MARKSİZM VE LENİNİZM ÜZERİNE NOTLAR…

Marksizm: Alman ekonomisti ve düşünürü Karl Marx ve onun Friedrich Engels, Karl Kaustky, Vladimir İlyiç Lenin, Rosa Luxemburg, György Lukacz, Karl Kosch, Antonio Gramsci ve Louis Althusser gibi 20. yüzyıldaki sadık izleyicileri tarafından geliştirilmiş olan ekonomik, içtimai, sosyal, siyasi görüşlerinin bütünüdür MAKSİZM.

Marksizm ihtilalcidir, daima ihtilâlci metotlarla çalışır, ihtilal onun vazgeçilmez dayanagıdır, olmazsa olmazıdır. Marksizm aslında iddia edilenin aksine, ilim degil, fakat esas itibariyle içtimai, sosyal bir aksiyon – eylem metodudur. Bunda da işçi sınıfını ve onun menfaatlarını ön planda tutarak, bir işçi iktidarını son gaye edinir… (S.Hayri Bolay. Felsefi doktrinler sözlügü. s158-159)

Marksizm her şeyden önce, varolan ve geçmişte varolmuş olan toplumlara ilişkin bir analiz ve açıklamadan, özellikle de kapitalist topluma yönelik bir eleştiriden meydana gelir; Marksizmin söz konusu analiz ve açıklaması, toplumsal değişme ve gelişmeyi açıklarken, varolan tüm etkenler arasında, ekonomi etkenine özel bir önem ve ağırlık verir. Determinist bir Öğreti olan Marksizm, sömürüye dayanan ve sınıflara ayrılmış bir toplum düzenine alternatif olarak sınıfsız bir toplum modeli önerisinde bulunur.

Marksizm bu çerçeve içinde, nihayet toplumlara ilişkin bir analizden oluşup, sınıfsız bir toplum düzenine geçişin yollarını gösteren bir öğreti olarak ortaya çıkmıştır. Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlük içerir. Marksizm, ideolojik alanda esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.

Marksizme adını veren Karl Marx, döneminin en öne çıkan filozof, siyasetçi, ekonomist ve devrimcilerindendir. İşçi sınıfının sömürülmesinin mekanizmalarının ve üretim süreçlerine yabancılaşmasını incelemiş kapitalist üretim ilişkilerini araştırarak tarihsel materyalizmin temellerini atmıştır. İnsanlık tarihini sınıf savaşımı açısından analiz etmiş, bu fikirlerini 1848 yılında kaleme aldığı Komünist Manifestoda dile getirmiştir: „Şimdiye kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir. Sözü devamlı surette en ön planda tutulur.

Marx’ın teorik çalışmalarında kendisine en büyük yardımı yine kendisi gibi Alman bir filozof olan Friedrich Engels yapmıştır. 1844 yılında biraraya gelen ikili aynı siyasi fikirleri benimsediklerini görerek Marx’ın 1883 yılındaki ölümüne kadar beraber çalışacak ve çok sayıda ortak esere imza atacaklardır. 1848 yılında Komünist Manifesto’nun yayınlanmasının ardından Belçika’dan sınırdışı edilen ikili Köln’e geçerek burada Neue Rheinische Zeitung adlı radikal sol gazeteyi çıkartmaya başlar. 1849 yılında buradan da ayrılmak zorunda kalan ikili Londra’ya geçerler.

Siyasi ve edebiyat alanındaki faaliyetlerine İngiltere’de sürdürürler. 1883 yılında Marx’ın ölümü üzerine Engels, Marx’ın yazmış olduğu eserlerin editörlüğü ve çevirmenliğini yapmak durumunda kalır. Bu dönemde kendisi de başta Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni olmak üzere çeşitli eserler kaleme alır. Marksizm, 19. yüzyılda kendi açılarından zirveye ulaşmış olan üç fikri kaynaktan beslenmiştir: İngiliz ekonomi politiği, Alman felsefesi ve Fransız ütopik sosyalizmi.

Bu üç bileşen, Marx ve Engels tarafından yoğun bir entelektüel ve siyasal eleştiriden geçirilerek eşit ve özgür bir insanlık ütopyasının hayata geçirilmesinin teorisi ve pratiği olarak Marksizm’de eritilmiş ve dönüştürülmüştür. Marksizm fikirleri Avrupa kıtasındaki 1848 Devrimleriyle ayaklanan işçi sınıfı hareketinin içine doğar. Özellikle aydınlar, düşünürler ve siyasetçiler arasında bilinir hale gelse de işçiler, emekçiler arasında geniş bir etkiye öncelikle sahip oldugu sylenemez.

Birinci Enternasyonal örgütlenmesiyle bilinir hale gelen Marksizm, Paris Komünü gibi ayaklanmaları etkilese de belirleyici ideoloji olmayacaktır. Kısa ömürlü de olsa Paris Komünü deneyimini selamlayan Marx ve Engels yaptıkları eleştirilerle siyasi süreci değerlendirerek bu deneyimi işçi sınıfının ilk özgün devrimci hükümeti olarak tanımlamışlardır. Bu değerlendimeler Marksizmdeki proletarya diktatörlüğü ile bütünleştigi fikrini yayarlar.

Yirminci yüzyılda Çarlık Rusya İmparatorluğunda yaşanan Şubat Devrimi ile çarlık rejiminin devrilmesi ve sonrasında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi içindeki Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile iktidarı almalarıyla yeni bir ayrım yaşanır. Bolşevikler özellikle I. Dünya Savaşı sırasında sosyal demokrat partilerin işçi sınıfı siyaseti aleyhine olacak şekilde ulusal burjuvaziyle ittifak yapmasını eleştirir.

Bu yüzden II. Enternasyonal yerine artık III. Enternasyonalin gündemde olduğu belirtilerek bu yönde örgütlenme yapılır. Marksizm ve Leninizm bu dönemlerde sık sık gündemde olacak, yaşanan yeni alt üst oluşlarda temel referans noktası haline gelecektir. II. Dünya Savaşının ardından Doğu Avrupa ülkelerinde kurulan sosyalizan rejimler, Çin Devriminin 1949 yılında başarıya ulaşması ve 1959 yılındaki Küba Devrimi ile Fidel Castro önderliğinde iktidarı ele geçiren 26 Temmuz Hareketi sayesinde marksizmden etkilenen siyasi hareketlerin çeşitli ülkelerde başa geçtiği görülür.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Blokunun çözülmesiyle beraber marksist ideolojinin yenildiği ve tarihin bu anlamda sonu geldiği iddia edilmiştir. Buna rağmen özellikle marksist eğilimli Küba hükümetinin ideolojik etkisinden etkilenerek Latin Amerika’da birbirinin ardı sıra iktidara gelen marksist eğilimli iktidarların sayısı artmıştır.

Marksizm ve siyaset: Marx’ın ölümünden sonra teorik arka planını Marksizme dayandıran çok farklı siyasi oluşumlar, özneler çok farklı siyasi hatları takip etmiştir. Marksistler arasındaki ilk büyük ayrım sosyalizme geçiş sürecine dair yaşanmıştır. Sosyal demokrasi bu sürecin reformlarla burjuva parlamenterizmi dahilinde olacağını öne sürerken komünistler sosyalizme geçişin devrim sayesinde olacağını iddia etmişlerdir. Kopuş I.Dünya Savaşı başlangıcında kendi ulusal burjuva hükümetlerini destekleme kararı alan II. Enternasyonalin dağılmasıyla kesinleşmiştir.

Ekim Devriminin başarısının ardından Bolşevikler III. Enternasyonalin kurulduğunu ilan etmişlerdir. Marxın siyasi fikirlerine göre, demokrasiyi savunanlar bile, mutlak bir otorite sergileyen baskıcı yönetimlerin iş başından başka yöntemlerle uzaklaştırılamadıkları zaman, başkaldırının haklı kılınabilir olduğunu düşünürler. Marx bu çerçeve içinde, kapitalistlerin bu türden zorbalar olduklarını öne sürer. Başkaldırı yalnızca zorunlu değil, fakat haklı kılınabilir bir şeydir. Gerçek bir demokrasi, ancak ekonomik bir eşitliğe dayanabilir.

Marx’ın söz konusu öğretisi, ayrıca diyalektiğe dayandığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Yine, Marx’ın diyalektik üzerindeki ısrarının, sınıfların yok olacağı inancıyla tutarlılık içinde olmadığına işaret edilmiştir. Öte yandan, Karl Marx’ın kapitalizmin ahlâkına ilişkin görüşlerine, itiraz edilmiştir. Yine, ciddi bir eleştiri olarak, kapitalizm, aldığı birtakım önlem ve gerçekleştirdiği birtakım gelişmelerle, çalışanlara belli bir refah ve mutluluk sağladığı için, onun kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, yabancılaşmanın artacağı görüşünün gerçekleşmediği belirtilmiştir.

Marx’ı eleştirenlere göre, ka¬pitalizm yüzyıllardan beri hakim ekonomik ;model olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bundan dolayı, Marx’ın kapitalizmin yıkılacağı ve devrimin Avrupa’nın sanayileşmiş toplumlarında olacağı kehaneti de gerçekleşmemiştir. İşçiler. sosyo-ekonomik bakımdan daha da gerilemek yerine, giderek daha iyi duruma gelmektedirler. Çalışma saatleri azalmakta ve sosyal güvenlik sistemleri gelişmektedir. Bu nedenle, Karl Marx’ın kapitalizme ilişkin analizi yeterli ve doyurucu olmaktan uzaktır.

Kapitalizmde işsizlik ve enflasyon söz konusu olsa bile bunlar kısa sürelidir. Marx’ı eleştirenlere göre, kapitalist sistem kendi güçlüklerini kendisi çözebilmektedir. Kapitalizm modern finans tekniklerinin kullanılması, faiz oranlarına müdahale edilmesi yoluyla, tekelleri engelleyen yasalarıyla, sendikaları, emeklilik ve sosyal güvenlik planlarıyla eger bunlar iyi bir şekilde uygulanma planına konulursa, kendi güçlüklerini aşabilmekte ve işçinin sistemden yarar sağlayabilmesine imkan saglayacak bir teoridir.

Marksist görüşe gore, bu sistemin özelligi, sınıfsız bir toplumun eger mümkünse ve sosyalizmin kurucusu olarak işçi sınıfının tarihi vazifesini belirtmesi ve onu ekonomik bir temele oturtmasıdır. Marksizm *Bilimsel sosyalizm* dedigi ekonomik ve sosyal anlayışla, kapitalist üretim tarzlarını kendi açısından izah etmiş, zaruri olarak kapitalizmin yerine geçecegi tezini ileri sürmüştür.

Marksizm her fırsatta kendi sisteminin canlı ve taratıcı bir *BİLİM* oldugunu , dogmatik anlayış diye ifade ettikleri dini düşüncenin hiç biriyle bagdaşamıyacagını tekrar etmekle beraber, hiç bir sistemin ilim veya ilmi olmadıgını , belki bazı ilmi verilere dayandıgını, fakat çogu halde faraziye ve nazariyeler halinde kaldıgını unutur, kendisininde efsane gibi, din gibi,iman gibi hatta daha da öte bir dogmatizm oldugunu, kendisinden başka hiç bir dini inanışa, ilmi ve felsefi anlayışa asla hayat hakkı tanımadıgını da bilmezlikten gelen bir ideoloi diyor Süleyman Hayri bolay…

LENİNİZM, Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teoridir. Marksizm`in bir kolu ve aşaması olarak ele alınır, Bolşevik lider Vladimir Lenin tarafından geliştirildiği kabul edilir. Yaklaşıma göre Lenin, Marx’ın temel eserini üç temel noktada, yani felsefe, ekonomi ve siyasal alanlarda geliştirmiş, onu yeni şartlara uygun bir öğreti olarak ve temel ilkelerinden sapmaksızın yeniden üretmiştir. 
Kısacası Leninizm, Marksizmin çağın gereklerine göre hem teorik, kuramsal hem politik hem de ekonomik alanda, temel ilkelere bağlı kalarak yeniden uyarlanması olarak anlaşılır. Leninizm’in marksist geleneğe en büyük katkısı demokratik merkeziyetçi örgüt yapısını savunmasıdır. Leninizm kavramı, yeni kavramlarr ve yeni bilimsel gelişmeler doğrultusunda Marksizmin yeniden geliştirilmesi gereği üzerinden değerlendirilir ve Marksizmin devrimci ve bilimsel özüne uygun olarak geliştirilmesi olarak anlaşılır.

*LENİNİZM* terimi Lenin hayattayken çok kullanılan bir terim değildir, ancak sağlık sorunları nedeniyle ölümünden bir süre önce, Sovyet hükümetinde aktif rolünü sonlandırdıktan sonra çogunlukla kullanılmaya ve yaygınlaştırılmaya başlandı. Asıl olarak ise 3. Komünist Enternasyonal`de Grigory Zinoviev „Leninizm“ terimini kullandı ve terim popüler hale geldi. Bu tarihten itibaren, Leninizm kavramı, Marksizm içinde, onun yeni bir aşaması olarak kabul edildi ve kuramsallaştırıldı.

Lenin, Ne Yapmalı? isimli kitabında proletaryanın başarılı bir devrimi ancak devrimci bir bilince sahip olunca yapabileceği, bunun da Komünist Parti`nin „öncü parti“ rolünü üstlendiği zaman gerçekleşebileceğini belirtir. Aynı kitapta Lenin profesyonel devrimcilerin partiye sahip çıkmasını ve zafere yön vermesi gerektiğini söyler. Böyle bir parti de amaçlarına ancak demokratik merkeziyetçilik sistemini uygulayarak varabilir.

Burada Lenin, ekonomizm ve sendikalizm denilen bir anlayışla tartışma halindedir. Bu anlayışlara göre, ekonomik koşullar kendiliğinden devrimci bir gelişmeyi getirecektir ve bu nedenle işçilerin sendiklarda örgütlenmesi yeterlidir. Lenin bu görüşü, reformizm olarak değerlendirir, ekonomik koşulların kendiliğinden işçi sınıfına bilinç getirecegi fikrini kabul etmez. İşçi sınıfına bilinç ancak dışardan götürülebilir, ve bunu yapacak olanda Proletarya’nın partisi olarak öne sürülen Bolşevik Parti’dir.

Menşevik örgütlenme anlayışına karşı Lenin geliştirdiği bir örgütlenme modelidir bu. Kendini işçi sınıfının temsilcisi olarak ifade ile öne süren profesyonel devrimcilerden oluşan bir örgütlenmedir sözkonusu olan. Lenin kapitalizmin ancak devrimci yollarla yıkılabileceğini düşünüyordu. Lenin`e göre devrimi işçi diktatörlüğü süreci takip etmeliydi. Leninizm`in diğer temel bir düşüncesi de emperyalizmi kapitalizmin en yüksek basamağı olarak görmesidir.

Lenin, kapitalizmin küresel bir sistem olurken uyguladığı hileyi (Marx bu fenomeni öngörmüştür) Marx`ın çalışmalarını geliştirerek ve güncelleyerek anlatır. Lenin`e göre gelişmiş kapitalist ülkelerde proleter devrim gerçekleşemez çünkü bu ülkeler işçilerine nispeten yüksek yaşam standartı ve çeşitli fırsatlar sağlar ve işçilerin devrimci bir bilince ulaşması mümkün olmaz (bkz: İşçi aristokrasisi). Bu yüzden ancak daha az gelişmiş ülkelerde işçi devrimi mümkün olabilir.

Fakat eğer devrim ancak fakir, gelişmemiş bir ülkede başlayabilirse burada bir sorun ortaya çıkmaktadır. Marx`a göre gelişmemiş ülkeler sosyalizmi inşa edemez, çünkü kapitalizm henüz buralarda bütün gücünü kullanmamış, sömürüsünü gerçekleştirmemiştir, işte bu yüzden dış güçler devrimi başarısızlığa uğratmak için elinden geleni yapacaktır. 
Buna Leninizm iki çözüm yolu önerir: İlk önerisi çok sayıda gelişmemiş ülkenin kısa bir sürede birleşerek büyük federal bir yapı kuraracağı, bu sayede kapitalizme karşı direneceği ve sosyalizmi kurmayı başaracağıdır.

İşte Sovyet sosyalist Birliği`nin kurulmasının temel fikri budur. Diğer önerisi de gelişmemiş ülkelerde başlayan devrimin veya devrim ateşinin gelişmiş kapitalist ülkelerdeki devrim kıvılcımını tetikleyebileceğidir örnek olarak Lenin Rus Devriminin bir Alman Devrimini ateşleyebileceğini ümit ediyordu. Gelişmiş ülke böylece sosyalizmi kuracak ve gelişmemiş ülkelerin de aynı şeyi yapmasına yardım edecektir.

Leninizmin tarihsel olarak yakaladığı bir şans iktidarı elde etmiş bir işçi sınıfı öncü partisi tarafından rehber kabul edilerek prensiplerinin hayata geçirilmeye çalışılmış olmasıdır. Lenin’in ölümünden sonra Bolşevikler daha önce sadece teori düzeyinde tartışılmış konularla ilgilenmek, dünyadaki ilk işçi sınıfı iktidarını ayakta tutmak ve ülkeyi kalkındırmak gibi sorunlarla başbaşa kalırlar.

Bu sorunlar dogrultusunda, 1917 Ekim Devrimini gerçekleştiren ekip arasında ayrışmalar, düşünce farklılıkları ve tasfiyeler yaşanır. Bu parti içi mücadeleden güçlenerek ayrılan Sovyetler Birliği Komünist Partisi kısa sürede sanayileşmek, uzun yıllar süren savaşlardan sonra tükenme noktasına gelen ekonomiyi canlandırmak ve yurttaşlarına iyi bir hayat sürecek yaşanası bir ülke yaratmak gibi görevlere soyunur. Bu kapsamda kolektivizasyon, sanayileşme hamlesi gibi atılımlar gerçekleştirilir.

Lenin’den sonra partinin başına geçen genel sekreter Stalin’in uygulamaya koyduğu açılımlara atıf yapılarak stalinizm deyimi kullanılsa da Stalin’in ideolojik düzeyde ayrı bir akım olarak değerlendirilecek teorik katkıları bulunmamaktadır. Ekim Devrimini izleyen iç savaş yıllarında Kızılordu komutanlğı yapmış Bolşevik lider Troçki ise fikir ayrılıklarından ötürü partiden tasfiye edildikten sonra fikirlerini troçkizm olarak adlandırılacak olan teorik sistemde toplayacaktır.

1949 yılında Çin İç Savaşından galip çıkan Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Mao Zedong ise Çin devriminin köylü tabanlı öznel durumunu teorileştirecek ve maoizm adıyla anılacak ideolojinin temellerini atacak, buna daha sonra Üç Dünya Teorisi eklenecek ümidini taşıyorlardı, şükür hepsinin sistemleride bir bir ortadan kalkmıştır, sırası diger beşeri sistemlerin başına diyoruz…

Allahım bizleri insan beyninin ortaya koydugu bu tür ideolojilerden muhafaza eyle. Bizleri senin razı oldugun kulların zümresine dahil eyle. Bizleri, senin gönderdigin dini YALANLAYAN hatta AFYON olarak tanıtan bu sapıkların şerrinden muhafaza eyle. Bizleri Kuran ve sünneti seniyye düsturundan kopmayanlardan eyle. Bizleri sıratı müstakimde saglam dıranlardan eyle. Sen her şeylere kadirsin allahım… Amin…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.