Rabbimiz Furkan suresi ayet.77.de mealen şöyle buyurmaktadır:*** (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır…***
Peygamber efendimiz (sav) Bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Kim her farz namazından sonra Ayetelkürsiyi okursa, öbür namaza kadar o, Allahın korumasında olur…**
Hasan (ra). Taberânî.
DUA: Mana itibariyle, Seslenmek, çağırmak, yardıma çağırmak, Allah’a yalvarmak, O’ndan dilekte bulunmak, O’na yakarmak anlamlarını taşır. Dua, insanda fıtrî bir olgudur. Bu sebepledirki DUA bütün dinlerde mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan şu veya bu şekilde dua eder. İnsanlar hayatları boyunca, üstesinden gelemeyecekleri birçok şeylerle karşılaşmakta, keder, sıkıntı, acizlik ve ümitsizliklere maruz kalmaktadırlar.
Rabbimiz Yunus suresi ayet.12.de mealen şöyle buyurmaktadır:***İnsana bir darlık dokunduğu zaman yanı üzere yatarken, otururken yahut ayakta bize yalvarır, ama biz onun sıkıntısını giderince sanki kendisine dokunan bir darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamış gibi hareket eder. İşte aşırı gidenlere yaptıkları iş böylesine süslü gösterilmiştir.***
Kardeşlerim Biz Müslümanlar sabah akşam, yatarken yattığı yerden, otururken, oturduğu yerden, okurken, yerken, içerken, kazanırken, harcarken, savaşırken, barışırken, ailesiyle karşı karşıyayken, komşularıyla konuşurken nerede ve hangi konumda olursa olsun Allah’ı zikrederiz ve Rabbimize dua ve niyazda bulunuruz.
Bizler yaptıklarımız ve yapacaklarımız konusunda Allah’ın emirlerini ve yasaklarını şuur haline getirmeyi görev biliriz. Bu manada düşündügümüzde Müslümanlar olarak bizler her an Rabbimizle istişare ediyoruz. Yemesini içmesini, yatmasını kalkmasını, almasını vermesini, küsmesini barışmasını, savaşını barışını, ekonomisini siyasetini, terbiyesini eğitimini, hukukunu cezasını Yaradan Rabbinden alan ve her hususta Allaha baglılıgını tekrarlayan inancını gündemde tutarak Allah’la istişare ederek her şeyi sadece ve sadece Rabbimizden isteyen iman ehliyiz.
Müslümanlar olarak hayatımızın bütününde sadece Allah’ın rızasını hesap eder, Rabbimizin emir ve yasaklarını gündemde tutar, Rabbimizin hükümlerini yerine getirmeye gayret eder, Rabbimizin ayetlerini anlamaya çalışır, ögrendiklerimle amel eder, batılın çektigi ya da çekecegi yere gitmemeye çaba sarfederiz. İnanıyoruzki Sürekli Allah’ın kitabını ön planda tutan, Allah’ın hayat programını gündeminden çıkarmayan, hayatını onunla düzenlemeye çalışan insan ebedi kazanç içerisindedir…
Kardeşlerim tahkiki ve sahih imanın neticelerinden birisi de duadır. Dua, Allahû Teâla’ya itimad ve güvenin göstergesidir. Allahû Teâla varlık ve insanla iç içe olduğundan, insan Rabbine zaman ve mekân gözetmeksizin dua edebilmelidir Allahû Teâla bizden O’na yalvarıp yakarmamızı ve dua etmemizi istiyor. Allah’ın şüphesiz ki buna ihtiyacı yok ama biz, ibâdet etmeye her zaman muhtacız.
Allahû Teâla bir ayette “Beni anın, ben de sizi anayım” buyurmuştur. Bu da gösteriyor ki dua bir birlik, kaynaşma halidir. Duayı ’rastgele istemekten, başvurudan’ ayırmak lazımdır. ‘Yapılan her duaya icabet edilir ancak her dua kabul edilir, demek yanlış olur. Zira Allah bizim her istediğimizi yerine getiren bir Varlık değildir’ Allah’ın edilen dua karşısında nasıl ve ne takdir edeceğini ve hikmetini bizim anlamamız da mümkün değildir. Dua, mü’min insanın aidiyet adresidir. Şunu bilelim ki; var gücünü harcayan, tüm çabasını ortaya koyan mü’min insanın Allah’ın kapısından başkasına yönelmesi aidiyetiyle bağdaşmaz.
Allah’a dua etmeyi terk edenler, terk olunurlar. Yani kıymet ve değerden düşerler. Dua, zekânın karanlık gecesine iman nurunun yaptığı bir hamle ve uzattığı bir ışıktır. Problemlerin, dertlerin karanlığında kalanları aydınlatacak olan ışık duadır. Dua, çaresizlik içerisinde olanlar için doğru adrestir. Duaların başında yer alan Allah’a hitap tarzları incelendiğinde her birinin Allah’ı tanımaya açılan bir kapı olduğu görülecektir. Duaya marifetullah kapısından girilir. Marifetullah kapısından girilerek yapılan dualara iltifat edilir.
Aslında insanın üstün gücü de duasından kaynaklanmaktadır. Rabbimiz Bakara suresi ayet.152.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin…*** Rabbimiz bizlere, Bana kulluk edin, benim için yaşayın buyuryor. Allah’ı zikretmenin, İnanıyoruzki; Allah’a şükretmenin en güzel yollarından biri de Allah için hayatı fedâ etmektir. Canı verenin yolunda canı fedâ etmek, malı verenin yolunda malı fedâ etmek, hayatı verenin yolunda kişinin hayatını fedâ etmesinin adına şükür diyoruz.
Kardeşlerim Zikir üzerinde kısaca duracak olursak derizki; Zikir Kur’andır. Rabbimiz Kamer suresi ayet.22.de mealen şöyle buyurmaktadır: ***Andolsun Biz Kur’an’ı zikir için düşünüp öğüt alsınlar diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?…*** Sad suresi ayet: 29.meali şöyle: ***(Resûlüm) Sana bu mukaddes kitabı âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar (zikretsinler) diye indirdik…***
Ayrıca Taha suresi ayet.124. bizleri daha büyük tefekküre sevkediyor mealen şöyle:***Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, muhakkak ki onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşr edeceğiz. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşr ettin? Oysa ben hakikaten görür idim! Der. Allah da buyurur ki: „İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi de sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!“
Bunun gibi pek çok âyette zikir, Kur’an olarak anlatılır. Ayrıca Zikir namazdır. Çünkü namazda da kıraat vardır. Zikir hutbedir. Rabbimiz nCuma suresi ayet.9.da mealen şöyle buyurmaktadır:*** Ey iman edenler! Namaza çağrıldığınız (Ezan okunduğu) zaman, hemen zikre koşun ve alışverişi bırakın…*** Tefsir uleması demişlerdirki; Âyet-i kerîmede geçen zikrullahtan kasıt Cuma hutbesidir.
Kardeşlerim bu yüzden inanıyoruzki zikir, Allah’la beraber olmaktır. Zaten her ân Allah bizimle beraber de, bizim tarafımızdan bunun zihinde canlı tutulmasının adına zikir diyoruz. İşte bu zikrin anlaşılabilmesi adına onu şöyle izaha gayret edecegiz Lisanın zikri. Kalbin zikri. Bedenin zikri. Kur’an okumaya başladınız mı, işte bu zikirdir. Hangi âyet, hangi bölüm olursa olsun fark etmez.
Lisanın ikinci zikri, Allah’ın esmasını telaffuz etmektir. Allah’ın esmasını söylemek te zikirdir. “Allahu ekber” “La İlâhe illallah…Gibi. Bu da dilimizi zikridir. Dilin üçüncü zikri de vahyin sözcülüğünü yapmak adına söylediği herşey zikirdir. Yâni kişinin din adına konuşması, vahyin sözcülüğü adına söz söylemesi, Kur’an ve sünnetin anlatımı adına dilin hareket etmesi de zikirdir.
Din adına konuşmak, Allah’ın istediğini Allah’ın istediği yerde söylemek, emr-i bil’marûf ve nehy-i ani’l münker yapmak, öğretmek, anlatmak, emretmek, nehyetmek, duyurmak, sevdirmek, tanıtmak gibi meşru sebeplerle dili hareket ettirmek de zikirdir. Meselâ şu anda Kuran ve dini sohbetleriimiz zikirdir. Onun içİn Allah rızası adına sizden istirham ediyorum sohbetlerimizde biraz daha hassas davranalım, sohbeti bölücü gidiş gelişlerden, yeterli ilgi göstermemekten ve laubali hareketlerden kaçınalım, bizim şu anda konuşmalarımız zikirdir.
Çocuklarınıza nanazı öğretmemiz zikirdir. Dilimizin hayılara vesile olacak vaaz ve nasihatları zikirdir. Ayrıca, zâlim bir hükümdar karşısında hakkı söyleyen mü’minin dili bilelim ki; o anda zikrediyor demektir. Mü’minlere Kur’an öğreten, hadis öğreten kişinin, çocuğunu terbiye eden kişinin dili o anda zikrediyor demektir. Kalbin zikrine gelince, kalbin zikri, kalbin fonksiyonu, kalbin eylemi olan niyetin Allah’a ait kılınmasıdır.
Niyetin Allah’a ait kılınması, yâni bir hayat boyu kalbin Allah’ı hatırlayarak niyet sahibi olması demektir. Zira kalp iman ve küfür, kabul ve red makamıdır. Kalp niyet makamıdır. Kalp hadiseler karşısında kişinin meylinin değerlendirilme merkezidir. Yâni kişi diliyle ne söylerse söylesin, kalpten ne geçirdiği önemlidir. Çünkü kalp fesat ve salah olabilme özelliğine sahiptir.
İşte bu iki özelliğe de sahip olabilen kalp, eğer Allah’ın istediği gibi bir özelliğe sahipse, yâni Allah için niyet taşıyorsa; o zaman işte bu kalp, zikir halindedir diyoruz. Bedenin zikrine gelince Bedenin zikri de bütün azalarımızla Rabbimizin zikri söz konusudur. Yâni göz hakkı görür, kulak hakkı işitir, dil hakkı konuşur, mide helâl yer, kafa meşru bilgiler öğrenir, ayak meşru yerlere gider, el meşru şeylere uzanırsa, tüm azalar Allah’a kulluk işinde istihdam edilirse, işte bu da bedenin zikridir;
yâni tüm azaların yaratılış gâyeleri istikâmetinde kullanılması. Allah azaları ne için yaratmışsa; onu, ona tahsis etmek bu azaların zikridir. Eğer bu azaları yaratılış gâyelerinin dışında kullanmaya kalkışırsak, Allah korusun o zaman zâlim durumuna düşeriz. O yüzden Rabbimiz buyuruyorki; Sizler beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Beni, bana itaatle zikredin ki; ben de sizi rahmetimle zikredeyim. Beni dualarınızla zikredin ki; ben de sizin dualarınızı kabul edeyim.
Beni dünyada zikredin ki; ben de sizi âhirette zor zamanınızda zikredeyim. Beni sıhhatteyken zikredin ki; ben de sizi zor günlerinizde zikredeyim. Beni benim yolumda cihadla zikredin ki; ben de sizi zaferle zikredeyim. Kardeşlerim baş tarafa aldıgımız ayeti erimde rabbimiz o yüzden buyuruyorki: *** De ki, eğer duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? *** Bu ayeti kerimede Duanın gücü vurgulanmaktadır. İnanıyoruzki Değerimiz duamız kadardır.
Duamız; Allah’a ibâdet etmemiz, halimizi Allah’a arzetmemiz ve insanları Allah’a davet etmemizdir. Allah’a ibâdet etmiyorsak, halimizi Allah’a arz etmiyorsak ve insanları da Allah’a davet etmiyorsak bizim hiçbir değerimiz yoktur. Duanın gücünü kuşanabilmek için, mü’minler topluluğunun sınırları dahilinde olmak gerekir. Bizi Müslümanlardan eden davranışlarımız, duanın gücünü kuşanmamıza engel olan barikatlarımızdır.
Mesela büyüklerinin hakkını vermeyen, küçüklerini sevmeyen bir kimse dua gücünü kuşanmış sayılmaz. Peygamber efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Büyüklerimizin hakkını vermeyen, küçüklerimizi sevmeyen bizden değildir…** Şüphe yok ki, bu hadiste zikredilen “büyüklerin hakkı”ndan maksat, onların layık oldukları mertebeye yükseltilmeleri ve hak ettikleri saygı ve hürmeti görmeleridir. “Bizden değildir” sözünden maksad da “Gerçek mü’minlerle bir arada anılmaya layık görülmeyişleri”dir.
Yoksa bu söz, “dinden çıkar, kâfir olurlar” manasında anlaşılmamalıdır. “Büyüklerimiz” tabiriyle de: genel olarak anne ve babalar, insanlık alemine hayırlı ve yararlı işleriyle fayda sağlayan ilim adamlarımız, din büyüklerimiz, Alimlerimiz yaşça büyük olan ve saygı ve hürmete değer görülen her insan kasd edilmiş olabileceği gibi özellikle de İslâm, iman ve takva sebebiyle büyük olanların kasd edildiği de muhakkaktır.
Büyük, en büyük (ekber) denilince, azîz ve celîl olan Allah’ı anmamak, her an tekrarlanan nimetlerinden dolayı O’na hamd-ü senada bulunmamak aklı başında bir kul için doğru değildir. Zamanın, tesbit edilebilen en küçük bir parçasında dahi bizlerden ilişkisini ve ihsanını kesmesi halinde helakimizin kaçınılmaz olacağı; bizim de her an Allah’ı zikirle görevli oluşumuz bakımından Yüce Rabbimizi tanımamız, hakkı olan ta’zîm ve hürmet görevimizi ifa ederken adab ve erkâna riayet etmemiz, bizler için içtenlikle yapılması gerekli bir görevdir.
Bu münasebetle Allah’ a yönelik taat ve ibâdetlerimizde uymamız gereken âdâb ile hareket etmemiz esastır kanaatını taşıyoruz…Kardeşlerim Peygamber efendimizin (sav) hayatını incelediğimizde günlük hayatında dualar yaptığı görülmektedir. Bu dualar bizler için örnek teşkil etmektedir. Yemesi, içmesi, uyuması, beşeri münasebetleri, karşılaştığı maddi ve manevi sıkıntılar gibi durumlarda dua ederek ümmetine örnek olmuştur.
İnsan ruhunun dinlenmeye ve nefes almaya ihtiyacı vardır. Bu da ancak böyle durumlarda üstün güçlü bir varlık olan yüce yaratıcıya sığınmak ve medet istemekle gerçekleşir. Duada bir rahatlama vardır. Manevi bir lezzet vardır. İnsana verilen hisler ve duygular duanın gücü ve tesiriyle pozitif enerjiyle dopdolu olur. Said Nursî (rh.a.) der ki: “Duanın en güzel, en lâtif, en lezzetli, en hazır meyvesi ve neticesi şudur ki, duâ eden adam bilir ki, birisi var ki, onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. O’nun kudret eli herşeye yetişir.
Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir kerim zât var; ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyaçlarını yerine getirebilir ve hem de onun hadsiz düşmanlarını defedebilir bir Zât’ın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir İnşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp “âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun” der” Dua, aynı zamanda Müslüman’ın Müslüman’ı takviyesidir. Hz Peygamberimiz (s.a.v.)’in; “Bir Müslüman’ın, yanında bulunmayan din kardeşi için yapacağı dua kabul edilir. O, kardeşi için dua ettikçe, yanındaki melek ona, ‘duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin’ diye dua eder”(Muslim) hadisi bunu açıkça göstermektedir.
Bu mübarek sözdeki büyük müjdeyi kelimelerle ifade etmek mümkün gözükmüyor. Bu da duanın özünde bulunması gereken sevgi ve diğergâmlığın karşılığı olsa gerek. Dua bir şeyler isteyip almaktan öte, bir yerlere ulaşma, yücelere erme olayıdır. Çünkü Allah, kendisine sevgiyle yönelene karşı daha fazla sevgiyle yönelir.
İki cihan saadeti arayışı içinde olan ve doğru adresi kaybeden zümrelerden birisi de “Dua’nın Gücü” ne inandıkları halde “Dua’nın Gücü” nü kuşanmayanlardır. Dua insanın kendini Yaratıcısına anlatmasıdır. İnsan kendini anlatırken bir yandan da Yaratıcısını anlatır. Bu yüzden duadan kazancımız dua etme haline sımsıkı tutunma olalıdır. Rabbimiz Kaf suresi ayet.16.damealen şöyle buyurmaktadır: *** Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız…***
Yine mücadele suresi ayet.7.de Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: *** Göklerde ve yerde olanları Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir…***
Kardeşlerim inanıyoruzki; Dua insanın varoluş gerekçesidir. Derdini Allah’a anlatmayıp başkasına anlatana Allah nasıl derman versin? Dua, Allah’ın kapısında secdesiz kalmayanların silahıdır. Allah’tan başkasına muhtaç olmadıklarını idrak edenlerin salahıdır. Allah’ın kapısında secdesiz kalmak, kıyamet şiddetinde bir tehlikedir. Asrımızda Müslümanlar dualarını kaybettiler. Dualarını Firavunlara, Beddualarını ise Müslümanlara hasreden Bel’am’lara yenik düştüler.
İslâm ümmeti olarak, tarihinin en karanlık ve dramatik dönemini yaşadığımız bir hakikat ve gerçektir. Güç, kuvvet, silah ve imkân bakımından, düşmanlarımızla kıyaslanamayacak derecede geride ve zayıfız. İslâm ümmeti arasındaki tefrika ve niza’ı da bu güçsüzlüğümüze ve perişanlığımıza katarsak, bin perişan halimiz daha bariz bir şekilde ortaya çıkar. Her tarafta Müslümanlar esaret altında, mahkûm ve kıyıma uğratılmaktadır.
Bütün bu karanlıklardan ve esaretlerden kurtulmanın yegâne yolu, “Ya Rabbi!” ilticası ve tazarrusuyla O’na yönelme ve istiğasede bulunma yüzünü gösterebilmemizdedir. Vakit, gecikmeden dua silahını kullanma vaktidir. Rasûlüllah (sav) buyuruyor: “Dua; mü’minin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.”(Camius sagir) Dinin direği, göklerin ve yerin nuru olan dua, Allahû Teâla tarafından gönderilmiş olan Peygamberlerin tavsiyesidir. Dâvâsız ve duasız peygamber yoktur.
Allah yolunda Allah için var gücünü, olanca çabasını harcayıp bitiren Mü’min insanın her bir duası bir ordudur. Mü’min insan için vaktinde yapılan bir dua, savaşan bir orduya bedeldir. Duasız gün geçirenler, düşman karsında esaretlerini garantileyenlerdir. Duasızlık, dinsizlik kadar tehlikelidir. Bir mü’min için duasızlıktan bahsedilemez. Mü’min insan; ya dua eden veya dua edilen kimsedir. Dua, insanın içinde saklı olan imkân ve gücü ortaya çıkarır.
Çünkü Dua, mü’min insanı imanın bahşettiği imkânlarla buluşturur. Kendi imanının kendisine bahşettiği imkânlardan habersiz yaşayan, peşinen mağlup olanlardan sayılır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “İnsanların en aciz olanı, dua etmekten aciz olan kimsedir. İnsanların en cimrisi selama cimrilik yapandır.” (Taberani) Dua, mü’min insanı acizlikten kurtaran acizlik itirafıdır. Dua, var gücünü, olanca çabasını harcayıp bitiren insanın Allah’a saldığı “imdat” sayhasıdır.
Dua, var gücünü harcayan, tüm çabasını ortaya koyan ve tükendiği yerde “Bittim ya Rab!” diyenin Allah’ın yardım kapısını tıklamasıdır. Duanın gücünü kuşanmak istiyorsanız, gücünüzün bittiği noktada olup olmadığınızı kontrol ediniz. Eğer hala gücünüz varsa, o bitinceye kadar koşmanızı, soluğunuzun tükendiği noktada hiç ummadığınız bir yerden önünüze kapı açılacağını düşünmüyorsanız, hevanızın çukuruna düşmüşsunuz demektir. (Mustafa Çelik.Misak)
Lokman suresi.ayet.31. 32.de ise mealen şöyle buyurulmaktadır. *** (Denizde) onları gölgeler gibi dalgalar sardığı zaman dîni yalnız kendisine has kılarak Allah’a yalvarırlar. Fakat o, onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı orta yolu tutar, (birçoğu da inkâr eder). Zaten bizim ayetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez. ***
Bu âyetlerden ve Hadisi şeriflerden anlaşıldığı gibi dua, insanda fıtrîdir ve özellikle sıkıntılı anlarda Allah’a dua etmek, sadece samimî olarak Allah’a inananlara has bir durum değildir. Allah’a ortak koşanlar da bu gibi durumlarda Allah’a yönelir ve O’na dua ederler. İnsanlar ne durumda olurlarsa olsunlar Rabbi ile başbaşa kaldıklarında Dua İbadetine sımsıkı yapışırlar…
Bir şekilde mutlaka hissetmiş ve duymuşuzdur: Dua ettikten sonra insan gönlünde bir ferahlık, huzur ve serinlik hisseder. İsteğinin yerine getirileceği konusunda ümidi artar. Bu yönüyle dua, insana bir şifa ve rûhî bunalımlara karşı koruyucu bir sağlık tedbiridir aynı zamanda. Bu nedenledir ki, dua etmeyen toplumlar rûhen çökmüş toplumlardır. Dua İbadetinden uzaklaşan insanlar daha çabuk Ruhi bunalımlara düşerler. İçine düştükleri sıkıntılardan Dua etmeden O yüce kapıya başvurmadan insan içinde o tatlı huzuru duyması neredeyse imkansızdır diye düşünüyoruz…
Bu sebeple dir ki; Ayet ve hadîslerde DUA İbadeti teşvik edilmiştir: Muminun suresi ayet. 60.da Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: *** Rabbiniz, şöyle buyurdu: Bana dua edin, size cevap vereyim (duanızı kabul edeyim) ***
Peygamber Efendimiz de (sav) Tirmizi de kayıtlı olan bir Hadisinde mealen şöyle buyurur: ** Allah katında duadan daha şerefli bir şey yoktur. ** İnancımız o dur ki; Dua aynı zamanda bir ibadettir. „Dua ibadetin ta kendisidir. “ O halde dua sadece Allah’a yapılmalı, araya başka biri aracı olarak sokulmamalıdır. Nitekim namazın her rekâtında tekrar ettiğimiz Fatiha Sûresi’nde mealen şöyle buyuruluyor: *** Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım dileriz. ***
Beşer olan insan en şerefli ve en güzel surette şekil ve kafa yapısı yani beyinsel olarak donanımlı bir şrkilde yaratılmıştır. Ancak ne surette olursa olsun Allahın kullarından istenecek yardım, onların güçleri dahilinde olan bir şey olmalıdır. Güçlerinin yetmediği bir şey onlardan istenemez. Hatta kulların güçlerinin dahilinde olan bir şeyin yapılmasını kendilerinden istediğimiz zaman bile asıl sebebin Allah olduğunu, O’nun dilemesi olmadan o şeyin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını bilmemiz gerekmektedir…
İnanıyoruz ki: Allah insana şahdamarından daha yakındır ve O’nun insana merhameti, bir annenin çocuğuna merhametinden çok daha fazladır. Bakara suresi ayet.186.da Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: ***Kullarım sana beni sorunca, haber ver ki, ben şüphesiz onlara yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim. *** Duanın muhteviyatı, Allah’tan istenen meseleyle ilgili olmalıdır. Meselâ yemek duası ayrıdır yolculuğa çıkıldığında yapılacak dua ayrıdır…
Birçok konuda Peygamber Efendimizden (sav) nakledilmiş olan güzel dualar mevcuttur. Kur’ân-ı Kerim’de geçmiş peygamberlerin duaları zikredilir. Yapacagımız dualar bu yazılmış ve bizlere kadar ulaştırılmış olan bu Dualarla yapılabilecegi gibi, Tabiidir ki; kişinin kendi gönlünden kopanın anlatımı da olabilir.
Ancak belli davranışlarda; meselâ kabir ziyaretlerinde, yemeklerden sonra, yataga yatarken, Abdest alırken, yeni bir elbise giyerken, yolculuğa çıkarken, mezarların yanından geçerken, başımıza gelen iyi ve kötü olaylar karşısında hatta hatta tuvaletlere girerken bile Peygamber Efendimizden (sav) nakledilmiş dualarla dua etmek hem sünnet, hem de iç huzurumuzu temin etme açısından daha güzeldir diye inanıyoruz….
Dua İbadetinde asıl olan: Dua eden kişi yapacagı duayı gönülden yapmalı, duasında iyi şeyleri isteyerek kendisi de o doğrultuda çaba sarfetmelidir. Kişi duasında samimiyetini tavırlarıyla da ortaya koymalıdır. Meselâ duasında Allah’ın emirlerine itaat eden samimi bir müslüman olmayı ifade ediyorsa, işinde, gücünde, tavır ve hareketlerinde, sözünde her an ve her zamanda Allaha yakın olma çabasında İhlaslı, samimi bir müslüman olma gayreti içerisinde olmalıdır. Süneni Tirmizide rivayet edilen, Bir hadis-i şerifte mealen şöyle buyurulmaktadır:** Biliniz ki, Allahu Teâlâ, kendisinden gafil bir kalbin duasını kabul etmez.**
Şüphesiz ki Allah insanın kalbinden geçenleri ve ihtiyaçlarını bilir. Ancak dil ile dua etmenin insanın kendisinin eğitilmesi konusunda etkisi vardır. Ayrıca dua Allah’ın bir emrinin yerine getirilmesidir, bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerim’de Hak Teâlâ kendisine nasıl dua edileceğini kullarına öğretir, resûllerinin dualarını bize haber verir. Müminler önce bu dualara bakmak ve böyle dualarla Allah’ı zikretmek durumunda durumunda olurlarsa daha isabetli davranmış insanın iç huzurunu elde ederler. Mutlak surette ve Gerçekten bilmediklerimizi bizlere en güzel surette öğreten Allah’tır…
Rabbimiz Bakara sresi ayet.286.da mealen şöyle buyuruyor: *** Ey rabbimiz unutur veya hata edersek bizi sorumlu tutma… *** Enbiya suresi ayet.83.te ise mealen: *** Ya Rabbi, gerçekten benim başıma bela geldi. Halbuki sen merhametlilerin merhametlisisin.***
Kardeşlerim sadece sıkıntılı oldugumuz dönemlerde degil, sadece darda kaldıgımız zamanlarda degil her vakit ve zamanda dua kulpuna yapışmaya gayret edelim. Sıkıntı, ihtiyaç ve darlıgımız bitince dualarımızı da bitirmiyelim, dua ibadetini unutmayalım. İnsanlar genelde Hastalandığı zaman gücünün kuvvetinin sınırını anlıyor, Allah’ın gücü ve kudreti yanında kendi güçsüzlügünü ve acizligimizi anlıyoruz,ama hastalığımız geçip sıhhate kavuştuktan sonra da bir daha hastalanmayacağımız düşüncesine kapılmayalım.
Fakirligimizde yalvarıp elimiz bollaşınca Rabbimizi unutanlardan olmayalım. Servet ve şöhretimiz bizleri azdırmasın. Unutmayalımki nice yıkılmaz sanılan saltanatlar dahi zamanı gelince yerle bir olmuşlardır. Becerilerimize ve yeteneklerimize güvenerek her şeyi ben kazanıyoru zannına kapılmayalım. Her zaman ve daima Yaratıcımıza, Rabbimize bizi doyuran, besleyen, yaşatan ve Bizi bizden daha fazla düşünene kullukta zaaf göstermeyelim…
Allah’a inanan müslüman bilir ki sahip olduğu şeylerin tamamı Allah’tandır. Gücü, kuvveti, gençliği, enerjisi, aklı, fikri, malı mülkü, serveti, bilgisi, tecrübesi, makamı, rütbesi, hayatı, ölümü hepsi Allah’tandır. Allah celle şanuhu bütün bunları bizlere lütfetmeseydi bizler bu degerlerin hiç birine ulaşamazdık. İnanıyoruzki bu dünya bir imtihan alanıdır ve bütün kazanımlarımız bizlere bir imtihan vesilesidir.
Cenabı hak günü geldiginde hak vaki oldugunda verdiklerininin hepsini geri alacaktır. Kalıcı olan saltanat, güç ve kudret yalnız her şeyin sahibi olan Allah celle şanuhunundur. Öyleyse Müslüman şükretmekle, hamdetmekle mükellef oldugunun bilincinde ve şuurunda olduguna inanacaktır. Bizler akil baliğ oldugumuz zamandan itibaren mükellefiyetimize zarar verecek olan her türlü yanlış hareketlerden kaçınmakla mükellefiz. Günahlarımız, hata ve kusurlarımız için TEVBE kapısında dua ve niyaz edelim inşaallah Rabbim bizleri İmtihanı kazananlardan eylesin…
Allahım bizleri hakkıyla sana kulluk edenlerden eyle. Bizleri haram ve günah her ne varsa mümkün oldugu kadar sakınanlardan eyle. Bizleri gurur ve kibirine maglup olanlarda eyleme. Bizleri kendi nefsinin oyuncagı olanlardan eyleme. Bizleri hayırlı olana, müsbet olana, meşru olana, senin razı olacagın amellere yönlendir. Bizleri Kafirlerin, müşriklerin, zalimlerin ve bid’at ehlinin şerrinden muhafaza eyle. Bizlere seni sevenleri sevdir. Bizleri Ehli sünnet vel cemaata sımsıkı baglanalardan eyle. Bizleri senin dosdogru yolun olan sıratı müstakimden ayırma…Sen her seye kadirsin Allahım…Amin…
Sermedkadir…LU… 10.02.2016…