Rabbimiz Nisa Suresi ayet.135.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır…***
Peygamber efendimiz Buharide rivayet edilen bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Müminler, birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte, şefkat göstermekte tek vücut gibidirler. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır…**Nûman (ra).
Kardeşlerim, Fitne, bozgunculuk, terör, kardeşlik hukukunu zedeleyen insanları birbirine düşüren olumsuzlukların başında gelir. Son hafta içerisinde Türkiyede mevcud olan yönetime karşı bir darbe girişimi oldu. Yüzlerce insan öldürüldü binlerce insan yaralandı. İnsanların huzurunun kaçırılması bir yana İnsanlar arasındaki güven unsuru zedelendi. Aynı toplumun askeri kendi insanına silah çekti, tanklarla insanlar ezildi, vatandaşlık bağı ile birbirine bağlı olan bir grup başka bir grup olarak gördüğü toplumun meclisini bombaladı.
Ben burada Medya’da izlenen hususları tekrar edecek değilim. Türk insanına çok büyük travmalar, acılar yaşatıldı. Maddi ve manevi çok büyük zararlar verildi ve hala çok büyük zararalar verilmeye devam ediliyor. Son haftada yaşanan darbe Türkiyenin 90.yıllık tarihinde ilk olmadığı gibi görünüşe bakılacak olursa son da olmayacak gibi. 1960. yılında yapılan ve Ülke Başbakanını ve Bakanlarını asarak ve toplumu onlarca yıl maddi ve manevi olarak gerilere götüren darbeler, her on yılda bir yapılır oldu.
Türkiyede yaşanan bütün darbelere şahit olduk ve en ağır faturaları birlikte topluma ödettiklerini yaşayan bir toplum üyesiyiz. Bu darbelerden en fazla sıkıntı, işkence, eza ve cefa çekenler Müslümanlar olmuştur. Müslümanların bir kısmı hiçbir suçu olmadığı halde aylarca ve yıllarca askeri hapishanelerde
Çok acılara maruz kalmışlardır. Müslümanlar son yapılan, 15.temmuz darbesine kadar başlarına vurulup yerlerine oturtulmuşlardır. Bu darbelerin en tehlikelisi 1980. darbesi ve 28. şubat darbesi Müslümanlara yapılan ve bin yıl sürecek denilen çılgınlık hareketleridir. Bu son darbe göstermiştirki, bu millet artık başına vurulduğunda yerine otumayacak ve imanının gereği olarak kıyama kalkacak. Bu gerçek, geride bırakmış olduğumuz acı darbe tecrübelerinin bizlere artık ayakta kalmayı öğretmesinin bir neticesidir.
Rabbim bu millete yüzyıllardır İslam’a hadim (hizmetçi) olmayı nasib etmiştir. Bu lütuf, hiçbir dönemde inkıtaya uğramamıştır. Bu milletin İslam’a ve ümmete hizmetini sonlandırmak için planlanan 15 Temmuz darbesi, Rabbimizin lütfu ve milletimizin feraset ve basiretiyle amacına ulaşamamıştır. Rehavete kapılmadan ve dünyevileşmeden, birbirimizin hak ve hukukunu gıyabımızda muhafaza ederek Allah’ın dinine hizmet görevimizi hakettiği şekilde yürütmeye devam edeceğiz inşaallah.
Kardeşlerim, Rabbimiz insanın çok aceleci bir varlık olduğunu bildiriyor. Bu acelecilik sebebiyle insan, olaylarla ve kişilerle ilgili önünü ve sonunu hesap etmeden çok çabuk yargılara varıyor. İnsanın yaşanmakta olan olayların fotoğrafını tam olarak çekebilme kabiliyeti ve yeteneği yoktur. Bizler ancak parçayı görebilme yeteneğine sahibiz. Bütünü görebilmek ancak Rabbimize mahsustur. Görmüş olduğumuz parçayı bütün zannetmek ise en büyük yanılgımızdır.
İşte aceleci fıtratımız tam da burada devreye giriyor ve bize görmüş olduğumuz parça üzerinden hüküm verdiriyor. Bu hükümlerimizin ne kadar hatalı ve yanlış olduğunu ise Rabbimiz bütünü gözümüzün önüne koyduğunda anlıyoruz. Bu aceleci hükümlerimiz bazen fitneye sebep olurken bazen de çıkmış olan bir fitneye hizmet ediyor. Bu münasebetle ifade edelimki, İslam Tarihinde yaşanmış bazı fitne olaylarını öğrendiğimizde anlamakta çok güçlük çekiyoruz.
Öyleki Peygamber Efendimizin (sav) öz elleriyle yetiştirmiş olduğu can dostları birbirlerine kılıç çekiyorlar ve birbirleriyle savaşıyorlar. Bu acı tablolardan bazıları hala içimizi acıtır örnek verecek olursak: “Hicretin 35. yılının Zilhicce ayının on sekizinci günü Hz. Osman efendimiz şehit edilir. Onu şehit eden fitneciler saf değiştirerek Hz. Osman’ın intikamının alınmasını isteyenlerin tarafına geçerler. Bu konuda Hz. Ali’ye acele etmesi için baskı yapmaya başlarlar.
Hz. Aişe annemiz, Talha bin Ubeydullah ve Zübeyr bin Avvam Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmasını isteyen Medine halkının sözcüsü olmuşlardır. Onlarla birlikte yüzlerce kişi Mekke ve Medine’den yola çıkarak Basra’ya yönelmişlerdi. Basra valisi bu yürüyüşü engelleyememiş ve Basra, Talha, Zubeyr ve Hz. Aişe annemizin hakimiyeti altına girmiştir. Durumu düzeltmek isteyen Hz. Ali Efendimiz ordusuyla Basra üzerine yürür. İki taraf arasında yapılan görüşmeler neticesinde anlaşmaya yaklaşılır.
Fitneciler iki grubun anlaşma noktasına geldiğini görünce fitne ateşini yeniden alevlendirirler ve iki taraf arasındaki savaşı başlatırlar. Savaşın faturası; Hz. Ali’nin ordusundan beş bin kişi, karşı taraftan ise on bin kişi hayatını kaybeder.” Kazanan sadece fitne ve fitneciler olur. Olay İslam tarihinde bilindiği gibi “Cemel Vakası” olarak geçer. Bu olaylardan bir yıl sonra, Hicri 37 yılda Hz. Ali’nin Muaviye’yi görevden almak istemesiyle başlayan ve Sıffın savaşıyla yine ortaya çıkan fitne, Hicri 40 yılında Hz. Ali’nin şehid edilmesiyle noktalanmıştır. Hicretin 60. yılında ise Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela’da şehid edilmesiyle ümmetin içine düştüğü tefrika kemikleşmiş, meydan fitneye ve fitnecilere kalmıştır. 600 yıl, üç kıtada hüküm süren Osmanlı, milletin yüreğinde yakılan fitne ateşi sonucunda masa başında cetvelle paramparça edilmiştir.
Osmanlı devletinin ve halifenin birlikte yok edilmesinden sonra 50.60.parçaya bölünen halkı Müslüman olan devletlerin dünya siyasetinde 2016. yılında hiç bir hükmü yoktur. Birazcık kuvvet bulmaya çalışan devletlerde Birleşmiş milletleri yönlendiren beş asıl üye ve onların güdümünde olan peyk devletler tarafından başlarına binbir kaos çorabı örülerek gelişmesi, söz sahibi olması önlenmektedir.
Tabiiki bütün suçu dış düşmanlara yükletmek, ülke içindeki onların işbirlikçilerini hesap etmemek olurki, müslümanlar olarak bizler inanıyoruzki İç düşman yardımcı olmadan dış düşman hiç bir dönemde başarılı olamamışlardır. Bugünün iç düşmanları ise Türkiye ve Türk insanı için Ruhunu Pensilvanyalı birisine satanlar olmuşlardır…Bunlar bu topraklarda on yıllar boyunca fitnenin kaynağı oldular. Anne baba ile çocuğunu ayırdılar. Kardeşi kardeşe, askeri askere, polisi polise, hakimi hakime, savcıyı savcıya, memuru memura, amiri amire düşman ettiler.
Ne kadar nifak varsa, temelinde bunların parmağı var. Mikrop gibi, bünyeye yerleşene kadar son derece pasifler. Yerleştikten sonra, yaşadıkları bünyeye saldırıyorlar. İstila ve ifsad ediyorlar. Yetmiyor. Yanındakine de bulaşıyorlar. İnsanları birlikte yaşamaktan korkar, en yakınlarına güvenemez hale getirdiler. Şu anda herkes şaşkın. Aynı zamanda öfkeli.
Bir birine düşman edilen siyasetçiler, bu hainlik ve canilik karşısında bir aradalar. Önemli kararlar alınıyor. Olağanüstü Hal konusunda bile, siyaset alanında mutabakat var. Hainlerle ve canilerle mücadele konusunda herkes hem fikir. Bu hengame içinde birtakım hatalı kararlar da alınabilir. Önemli olan kararların bu ihanet şebekesinin çökertilmesi amacına uygun olup olmadığı. Her şey kısa zamanda normal işleyişine döner ve kargaşa içinde alınan bir hatalı karar varsa düzeltilir umudunu taşıyoruz.
Elbette kırk yıldır hazırlanan bir haşhaşi çetesinin başka planları da mutlaka vardır. Rabbimiz Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin buyuruyor, lakin bu kökü dışarıdan idare edilen tehlikeli fitne yumağı içten içe SIZINTI maharetiyle toplumun bütün müesseselerini kangren haline getirmeyi amaçlamıştır. Toplumun bütün kurumlarını itibarsızlaştırmaya yemin etmişlerdir. Askeri ve sivil her kurum onların bitmez tükenmez öfkelerinden nasibini almışlardır…
Günümüzde yaşananlar Türkiye ve Türk insanı için korku filmi gibidir. Son hafta içinde Örneği nadir görülen, bu kadar kapsamlı darbe teşebbüsüne karşı yine eşine ender rastlanan güçlü bir silahsız halk tepkisi ortaya konulmuştur. Kardeşlerim yine başa dönüyoruz ve diyoruzki, Toplum düzenini bozucu unsurların başında FİTNE ateşi vardır.Ve inanıyoruzki, Toplum düzeni bozulmadıkça, asla ve asla kaos olmaz.
Bizler kaos, isyan, terör ve bozgunculuk yapmak için degil Allaha ve onun şanlı Rasulüne şehadetimizi tekrarlamak, aynı zamanda gereğini yerine getirmrk, Kuranı kerime ve sünneti seniyyeye sımsıkı sarılarak Sıratı müstakim üzere hayatımızı öğrendiğimiz ilim ve amellerimizle süsleme ğayretlerini teslimiyetimizin göstergesi olarak anlıyor ve ömrümüzü bu iman üzere tamamlamayı arzu ediyoruz. Ve inanıyoruzki;
MÜ’MİNLERİN birbirlerini sevmesi, kelime-i şehadete dayanan bir hadisenin tezahürüdür. Günümüzde yaşayan müslümanların; önce “nizam-ı âlem” idealini esas alan devletlerini, sonra birbirlerine karşı olan sevgilerini kaybettiklerini söylemek mümkündür. Eğer müslüman, diğer müslümanları kardeş tanımayı unutursa işte o zaman başımız beladan kurtulmaz Allah korusun. Bu sebepten kardeşlik hukukumuzu bir defa daha gözden geçirelim inşaallah…
Peygamber Efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: **Kendisinde şu üç şey bulunan kişi, hem sevabı hak etmiş, hem de îmanını tamamlamıştır: Dünyada yaşadığı güzel bir ahlâk, kendisini Allahın yasaklarından uzaklaştıran verâ ve cahilin cehlinden alıkoyan olgunluk…** Enes (ra). Bezzâr.
Sahih bir iman ve bu imana dayanan sevgi ve kardeşlik hukukuna riayet gibi unsurların yeniden ihya edilmesi gerekir. Mü’minlerin birbirlerini Allah (cc) için sevmeleri, fütüvvet ahlâkının zaruri bir sonucudur. İslâm’da kardeşlik hukuku ‘genel haklar’ ve ‘Özel haklar’ olmak üzere ikiye ayrılır.
Öncelikle GENEL HAKLAR hususuna bakalım inşaallah: Bu haklar; Allah (cc)’ı Rab, İslam’ı din, Kur’an’ı hidayet rehberi ve Peygamberimiz Efendimiz’i (sas)’ en güzel örnek kabul eden her müslümanı içine alır. Sahihi Muslimin bizlere ulaştırdığı hadiste, Genel haklar konusunda Resûl-i Ekrem (sas) şöyle buyurmuştur: **Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selâm ver. Seni davet ederse davetine icabet et. Senden nasihat isterse ona nasihat et. Aksırınca Allah’a hamd ederse ona rahmet dile (yerhamukellah de). Hastalandığında onu ziyaret et. Öldüğü zaman cenaze namazını kıl…**
Müslüman, kardeşine değer verip korumak zorundadır. Kardeşi zulme uğradığında ona yardım etmeli, üzüntüyle dertlendiğinde üzüntülerini gidermeli, sıkıntıya düştüğünde yardımına koşmalı, kötülük işlediğinde engel olmalı; can, mal, ırz ve şerefine zarar verecek hareketlerden uzak durmalıdır. Peygamberimiz Efendimiz (sav) bunun kardeşlik hukukuyla ilğili olduğunu beyan etmiş ve mealen şöyle bulurmuştur: **Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu (n kusurunu) örter…** (Buhari)
İnancımızdaki ÖZEL HAKLAR hususuna bakacak olursak derizki: Bu haklar önemli ve büyük haklar olup müslümanın, kardeşlerini koruması, onlara değer vermesi ve onlara destek olması açısından çok elzemdir, gerekli ve korunması zaruri olan şartlardır. Bunlar, Kardeşin Mal Hususundaki Hakkı: Bu hak, yardımlaşma ve mâlî destek ile yerine getirilir. İhtiyaç duyulduğunda kardeş kardeşine malı ile yardım etmelidir. Kardeşlere mal ile yapılacak yardımın üç derecesi vardır: Bu yardımların en düşüğü: Kendi ihtiyacından arta kalan malından kardeşinin ihtiyacını karşılamasıdır. Orta derecesi: Kardeşini kendi yerine koyup malını yarı yarıya onunla taksim etmesidir. En yükseği: Kardeşini kendi nefsine tercih edip onun ihtiyaçlarına öncelik vermesidir. İslam tarihinde bunların örnekleri mevcuttur…
Bu derece sıddîkların ve birbirini sevenlerin son derecesi olup Allah (cc) tarafından övülmüştür: Haşr suresi ayet.9. mealen şöyle: ***Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları (kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir…*** Bu hususta selef-i salihinin yaşadığı güzelliklerden biri şöyledir: Abdullah İbn Ömer (ra) der ki; “Rasûlullah (sas)’ın ashabından birine bir koyun hediye edilir. Sahabî; ‘Falan kardeşim benden daha fazla ihtiyaç sahibidir’ der ve başka birine gönderir. Diğeri de başka birine gönderir ve böylelikle bu koyun yedi kişi arasında dolaştıktan sonra tekrar ilk kişiye döner. Zira her biri diğer müslüman kardeşini kendisine tercih etmiştir.”
Kardeşin Can Hususundaki Hakkı: Bu hak, kişinin kardeşinin ihtiyaçlarını canıyla karşılamasına yardımcı olmasıdır. Can ile yardımcı olmanın en yüksek derecesi; kişinin zarar da görse, kardeşinin başına gelebilecek tehlikelerden onu koruması ve kurtarmasıdır. Kardeş, kendi özel durumunu incelediği gibi kardeşinin durumunu da kontrol etmelidir. Hastalandığında onu ziyaret etmeli, bir iş ile uğraşıyorsa ona yardım etmeli, konuştuğunda onu dinlemeli ve her daim hatırını sormalıdır. Kardeşin Dil Hususundaki Hakkı: Bazan kardeş kardeşin malına ihtiyaç duymaz. Ne var ki, kardeşinin diline ihtiyacı vardır. Âlimlerimiz dil hususundaki bu hakkı üçe ayırmışlardır: Birincisi: Onu ancak hayırla anmalısın. Yanında veya gıyabında hiçbir kusurunu başına kakmamalısın. Onunla alay etmemeli ve ayıplamamalısın.
Sözünü yalanlamamalı, ona sövmemeli ve ona hoşlanmadığı lakapları takmamalısın. Sırrını ifşa etmemeli özel ve gizli sırlarını öğrenmek için tecessüste bulunmamalısın. Kardeşinde bir kusur gördüğünde, diğer insanların yanında onu açıklamamalı ve onunla baş başa kalıncaya kadar beklemelisin. İmam-ı Şafii (ra) der ki; “Kardeşine gizlice vaaz eden ona nasihat etmiş olur ve onu güzelleştirir. Ona aleni bir şekilde vaaz eden ise kardeşinin ayıplarını çıkarır ve onu lekeler.
”İkincisi: Kardeşin hoşlandığı hayırlı şeylerden söz etmelisin. Kendisini, hoşuna giden en sevimli ismi ile çağırmalısın. Yanında veya gıyabında onu hep hayır ile anmalısın. Üçüncüsü: Kardeşine ve onun Ailesine; diri, ölü, hazır ve gaip olsun, her daim dua etmelisin. Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurur: **Kişi kardeşine gıyaben dua ettiği zaman bir melek; ‘Sana da kardeşine istediğin şeyler verilsin’ der. Allah Teâlâ buyurur; “Ey kulum! (kardeşin için istediğin şeyi vermeye) seninle başlayacağım…** (Müslim)
Kardeşin Kalp İle İlgili Hakkı: Kardeşin kalp ile ilgili hakkını iki kelime özetler: Af ve Vefa… Bilineceği üzere; kul hatalardan masun değildir. Kardeşe yakışan da kardeşinin hatasını affetmektir. Allah Teâlâ buyuruyor:Şura surei ayet.40.ta mealen şöyle buyuruyor: ***Kim affeder ve barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir…*** Kardeşin hatalarını affetmek, eksiklerini, hatalarını, kusurlarını, sürçmelerini görmemezlikten gelmek, ayıplarını örtmek ve ona hüsn-i zan beslemek inanıyoruzki, vefanın bir gereğidir. Kardeş, kardeşine şefkat ve merhametle yaklaşmalıdır.
Kardeşimiz vefat ettiğinde sevgisi onun Ailesine geçmelidir. Zira vefanın anlamı budur. Rahmet Nebisi (sav) Buharide rivayeti bulunan bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Müslümanın, kardeşinden üç günden fazla uzaklaşması (ona küsmesi), karşılaştıklarında birbirinden yüz çevirmeleri helal değildir. Onların en hayırlısı kardeşine ilk önce selam verendir…**
Kardeşi güç duruma düşürmemekte kardeşlik haklarındandır: Kardeşin kardeş üzerindeki haklarından biri de, ona zor gelecek konularda onu sorumlu tutmamak ve rahatsız olacağı işleri ona yüklememektir. Zira kardeşliğin temeli, Allah (cc) rızasına dayandığı içindir ki; mal, mülk, makam ve mevki gibi bir takım dünyevî menfaatler elde etmek için onu üzmemek gerekir. Kişi yalnızca kardeşinin duasıyla bereketlenmek, onunla bir araya gelip yalnızlığını gidermek ve dini için onunla yardımlaşmak gayesiyle kardeşinin sevgisini istemelidir.
Kardeşin Zararını İstememek, Menfaatini İstemek inancımızın esaslarındandır: Mü’min, kendisi elde ettiği menfaate sevindiği gibi kardeşinin elde ettiği menfaat için de sevinmelidir. Her konuda olduğu gibi bu konudaki örnegimiz Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır:** Kim kardeşinin ihtiyacı için yürüyüp (çaba sarf edip) ona ulaşırsa (ihtiyacını giderirse) onun için yirmi yıl itikâftan daha hayırlıdır…**(Beyhaki)…
Kardeşin ğıybetini yapmamak kardeşlik hukukunun temellerindendir. Kardeş, kardeşinde bir ayıp gördüğünde onu başkalarına yaymamalı ve diğer insanların yanında zikretmemelidir. Ancak kardeşiyle yalnız kaldıklarında gerektiği gibi ona nasihat etmelidir. Allah Rasûlü (sas) mealen şöyle buyurdular: ** Gıybetin ne demek olduğunu biliyor musunuz?” Sahabe dediler ki: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.” Bunun üzerine Rasûlullah (sas); “Kardeşini, sevmediği bir şey ile zikretmemendir’ denildi ki: “Söylediğimiz şey kardeşimizde mevcutsa durum nasıl olur?” Efendimiz (sas) buyurdular: “Söylediğin şey onda mevcut ise gıybetini etmiş olursun; yok eğer mevcut değilse ona iftira etmiş olursun…** (Müslim)
Kardeşlik hukukunun gereklerinden biriside, Müslüman Kardeşine yardımcı ve destek olmaktır. Hakkın gerçekleşmesi ve batılın yok olması için mü’minlerin yardımlaşmaları bir zarurettir. Zira mü’minler birbirlerini destekleyip yardımlaşırlarsa güçlerini perçinleştirirler. Rasûlullah (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmuşlardır: ** Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et.” Denildi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Mazluma yardım edelim de zalime nasıl yardım ederiz ki?” Rasûlullah (sas) efendimiz buyurdular: “Onun zulmüne engel ol. Böylece zalime de yardım etmiş olursun…** (Buhari)…
Kardeşlik hukukunda önemli bir hususta, Kardeşlerin birbirlerine mağfiret dilemeleridir: Kardeşlerin birbirlerini affetmeleri, mü’min olmanın gerekli kıldığı vasıflardandır. Mü’min öfkesini yener, kardeşini mazur görür, onu affeder ve hüsnü zan besler. Gerek hayatta ve gerekse öldükten sonra onun için Allah (cc)’tan mağfiret diler. Kardeşiyle her musafaha ettiğinde ve selamlaştığında; “Allah’ım! Bize dünyada da bir iyilik ver, ahirette de bir iyilik ver.” diye dua eder. Bu hususla alakalı olarak Rabbimiz haşr suresi ayet.10.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz! Gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok merhametlisin…***
KARDEŞLİĞİN MEYVELERİ: Kardeşlik, Allah Teâlâ’nın İslam ümmetine bağışladığı bir nimettir. Rabbimiz Ali İmran suresi ayet.103.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Allah Azze ve Celle buyuruyor: “…Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz…*** Kardeşlerim Allah (cc) için birbirlerini sevenlerin toplayacağı meyveleri şöylece sıralamak mümkündür. İmanın tadını tadar ve mutlu bir hayat yaşarlar. Allah (cc), onları rahmetiyle kuşatır ve kıyamet gününün zorluklarına karşı korur. Sevinç ve güvenliğe erişirler. Kıyamet günü, Allah (cc)’ın kendi rızasıyla gölgelendireceği yedi sınıf insanın saflarına karışırlar. Allah (cc) ve Rasûlü (sas)’nün sevgisine mazhar olurlar. İmanın bir yansıması olan kardeşlik kulpuna sarılanlar kurtuluşa ererler. Cennet derecelerinin artmasının yolu; Allah (cc) için kardeş olmaktan geçmektedir.
Allah (cc) için birbirlerini sevenler, kıyamet gününde Allah (cc)’ın nimetlendirdiği Nebiler, şehitler, sıddıklar ve salihlerle beraber olacaklardır. Allah (cc) için sevgi; kalbin netliğini, Allah (cc)’ın kitabına ve Rasûlü (sas)’nün sünnetine saygı duyulduğunu gösterir. Allah (cc) için kardeşlik; güzel bir yürüyüş, hayırlı bir dostluk ve mutlu bir hayat tarzıdır. İnanıyoruzki, Allah (cc) için kardeşliğin en önemli meyvesi; mükâfatının cennet olmasıdır.
İLK İSLAM TOPLUMUNDA KARDEŞLİK: İslam’ın; üzerinde yapısını yükselttiği ilk temel, hiç şüphesiz kardeşlik temelidir. Zira kardeşlik ilişkisi, Müslümanların etrafında toplandıkları sağlam bir esastır. Bu esas sayesindedir ki İslam toplumu her ırk ve renkteki Müslümanlara bağrını açmıştır. Onlar farklı bedenlerde bir can gibiydiler. Bu gerçeği gözler önüne seren en önemli göstergeleri şöylece sıralayabiliriz. Maddi Yardımlaşma: Zengin müslümanlar ihtiyaç içerisinde olan kişilerle maddi ve manevi olarak tüm imkânlarını paylaşıyorlardı.
Müslüman olmayan kişilerin Emanını yani Himayesini reddetmek: İslam’ın ilk yallarında bazı sahabeler bir takım güçlü kâfirlerin emanına (himayesine) girmişlerdi. Kardeşlerine yapılan işkenceler artınca, kendilerinin güven içinde kardeşlerinin ise işkence içinde yaşamalarına gönülleri razı olmadı. Onlardan her biri emanlarını geri çevirdiler.
Osman b. Maz’un (ra), Velid b. Muğire’nin himayesine girip güven içinde yaşadığı bir sırada, kardeşlerine işkencenin yapıldığını görünce; “Kardeşlerim Allah (cc) yolunda çeşitli işkencelere uğrarlarken benim, bir müşrikin himayesinde emniyet içerisinde yaşamam bir zillettir” diyerek, Velid b. Muğire’ye emanını iade etti. Velid b. Muğire’nin, emanı niçin iade ettiğini sorması üzerine ise şöyle dedi: “Ben Allah (cc)’ın himayesinden hoşnutum. Ondan başkasının himayesinde bulunmak istemiyorum.”
Fedakârlık: O müslümanlar, kardeşleri için sadece mallarını değil, canlarını, zamanlarını ve tüm imkânlarını da feda edebiliyorlardı. Hicret anında olanlar bunun apaçık bir göstergesidir. Zira Hz. Ali (ra), Rasûlullah (sas)’ın hırkasını bürünmüş ve O’nun yatağına uzanmıştı. Sahabe nesli, içten gelen gerçek bir sevgi ile bu dini sevmişlerdi. Onlar İslam’ı, yapılması gereken bir ödev olarak değil, hayatlarının tüm vechesini kuşatan bir inanç olarak kabulleniyorlardı.
Medine Toplumu ve Kardeşlik: Muhacirler Medine’ye geldiklerinde, Ensar kardeşleri onları barındırmak için yarışıyorlardı. Öyle ki Ensar, muhacir kardeşlerini öz canlarına tercih ediyorlardı. Kur’an bu gerçeği Haşr suresi ayet.9.da mealen şöyle tescil etmiştir: ***Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir…***
Kardeşlerim, İslam dininde kardeşlik hukukunun korunması İmana baglı bir husustur dedik Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye gelir gelmez öncelikle ashabı arasında kardeşlik bağını kurmuştur. Bununla; gurbetin yalnızlığından kurtulmak, aile ve aşiret ayrılığının hasretini gidermek, mü’minler arasında kaynaşmayı sağlamak ve bazılarını diğer bazılarıyla güçlendirmek olacağı gibi; mü’minler arasında ülfeti, sevgiyi, muhabbeti oluşturmak ve dostluğu pekiştirmek de vardır. Zira kardeşlik, mü’min toplumun vahdetini sağlamayı hedefleyen bir mübarek harekettir…
Bilindiği gibi, Ensar da, Muhacirler de değişik kabilelerden ve birbirleri ile yarışan ailelerden gelme idiler. İslam kardeşliğinin bir gereği olarak bu batıl çekişme sona ermiş ve İslam ittihadı sağlanmıştır. Tabiidirki, Kardeşlik olayı, gelip geçici bir heyecan değil, bilakis uyulması gerekecek bir nizam olup mü’minler arasında uzlaşmayı sağlamaktır. Zira kardeşlik, ruhi ve insani hazineleri içeren güçlü bir iman ile birlikte vardır. Peygamber Efendimiz Mucizevi bir ifadeyle sanki bu günleri işaret ettigi bir hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Allah için sevmek, amellerin en faziletlisidir…**(Ebu Davud) Mü’minler arasında kurulan kardeşlik, İslam toplumunun yapısında ilk temel dayanaktı. Öyle ki kardeşlik, İslam toplumunun bireylerini sevgi ve ikramdan oluşan güçlü bir bağ ile birbirlerine bağlayarak kardeşlikten istenileni elde etmiştir.
İSLAM TOPLUMUNDA KARDEŞLİĞİN PARÇALANMASI: İnsanlık tarihinde örneği asla görülemeyen ve günlerin eskitemediği İslam kardeşliği ile ilgili birçok örnekler verdik. Daha binlercesi de verilebilir. Müslümanlar, işte bu kardeşlik duygusu içinde birbirleriyle muamele ederek İslam’ın gölgesinde yaşadılar. Nesilleri de çağlar boyu İslam’ın nuruyla aydınlanarak hak yolda ilerlediler. İslami hilafet yeryüzünden silinince, bu ruh da körelmeye başladı. İslam’a bağlılık ve İslam’ın icapları, cemaatler ve bireylerin çabalarıyla ayakta durabildi. Müslümanların yaşadığı ülkelerdeki iktidarlar, İslam’a bir hayat nizamı olarak sarılmadılar, sarılamadılar ve İslam’ı bir nizam olarak yürürlüğe koyamadılar.
İslam düşmanları hilâfeti kaldırıp kardeşliği yok ettikten sonra, çirkin emellerine ulaşabilmek için bu günlerde olduğu gibi birbirlerinin kanını döker hale geldiler. İslam ümmetini parçalayıp birbirlerinin kanlarını döken topluluklar peyda ettiler. Birbirleriyle çekişen farklı farklı devletçikler oluşturdular. Böylece İslam dünyasını kan gölüne çevirdiler. Müslümanların ruhlarındaki hayırlı kaynaklarını kurutmaya azmettiler. Kardeşliğin anlamını gönüllerden söküp attılar. İnanıyoruzki İslam kardeşlik hukukunu hayatından çıkaran nasipsizler gönüllerine darbeyi, terörü, kaos ortamlarını, fitneyi ve münafıklığı yerleştirirler Rabbim böylelerinin şerrinden Muhammed ümmetini muhafaza buyursun…
İSLAM MEDENİYETİNDE KARDEŞLİK BİLİNCİ ESASTIR: Kardeşlik bağının müslümanlar üzerinde büyük bir etkisi vardır. Onun sayesindedir ki, müslümanlar birbirleriyle maddi ve manevi yardımlaşmada bulunurlar. Kardeşlik bağının neticesi olarak Kur’ânî bilince sahip bir nesil yetişti bunlar. Peygamberî ahlak ve Kur’an hidayeti üzere yetiştiler. Onlar yeryüzünün değişik yerlerine dağıldılar ve insanları kulların kulluğundan kurtarıp Allah (cc)’a kulluk etme derecesine yükselttiler. Çünkü onlar, Şanlı Allah Rasulüne uyup O’nu örnek ve önder edindiler. Allah (cc)’ın rızası doğrultusunda hareket ettiler. Takvadan başka bir şey için fazilet yarışına girmediler. İslam’ı yaymak üzere yardımlaştılar ve İslam bayrağını yücelttiler.
Müslümanlar kardeşlik prensibinden hareketle, Medine’de kurulan İslam devletinden başlayarak yeryüzünün hemen tüm köşe ve bucaklarında İslam bayrağını yücelttiler. İşte bu medeniyetin gerçekleşmesinde en büyük etken hiç şüphesiz İslam kardeşliğidir. O kardeşlik ki, bütün insanlığı kucaklamak için gönülden gönüle akacağı ânı beklemektedir. Bizlere düşen ise, o kardeşlik ruhuyla yeniden doğrulmaktır. Konumuzu bir Hadii şeif ile noktalayalım inşaallah: mealen şöyle: ** Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize hased etmeyiniz ve birbirinize sırt çevirmeyiniz. EY Allah’ın kulları, birbirinizle kardeş olunuz. Hiç bir müslümana, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal olmaz… (Buhari
Cenabı hak bizleri kardeşlik hukukuna riayet edenlerden eylein. Rabbim kardeşler araına fitne ve fesat tohumu ekenlere fırsat vermesin. Müslümanlar için kötü düşünen, hristiyan, yahudi ve din düşmanlarıyla birlikte diyaloğ içinde hareket edip sinsi sinsi Müslümanların kuyusunu kazan münafıklara fırsat verme Allahım… Bizleri, Birbirimize fütüvveti aşılayan ve fütüvvete layıkıyla uyanlardan kardeşlik hukukunu her zaman göz önünde bulunduran firasetli Müslümanlarla bir ve beraber eyle Allahım…
Bizleri sıratı müstakimden ayırma, dünya menfaatları ve iktidar olma kaygısıyla Kuran ve sünneti seniyyeyi rafa kaldırma çabası ve ğayreti içinde olan münafıkların yoluna ve fitnecilerin izine uyanlardan eyleme Allahım… Gözü dönmüş katillerin kurdukları tuzakları başlarına geçir bizlerin bu sapık ve bidat ehi grup ve çetelere karşı firasetimizi artır Allahım…Bizleri kardeşlik hukukunu göz önünde bulunduran, Ehli sünnet vel cemaata sımsıkı tutunan, Kuranı kerim ve Sünneti seniyyenin nurundan ayrılmayanlardan eyle Allahım…
SERMEDKADİR…LU… 22.07.2016…