklarınızı inkar ediyoruz; siz yalnızca tek Allaha inanmadıkça, bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve öfke ortaya çıkmıştır ‘’ demişlerdi. Yalnız, İbrahimin babasına: ‘’ Senin için bagışlanma dileyecegim, fakat sana Allahtan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez ‘’ demesi bunun dışındadır. Ey inananlar Deyin ki; ‘’ Rabbimiz sana güvendik, sana yöneldik, dönüş sanadır…***

Hepimizin bildigi gibi İslam dini insanı Allaha yaraşır kamil manada bir kul yapmak isterken, beşeri din ve ideolojiler ve fikir akımları ve tabiiki onları yöneten ve yönlendirenler insanı asıl gayesinden esas hedefinden saptırarak kendilerine itaat ettirmenin ve baglamanın bin bir türlü yollarını aramaktadırlar. Bu manadaki mücadele Tarih boyunca sürüp geldigi gibi, zamanımızda da aynı hızla belki dahada fazla gayretle mücadele devam etmektedir…

Şu hususa kesinlikle inanıyoruz: Tabiiki herkes inandıgı dogrultuda, inanmış oldugu dogruların mücadelesini verecektir. İnananlar Allah yolunda mücadele ederken yani Cihad kavramına sarılırken, Kafirlerde tagutların, İblisin, Şeytanın ve her türlü ideoloji olarak bilinen insan beyninin ürettigi Allahın insanlık için gönderdigi dogruları begenmeyip, Şeytanın bir bakıma parasız askerligini yaptıgı kendi fikir ve ideolojileri ugrunda mücadelelerini son sürat devam ettiriyorlar…

Müminler Allah yolunda Cihad ederken Din düşmanları da Tagut yolunda mücadele ediyorlar. Arada bir fark vardır mutlaka. İnanan insanlar inançları ugrunda verdikleri mücadelenin sonunda kendilerini büyük bir lütuf ve mükafat olarak Cennetin vaad edildigini biliyorlar ve öylece inanıyorlar. Makam ve mevkilerinin akılların kavrayamayacagı derecede yüksek oldugunun inancı içindelerken, kafirlerin mücadele sonucu onları Cehennemde aşagıların, aşagıların, aşagıların aşagısı olan çukur bir yer beklemektedir…

İnanan insanlar için bir hidayet rehberi olan Kutsal kitabımız ve onu en iyi açıklayan Sünneti seniyyeye baglılıgımız tabiidirki bizlere emirler ve yasaklar bütünlügünü ögretmekte, bizleri her türlü kötülüklerden korurken, aynı zamanda güzelliklerin en güzeline baglamakta ve ulaştırmaktadır.Yüce yaratıcımız bizleri İslam dinine muhatab kılmıştır. İnanıyoruz ki; İnsan, insan olarak İslam Dinine inanmadıkça insan olamayacagı gibi TAKVA elbisesini giymedikçede kamil manada mümin olamayacaktır…

Müslümanın tarafından bakacak olursak bu husus açık ve net olarak böyle görünmektedir. Olay İslam düşmanları tarafından da gayet net olarak bilinmektedir. Müslümanı inancından, itikadından, teslimiyetinden saptırmak için her türlü yolları deneyişleri de tabiidirki bu yüzdendir. Şeytanın tarafında kümelenenler bilinen her türlü yolları deneyerek Müslümanların zihnini bulandırma, Allaha kul olma yolundaki azim ve kararlılıklarını sekteye ugratma çabasındadırlar…

İslam düşmanlıgı yapan toplumların tümünde, şu bir gerçektirki; İlahi mesajın insanlara ulaşmasını engellemek için, başvurulan yöntemlerden birisi ve belkide en belirgin olanı Müslüman önderlerin şahsında İslam dinini alaya alma hadisesi olmuştur. Bunun hedefi; Müslüman önderleri toplumun gözünde küçük düşürerek, kendi insanıyla arasını açmak ve böylece sözlerinin, fiili hareketlerinin etkisiz hale gelmesini saglamaktır…

İslam tarihinin bir bölümüne kısaca bakacak olursak Din düşmanlarının dün de böyle yöntemlerin oldugunu görürüz. Mesela, Mekke döneminde Peygamber Efendimizi (sav) sürekli alay eden bir grup vardı. Bunların başında da Ebu Zemaa adlı bir müşrik geliyordu. Peygamber Efendimiz bu çukur adamdan çok eziyet görmüş ve bu alçak adam hakkında şöyle bedduada bulunmuştu. ** Allahım. Bunun gözünü kör et ve çocugunu alıp aglat… Fahruddini Razi. Tefsiri Kebir. C.13.s.150.**

Hakikaten bir süre sonra bu beddua, istenildigi gibi gerçekleşecekti. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) ve İslami hareketin ilk çekirdek kadrosunu oluşturan ASHAB, İslamın Mekke döneminde mazlum konumundaydı. Abdullah bin Mesud gibi Sahabiler Haremi şerifte Allahın indirdigi ayetleri, müşriklere karşı haykırırken alkanlar içerisinde yere düşürülüyorlardı Olay, bir avuç Müslümanın gözü önünde meydana gelirken, henüz yeterince güçlü hale gelmemiş olan Müslümanlar, sadece içlerinde kafirlere karşı kin ve öfkelerini gösterebiliyorlardı. Aynı yaşadıgımız zaman diliminde oldugu gibi…

Peygamber Efendimiz yanlarından geçerken Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden; Velid bin Mugire, Umeyye bin Halef, Ebu Cehil ve bunun benzeri kafirler, Peygamber Efendimizle, kaşlarıyla, gözleriyle çekiştirerek alay ederlerdi. Aynı şimdiki Laiklerin, Müslümanlara yaptıgı hareketler, sözler gibi. Varsayalım ki; O kafirlerin ellerinde bu günkü anlamda bit Televizyon, bir gazete, bir Radyo, bir Dergi ve saire olsaydı ne yaparlardı ? İnanıyorumki bu günküler ne yapıyorlarsa aynı şeyi o müşriklerde yaparlardı…

Günümüzde DİN düşmanlarının her türlü platformda, açık oturumlarda, fırsat buldukları her zaman ve mekandasözle, yazıyla, resimlerle, karikatürlerle, İslami degerleri ve şahsiyetleri küçültmek ve küçük düşürmek için her türlü imkanlarıyla alay ettikleri gibi…Peygamber Efendimiz her türlü psikolojik yıpratma taktiklerinden çok incinirdi…

Allah Celle Şanuhu Sevgili Peygamberini Hicr suresi Ayet.94-95.te mealen şöyle teselli ediyordu: ***Emredildigini açıga vur. Müşriklerden yüz çevir. Biz seni, Allah ile beraber bir başka ilah tanıyan alaycılardan koruyacagız…***

Bilindigi üzere Tarih boyunca sürdürülen TEVHİD mücadelesinde aktif rol üstlenmiş bütün tebligciler, davetçiler aynı ateş çemberinden şöyle veya böyle geçmişlerdir ve hala da geçmektedirler. Ama yılmamışlar ve varlıgım, İslam varlıgına armagan olsun demekten de geri kalmamışlardır. Mutlaka bunun da bir mükafatının oldugu bilinci içerisindeyiz…

Cenabı Hak: Peygamber Efendimizi (sav) ve İslam davası yoluna baş koymuş olan dava erlerini Enam Suresi Ayet.10-11.de mealen şöyle teselli ediyor : *** Senden önce gelen Peygamberlerle de alay edildi. Onlarla alay edenleri, alay etmeye vesile saydıkları hakikat İSLAM kuşatıverdi. Sen o kafirlerin yalanlamalarından, üzülme de onlara de ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da o yalanlayanların akibeti nasıl olmuş görün…***

Bilindigi gibi tüm hesaplar insan üzerine yapılmaktadır. Hazreti Adem aleyhiselamdan itibaren bilindigi gibi İlahi-semavi dinler insan için indirilmiş, Peygamberler insan için gönderilmiş, Cennet ve Cehennem insan için yaratılmış- halkedilmiştir ve bunların yanında Şeytan ise insanı saptırmak için vardır. Ama şükürler olsunki Allah celle celaluhu İslamı insanlık için indirmiş insanlıgın kurtuluşunu toplumların selamete ulaşmasını topluca Allahın dinine baglanmaya, sımsıkı sarılmaya baglı oldugunu hüküm altına almıştır…

Halbuki Şeytan ve onun taraftarları parasız askerleri İnsan mevhumu üzerinde hesaplarını yaparken insandan daha ziyade insanı insan yapan İSLAM üzerinde durmaktadırlar. Düşmanlıklarını yogunlaştırdıkları hedef İSLAM olmaktadır. Onlar biliyorlarki İslam var oldugu sürece insanlar kesinlikle kullara kul olmayacaklardır. Onun içindir ki tarihi geçmişiyle dünün ve zamanımızın Din ve maneviyat düşmanları menfaatlarının devam etmesi için İslam düşüncesinin yok olması yolunda var güçleriyle çalışmaktadırlar…

Tarihi baglamda düşünüp ögrendiklerimizi göz önüne getirdigimizde görürüz ki; Hemen her asırda İslam alimleri ve Müctehid İmamlar şu hususu hiç bir zaman göz ardı etmemişlerdir. İslam dinininamacı şu beş şeyi korumaktır: Dini korumak, Din emniyetini ayakta tutmak ta diyebiliriz. Aklı korumak, Akıl emniyetini muhafaza altına almak. Nesli korumak, Nesil emniyetini saglam bir şekilde muhafaza etmek. Canı korumak, Can emniyetini muhafaza altına almak ve Malı korumak, Mal emniyetini muhafaza etmek…

Eger dikkat edilirse İslam düşmanlarının düşmanlık gayretleri bu beş husus yıkma yönüne yönelik çaba ve gayretlerdir. Bu tür gayretler zamanımızda daha da bir hız kazanarak devam etmektedir. Biz son zamanlardaki Nesil emniyetine yönelik düşmanca çabalaı göz önüne getirirsek olayın önemi anlaşılacaktır sanırım. Mesela insanların makamı, mevkisi, sanatı, kariyeri, kişiligi, kimligi, seciyesi ne olursa olsun mesela hanımı başörtülümü ona bakılıyor. Her türlü hasleti yerle bir etmenin en belirgin göstergesi Tesettür her türlü kazanımları yerle bir ediyor…

İnsanlar üzerinden hoyratça yolunup alınan tesettürleri üzerlerinden sökülüp atılırken ne yazıkki zaman içerisinde bu duruma razı olanlar kısa süre içerisinde üzerlerindeki takva elbiselerinden de oluyorlar. Yani Allah korkusu gönüllerinden çıkıyor ve kula kulluk yapan ların korkusu içlerine işliyor. Okul bitip diplomamı aldıktan sonra başımı örterim diyenlerde Okulları başarı ile bitirdiklerinde korkunç bir Allah ve Din düşmanı oluyorlar…

Takvadan uzaklaştırılan ve uzaklaşan Müslümanlar Kurandan yeterince istifade edebilmek şöyle dursun ne yazıkki ne Okudugunu ve ne konuştugunu bilemez cahiller sürüsüne dahil oluyorlar . İnanmıyorsanız günümüz görsel ve yazılı medyasına bir göz atalım: Allahın hükümlerinin nasıl teker teker yok sayıldıgının, anlatıldıgının şeytanca yorumlarını hayretler içerisinde izleyecegiz. İşte ben bu insanları duydugum ve anlatımlarını bazı gazetelerde okudugum için bu satırları sizinle paylaşıyorum…

Mutlak manada din düşmanlarının bir gayesi vardır o da: Müslümanları izzetten, itibardan, şeref ve haysiyetten mahrum ederek, İslamı temelinden sarsarak, İslami hükümleri bir bir yıkarak insana egemen olmak , insana hakim olmak, insanları İslamdan koparmaktır. Kafirlerin planı görüldügü gibi İslam ile insan arasındaki mukaddes bagı yok etme çabasıdır. Yeme içme ile, kılık kıyafet ile, İbadet ve taat ile ve akla gelen gelmeyen her türlü Yaratan ile kulu arasındaki irtibatı kesme gayreti ile din düşmanları iş başındadır…

O zaman Müslümanım diyenler ne yapacak tabiidirki Müslümanlar da boş durmayacak Kafirlerin plan ve programlarını başlarına geçirecek bir uyanıklıgın ve şuurun sahibi olacaklardır. Müslümanlar gayretli bir direncin sahibi olmalıdırlar bu uyanıklık ve gayret ise ancak İslamın her hükmünü canından aziz bilip İmanıyla, itikadıyla, muamelatıyla, ukubatıyla, ahlakıyla, edebiyle, terbiyesiyle, ilmiyle bütün olumsuzluklara set çekerek Takva ehli Mümin adını her şerefin üzerinde bilerek ve inandıklarını, bildiklerini hayatına tatbik ederek Allaha şükretme makamına oturmak olmalıdır…

Ayrıca bir takva ehli Müslüman hangi ana değerlere, kavramlara, hükümlere, kıstaslara, ölçülere bağlı ve yönelik olmalıdır? Bunları kısaca gözden geçirmek istiyoruz. Birincisi: Peygamber efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah katından getirmiş olduğu TEVHİD inancına, İslâm dininin sahih itikadına acabasız, sorgusuz ve sualsiz bağlı olmalıdır…

ŞERİAT ölçü, hüküm, kıstas ve değerlerinden kıl kadar ayrılmamalıdır. Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i kendisine düstur olarak kabul etmelidir. Peygamber Efendimizi (sav) seyyid, örnek, ÖNDER, model olarak kabul etmeli, O’nun sünneti seniyyesini hayatına ve hayata tatbik etmelidir. Elest bezminde Allah ile yapmış olduğu ahid ve misaka sadık ve bağlı olmalıdır…

Din konusunda Kitab ve Sünnet ehli dairesi içinde bulunmalıdır. İslâm dininin muhkem/kesin hüküm ve öğretilerinde şahsî yorum yapmamalı, şüpheye ve tereddüde düşmemeli, tartışmaya girmemeli; onları peşinen kabul etmelidir. Ümmet şuuruna sahip olmalı, bütün Müslümanları kardeş bilmeli, kardeşlik hukukuna aykırı hareket etmemelidir. İhtilaflı meselelerde diretme ve dayatma yapmamalıdır. İhlas kavramını bilmeli, ihlasın şartlarını yerine getirmeli, ihlassızlıktan kaçınmalıdır.

Dünya vazifelerini ihmal etmemek şartıyla ahirete yönelik ve dönük olmalı; aklı fikri ebedî mutluluğu kazanmaya yönelik bulunmalıdır. Din ve dünya konusunda sağlam ve doğru bilgilere, sağlıklı bir kültüre sahip olmak için var gücüyle İlim edinmeye çalışmalıdır. Ümmet-i Muhammed’in, çeşitlilik içinde sarsılmaz, bir birlik teşkil ettiğinin şuuruna sahip bulunmalıdır. Peygamber Efendimizin (sav) ümmetinin, marufla emr eden ve münkerden nehy eden yani iyiliği emreden, kötülüğü engelleyen çok hayırlı bir ümmet olduğu bilgi ve şuuruna sahip olmalıdır…

İslâm dininin, Allah katında tek hak ve geçerli din olduğunu kesin şekilde bilmelidir. Hak din olmakta, diğer dinleri ona ortak yapmamak, muharref, yani bozulmuş ve aslından saptırılmış dinleri ve kültürleri İslâm ile eş kabul etmemek. Eş kabul edenlerin dostlugundan ve arkadaşlıgından şüphe duymak gereklidir diye inanıyorum. Ve şimdiki bazı diyalogculara Hıristiyan ve Yahudi sevicilere de yeri geldiginde mertçe ve cesurane agızlarının payı verilmelidir. ..

Peygamber Efendimizin (sav), yüksek ahlâkı kemaline erdirmek için gönderildiğini, İslâm’ın yüksek ahlâk, yüksek karakter, yüksek fazilet dini olduğunu kesin şekilde bilmek. Tefrikanın, fitne ve fesadın, nifak ve şikakın Ümmet için zillete ve esarete düşürücü, öldürücü fenalıklar olduğu şuuruna sahip olmak. Her Müslümanın Büyük ve Küçük cihad yapmakla vazifeli olduğunu kesin bir şekilde bilmek; insanın en büyük düşmanının kendi nefsi olduğunu kabul edip, onunla mücadele detmek….

Allah’ın insanları ve cinleri Kendisine ibadet/kulluk etmeleri için yaratmış olduğunu bilmek ve ibadetlerini dosdoğru yapmak. Bir insan için ibadetten daha üstün bir vazife olmadığı şuuruna sahip olmak. İslâm şeriatının emirlerini yapmak, yasaklarından uzak durmak, böylece itaatli bir kul olmak.

Dinde yüksek dereceler elde etmek ancak ahlâk ve faziletle olur. Birileri hem haram yiyor, hem de ibadet ediyor… Dindarlıkla haram yeme birlikte olmamalıdır. Müslüman kesinlikle kendi makamını ve rütbesini düşürmemelidir. Haramlarla içli dışlı yaşayan insanlar dışarıya ne kadar DİNDAR tavırlarını sergiliyorlarsada aslında onlar sahte dindarlardır diye inanıyoruz…

İslâm dinine iman etmiş, onun hükümlerini uygulayan bir Müslüman bazı kazançlar ve faydalar sağlar. Bunlar: Allah’ın rızasını kazanır. Varoluşuna, fıtratına uygun bir bilgi, aksiyon boyutuna sahip olur. Dünyada haysiyetli ve şerefli bir hayat sürer, aziz olur. Ahirette ebedî mutluluğa kavuşur, Cennete girer. İslâm dininin ona sağlamış olduğu ahlâkî faziletler dolayısıyla, gayri müslimlerin bile güvenini kazanır…

Kim olursa olsun Müslüman Adalete riayet eden insandır. Müslüman haksızlık yapmamalıdır, dünyanın düzenini bozmamalıdır. Müslüman aynı zamanda maddî ve manevî kirliliğe yol açmamalıdır.

İnanıyorum ki; Şuurlu, samimi ve Olgun Müslümanlar, din kardeşlerinin ayıp, kusur ve günahlarına karşı karanlık gece gibi olurlar, onları tecessüs etmezler, yani onların ayıplarını araştırmazlar, bir noksan ve ayıplarını görürlerse gizlerler. Müslümanın gıybetini yapmak, ölü kardeşinin etini yemek gibi iğrenç bir ahlâksızlıktır. Şuurlu Müslümanlar böylesi bir hataya düşmemeye aşırı gayret sarfederler…

İnanıyoruz ki İslam davası bir güzel sevdadır gönüllerde. Bu sevda samimiyet ister fedakarlık ister. Zaten Allah celle şanuhunun katında deger ölçüsü samimiyet ve fedakarlıga baglıdır. Allahın kulları üzerinde koydugu nizam, düzen, kanun, yasa, hükümler hangi şartlar altında olursa olsun tatbik edilmeye çalışılmalıdır…

Ahmed Seven adlı yazarımız bir yazısında diyorki: Gelin hep birlikte çölleri vahaya çevirelim. Eger samimiyet varsa gözyaşlarının suladıgı çöller yeşerir. Tıpkı İbrahime gülistan olan ateş gibi. Sözler özlerle aynı dili konuşsunlar. Dil kelam eylemesin sussun bir müddet. Eller, gözler, ayaklar, canlar ve mallar konuşsun. Canların ve malların konuştugu yerde diller sadece tercüman olmakla yetinsin…

Ey nefsim sen hiç samimiyetsiz, çilesiz birinden gerçek dost diye söz edebilirmisin ? Ya dostum dedigin halikına- yaratanına samimiyet adına, çile adına, fedakarlık adına neyin var ? Vurgunuyum dedigin dava adına sen hiç bir şey bile yapmaz yapamazken Ebubekirler malından, Hanzalalar canından Musablar kolundan, kanadından geçtiler. Ya sen ? Onlarda aynı davanın, aynı sevdanın vurgunlarıydı, aynı iddiayı güden biçare nefsim sen de…

Allahın kulları üzerine koydugu Nizam hangi şartlar altında olursa olsun tatbik edilmeye çalışılmalıdır. Şu da bir gerçek olarak önümüze çıkar. İslamı bir hayat tarzını yaşamayı göze alan insanların bulundugu zaman ümid var olmalarının parıltılarının gönüllere aksettigi zamandır. Yani özüyle sözünü birleştirenler oldugu zaman zamanımız asrı da olsa yine SAADET nurları saçacaktır inşaallah…

Netice olarak: Biz müslümanlar her zaman ve her zeminde inanıyoruz ki; çok saglam durmak mecburiyetindeyiz. Çünkü davamızı çok saglam ve muhkem olduguna inanıyoruz. İslam Dinine teslim olan kadın olsun erkek olsun her mü’min öncelikle bilmelidir ki; Kesinlikle gayri müslimlerin hayatlarına hiç bir şekilde özenti duymayacaklardır. İnanan insanlar kılık kıyafetiyle, görünümüyle, şekil ve simasıyla İslamı temsil ettiginin şuurunda ve bilincinde olacaktır…

Bizler öncelikle Allah celle şanuhunun razı oldugu bu DİNİ ögrenmeye ve ögretmeye, yaşamaya ve yaşanması için gayret sarfetmeye inanmış olan insanlarız. Allahın şanlı Rasulü bu inancımızı bir hadisinde mealen şöyle emrederek uyarıyor: ** İnançta ve amelde bizden başkasına benzemek isteyenler bizden degildir…** Hangi husus olursa olsun Müslümanın lafını dinliyecegiz. Kuran, Sünnet, İcmaa ve Kıyas bütünlügüne canı gönülden baglı kalacagız. İslamın hiç bir hükmünden taviz vermemeye bakacagız…

Son zamanlarda çok konuşulan, çok söylenen bir söz vardır hani Kılık kıyafet, örtünme, tesettür mevzuuları gündeme geldiginde ne diyorlar: Dış görünüm önemli degildir, önemli olan insanın içidir. Bu sözü ifade edenlere diyoruz ki: Önemli olan dış görünümdür. Çünkü kalpleri ancak Allahu Teala bilir. Biz kimsenin kalbini bilemeyiz bize herkes dış yüzünü göstermelidir. Bizler birbirimizi dışımızdan, dışa yansıttıklarımızdan tanırız. Mümin, müminlere dışını, Allahu Tealaya ise içini takdim etmelidir, sunmalıdır, göstermelidir. Zira inanıyoruz ki; Şeriatta hüküm zahire – açıkta olana, gösterilene, dışa yansıtılana göredir…

Allahım sana inandık ve sana baglandık, sana güvendik. Din düşmanlara zamanımız Firavunlugu mesabesinde olan Laik düzene ve bu düzenin uşaklarına, Şeytanın askerlerine, Ebu Cehilin zamane torunlarına karşı bizleri mahçup etme yarabbi. Bizleri ana rahminde şekillendiren Allahım. Yeryüzünde nasıl olmamız, nasıl yaşamamız gerektigine karar veren de sensin. Bizleri inandıgımız dogrulardan ayırma. Bizlere kuvvet ver, metanet ver, senin yolunda yılmadan yıkılmadan yürüme azmimizi kuvvetlendir Allahım. Sen her şeye kadirsin…Amin…
Sermed Kadir… 14.12.2007

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.