Daha Nereye Kadar Yenileşeceğiz?

Cenabı Hak Taha Suresi Ayet.131.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Onların bir kısmına, kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bahşettigimiz nimetlere sakın göz dikme. Rabbinin rızkı daha iyi ve daha kalıcıdır…***

Modern batı kültürünün en karakteristik özelliklerinden birisi inanıyorumki; İnsanları Dini, İlahi ve manevi degerler diye ifade edebilecegimiz âlemden uzaklaşma, Kutsal bilinen degerlerden bagını tamamen koparma, yeryüzüne tamamıyla baglanma anlamında dünyevileşme istegi, arzusu, emeli, bu ugurda çalışması ve gayretleridir…

Bütün kalbimle inanıyorumki; Önceki anlatımlarıyla Reform ve Rönesans, daha sonraki adıyla aydınlanma felsefesi düşüncesini yayan düşünürlerin gayretleriyle oluşturulan ve adına Hümanist – Laik batı kültürü ve medeniyetinin İNSAN anlayışı veya dünya görüşünün özü olan Dünyevilik, Tabiatçılık, her şeyin insan tarafından düşünülebilecegi, İnsanı nerdeyse yaratıcı konumuna yükselten ve bir batılı felsefecinin dedigi gibi: * Biz Tanrıyı öldürdük…* Düşüncesi ile Allaha, Dine, Onun şanlı Rasulüne iman edenlerin mücadelesi KIYAMETE kadar sürerek devam edecektir…

On altıncı yüzyıldan başlayan ve İnsan düşüncesini hayata hakim kılıp, İlahi iradeyi –haşa- saf dışı bırakma çabalarında öncelik onlarda oldugu için Martin Luter ve Kalven’in bu düşüncelede payları çok büyüktür. Ondan sonra gelen Felsefe ekolleri de bu düşünceleri geliştirerek neredeyse Siyasi, iktisadi, sosyal yapıda olsun ya da başka bir izah tarzıyla İNSANI ilgilendiren her hususta İnsan iradesinin sınırlarını genişlettikçe İLAHİ İRADENİN sınırlarını tamamen daraltmışlardır…

Bu yolun yolcuları bilhassa 1825.lerdeki sanayi devrimleriyle birlikte Modernlik ve Çagdaşlık sözcüklerini agızlarından düşürmez olmuşlardır. Bu akımın öncülerinin Dini degerlere ve Kutsal bilinen inanca verdikleri bir yakıştırma vardır o da ORTAÇAG karanlıgı lafı… Peki nedir Modernlik, çagdaşlık ve sekülarizm kısaca ona bakalım.

Modernlik, lügatte; modern olma hali, asrilik, çağdaşlık, köksüzlük, geleneksizlik. Modernizm; modern, asri şeylere düşkün, yenilikçilik. Asri; zamana, asra uygun yaşama tarzı veya Çağdaş BATI tarzı diye tarif edilir. Bütün bu izahlardan anladığımız kadarıyla Zamanımızda kurulu düzenlerin devletlerin hepsi tam bir modern devlettir. Toplumun ki; buna bizim toplumumuzda dahildir ne yazıkki; her tavır ve hareketler modernlikle bütünleşmektedir.

Bir başka ifadesi ile modernlik; toplumların bağımlı olduğu mukaddesleri yok etme, takıntıları ortadan kaldırmadır. Köksüz, geleneksiz, yenilikçi bir toplum meydana çıkarmaktır. Bunun için zamanımızda; Mukaddes degerlere ve dine baş kaldırma, tarihi bağlardan kopma, örf ve âdetlerden sıyrılmanın adına modernlik olarak bakılmaktadır.

Genç kızların delikanlı gençlerle dans etmelerinden tutunda Bale’ye katılım, her hangi bir konser salonunda Klasik müzik dinleme halleri bile Modernlik kavramıyla eş degerde yorumlanmıştır. Ayrıca Kadın – Erkek eşitligini bayraklaştırarak kadını kadın olmaktan çıkarıcı ve Erkegi de yaratılış özelliginden koparıcı izah tarzları bile Modernlik ve Çagdaşlık unsurunun özelliklerinden zikredilir hale gelmiştir.

Zamanımızdaki İslam dışı bütün sistemlerde elinden geldigi kadar bu tür davranışlara büyük imkanlar tanımaktadır. Modernizmin takıntısı yoktur. Şehvete açılan kapısı çoktur. Kadın erkek eşittir. (Bu durum Kurana tamı tamına aykırıdır. Allah kadını kadın, erkegi de erkek olarak yaratmıştır. Adalet ve eşitlik kavramları yanlış anlaşılmaktadır.)

Modernligin En büyük düşmanı inançtır, inanca bayrak açmaktır. Bunun içindir ki semaları tekbir sesi ile dolan bu belde şimdi Bethoven’larla dolması, valslerle süslenmesi modern olmanın özelliğidir. İslâm inancı, kadınlara benzeyen erkeklerle, erkeklere benzeyen kadınlara lânet ederken, modernler de inancı lânetlemekte, İslâm’ın lânetlediklerini baş tacı yapmaktadırlar.

Bugün Modernligin zirvesinde kabul edilen Amerika ve Avrupada Çağdaşlık ve Modernlik adına her türlü sapık ilişkilerin serbest bir şekilde icra edildigine şahit olmaktayız. Artık bu ülkelerde kanunen Erkek erkekle evleniyor. kadın kadınla nikahlanıyor bu durum da gayet normal karşılanıyor. Edep, ahlak, manevi degerler, mukaddes bilinen hususlar nerdeyse alay konusu ediliyor. örf adet, gelenekler, ananeler çeşitli makalelerde, şiirlerde, gazete, dergi sayfalarında, tiyatro, sinema ve Televizyonların dizi filmlerinde bu saydıgımız manevi degerlere, Mukaddes saydıgımız hususlara savaş açılmış durumda.

İcra edilen bir konserde senfoni orkestrasının heyecanına kendisini kaptıran bir devlet yöneticisi bile işte Modernlik ve çagdaşlık bu diyorsa, toplumun önüne sunulan sanat dalları tamamiyle kendi inancına ters ise, bu işte bir zıtlaşma var diyoruz. Ama ancak söyledigimizle kalıyoruz. Çünkü açık yüreklilikle şunu ifade ediyorumki; Yurdumuz insanının yönü bile artık Mekke’ye degil, Batı kültürüne bakar ve ondan haz alır hale getirilmiştir…

Allahın haram saydıgı her hareket bugün için Modernlik ve Çagdaşlık simgesi kabul ediliyor mesela: İçki yudumlayana bir şey diyemezsin, televizyonlarda güpegündüz oynatılan ahlaka aykırı filmlere ses çıkartamazsın. Hatta devlet televizyonlarında Türkiyenin her tarafında tanrılar doldurulur. Yunan Mitolojisi gerçekmiş gibi ; Kuranı Kerimden daha fazla anlatılır. * Öyle bir şey olamaz * diyenler TRT-İNT yayınlarına sadece bir kaç saat bakacak olurlarsa ne demek istedigimi anlarlar sanıyorum.

Denilebilirki çok tanrılı sistemi en çok anlatan yayın organı bizdedir ve hakikaten insanın içini sıkacak yayınlar tahammül sınırlarını aşmaktadır. Onlarca Yunan ve Roma tanrısıyla bu ülke insanının ne gibi bir ilişkisi olabilir ? Bunu da Kültür ve Turiz Bakanlıgına sormak lazımdır. İnanıyorumki; Türkiyeye gelen Turistler Kilise görmekten çok Süleymaniye gibi, Selimiye gibi şaheserleri görmeye geliyorlar. Çünkü ülkeleri İçi bom boş Kiliselerle dolu…

Modern ve çagdaş kişinin hanımının başı açık olur (ne alakası varsa ?) Modern ve çagdaş kişinin Gazinolarda (şimdilerde Kıbrısa kaydırıldı) kumar oynaması gayet dogal karşılanır, içki içmesi gayet tabii görülür, denize neredeyse anadan üryan girmelerine katiyen ses çıkarılmaz. Modern bir BAYANIN tanımadıgı bir erkegin dans teklifini reddetmesi büyük bir kaba’lıktır, banallıktır, cahilliktir…

Modern ve Çagdaş oldugunu gerekli gereksiz her yerde ifade etmeyi seven İnsanlar; Hıristiyanların Noel kutlamalarında evinin mutena bir yerinde illaki küçükte olsa süslenmiş bir çam agacı bulunur, Beethoven, Mozart, Çaykovski, Johan Sebastian Bach gibi genelde dinine ve kiliseye baglı müzisyenlerin zaten genelde kilise için besteledikleri klasik müzik dinlemeyi modern ve çagdaşlıgın vazgeçilmezlerinden sayar, Balo, Opera daki arya ları anlamasalarda sık sık ziyaret ettikleri mekanlardır.

Okumaya fırsatım pek olmuyor diye söze başlamayı sanki bir faziletmiş gibi ifade edenlerin evinin en mutena yerinde yabacı yazarların klasiklerini göstermek övünçle, gururla sergiledikleri vazgeçilmez onur’lu davranışları oldugu gibi her fırsatta Tiyatroyu ve diger görsel sanat dallarını takip ettiklerini ifade etmek en zevk aldıkları sözleridir. Modernlik ve Çagdaşlık adına zarar gelir düşüncesiyle artık SENEDE İKİ BAYRAM günlerinde dahi Camiye gitmekten kaçındıkları bilinen bir gerçektir…

Misafir odalarının duvarlarında tanınmış bir Ressamın çıplak bir tablosunu asmak gurur verici bir harekettir. Haftanın bir gününde, O yılın yeni kreasyonlarının sergilendigi (genelde çıplak mankenlerin vücudunun sergilendigi) moda mekanlarını ziyaret Modern ve Çagdaşların vazgeçilmez tutkusudur. Sosyetenin yedigi haltları, En çok okunan ulusal medya organları verdikleri renkli ekleriyle ve Haftasonu, Alem gibi yayın organları zaten yeterince tanıtıyor.

Modern ve Çagdaş düşünce mensubu oldugunu iddia edenler genelde meselelerin içine, nüve’sine, özüne inmek yerine kabuguyla, dış yüzeyiyle ilgilenir. Aslında Moderniteye inananlar hiç bir şeye fazla kafa yormak istemez. Dışarılarda (Amerika,Avrupa) kim ne yaptıysa oldugu gibi o hadiseyi kendi üzerinde tatbik eder. Giyim kuşam, yeme içme ve her türlü düşünce de kolaycılıga ve kopyecilige bagımlıdır.

Mesela Modern kafa yapısında olan birisi için; Paris’li ne yaptıysa dogrudur, anında adapte olur, baglanır. Romalı ne giyiyorsa bilerek giyiyor taklit edilmesi lazımdır, Berlinde hakimler hata yapmaz dolayısıyla kanunların ordan alınmasında bir mahzur yoktur, En iyi yön’ü Londra tayin eder. Eger Londra orta dogu diyorsa ona orta dogu demek lazımdır. O yerlerin kuzeyinde de olsak..!

Bu kelimeler üzerinde ne kadar dursak yeridir. Çünkü bizleri neremizden ne şekilde vurdular ve kopardılarsa O silahlarını tanıyıp kendi silahlarıyla kendilerini yargılamamız esastır diye inanıyorum. Mesela; Moderniteyi günümüz aydını Sekülarizm olarak algılamaktadır. Sekülarizm ise mana olarak şöyledir kısaca: İnsan hayatını DİNDEN UZAK temeller üzerinde yükseltme hareketine Sekülarizm denir…

Muhammed Kutub bu maddeyi Başka bir ifade şekli ile tarif ederken diyorki: ‘’ DİN ile hayat arasında tam bir ayırıcı çizgi ortaya koymaktır Sekülarizm… İngilizlerin Büyük ansiklopedisi olan Ana Britanikada bu madde hakkında şu bilgiler yer alıyor: sekularizm, hedefi insanlarıAhiret ile ilgilenmekten alıkoyup, yalnızca dünya hayatı ile ilgilenmeye yöneltmek olan sosyal bir harekettir Sekularizm…

Çünkü Orta çaglarda insanlar dünyadan mümkün oldugunca uzaklaşıp, Allah ve Ahiret günü hakkında alabildigine düşünmek ile ilgili olarak büyük bie arzu ve iştiyak duyuyorlardı. İşte bu arzu ve iştiyaka karşı durmak için Sekularizm insani yani hümanist duyguları geliştirme noktasından hareketle ortaya çıktı. Sekularizmin ortaya çıkışı insanların beşeri, kültürel başarıları ve bu hayat içerisinde arzularını gerçeklerştirme imkanları ile ilgili olarak akıllarını ortaya koymak istedikleri Rönesans döneminde başladı…

Sekularizmin ilgisi DİN iledir. Fakat bu ilgi olumsuz bir temel üzerindedir. Yani DİNİ ve DİNİ degerleri hayattan uzaklaştırma temeli üzerindedir, La dinidir yani DİN dışı bir harekettir, düşüncedir eylemdir.

Bu kelimelerle yani Laiklik ve Sekularizm sözcükleriyle herşeyden önce, DİNİN bir kenara itilmesi ve DİNİN pratik – Ameli hayattan uzaklaştırılması Sekularizmin ve Laikligin özüdür. Onun için Türkiye Cumhuriyetinin kurucuları öncelikle Şeriat başta olmak üzere Atatürk ilke ve inkilapları bütünlügünde DİN dışı hareketler olan Sekularizm ve Laikligi esas alarak DİNİ ve Mukaddes bilinen bütün degerleri Toplumsal hayattan koparmayla işe başlamışlardır….

Türkiye Cumhuriyetini kuranlar öncelikle batıya bagımlılıgı, bu düşüncelere tıpatıp benzeşmeyi esas alarak işe başlamışlardır. Bu özünden kopuş ve Laiklige, Sekularizme, Moderniteye yani Ronesans ve Reform hareketlerinin Hıristiyanlar üzerindeki etkisini de hesap ederek o hareketlerin Türkiyeye zorlama kanunlar koyarak zoraki şekilde kabul edilişine bir bakacak olursak mesela öncelikle, İslam şeriatını degiştirmeye karar vermişler; 3.Mart.1924.yılında Şeriat mahkemeleri kaldırılmış yerine Batıdaki Medeni denilen mahkemeler getirilmiştir. Tabiiki araklama kanunlarıyla beraber…

Türkiye dahilindeki bütün İlmi müesseseler Maarif bakanlıgına yani yeni kurulan Milli egitim Bakanlıgına bırakılmıştır. Bu manada ders verilen bütün kurumlar Medreseler, zaviyeler, tekkeler her türlü kurumlar vakıflar ve hatta Türbelere varana kadar kapatımıştır. Kısa bir ayrıntı vermek gerekirse: Felsefe ve sosyoloji derslerinde hep Din düşmanlıgı, Din karşıtı görüşler ve düşünceler okutulmuş, Allah, Peygamber ve Mukaddes kavramlarımız için bunlar eski kavimlerin inandıgı safsata lar diye aşagılanmış, Darvin teorileri gibi hususlar baş tacı edilmiş, Mustafa Kemalin fikir ve görüşleri dini kavramlar gibi ders kitaplarında yerini bulmuş, Kuranı Kerimdeki mutlak dogrular hakkında ‚’uydurulmuş masallar’’ diye söz edilmiş, Hacerül esved ve Zemzem hakkındaki bilgilere ise efsane diye ders kitaplarına yazdırılmıştır…

Mesela yeni açılan Lise dengi okullarda Hicret Hadisesi Liseli gençlere şöyle okutulmuştur: Medineliler ile Mekkeliler arasında derin bir düşmanlık vardı. Medinelileri Muhammedin davetine icabet etmeye sevk eden başlıca sebepler işte bunlardır. Medineliler Muhammedi ve Müslümanları himaye edeceklerine söz verdiler. Muhammed de Mekkeden kalkıp Medineye 16.Temmuz.622.yılında kaçtı. Buna Hicret denildi. Diye yazmışlar ve okutturmuşlardır…

İslam büyüklerine dil uzatılırken yalancı Peygamberler övülmüş bütün İslami kaynaklar çignenerek, kafadan uydurulan görüş ve düşüncelerle genç nesilleri zehirlemeye devam etmişler, Gayri müslimlerin özellikle İngiltere milli egitim tedrisatı kopye edilerek türkçeleştirilip Felsefi teoriler baş tacı edilirken, Sahabeler için küçültücü ifadeler kullanılmıştır.Kafatası ırkçılıgı kitaplara girmiş, bizzat Mustafa Kemal de dahil bütün yakınlarının kafataslarını ölçtürmüçlerdir. Osmanlı Padişahları ve İdarecileri için Zorba – Hain ve buna benzer çirkin ifadeler kullanılmış, Türklerle Arapların düşmanlıgını konu edilmiş, Araplar hep düşman olarak gösterilmeye özen gösterilmiştir…

Cihad kavramı işlenirken Müslümanlar kan dökücü, yagmacı gibi anlatılmıştır. Milli birlik içerisinde Dinin tesirinin, etkisinin olmadıgı görüşü işlenmiş, Kuranı Kerimi ezberleyen Hafızlar için beyni sulanmış Hafızlar terimi kullanılmıştır. Sosyoloji derslerinde Dine bakış bölümlerinde Dinin sadece ibtidai – Eski kavimlerde taraftar topladıgı hususu vurgulanmış ve zamanla böyle bilimden yoksun kesimlerin cahil toplumlarda inanç şekillerine dönüştügü anlatılmıştır…

Özellikle Tesettüre karşı müthiş bir kin duygusu ile yaklaşılmış ve yerli yersiz her zaman küfredilmiş, Bilhassa tesettür ve Müslüman kadının örtüsü modernist kafaları, Laikleri ve Çagdaşlık yanlısı aydın oldugunu ifade eden zümreleri çılgına çevirmiştir. 22. Nisan.1925.yılında Milli egitim bakanlıgından ayrılıp Milli savunma Bakanlıgına baglanan Askeri okullar her zaman Din düşmanlıgının merkezi olmuş, Genel Kurmay Başkanlıgı yayınlarıyla, egitimiyle, ögretimiyle 80.küsur Yıldır Din düşmanlıgının merkezini teşkil etmiş hala da aynı görevlerini bıkmadan usanmadan devam ettiriyorlar…

Dikkat edin; Hangi kuvvet komutanı göreve gelirse gelsin ilk işi Din düşmanlıgını ifade etmek olacaktır. Bazı irticaa derler, olmadı gerici akımlar derler, Şeriat derler, Tarikat derler, Yobaz ve bagnaz derler ama hangi ifadeleri kullanırlarsa kullansınlar öz’de her işleri Dini hükümlerle savaş etmektir. İfadelerinin son sözü özellikle şu cümlelerle biter: Bizim birinci ve öncelikli vazifemiz bu Ülkenin düşmanlarıyla mücadele etmektir. Bu Ülkenin öncelikli meselesi ise; İrtica ile mücadele etmektir…

Evet degişimin ve başkalaşımın adı olan devrimler ve ilkeler Şeriatın ortadan kaldırılmasından sonra.15.Kasım.1925. Yılında Tekke, zaviye, türbe,Medreseler,irticai faaliyet kurumu olarak görüldügünden dolayı hepside kapatılmıştır. Hatta isimlere dahi tahammül edilememiş 30.Kasım.1925. yılındaki kabubul edilen kanun ile Gerek vakıf olarak, gerek mülk olarak Şeyhlerin tasarrufunda olan bilumum çalışma sahaları adlarıyla birlikte kaldırılmıştır hükmü konulmuştur…

Yani Bütün Tarikatlarla Şeyhlik, Dervişlik, Müritlik, Çelebilik, Türbedarlık gibi ünvan ve isimlerde yasaklanmıştır. Medeni kanun yani; Almanya, isviçre, italya, fransa ve diger Hristiyan Ülkelerinin kanunlarından toparlama Anayasa ile hazırlanan Medeni kanun. 6.Ekim.1926.yılında kabul edilmiştir.bu kanunla beraber. 1.Kasım.1928.de İslami Harfler yerine Latin harfleri kabul edimiş. Bir yazarımızın dedigi gibi Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan insanlar bir günde okur – yazar oranı açısından sıfıra inmiştir yani hiç okur yazar kalmamıştır. Bu hareketleriyle Müslümanları Dinlerinden koparmayı amaç edinenler çok zengin olan İslam Kaynaklarına çok büyük zarar vermişlerdir. Dil devrimi, soyadı inkilabı, harf devrimi, hukuk devrimi, saat, takvim, ölçü aletleri ve tartı, hafta tatilinin degişmesi gibi hususlar Bilinen Komunistlerden Zekeriyya Sertelin de dedigi gibi; 1924 ile 1935 yılları arası yıkımlar yılı olmuştur. İslama ait ne varsa yıkılmıştır…

Bu yıkımları tamamlamak için de geride kalan ufak tefek ne varsa İslami unsurlarda yok edilecek diyor Zekeriya sertel. Hafta tatili olan Cuma günü yerine Pazar hafta tatili olmuş, Tatil kapsamında Yahudiler unutulmamış Cumartesi günü de tatil kapsamında düşünülmüş, Ayrıca milli tatil günleri bir kanunla belirlenmiş bunlar sırasıyla: 1.Ocak. Yılbaşı tatili. 23. Nisan Milli egemenlik ve çocuk Bayramı, 1.Mayıs İşçi Bayramı, 30.Agustos Zafer Bayramı, 29.ekim Cumhuriyet Bayramı. Tatil ve Bayram günleri kapsamına alınmıştır…

Türk Genel Kurmayını teşkil eden bütün Askeriyesi için asıl olan; Nato nun en güvenilir elemanı olmak gerekir velevki Nato daki diger bütün hıristiyan ülkeler İslamı düşman hedef olarak bilselerde..! Dikkat edilirse 1989. Yılında yani Sovyetler Birligi dagıldıktan sonra Nato’daki düşman kuvvetleri temsil eden KIRMIZI bayrak yerine Düşman birliklerini temsil eden YEŞİL bayrak düşmanlık SEMBOLÜ olarak kararlaştırılmıştır. Avrupa birligine kesinlikle girmek gerekir, Romada 1957.de yedi devlet tarafından Papanın bu birlige hıristiyan ülkelerden başkası dahil edilemez diye kayıt koymalarına ragmen, Hıristiyan kulübü biline biline ve bu birlige katiyyen halkı Müslüman olan ülkenin alınmayacagını yetkili agızların söylemesine ragmen, hâla tatlı uykudan uyanılmaz, başka alternatifler araştırılmaz tavırlar takınılmaktadır…

Bir kişi Başbakanda olsa, Meclis başkanı da olsa eger hanımı başörtülüyse açık ve alenen dışlanır. O Ülkenin idaresinden sorumlu tutulanlar O Ülkenin Cumhuriyet bayramı törenlerine Başörtülü eşleriyle davet edilmez. Başörtülü birisi agzıyla kuş tutsa; Laik, Modern ve Çagdaş kabul edilmez. Davetlere, törenlere çagırılmaz, Üniversitelerde okumasına müsade edilmez, kamusal alanlara (ne demekse) Şehit anası da olsa Başörtüsüyle Tesettürüyle alınmak istenmez…

İslam Dinini hayat tarzı olarak kabul eden Din bagımlıları İrticacı, Aşırı Dinci, başka başka isimler altında, Başbakanlık takip kurulunca ve Başbakanlık çalışma kurulunca takip edilir ve anası aglatılır. Dini duygular, düşünceler birazcık sesli ifade edilse, ortaçag hortlatılır, Şuna kesinlikle inanıyorumki; bir kişi Müslümanları karalarken Ortaçag karanlıkları sözüyle başlıyorsa o kişi açık ve net olarak bir Müslüman ve İslam düşmanıdır. Sekularizm ve Laiklik maddelerini bir daha manalarıyla düşünürsek ne dediklerini daha kolay anlarız sanıyorum…

Yok egerki; İslam düşmanı degilim diyorsa lafının nereye gittigini bilmeyen Yobaz, karacahil, bilgisiz, cahilin tekidir. karanlık düşünceler, çöl arabınına ümmet olmayız gibi (haşa) düşünceler, kahrolsun şeriat çıglıkları caddelere taşırılır. Suç teşkil etmek şöyle dursun Yüksek ögretim kurumu elemanlarınca ve Yargıtay üyelerince, Anayasa Mahkemesi üyelerince bu kişi ve kurumlar adeta teşvik edilir.

Bu tür olaylarda genelde Entellektüel kesim ,ögretim üyeleri, çagdaş ve Modern yazarlar başı çeker. Mesela Bekir coçkun adlı Din düşmanı yazar, hergün bana ve inancıma hakaret eder, küfreder, söver ama ben bir şey diyemem. Söz ve yazıyla karşı çıksam; Nurettin şirin gibi on yedi sene cezaevlerinde fuzuli yatırırlar. Modernliğin, çagdaşlıgın, Sekularizmin, Laikligin İMANLA ve İnançla olan kavgası bu gidişle hiç bitmeyecektir. Zaten biz inanıyoruzki; Hak – Batıl mücadelesi devamlıdır, Kıyamete kadar sürecektir. Her inanan kendi inancını müdafa edecektir. Bu durumda gayet normaldir.

DURAN KÖMÜRCÜ Agabeyimiz diyorki: * Benim anladıgım; Modern olmak için inanç ve haya’dan arınacaksın, her mekânda soyunacaksın. Tanrı tanımayacak, sekste sınır koymayacaksın. İçki, modernliğin alyansı, kumar, oturdukları zeminin fayansıdır. İnanç belirli kalıplar getirir. Modernizmi yer bitirir. Bunu bildikleri için de öküzün boğadan kaçtığı gibi Müslümanlardan kaçarlar. Öküz nasıl boğayı görünce dünyası daralır, nefesi kesilir, ayakları gökleri çiftelerse, modernler de inançlı, imanlı bir Müslüman karşısında aynı hareketi sergiler. Kapıları kapatır, pencereleri örter, yanına gelinmesinden çekinir. En azından fişlenirim korkusunu taşır…Vakit Gazetesi*

Modern ve Çagdaşlık hastaları için: Çin’den gelen SARS hastalıgı olsun, Afrikadan, Amerikadan, Avrupadan AİDS hastalıgı olsun, ama inançlı olmasın. Olaya bu kadar flu bakarlar.

İnanç suç, inanan suçludur. Çünkü modern olamaz, çağa ayak uyduramaz. Öyleyse toplumdan dışlanmalı, modern olmaya zorlanmalıdır. Olmayanlara iş verilmemelidir. Modernler, modern olma özelliğini tanımayan hiçbir şeyi içlerine sindiremezler. Dini kavram ve kelimelere tahammülleri yoktur.

Geçen hafta Meclis’e verilen, edep ve hayanın kanunlardan çıkarılması isteği bunlardan biridir. Modernlik ve Çagdaşlık hastalarının özellikle üzerinde durdukları hususlardan birisi, ZİNA yı suç olmaktan çıkarmaktır. İşte çagdaş ve Modern bir kafa yapısı. Meydandaki rahatsızlığın temeli, demokrasinin olmamasının ötesinde, modern olup olmadığının hesabıdır. Başı örtülü demokrat olur, demokrasiyi içerir, ama modernite olamaz.

Modernite başörtüsünü kabul etmez. Demokrasi, dini işaret, alem ve yaşayışlarla uyuşur da, modernite bunu asla kabul etmez. Seçilmiş birisi de olsa Bu kadına haddini bildirin diyenler tarafından Millet Meclisinden atılır, bu olay olurken erkegi, ürkegi, aval aval bakar, O kadını seçtiren Partililer dahi oturdukları koltuga gömülür kalır seslerini çıkaramazlar kimse agzını açamaz korkusundan sonrada adam diye ortada dolanırlar.

Modern olmanın tek şartı vardır. Hiçbir inancın olmayacak. Tanrıları olan sekse inanacaksın. İçki ve kumar hayatının bir parçası olacaktır. Küfür olsun, inanç olmasın. Hortumcu olsun milleti tamtakır soysun fark etmez, bazı medya patronları gibi beş yıldızlı otel misali ceza evlerinde göstermelik yatırılır, parası, malı, mülkü gazetesi televizyonu oldugu halde (Sabah gazetesi patronu gibi) sonrada sanki aferin iyi yaptın der gibi serbest bıraktırılır.

Modern kafa yapısında olan düşünceler ne yazıkki; Ahlâki degerler, maneviyat olmasında, Mafya ya da tetikçilik alsın başını yürüsün fark etmez, ama inanca kapı açılmasın. Onların olmazsa olmaz şartlarıdır, korktuklarıdır. Çünkü modernin iyi bulduğu inancın kötü gördüğüdür. İnancın iyi dediği de modern için en büyük tehlikedir.

Zamanımızda insafla olayları tahlil edebilen insanlar şunu göreceklerdir; Şeytanla modernlik kol kola gezen ikilidir. Şeytanın istediği, sapma ve saptırmayı, alışılmışlığa baş kaldırmayı, inançlardan soyutlanmayı nasıl ön şart olarak sunarsa Modernlik, Asrilik, Çağdaşlık da aynı şeyi ister. Zamanımızın sıkıntısı inanıyorumki; Demokrasi değil, Demokrasinin vazgeçilmezi diye dayatılan Modernite, Laiklik ve Sekularizm hastalıgıdır…

Kendi Dini degerlerini atmayı, Mukaddes degerleri dışlamayı Modernlik ve Çagdaşlık sananlar Ömürleri byunca aldanış içinde yaşarlar fakat yinede Nemrut ve Firavun gibi gurur kibirlerinin esiri olduklarından İslamın o tertemiz kaynagına yaklaşmaz ona kilometrelerce uzak kalmayı aydınlık zannederler çünkü onlar başkalaşmış ve degişmişlerdir artık. Degişimi ve başkalaşımı yani yabancılaşmayı kitaplarda kısmen ya da tamamen kendi özelligini kaybetmek, yitirmek suretiyle bizzat kendi kendine ve insanların oluşturdugu cemiyete yabancılaşma suretiyle kendi öz faaliyetlerinin kontrol ve güdümünü yitirme neticesinde eylemlerinden sorumlulugunun sona ermesi hali olarak görülmüştür. Aslında Tarih boyunca yabancılaşma, degişime ugrama, başkalaşma bir ruh hastalıgı, zihinsel bir hastalık olarakta görülmüştür…

Kuranı Kerim çok degişik yerlerinde çogu ayeti kerimeleriyle, tebligiyle, yol göstermesiyle, mükemmel ifadesiyle, misal ve kıssalarıyla kısa ve uzun anlatımlarıyla, emir ve nehiyleriyle, korkutmalarıyla ve sevdirmeleriyle hep İNSANIN kendi öz benligine, öz gayesine yabancılaşmamış mükemmel insan oluşturmak, onu en güzel surette yetiştirmek ve örnek bir şahsiyyet olarak yetiştirmek ister. Kuranı Kerimin ihtiva ettigi bu çok çeşitli ve ilahi tebligler ASR suresinde dört şık halinde güzel bir şekilde insanlıga sunulmuş. Yolların en güzeli olarak tarif edilmiştir…

Onun için İmam Şafii (Rh.a) diyorki: ‚’Başka bir sure nazil olmasaydı bile, bu sure insanlara yeterdi’’ Çünkü ASR suresi Kuran ilimlerinin tamamını ihtiva etmektedir. Bunlar sırasıyla İMAN, AMEL, HAKKI TAVSİYE, SABRI TAVSİYE dir. Bunlardan ilk iki yol insanların kendisi için yabancılaşmadan korunmada ve kemale ermede ön şart, ondan sonrakilerde öncekilerin devamı olarak başkalarını yabancılaşma, degişime ugrama sürecine girmekten uzaklaştırmada en büyük etkendir…

Neticede Hakkı ve Sabrı tavsiye İnsanı birey olarak kişi bazında ve İnsanları Cemiyet ve Cemaat olarak Toplumsal bazda İMAN ve AMELE götürür. Kısaca Kuranı Kerim Yabancılaşmayı, sapıklıga düşmeyi, degişime ugramayı önleyici en büyük etkendir. Kısaca ifade edecek olursak İslam Dininde Ronesans ve Reform hareketleri gibi bir harekete, Ilımlı İslam gibi budanmış kavramlara, Modernlik diye adlandırılan günü birlik degişime, modaya, Din dışı yaşantı şekli olan Laiklige, ve Allahın Hakimiyetini ortadan kaldırma çabasının ifadesi olan Sekularime İslami anlayışta yer yoktur vesselam…

Allah’ım. İnsan fikriyatının ortaya koydugu Her türlü ideolojiden ve sapık fikirlerden sana sıgınıyoruz. Bizleri Modern ve çagdaş zalimlerin zulmünden muhafaza eyle. Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselama bizleri hakkı ile ÜMMET olmayı nasip eyle.

Bizi bütün kötülüklerden temizle. Bizi bütün günahlardan arındır. Bizi katındaki derecelerin en yükseğine çıkar. Bizi hayatta ve öldükten sonra bütün hayırların en yüksek gâyesine ulaştır. Duâlarımızı kabul et. Hamd, övgü, minnet ve şükür ancak Sana mahsustur. Sen her şeye kadirsin Allahım Amin..
Sermed Kadir…19.05.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.