Dinimi Anlamak İstiyorum

Cenabı Hak Yusuf suresi Ayet.1,2. de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Elif, Lam, Ra bunlar mübin- gerçegi açıklayan kitabın ayetleridir. Biz onları anlayasınız diye, arapça bir Kuran olarak indirdik…***

Elhamdulillah Müslümanız. Bütün kalbimizle inanıyoruz ki; İslam Allahın dinidir. Ve aynı zamanda insanlarda Allahın kuludur. Bunun içinde İNSAN ve İSLAM arasında tam vemuhteşem bir uyum vardır. Şöyle de söyliyebiliriz; İslam, insan içindir ve insanın ebedi huzurunu temin etmek içindir. Sanki görünen o dur ki; bütün kainat İnsana ve insanlıga hizmet etmektedir. Bu açıdan bakıldıgında İNSAN ne kadar şereflidir, ne kadar üstün yaratılmıştır ve eger kendini bilirse tabii aynı zamanda Rabbini bilirse ne kadar ulvi degerlere sahiptir…

İnsan yaratılmışların en şereflisidir diye inanıyoruz. Akıl nimetiyle donatılan insan kendisine bagışlanan fikir ve düşünce hürriyetiyle iyiyi, güzeli, dogru olanı seçme şansıyla başbaşa bırakılmıştır. Eger inandıysa ve teslim olduysa ve Rabbine itaatkar olduysa yeri, konumu yücelerin yücesine ulaştırılmış lakin bütün bu Nimetlerin yanında inanmıyorsa cuzi iradesini Şeytanın vesvesesine teslim ettiyse aşagıların aşagıların aşagısına kendi elleriyle yuvarlanmış tabir caizse kendi cezasını kendi amelleriyle kendisi kazanmıştır…

İnsan bu ve buna benzer tehlikelerden korunmak için İnancıyla, diniyle, mukaddes bildigi degerleriyle barışık geçinmek zorundadır. Bilinçli ve şuurlu bir DİNİ hayatı yaşamak mecburiyetinde olan insan öncelikle bilgiye ve anlamaya muhtaçtır diye inanıyoruz. Her türlü tuzaklardan kurtulmanın, bütün tehlikeli virajları kolaylıkla geçmenin, Aklı, fikri, zekayı en güzel kullanmanın bir yolu mutlaka vardır o da inandıgımızı söyledigimiz dinin sahibi olan Rabbimizin bizlerden neler istedigini bilmekten ve anlamaktan geçiyor…

İnanıyorum ki Dini en iyi anlamanın birinci yolu Cenabı hakkın Cebrail aracılıgıyla Peygamber efendimize (sav) gönderdigi Kuranı Kerimi iyice anlamaktan geçmektedir. Yani ne olursa olsun mutlaka Kitabımızı okumak, anlamak ve içindeki mutlak dogruların hepsini en güzel bir şekilde hayatımıza aktarmak, nakşetmek ve o dogrularla amel etmek zorundayız…

Kuranı kerim insanların anlıyacagı bir dille indirilmiştir. Çünkü Kuranın istekleri beklentileri insanlardandır. Kuranı kerimin bir sıfatı da Kuranı Mubiyn dir yani muradı açıktır, bellidir ve gizli degildir. İnsanlara emir ve yasakları ileten Kitabımızda şunları şunları yaparsanız dogru yola erişirsiniz ve şunlardan da kaçınmaz sanız ebedi zarar sahibi olursunuz gibi istek ve talepleri vardır Kitabımızın…

Eger insanlar bu emir ve yasaklar bütünlügünü anlayamayacak olsalardı insanlar sorumlu ve mesul olmazlardı. Halbuki Alim ve her şeyden haberdar olan Cenabı hak için bu husus muhaldir ve Kuranı kerim insanların anlayabilecekleri bir kitaptır. Bizler, zamanımıza gelene kadar bin dört yüz küsur yıldır Kuranı Kerimi anlıyanlar anlamışlar. İslam alimleri İslamın her ilmi dalında kitabımızı güzelce izah etmişler, dolayısıyla bugün bizim onu yeniden anlamaya çalışmamıza gerek kalmamıştır, Kitabımızı biz ibadet kastıyla devamlı okur bunun dışında onu anlamaya ve yorumlamaya, izah etmeye ve ciddi bir çalışma içerisine girmeye gerek duymayız diyemeyiz…

Ya da bilhassa zamanımızda İlahiyat fakultesi profesörlerinin, ögretim görevlilerinin, Modernist yazarların ve çagdaş hocaların dedigi gibi; geçmiştekilerin Kuranı Kerim anlayışları bizleri baglamaz hatta onların Kuranı anlamaları ve izah tarzları bizim için bir ayak bagıdır. Onların tümünü reddederek biz kendimiz bugün Kuranla muhatap olmalıyız, bizlerde arapça biliyoruz, bizlerde Kuranı yeniden izah edebilmeliyiz…

Kuranı Kerimi modern ve çagdaş bir şekilde açıklamalı ve hayatımıza aktarmalıyız diyenler hiç te az degildirler. Bunlar daha da ileri giderek diyorlarki: Geçmiştekiler, mesela Allahın Rasulü Kuranı nasıl anlamıştır ? sahabe kuranı nasıl anlamıştır ? Tabiin ve Tebei tabiin Kuranı nasıl anlamıştır ? Selefi Salihin Kuranı nasıl anlamıştır ? Müctehid imamlar bu konuda neler söylemişlerdir ? Zamanımıza gelene kadar İslam alimleri Kuranı Kerimi nasıl anlamış ve anlatmışlar ..?

Evet bunların hiç birisi bizleri baglamaz diyor ve devam ediyorlar: Hatta bütün bunlar bizim için ayak bagıdır, bunlardan artık bir şekilde kurtulmamız lazımdır. Bizlerde arapça biliyoruz, bizlerde akıl sahibiyiz, bizlerde düşünüyoruz bizlerde Aklımızla Kurana baş vurup ne anlıyorsak ve ne anlamışsak hayatımıza aktarmalıyız diyorlar ve bazıları daha da ileri giderek kendinden önceki İslam alimleri hakkında hiç te iyi şeyler söylemiyorlar…

Kuranı Kerimin anlaşılması hususnda bir de daha degişik şekilde düşünenler var onlarda Kuranı Kerime gereksiz bir kudsiyet yükleyerek, gereksiz bir dokunulmazlık izafe edilerek deniliyorki: Haşa haşa Kuran kim biz kim ? Kuranı Kerim gibi Allah tarafından indirilmiş Mukaddes bir kitabı biz nasıl anlayabiliriz ? Onu ancak Peygamber ve Alimler anlayabilirler Onu anlamak şöyle dursun, elimize almamız bile dogru degildir…

Tabiiki bu görüş te yanlış ve sakat bir görüştür. En güzel kılıflar ve süsler içerisinde muhafaza edilmek mutlaka çok güzeldir ama her zaman baş köşede asılı durması ve adeta bir süs eşyası havasında bakılması ve hiç indirillip ele alınmaması ve okunmaması, anlaşılmaya çalışılmaması ayrı bir cehalet eseri diye inanıyoruz. Kuranı kerimi anlamaya çalışırken bu ve buna benzer ifrat ve tefritlerden yani aşırılıklardan mutlak surette kurtulmamız icap etmektedir…

Rabbimizin bize Cebrail aracılıgıyla Peygamber efendimize verilerek indirdigi bu Mukaddes kitabımızı bu gün bizlerde anlamaya çalışmalı, Kuranı kerimle hayatımızı düzene, nizama, intizama sokmalıyız. Lakin bunu yaparken de tüm geçmişin üstüne bir çizgi çekerek degil, Peygamber efendimizden günümüze gelene kadar yazılan bütün Tefsirleri göz önünde bulundurarak, onlar Kuran konusunda ne demişlerse, nasıl izah etmişlerse, ne şekilde açıklamışlarsa hepsinden de faydalanarak anlamaya çalışmak zorundayız…

Allah ondan razı olsun, Saidi Nursi nin dedigi gibi zamanımıza gelene kadar Yetmiş beş bin TEFSİR yazılmış, her bir Tefsir zamanına ışık tutmuş en muteber olanları günümüze kadar ulaşmış ve hala da Müslümanların istifadesine sunulmaktadır bizlerden beklenen bu Müfessirlerin anlatımlarını, izahlarını da göz önünde bulundurup Kuranı Kerimi en güzel bir şekilde anlamaya ve hayatımıza aktarmaya bakmalıyız. Yoksa sadece kuru akılla bu anlayışı kesinlikle mutlak dogru zannedip arkasına düşmek bizleri perişanlıga sürükleyecegini de unutmamamız gerekmektedir…

Ben öncelikle Dinimi ögrenmem gerekmektedir düşüncesine varmalıyım. Dinimi ögrenmemden kasıtta tabiidirki Kuranımı ögrenmemden geçmektedir. Müminlerin ibadet ve muamelat yani sosyal yaşantı hususunda esasları tesbit eden fıkhi prensiplerle, İslamca düşünme ve yaşama esaslarını tesbit eden prensipler farklı hususlardır. Zira bir Müslüman Namaz kılsa da, sıhhatli bir İslami hayat düşüncesini bulamamış olabilir…

İşte burada Kuranı Kerim de İslamca düşünme ve hayata aktarma prensiplerini tesbit eden ayetler göz önünde bulundurularak bu husus anlaşılmaya çalışılmalıdır. Zira eger düşüncede zararlı bazı illetler, hastalıklar var ise bu husus zamanla dini hayatta yozlaşmaya ve bu olumsuz tavırlarda çok geçmeden davranış ve amel yani uygulayış bütünlügünü etkileyecek Allah korusun fayda yerine bizleri zarara ugratacaktır…

Bu sebepten dolayıdır ki; Peygamber efendimiz (sav) İnsanlara İslam dinini ilk teblig etmeye başlarken öncelikle insanları cahili düşüncelerden arındırmış, insanların inanışları İslamlaştırılıp, şirk pisliklerinden kurtarıldıktan sonradır ki, amelleri belirleyen fıkhi ayetler inmeye başlamıştır. Evet bizlerde günümüzde Kuranı anlamak, kavramak zorundayız. Kuranı kerimi anlıyamayız, kavrıyamayız onun anlayışından uzaklardayız gibi ürkeklik tamamen yanlıştır…

Kuranı kerim insanlar için inmiş, nazil olmuştur, öyleyse onu anlayacak ve kavrayacak hayatına böylelikle aktaracak olanda elbette insandır. Biliyoruz ki; Kuranı Kerimde Muhkem ve Müteşabih ayetler vardır. Kuranın ifadesiyle Kitabın anası diye adlandırılan Muhkem ayetler, manası okuyan insan tarafından kolayca anlaşılan ayetlerdir ki bunlar inanılıp amel haline getirilmeleri gereken yani hayata aktarılan ayetlerdir. Bu ayetler bizden öncelikle iki şey ister İman ve Amel…

Müteşabih ayetler ise birden çok manaya ihtimali olan, yaratılmışların düşünce ufkunun almakta zorlanacagı anlamakta, kavramakta güçlük çekecegi ayetlerdir. Bu ayetler yalnız imanla ilgilidir, amelle ilgili degildir. Yani bu ayetlere sadece İMAN edilir amel edilmez, amelin konusu degildir bunlar. Mesela Allahın diri olması, görmesi, konuşması, işitmesi, arş, kürsi, istiva, Allahın eli-yedullah, Cennet, Cehennem, Ruh, Melek, Cin…

Bu ve buna benzer konuları içeren müteşabih ayetler sadece İMANIN konusudur, amelin konusu degildir. Zira bunların gerçek mahiyetini anlamak mümkün degildir. Nitekim Kuran bunları anlamaya çalışıp manalandırmak istiyenleri kalplerinde hastalık bulunanlar olarak vasıflandırmıştır…

Muhkem ayetler ise insanın duygularının anlayabilecegi konulardan bahseder. Ve insanların ne yapmaları ve ne yapmamalarından bahseder. Bunları anlamak, bu ayetlere mana vermek, hatta bu ayetin manası kesin olarak şudur diye kesin bir sonuca varmak hem caizdir ve hem de mümkündür denilmiştir. Dahası Şeriatta arzu edilen de budur…

Yine kuranı Kerimin anlaşılması konusunda Müfessirlerin babası konumunda olan İbni abbas Radıyallahu anh şöyle buyuruyor: * Vahiy, Kuran dört vecih üzeredir. 1.) Arap dilini bilmekle biline bilen vecih. 2.) Bilmeme konusunda hiç kimsenin mazur olamayacagı vecih. İlk okuyuşta hemen hemen herkesin anlayabilecegi vecih. 3.) Ancak Alimlerin anlayabilecegi vecih. 4.) Allahtan başka hiç kimsenin bilemeyecegi vecih…

İnanıyoruzki; Kuranı Kerimi anlayabilmek için yine öncelikle Kuranı Kerime müracaat edecegiz. Zira Kuranın en önde gelen Müfessiri yine Kurandır. Eger bir yerde manası mücmel yani kapalı bir ayetle karşı karşıya gelmişsek Kuranın o konudaki diger ayetlerine müracaat edecegiz. Kuranı kerimi bir bütün halinde yani hem Sure bütünlügü, hem de Kuran bütünlügü içinde anlamaya çalışmak zorundayız…

Kuranı kerimi anlıyabilmek için daha sonra SÜNNETE müracaat edecegiz. Zira Sünnet kuranı açıklayan, TEFSİR eden, şerheden ikinci temel kaynaktır. Peygamber efendimiz (sav) hem Kuranın lafızlarını hem de manalarını ashabına anlatmıştır. Kuranı Kerimi Rasulullahtan daha iyi bilen tabiidirki yoktur, ondan daha iyi onu anlayacak başka biriside yoktur. Allahın Rasulü sadece Kuranı bilen anlayan degil aynı zamanda onu ayet ayet pratikte uygulayandır…

Şurası gayet iyi tefekkür edilmelidir ki; Sünnete başvurmadan Kuranı Kerimin anlaşılması asla mümkün degildir. Allah Rasulü (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Dikkat edin bana Kuran ve onun bir misli de verilmiştir…Ebu Davud…** İslam Alimlerinin ifadesine göre Sünnet de aynen Kuranı Kerim gibi vahyedilerek inzal buyurulmuştur. Ancak bir farkla ki, Kuran tilavet edilir, Namazda okunur biz buna vahyi metluv diyoruz. Ama Sünnet tilavet edilmez buna da vahyi gayrı metluv diyoruz…

Öyle ise Kuranı anlıyabilmek için ikinci olarak müracaat edecegimiz kaynak Sünnettir. Allah ondan razı olsun İbni kesir Rahmetullahi aleyh bu konuda zamanımıza şu rivayeti taşıyor: Sahabeyi kiram Rasulullahtan on ayet ögrenince ayrıca bu ayetlerin ilim ve amel açısından ihtiva ettiklerini ögrenmedikçe diger ayetlere geçmezlerdi. Zaten anlamaya ve kavramaya çalışmaktan kasıt da bu degilmidir..?

Kuranı Kerimi anlıyabilmek için ayrıca nuzul yani iniş sebebi ve Sahabe sözlerine müracaat edecegiz. Kuranı kerim konusunda şüphesiz SAHABE çok bilgi sahibidir. Peygamber efendimiz (sav) yirmi üç sene Peygamber olarak bilfiil onlarla birlikte yaşamıştır. Onlar Kuranın nazil oluşuna bizzat şahit olmuşlardır, o olayı yaşamışlardır. Tabiidirki Kuranı en iyi bilen onlar Sahabeyi kiram olmalıdır. Özellikle sahabenin İmamları, Alimleri olan dört büyük imamın sözlerine müracaat edilmelidir. Ayrıca ibni Mesud gibi, İbni Abbas gibi Kuranı çok iyi bilen diger Sahabe Alimlere de müracaat edilmelidir öncelikle…

Kuranı kerimi anlama ve kavramada ayrıca Tabiin alimlerine ve imamlarına, müctehid imamların bu konudaki görüşlerine ve Rasulullahtan (sav) günümüze kadar Kuranı Kerim hakkında alimlerimizden kim ne söylemişse imkanlarımız ölçüsünde onlara müracaat etmek zorundayız. Ancak bunlara müracaat ederken bunları ögrenme adına degilde bunlar vasıtasıyla Kuranı Kerimi ögrenme adına çalışmalarımızı yürütecegiz…

Bunlardan sonra Kuranı Kerimi anlamak ve kavramak adına onu okumaya, ona müracaata başladıgımız anda dikkat etmemiz gereken hususlarıda gözden kaçırmayacagız şöyleki: Kuranı Kerim Kerimi anlamak maksadıyla ona yönelen kişi her şeyden önce Kelamın büyüklügünü ve azametini bilerek ona yönelmesi gerekir. Onu anlamak adına eline alan kişi Kuranı Kerimin azametini öncelikle iyi kavramalıdır. Kuran ifadelerine saygılı olmalı, bu kelamın bir beşer kelamı olmadıgını idrak etmelidir…

Kuranı Kerimin yani Mushafın zahirine abdestsiz dokunulamadıgı gibi batınına yani manasına da bu tür hastalıklardan arınmış, tazim ve saygı, hürmet nuruyla parlamış kalpler ancak ona yaklaşabilir. Zira Kuran ancak Muttakiler – Allahtan gerektigince korkan takva sahipleri için hazinelerini açacaktır. Peşin fikirler ve çeşitli kalbi illetli hastalıklarla ona yaklaşan kişilere Kuranı Kerim hidayet kaynagı olmayacaktır…

Kuranı Kerimi anlıyabilmek için Ona yönelen kişi ikinci olarak kalp huzuru ve nefsin dedikodularından kurtulmak zorundadır. Selefi salihinden bir kişiye: Sen Kuran okurken kalbine başka bir şeyler gelirmi diye sormuşlar. O mübarek zat: Benim için Kurandan daha sevimli bir şey yokki, o anda kalbime başka bir şey gelsin buyurur…

Kuranı Kerimi anlıyabilmek için ona yönelen kişi sadece mücerret okumak için degil okudugunu anlıyabilmek şuuruyla Kurana yönelmek zorundadır. Buna biz tedebbür diyoruz. Tedebbür yani okudugunu hakkıyla anlamaya çalışmak kalp huzurundan sonra gelir. Zira Kuranın kıraatından esas maksat düşünmektir, onun içindir ki Kuranı Kerim de: Agır agır okunması emredilmektedir.(Ali Küçük. Surelerin mesajı.) Hazreti Ali efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: * Anlamayarak yapılan ibadette ve düşüncesiz kıraatte hayır yoktur…*

Kuranı Kerimi anlama ve kavrama yönüyle en iyi izah edenler yine müfessirlerdir kanaatıyla biz konumuza esas aldıgımız Yusuf suresinin bir ve ikinci ayetinden örnekler vermek istiyoruz tefsirinde Seyyid Kutub Bu ayetlere şöyle manaları zamanımıza taşıyor: * Elif, Lâm, Râ; bunlar gerçeği açık açık anlatan kitabın ayetleridir…“ Bu ve benzeri türden harfler, insanların hiç de yabancısı olmadıkları, aralarında kullandıkları harflerdir.

Beşeri yetenek ve gücün, asla üretemeyeceği bu ayetlerde gerçeği açıklayan kitabın ayetlerindeki harfler de aynı harflerdir. Yüce Allah, Arap alfabesinin bilinen harflerinin kullanıldığı Arapça bir kitap indirmiştir:“Anlayabilesiniz!“Allah sizin tanış olduğunuz sıradan sözcükleri kullanarak sözlere, mucizevî, olağanüstü bir kitap ortaya koymuştur!

Umuluyor ki bu somut gerçeğin farkına varır da bu kitabın bir insan ürünü olamayacağını anlar, ancak ve ancak bir vahiy olduğunu kavrarsınız! Bu ayetle akıl ve bilinç, sözkonusu olgunun ve bu olgunun gözkamaştırıcı göstergelerinin farkına varmaya, bu gerçeği kavramaya çağrılmaktadır.(Seyyid Kutub.Fi zilal)*

Hicaziden de bir izah örnegi verdikten sonra konumuzu bitiriyoruz inşaallah: *Hz. Yusuf (a.s.)’ın hayatını anlatan bu sûre Mekke’de nazil olmuş­tur. Yusuf (a.s.)’ın hayatını anlattığı için „Yusuf sûresi“ adım almıştır. Musa, İsa, İbrahim, Nuh Aleyhiselam gibi diğer Peygamberler birçok sûrede an­latıldığı halde Yusuf (a.s.) yalnız bu sûrede uzunca anlatılmış, diğerle­rinde hiç tekrarlanmamıştır.

Bu sûrede dünyada devlete, ahirette Cennete giderken engel olarak karşısına, kardeşlerinin çıkabileceğini, onları aşarsa güzel bir kadın en­geli, onu da aşarsa maddi sıkıntı, fakirlik engeli, onu da aşarsa hapis­hane engeli, onu da aşarsa makam mevki engeli çıkabileceğini anlatır ve Rabbimiz bize Yusufun bütün bu engelleri aştığı gibi bizim de aş­mamızı, aşabileceğimizi ister. 1-2- Bunlar, Kitabı Mübinin âyetleridir. Bu Kitabı anlayasıniz diye Arabça olarak indirdik.

Bu okuduğumuz, iman ettiğimiz, herşeyimizden aziz bildiğimiz Kur’ân bize herşeyi açıkladığı gibi kendisi de mübindir. Açıkdır, açıkla­yıcıdır. Bizim Onu anlamamız için indirilmiştir. Arapça indirilişi anla­mımız içindir. Çünkü Allah’ın Rasulü Arapdır ve Arapça bilmektedir. Onun için Arapça indirilmiştir. Ayrıca Kur’ân nazil olduğunda Arap dili altın çağını yaşıyordu, Halen dünyamız ediplerini etkileyen şairler o dönemin şairleridir. Manası kapalı kelime kalmamış, şairler şiirlerinde kullanmış ve halka mal olmuş.

İşte böyle bir dille nazil olduğu için manasını anlamak daha kolay olmuştur. Cahiliye dönemi şiirini bugünlere kadar getirenler yine müfessirlerimizdir. Çünkü onlar Kur’ân’dan bir kelimenin manasını araştırırken bu kelime İmri-ül Kays’ın şiirinde şöyle geçmiş ve şu manaya kullanılmış­tır diye şahit olarak kullanılmıştır. Kur’ân Arapçadır.

İçinde bazı kelimelerin Farsça, Türkçe, Hindce, Habeşce olduğunu söyleyip bazı örnekler vererek yabancı kelimeler de olduğunu iddia eden alimler varsa da bu pek geçerli bir iddia değildir. Yaşayan her millet başka dillerden kelime alır ve o kelimeyi kendi dil yapısına uydurur. Biz Kur’ân’ı anlamak için Arapçayı öğreneceğiz.

Bugün sömürge dili olan İngilizce’yi öğrenmek için en sağlam diye bildiğimiz müslümanların can attığını, milyonlar harcadığım görüyoruz. Öğrendiği vakitte „Ben sömürgeci patronlarımın dilini biliyorum“ diyerek başkalarına hava atabiliyor. Efendimiz Zeyd (r.a.)’a Yahudiceyi Öğrenmesi için verdiği emri de kendisine dayanak kabul ediyor. Halbuki bilmiyor ki Efendimiz bu emri yalnız Zeyd (r.a.)’a vermiştir. Bütün Sahabe’ye vermemiştir. Devletin ihtiyacı kadar kişi öğrenmelidir, o kadar.

Netice olarak diyoruzki: kuranı Kerimi iyice anlamalı ve kavramalıyız ve hayatımıza tatbik etmeliyiz. Başka da bir kurtuluş yolu bilmiyoruz. Pakistan Müslümanlarının önderlerinden, Muhammed İkbal diyorki: Ey Müslüman Senin hayat nizamın olan ve sana hayat vermek, seni diriltmek için indirilen Kuran ile daha tanışmamışsın bile. Ondan ve onun yasalarından haberin bile yok. Belkide onunla ölüm döşeginde buluşacaksın. Ne hazin ki, sana hayat ve kuvvet bahşetmek için indirilen Kuran, şimdi kolay ölesin diye son anlarında sana okunuyor…

Bir başka şairimizde: Ya açar bakarız nazmı celilin yapragına. Ya üfler geçeriz bir ölünün topragına. Hele inmemiştir Kuran, bunu hakkıyla bilin. Ne mezarlıkta okunmak, ne fal bakmak için. Diyerek Kutsal kitabımızın öncelikle yaşayan insanlara hitap ettigini ve yaşayan insanlara hayat rehberi oldugunu, yaşantımızı ona göre şekillendirmemiz gerektigini şiirsel bir üslupla ifade etmektedir…

Allahım bizlere Kitabın Kuranı kerimi anlamak ve yaşamak için firaset ver. Bizleri senin dosdogru yolun olan SIRATI MÜSTAKİM den ayırma. Bizleri Ehli sünnet vel cemaat mezhebinden ayırma ya Rabbi. Bizleri Kuran ve Sünnet düsturuna sımsıkı baglananlardan eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…

Sermed Kadir… 01.01.2009

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.