ÂHİD VE MİSAK OLAYI ÜZERİNE NOTLAR…

Rabbimiz  Araf suresi  ayet.172de  mealen  şöyle  buyurmaktadır:*** Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: „Ben sizin Rabbiniz değil miyim“ demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: „Evet şahidiz“ demişlerdi. Bu, kıyâmet günü, „Bizim bundan haberimiz yoktu“ dersiniz, diyedir”

 

Kardeşlerim Kur’an’ın da anlattığına göre Rabbimiz insanoglunu kendi nefislerine şahit tutarak, böyle bir ahid almıştır. Daha önce bizleri yaratmadan ya da cisimlerimizi yaratmadan önce bizden mîsâk almıştır. O mîsâkı hatırlayın diyor Rabbimiz. Rabbinize verdiğiniz sözlerinizi hatırlayın da hayatınızı bu mîsâka göre ayarlayın buyuruyor  Rabbimiz. Hayatımızda çok lüzumsuz şeyleri gündeme alıp onlar üzerinde kafa yoracağımıza Rabbimizin bu âyetlerini gündeme almak ve onlar üzerinde düşünmek zorundayız.

 

Ahid  ve  misak  olayı  bizim hayatımız için, bizim geleceğimiz için ne kadar büyük bir olay, ne kadar önemli  bir  konu  tefekkür  etmeliyiz. Bir dönem Rabbimiz bizi bize şahit tutarak, bizi nefislerimize şahit tutarak Ben sizin Rabbiniz değil miyim” demişti. Bizi yaratan, Bizleri yoktan var eden, bizleri doyurup besleyen, bizlere sahip olduğumuz her şeyi veren, bizleri koruyup gözeten, Bizlerin üzerimizde yegâne hâkimiyet egemenlik sahibi olan, bizim hayat programımızı belirleyen, bizim nerede, nasıl hareket edeceğimizi, nasıl bir hayat yaşayacağımızı, hayatımızda nasıl bir hukuk, nasıl bir ekonomi uygulayacağımızı, nasıl giyineceğimizi, neyi nasıl düzenleyeceğimizi belirleyen Rabbimizdir.

 

Yalnız kendisine itaat edeceğimiz yalnız kendisini dinleyeceğimiz yalnız kendi yasalarını uygulayacağımız Rabbimiz Misak  olayını kullarına  hatırlatıyor. Tabiiki  bizlerde Rabbimiz sensin ya Rabbi. Bizler senden başkalarını Rab tanımayacağız, senden başkalarının hayat programlarını uygulayıp onlara kulluk etmeyeceğiz, senden başkalarının hatırına hareket etmeyeceğiz diyerek ona bu konuda söz vermiştik. Ruhlar  aleminde şahitlik  etmiştik.

 

Öyleyse hiç bir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız ki bizler tüm hayatımızda Rabbimize verdiğimiz bu ahid üzere yaşarsak o zaman bizler bu ahidlerimize sadık kalmışız demektir. Hayatımızın tümünde yalnız Onu Rab kabul edip, yalnız onun yasalarını uygulayıp, sadece Ona kulluk edip sadece Onun istediği biçimde yaşarsak sözümüze sadık kalmış olacağız demektir. Aksi takdirde bunun dışında bir hayat yaşarsak, Allah’tan başkalarını Rab bilir, Allah’tan başkalarının yasalarını uygular, Allah’tan başkalarının çektiği yere gider ya da kendi hevâ ve heveslerimizin istediği bir hayatı yaşamaya kalkışırsak o zaman da bu ahidlerimizi bozmuş ve yoldan çıkmış oluruz Allah korusun.

 

Eğer bir kimse Allah’a verdiği bu söze riâyet etmiyorsa bu adamın insanlara verdiği sözlerine riâyeti de düşünülemez. Rabbiyle ahdine sadık davranmayan bir kimseden insanlara karşı sadâkat beklenebilir mi? Şair Sadi Şirazi öyle der. Namaz kılmayan birisine sakın borç para vermeyin. Çünkü namazı terk ederek Rabbine karşı borcunu düşünmeyen bir adamın sizin borcunuza sadâkatini düşünmeniz aptallıktır.Rabbimizle gerçekleştirdiğimiz bu ahdi hatırlamıyor olsak da Rabbimizin mutlak  dogru haber vermesinden bunu anlıyoruz. Veya fıtrattan, fıtratımızdan anlıyoruz bunu.

 

İnsan olarak bizim fıtratımız ortaya koyuyor ki Rabbimizle aramızda böyle bir sözleşme gerçekleşmiştir. Meselâ darda kaldığımız zaman, zorda kaldığımız zaman çok ciddi bir tehlike anında ister mü’min olsun ister kâfir herkes Allah’a yalvarmaktadır. Bundan anlıyoruz ki tüm insanlarda fıtrat tevhiddir, öz cevher tevhiddir, şirk ise sonradan ona arız olmuş bir kabuktur. İşte böyle çok ciddi bir tehlike anında insan fıtratı açığa çıkmaktadır. Fıtratın üzerini örtmüş olan kabuk o anda dökülüveriyor ve insanın fıtratı açığa çıkıveriyor. Evet fıtratımız da ispat ediyor ki biz Rabbimizle böyle bir sözleşme gerçekleştirmişiz.

 

Zaten Cenabı Allah kitabında  bu aahid  ve  Misak  olayını  açıkça  zikretmektedir. Bizlerde Kıyâmet günü ya Rabbi biz bundan gafildik, böyle bir şeyden haberimiz yoktu, senden de, senin Rabliğinden de, hayat programı belirlediğinden de, din gönderdiğinden de, yarın bizi tüm yaptıklarımızdan sorumlu tutacağından da haberimiz yoktu diyerek bir mâzeret ileri sürmemeniz için, böyle bir itiraz hakkınız kalmasın diye bunu böylece  buyuruyor Rabbimiz.

 

Ayrıca, Senin bizim Rabbimiz olduğunu bilmiyorduk, onun içindir ki biz kendimize yasa belirleyen başka Rabler bulmuştuk. Senin hayat programı belirleyici olduğunu bilmediğimiz için, içimizden birilerinin yasalarını uygulamaya çalıştık.

Hayatımızı onlara göre düzenledik, onların istediği gibi giyinip kuşandık, onların istediği gibi hukuk yaptık, onların istediği gibi bir hayat yaşadık, kulluğu sadece sana yapacağımız yerde onlara yaptık diye yarın bir mazeretle benim huzuruma gelmeyesiniz diye biz bunu yaptık diyor Allah. Ya da sizler yarın şöyle demeyesiniz diye ilahi  mesajıyla  bizlere  hatırlatıyor…

 

Rabbimiz  Nahl  suresi  ayet.9.de  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek iyi bilir…*** Biz  Müslümanlar  vermiş  oldugumuz  söze  sadık  kalanlardanız  elhamdulillah. Söz verip ahitleştiğimiz zaman da Allah’a verdiğimiz sözlerimizi yerine getirmek  öncelikle  boynumuzun  borcu  oldugunun  bilincindeyiz. O  şekilde  hareket  etmek bizim  asli  görevimizdir…

 

Müslümanlar  arasında  Akitleşip anlaşma yaptığımız zaman Rabbimize verdiğimiz ahitlerimizi esas  alarak sözümüzde  durur  verdigimiz  ahdi  yerine  getirmeye  ğayret  ederiz.  Önce Allah’a karşı verdiğimiz taahhütlerimize, sonra da Allahın kullarına karşı taahhütlerimize sadık davranmak bizim asli  görev  ve  sorumluluklarımızdandır. Allah’ı kendimize kefil tutarak, şahit tutarak sağlamlaştırdığımız yeminlerimizi bozmanın  çok  büyük  bir  vebal  ve  günah  oldugunu aklımızdan  çıkarmayız.

 

Allah adıyla pekiştirdikten sonra, vallahi billahi dedikten sonra yeminlerimizi, taahhütlerimizi bozmak kendi  şahsiyet  ve  karakteristik  yapımıza ters  geldigi  gibi inancımıza taban  tabana  zıt  bir  davranış  biçimidir. Unutmayalımki Allah celle  şanuhu tüm yaptıklarımızı bilmektedir. Unutmayalımki sürekli O büyük iradenin gözetimi altındayız. Kardeşlerim Ruhlar  aleminde Allah’a karşı Allah’ı şahit tutarak sözler verdik.

 

Söz ya Rabbi, Sen şahit ol ki ben senden başkalarını Rab ve İlâh bilmeyeceğim. Ben senden başkalarına kulluk etmeyeceğim. Senden başkalarının çektiği yere gitmeyeceğim. Senden başkalarını hayatımda söz sahibi bilmeyeceğim. Hayatımın her alanında sadece Seni dinleyen bir müslüman olacağım, müslümanca bir hayat yaşayacağım diye Rabbimizi şahit tutarak yemin ettik, söz verdik. Müslümanca bir hayatın gereklerini yerine getireceğimizi ifade  ettik.

 

Çevremize karşı en güzel bir müslümanlık örneği sunacağımıza söz vermiş oldugumuzuda  ayrıca  Rabbimiz  bizlere tekrar  tekrar  hatırlatmaktadır. Artık Rabbimiz adına verdiğimiz bu sözlere, yaptığınız mîsâk’lara, gerçekleştirdiğiniz bu anlaşmalara sadık kalmak bizler  için  bir  gerekliliktir,  zarurettir ömür  boyunca  üzerimize  almış  oldugumuz  ilahi  bir  sorumluluktur…

 

Sevgili Peygamberimiz (sav) Buhari,muslim ve tırmizide kayıtlı bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor. ** Bana itaat eden Allaha itaat etmiş olur. Bana isyan eden Allaha isyan etmiş olur. Emirime itaat eden bana itaat etmiş olur. Emirime isyan eden bana isyan etmiştir…**

 

Kardeşlerim, Öyle inanıyorumki; her toplumun kendine göre bir bagı, her cemaatın kendi yapısına uygun bir toparlayıcılıgı, prensip, usül ve esasları vardır. Alimler, araştırmacılar, mütefekkirler, düşünürler, aydın denilen zümre kendi düşüncelerine göre insanlar arasında bazı baglar bulmuşlardır.

 

Bu baglar: Vatan birligi, Tarih birligi, Dil birligi, kültür birligi, siyaset birligi, örf  ve  gelenekler  gibi ananevi birlikler ve buna benzer kendilerince toparlayıcı, birleştirici ve insanların maneviyatına hitap eden bazı hasletleri ele alıp onların özelliklerini belirlemeye, çeşitli ilişkiler ve baglar bulmaya çalışmışlardır.

 

Bu çalışmaların sonucunda; başka başka ideolojiler, ilke ve devrim niteliginde kararlar, doktrinler, farklı farklı düşünceleri ve inançları benimseyen toplumlar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu çalışmaların şu veya bu beşeri çerçeveyi esas alması istekleri daha da kabartmış, fitneyi yaygınlaştırmış, insanlıgı şaşkınlıga  itmek ve sapıklıgını artırmaktan başka bir şey kazandırmamıştır.

İlahi mesajdan yoksun olan bu birliktelikler sadece insan ideolojisine baglandıgından dolayı, ilahi kudreti dışladıgından, yaratıcıyı işlerine karıştırmak istemediklerinden dolayı er ya da geç ebedi olarak kaybedeceklerlerdir. Fakat müslümanların, inanan insanlar olan müminlerin durumları mutlak surette farklıdır. Allah celle şanuhu mutlak iradesiyle, müminlerin bagını kurmuş, kendi ipini onların arasına uzatmış ve kalplerini saglamlaştırmış,  onları iman bagıyla birbirlerine baglamıştır ve her mümin inanmıştırki; Müslüman müslümanın kardeşidir.

 

İnancımız o durki; Bu Rabbani bir kural, ilahi bir ölçüdür. Bu beşeri bir boya degildir.  O, sınırları belirlenmiş sorumluluklar, açık bir emanetle yüzyüzedir.  Müslüman müslümana zulmetmez, onu zalimlere teslim etmez. Bu inanç kuru bir duygusallık degildir ve asıl önemlisi slogan vari düşünce hiç degildir. O İslam kardeşligidir.Tüm asabiyet, kavmiyetçilik baglarından uzaktır. Her türlü cahiliyeden arınmış, ayrılıkçı, kavga, dögüş, çekişme, nizah ve münakaşacı arzulardan sıyrılmış bir kardeşliktir bu.

 

Bu kardeşlik  beşerin ve beşer düşüncesinin ideolojinin ortaya koydugu bir anlayış degildir. Bu Allah katından gelen bir emirdir. Bu  manada Rabbimiz  Lokman  suresi  ayet.22..de  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ***İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah’a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu Allah’a varır…*** Bu  ayetten  de  anlıyoruzki; Kim ki iyilerden olursa, ihsana yönelmiş  olarak yani muhsin olarak yüzünü Allah’a teslim ederse.

 

Kim ki tüm yönünü, tüm hayatını, varlığını, gecesini, gündüzünü, ömrünü, ailesini, çocuklarını muhsin olarak Allah’a teslim ederse. Allah’ı görüyormuşçasına kim Allah’a kulluğa yönelirse. Kim Allah’ın kendisini her an gördüğü, her an kontrol ettiği bilinci içinde bir hayat yaşamaya koşarsa, Müslümanca bir hayata yönelirse o kimse güzel bir kulpa, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış, güzel bir ipe tutunmuş demektir. Allah’ın yeryüzüne indirdiği bir hidâyete yapışmış demektir.

 

Bakara suresine  de kim Allah dışındaki azgınları reddeder, Allah berisinde egemenlik iddiasında bulunan sahte tanrıları reddeder ve sadece Allah’a kulluğa yönelirse o kopması olmayan sağlam bir kulpa yapışmış, yâni Allah’ın dinine, İslâm’a tutunmuş demektir buyuruluyor.       Evet Rabbimiz bizden tüm varlığımızla kendisine yönelmemizi istiyor. Tüm hayatımızla kendisine teslim olacağız. İyilerden  olacagız, Muhsin olacağız ki sağlam bir kulpa yapışmış olalım.

 

Zaten işlerin âkıbeti, işlerin sonucu Allah’a döndürülecektir. Sonunda herkes Allah’a döndürülecek ve hesabı Allah’a verecektir. İnanıyoruzki; Müminlerin bir bag üzerine  buluşması  bölgesel, milliyetçi, makam, rütbe, neseb ve başka başka menfaat birleşmeleri türünden bir buluşma degildir.  Yine Şüphesiz inanıyoruzki; Müminlerin iman bagıyla buluşması, kaynaşması Rabbani bir buluşma, Rabbani bir kaynaşmadır.  İnsanların görevi ne olmalıdır ? sorusuna derizki; bu ancak bir hatırlatma, nasihat, çagrı, önderlik etme, gayret ve girişimlerde bulunmadır.

 

Bu davet görevi bu teblig sorumlulugu her müslümanın hakkı, hatta tüm müslümanların görevidir. Ne yazıkki; bu günkü hayatımızda, yaşantımızda kardeşlik bagı zayıflatılmış ve koparılma noktasına getirilmiştir.  İnanıyoruzki;  hiç bir müminin ihmal edemiyecegi bir denge olmalıdır. O imanını kendi evinde hanımı  ve çocuklarıyla bir hazırlık, egitim ve idare olarak yaşayacaktır.

 

Müslümanlar, Din kardeşleri ile sevgi ve fütüvveti yani din kardeşligini ihya edecek, çevresiyle  komşuluk ve yardımlaşma görevinde  emanet ve sadakat duygularuyla vefakârlık ve verimlilik şeklinde imanını açıga vuracak, tezahür  ettirecektir, ortaya koyacaktır.  Sıratı müstakim yolununun  sınırlandırdıgı biçimde  ve tüm Rabbani özellikleriyle müminlerin hayatında vermiş oldugu Misak ahdine baglı kalarak hayatını devam ettirmesi zorunludur.

 

Müslümanlığımızın farkında olmadan bir hayat yaşamak kendi  kendimizi  inkar  etmek  olacaktır. Yaşadıgımız her an her  saniye  unutmayalımki  Rabbimiz yaptıklarımızın tümünden haberdardır, her şeyimizi bilmektedir. Hal böyle olunca mümkün  oldugunca yaşadıgımız  hayatın  ve yaptıklarımızın şuurunda, bilincinde olarak her  türlü haramlardan, günah  bilinenlerden  ve  Rabbimizin  yasaklarından  kaçınacagız  inşaallah…

 

Allahın verdigi gücü oldugu gibi bu yolda harcayarak menfaatlarına  geldigi şeyleri  duygu ve isteklerinin  arzu, heva ve hevesi dogrultusunda degil bizzat müminin iman, inanç ve itikadi gücü, Allahın şeriatından  kaynaklanan ahid ve misakı her zaman hatırında tutmalı diye inanıyoruz.

Allah katında sorumlu olacagını unutmayan mümin bilmelidirki;  Kıyamet günü, hesap günü hiç bir kimse onu bu sorumluluktan kurtaramayacaktır. Hiç bir kimse sözünde durmadıgından, antlaşmasını bozdugunda tek ve bir olan Allaha, Rabbine, Yaratıcısına, Esma ül hüsna sahibi bulunan yüce zata  tam bir ibadet yapmaktan yüz çevirdiginde mazereti ve ileri sürecegi ifadeler delil kabul edilmeyecektir. İşte bu açıdan ifade edebilirizki; Ahid ve Misak‘a  tek bir açıdan bakan bu birleştirici uyanış hareketi olan cemaat çalışmaları, müminlerin kaynaşmasını saglamaya yönelik olmalıdır.

 

Çünkü,İslami bir cemaatın varlıgına inanan insanlar tek bir ahid tek bir Misak, tek bir yol üzerindedirler bu yolun adı ise sıratı müstakimdir.  Bütün bu güzelim yolları tek olan, bir olan  Allah celle şanuhu sınırlandırmıştır.Tek ve bir olan dinlerinde inananları muhafaza eden Allah Celle celaluhu, Tek bir yol, Tek bir usül izleyerek, tek bir gaye, tek bir amaca dogru yöneltmiştir. Bu şekilde müminlerin buluşma ve kaynaşması hakkıyla gerçekleşir. Şuurlu, bilinçli, İmanlı bir kaynaşma olur inancındayız.

 

Çünkü, arzu edilen, heva ve heveslerin arzu ve isteklerin, koyun  ve sürülerin,  sınıf ve grupların buluşması degil. Örnegin  bir  cemiyet  degildir  cemiyette  bilindigi  gibi  her  inanç sahibi, her ayrı  grubun  temsilcisi,  fikir  ve  düşüncede  farklı  toplum  kesimleri ayrı  dinlerin  müntesipleri  bulunabilir, teşkilat  ve  partilerde  böyledir Lakin İslami Cemaat imana  dayalıdır. Bu eşsiz bir beraberliktirki; tamamiyle müminlerin kaynaşmasına özgü bir yapıdadır. Bu yapıyı biraz genişletirsek aklımıza hemen Ehli sünnet vel cemaat ve Sıratı müstakim dedigimiz  dosdogru yollar gelir. Sıratı  müstakim:

 

Peygamber efendimizin (sav)  ve Raşid halifelerin takip ettigi yoldur sıratı  müstakim.  Bu yolu dosdogru takib edenlere * Ehli sünnet vel cemaat * ismi verilmiştir. Ehli sünnet vel cemaatten, sıratı müstakim den ayrılmak istemiyorsak ki; kesinlikle ayrılmak isyemiyoruz, Dua’mız Müslüman olarak yaşayıp, Müslüman olarak ruhumuzu bu yolda  teslim etme çaba ve gayretine yöneliktir arzumuz da bu dogrultudadır. O zaman Sıratı müstakime sımsıkı sarılmamız icabeder.

 

Bu iman ve itikad içerisinde bulunan bizler, Yaptıgımız her amelin hükmünü ögrenmeli ve şuurla hareket etmesini bilmeliyiz diye düşünnüyoruz. Hangi durumda olursak olalım, bulundugumuz halde meydana gelen işlerle  ilgili bilgileri edinmek hepimizin üzerine FARZ oldugunu  unutmamalı, aklımızda tutmalı, bu ugurda çaba ve gayret sarf etmeliyiz. İnanıyoruzki; İslami tekliflere muhatab olan her insan sahih bir  itikada sahip olmak ve ihlasla amel etmek mecburiyetindedir.

 

Bir mümin bulundugu konumu ve zamanı bahane ederek, kesinlikle Şeriattan taviz verip heva ve hevesine tabii olamaz. Bilindigi gibi; Müslümanların hangi hallerde, hangi vasıtalarla ve  ne şekilde mücadele edecekleri Kitap, Sünnet ve icmaa ile sabittir. Ehli sünnetin Müctehid imamları bu hususları en ince ayrıntılarına kadar hükme baglamışlardır.  Yeri ve zamanı geldiginde dilimizin döndügü kadar ifade ettigimiz gibi,  Bize düşen vazife bunları ögrenmek ögrenilmesine önayak olmak, bu ögrendiklerimizle amel etmek olacaktır inşaallah.

 

Böylece şahsi kanaatlarımızı ve dünyevi kaygılarımızı bir kenara bırakıp, İslamın ve Müslümanların düşmanı olan zalimlere karşı saf tutabiliriz. Müslümanlar İslam davasına hiç bir mazeret ileri sürmeden emrolundukları şekilde hizmet etmek zorundadır. Müminler her nerede olurlarsa olsunlar, aynı zamanda durumları nasıl olursa olsun, Allahın koydugu hükümleri ve ölçüleri dikkate almak, dostluk ve düşmanlıgını  buna göre tayin etmek durumundadırlar. Müminler birbirlerini  suçlamaları ve bir birleriyle çekişme içerisine girmeleri hiç bir zaman kendi menfaatlarına olmamıştır.

 

Hizip, grup, parti, ve meşrep taasubu ile kardeşlik hukukunun çignenmesi büyük bir zulüm olarak önümüzde durmaktadır. İnsanlar başkasının  ayıp ve kusurundan bahsetme noktasına geldigi zaman anında dönüp kendi halini tefekkür ederse daha sorumlu, bilinçli ve mesuliyet duygusuyla hareket eder inancını taşıyoruz. İnanan insanlar tabir caizse, serseri mayın gibi dolaşan; her hangi bir müctehid mezheb imamına baglı olmayan mezhepsizlerin, modernistlerin, müslümanları birbirine kışkırtan yazarların, televizyon ekranlarında devamlı âhkam kesen  sahte aydıncıkların,

 

kendinden haberi olmayan hatiplerin ve sorumlulugunu idrak edemeyen  modern abilerin, çagdaş hocaefendi taslaklarının faaliyetlerini durdurmak, buna güçleri yetmiyorsa en azından onlarla ilişkilerini kesmenin yollarını arayıp bulmalıdırlar. Müminleri birbirine kışkırtan bu gibi kişiler, yayın kurumları ve iletişim araçları ile bunlara çanak tutan teşkilat, cemiyet, dernek, parti gruplarları ve şahıslar kim olursa olsun müminlerin kaynaşmasını, müminlerin birbirlerine sımsıkı sarılmalarını engellemektedir. Bizler Müslüman kardeşliginin devamı için egitim ve ögretim çalışmasının zaruri oldugunu düşünüyoruz.

Bu kardeşligi bozmaya çalışan, ve İslam büyüklerine ileri geri konuşan kim olursa olsun anında kendimize hakaret ediliyormuş gibi Peygamber efendimizi (sav), onun ashabını, tabiini, Etbai tabiini, mezheb imamlarını ve onları takip eden bütün İslam alimlerini Hayırla yad etmek, anmak mecburiyetindeyiz. Sünnet ve cemaat ehli bir inançla bilmediklerimizi ögrenmek, bildiklerimizi de amel sahasına koymak şiarımız, görevimiz olacaktır inşaallah.

 

İnanıyoruzki; Allahu tealaya teslim olup İhlasla kulluga devam edenler, nasihatı hiç bir zaman birbirinden esirgemeyen, cemaat olma şuuruyla hareket eden ve yalnızca asıl irade sahibi olan Allaha güvenenler sızlanmaktan kurtulurlar inancını taşıyoruz. Bizler biliyoruzki ve bilmek zorundayızki; içinde yaşadıgımız dünya imtihan dünyasıdır. Bütün imkanını ve gücünü Allahın rızası için sarfeden mükellefler olarak hesap gününe hazır olmanın huzurunu yaşamak istiyorsak, taşın ucundan tutmak zorunlulugumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu dini ya yaşayacagız ya yaşatacagız ya da yaşanmasına elbirligi ile destek vermeliyiz.

 

Tırmizinin  kayıtladıgı  bir  hadiste  Peygamber  efendimiz  mealen  şöyle  buyurmaktadır: **Her kim ilim istemek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Ondan hoşlandıkları için, melekler ilim arayanın üzerine kanatlarını gererler. ilim isteyene, göklerdekiler, yerdekiler ve sudaki balıklar bile günahının affı için yalvarırlar. Alimin ibadet edene üstünlüğü, dolunayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler, hiç şüphe yok ki, peygamberlerin mirasçılarıdırlar. Peygamberler, ne dinarı, ne de dirhemi miras bırakmışlardır. Onların mirası ilimdir. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasibi elde etmiş olur.**Ebû Derda (ra)

 

Kısacık dünya hayatı içerisinde hoş, güzel ve içimize sinecek bir yaşantının sahibi olmalıyızki, netice inşaallah bizden yana olsun. Allah ve Rasulüne kayıtsız şartsız teslim olan  müminler imtihan alanını  ve zamanını kendilerinin  tayin etmediklerinin şuuru içerisinde olmak durumundadırlar. Müslümanlar Hangi halde bulunurlarsa bulunsunlar şeri hususları muhafaza hususunda   titizlik gösterirler.

 

Allaha ve Rasulüne itaat etmenin farz olduklarını bildikleri için katiyyen inanç üzerinden pazarlık etmezler.  Peygamber  efendimiz  (sav) bir  başka  hadisinde  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Allah, rızıklarınızı bölüştürdüğü gibi, aranızda ahlâklarınızı da bölüştürmüştür. Allah, dünyayı sevdiğine de, sevmediğine de verir. Ama dini ancak sevdiklerine verir. Kime dini vermişse, onu kesinkes sevmiştir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, kalbi ve dili müslüman olmadıkça, bir kul müslüman olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmadıkça, kişi tam mümin olamaz!“

 

„Ey Allahın Resûlü, kişinin kötülükleri nedir?“ Şöyle buyurdu: „Eziyet ve zulüm etmesidir. Haramdan kazandığı parayı nafaka verse, asla bereketi olmaz. Ondan sadaka olarak verirse, kesinlikle kabul olunmaz. Geride bırakırsa, onu ateşe daha da yaklaştırır. Çünkü Allah, kötüyü kötü ile silmez, kötüyü iyilik ile siler. Çünkü, pis olan pisi silmez…**İbn Mesûd (ra). Ahmed.

 

Kardeşlerim Müslümanlar, İslamın kendilerine degil kendilerinin İslama teslim olmasının  zaruri oldugunun şuurunda olmalıdırlar. İşte başından beri izaha gayret ettigimiz, Ehli sünnet vel cemaatın  özelligi budur diye inanıyorum. Bir ibadetin sahih olabilmesi için iki önemli şarta baglı kalmak esastır. Birincisi: Sadece Allahın rızasını esas almak yani İHLAS. İkincisi:  İslamın; Şeriatın koydugu ölçülere aynen riayet etmek.

 

Allahın emir ve nehiyleri, yasakları altında sızlanmamak, sabretmek ve her an imtihan üzere oldugumuzu hatırımızda tutmak İHSAN  makamına ulaşmaya çalışmak görevimizdir. Görev  ve  sorumluluklarımızda  Tabiidirki  örnek  ve  önderimiz  bizlere yol  göstermekte yöntem, metod  ve  usül göstermekte ve kılavuz  olmaktadır. Rivayet  edilen  bir  hadis  mealen  şöyle:** İhsan, Allaha sanki Onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Zira, sen Onu görmesen de, O seni kesinlikle görür…*** Yahya (ra). Müslim.

 

Kardeşlerim, İslama riayeti aynı zamanda teslimiyet olarak ifade etmek istiyoruzki, bizim adımızda zaten teslim olan mahiyetinde Müslümandır. Buharinin  rivayeti bu  manada  çok  çok  önemlidir  malen  şöyle: ** Bir bedevi gelip, Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme islâmı sordu. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, „Günde beş vakit namaz,“ buyurdu. Adam sordu: „Bunlardan başka birşey yapmam gerekir mi?“ „Hayır, ancak nâfile olarak kılabilirsin.“

 

Sonra şöyle buyurdu: „Ramazanda oruç tutmak.“ „Bunun dışında oruç var mıdır?“ „Hayır, ancak nâfile olarak tutabilirsin.“ Sonra ona zekâtı da anlattı.“ Bundan başka birşey vermem gerekir mi?“ „Hayır, nâfile olarak verebilirsin.“Sonra adam, arkasını dönüp giderken, „Bunları aynen yaparım, ne eksik, ne de fazla!“ dedi. Ardından, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: „Sözünde durur da dediklerini yaparsa, cennete girer…***Enes (ra). Buhârî.

 

Her amelini ihlasla eda eden ve her şeyin hesabının  sorulacagı güne hazırlanan bilinçli, şuurlu müminlere ne mutlu. Sonuç ne olursa olsun  İslama İhlasla hizmet eden kimseler, İmtihanı kazanacaklardır inşaallah. Peygamber Efendimiz (sav) Ebu davutta kayıtlı olan bir hadisi şerifte mealen şöyle buyuruyor.**  Her kim kelimetullah yüce ve üstün olsun diye savaşırsa işte o Allah yolundadır.**

 

Bir ayet  mealiyle  konumuzu bağlayalım  inşaallah:  Cenabı Rabbul alemiyn şura suresi13.ayette mealen şöyle buyuruyor:*** Allah size dinden  Nuh‘ a tavsiye ettigini, size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettigimizi, ibrahime, musaya ve isa ya tavsiye ettigimizi Şeriat yaptı. Şöyle ki,  Dini dogru tutun, Allahın birligine inanın ve onun gönderdigi hükümlere teslim olun. Hurafeler karıştırıp dini bozmayın. Ve onda ayrılıga düşmeyin. İşte Allahın gönderdigi  bütün dinlerin temeli budur. Fakat kendilerini çagırdıgın bu şey Allaha ortak koşanlara agır geldi. Allah diledigini kendine kendine seçer ve ona yöneleni kendisine iletir.***

 

Konumuzun başına dönecek olursak ÂHD ve MİSAK ın müminlerin buluşmasında ve kaynaşmasınada en önemli özellik oldugunu görürüz. Kalpler köreldiginde insanlar gaflete düşer. Kişinin azmi zayıfladıgında yılgınlıkla karşı karşıya kalır. Kişi nefsiyle düştügü bu kötü durumdan ancak ÂHD VE MİSAKA  sarılmakla kurtulacaktır inşaallah. Cenabı hak yar ve yardımcımız olsun kardeşlerim.

 

Allah’ım Müslümanım diyenlerle aramızdaki şeytanı kaldır, şeytânî desiseleri kaldır, Düşmanlıgı ve kini kaldır, husûmeti kaldır, güvensizliği ve sevgisizliği yok et, birbirimizle barışık olmamıza yardım et, Bizi birbirimize sevdir, bizi birbirimizden ayırma, aramıza şeytan, deccal fitnelerinin girmesine izin verme, bizi hissî olmaktan kurtar, bizi islam dinine hizmet edenlereden eyle.

 

Bizlere saglık,sıhhat ve iyilikle beraber huzur nasib eyle. Bizi kararlarımızda isâbetli, işlerimizde başarılı, dînimizde ihlâslı, hizmetimizde verimli, davranışlarımızda istikâmetli, vermiş oldugumuz kararlarımızda sabit duranlardan eyle. Bizi yanlıştan, batıldan, hurâfelerden, dalâletten,  riyâdan, gösterişten, nifaktan, kendini beğenmişlikten, boş ve faydasız işlerden koru. Sen her şeye kadirsin Allahım…  Amin…

 

Sermedkadir…  Lu…14.11.2015…

 

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.