İmamı azam Ebu Hanife, İstinbat için yani hüküm çıkarmak için tafsilatlı olmasada bir metod ortaya koymuştur. Onun bu metodu, ictihadın bütün türlerini içine almaktadır. Ebu hanife kendisinden rivayet edildigine göre bu konuda şöyle söylemektedir: * Ben Allahın kitabıyla hüküm veriyorum. Kitapta bulamazsam Resulullahın (sav) Sünnetine sarılıyorum. Allahın Kitabında ve Resulünün Sünnetinde bir hüküm bulamadıgım zamanlarda da Sahabilerin sözlerine baglanıyorum…
Yalnız Sahabilerden istedigim kimselerin sözünü alıyor, istedigim kimselerin sözlerini almıyorum. Ancak Sahabelerin sözlerinin dışına da çıkmıyorum. Fakat iş İbrahim Nehai, Şabi, İbni sirin, Ata ve said bin müseyyeb e gelince Onlar nasıl ictihat yapmışlarsa ben de öyle ictihat yapıyorum…* Bu ifade, Ebu hanife nin önce Kitap, sonra Sünnet, daha sonra da sahabilerin sözlerine dayanarak FETVA verdigi, tabiilerin söz ve görüşlerine baglı kalmadıgını göstermektedir…
Bu husus kısaca ifade edilmek istenirse denilir ki; Nasslara dayanarak ictihat yapma hususudur deriz. Hakkında NASS bulunmayan meselelerin hükümlerini açıklamak için yaptıgı içtihatlara gelince; Bu husus İslam alimlerinden, El Mekkinin menakibu Ebu hanife adlı eserinde şu şekilde izah ediliyor: * Ebu Hanife nin görüşleri sika yani güvenilir kimselere dayanmak ve kubuh yani kötü olanlardan kaçınmaktır. Onun ifadeleri; İnsanların muamelelerini, bu muamelerin düzgün olmasını, onların işlerinin iyi gitmelerini saglayan esasları yakından incelemiş bulunmasının bir sonucudur…
Ebu Hanife, meseleleri kıyas yolu ile hallederdi. Kıyası tatbik etmek imkansız olursa istihsan a yani Ümmetin menfaatini ve Adalet esasını dikkate alarak, iki hükümden daha kolay olanını tercih etme hadisesine baş vururdu. İstihsan da yürümezse Müslümanların Örf ve teamüllerine yani yerleşmiş olan ananelerine göre fetva verirdi. Ebu hanife İcmaa ile kabul edilen Hadislere sarılır ve bunlara göre KIYAS yapardı…
Sonra istihsana baş vururdu bunlardan hangisi daha uygun düşerse ona göre fetva verirdi…* Bu izahlardan sonra Sehl Rahmetullahi aleyh diyorki: İşte Ebu Hanifenin ilmi budur. Bu ise ammenin –umumun – genel olanın ilmidir. Bu rivayetleri biz birazcık açacak olursak meseleyi daha etraflıca anlayacagız inşallah Buna göre Ebu Hanifenin ortaya koymuş oldugu metodu – Usulü şu yedi başlık altında izaha gayret edelim…
1.) Kitap: Kuranı kerim Bu, şeriatın temel diregi ve Allahu Tealanın kıyamet gününe kadar baki kalacak nurudur. Kuranı kerim, Şeriatın genel esaslarının toplamını içerisine alır. Mutlak manada asıl hükümler ondan çıkarılır. Yani Kitabımız Kuranı kerim, Şeriatın bir bakıma Anayasasını teşkil eder…
2.) sünnet: Sünneti seniyye Allahın kitabını açıklayan, kitaptaki mücmel yani manası gizli olan hükümleri genişleten, Peygamber efendimizin (sav) Rabbından aldıgı elçilik görevini teblig etmekten ibarettir. Yani Sünneti seniyye, yakinen İMAN edenler için bir teblig olup onu kabul etmeyenler, Peygamber efendimizin (sav) Rabbından aldıgı elçilik görevini de tanımıyorlar demektir…
Allahu Teala Muhkem ayetleriyle Resuli ekreme (sav) itaati farz kılmıştır. Bu sebeple İslam fıkhında SÜNNET kati bir delildir. Resuli ekremin (sav) : ** Şüphesiz ki bana bir Kitap ve onunla birlikte bir benzeri verildi…** Hadisi şerifini esas alan İslam uleması; * Cebrail Kuranı Kerimi getirdigi gibi, Sünneti de Rasuli Ekreme (sav) talim ettirmiştir…* hükmünü beyan etmiştir. Kuranı Kerimde bilindigi gibi KİTAP ve HİKMET bir arada zikredilmiştir. Netice olarak; Resuli Ekremin (sav) Din hususundaki her emrine itaat etmek farzdır. Hiç kimsenin bu gerçege karşı gelme hakkı yoktur…
3.) Sahabilerin sözleri: Çünkü Sahabiler, Peygamber Efendimizin (sav) tebligini bizzat işitmişler ve vahyin gelişini gözleriyle görmüşlerdir. Onlar, Ayet ve Hadisler arasındaki çeşitli münasebetleri bilen Peygamber Efendimizin (sav) ilmini kendilerinden sonraki nesillere aktaran – ulaştıran kimselerdir. Sahabeden sonra gelen ve onları gören, Tabiilerin sözleri elbette aynı derecede degildir. Çünkü sahabelerin sözlerinin dogrudan dogruya Peygamber Efendimizden (sav) alınmış olma ihtimali vardır….
Sahabeler Peygamber Efendimizden rivayet etmeseler de, onların bir çok görüşleri Peygamber Efendimizin sözlerine dayanmaktadır. Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali gibi Peygamber Efendimizle uzun zaman arkadaşlık yapmış olan Sahabiler, sohbetleriyle eş degerde ve sayıda hadis rivayet etmemişlerdir. Fakat onlar, Elbette Peygamber Efendimizin sözleriyle fetva veriyorlardı. Ancak, Peygamber Efendimizin sözlerini degiştirmekten korktukları için bunları Ona nisbet etmiyorlardı…
4. KIYAS: Ebu hanife Kitap, Sünnet ve Sahabilerin sözlerinde bir nass bulamadıgı zaman Kıyasa baş vururdu. Kıyas: Hakkında NASS bulunmayan meseleleri baglamak ve hepsine aynı hükmü vermektir. Yani Kitap, Sünnet ve İcmaa ile sabit olan bir hükmün, illet ve sebeplerini dikkate alarak bu kaynaklarda bulunmayan, fakat aynı konuma yakın olan diger meselede de gösterme hadisesidir Kıyas. Aslında bu husus, meseleyi nassın ifade ettigi hükmün evsaf ve sebeplerini tesbit etmek suretiyle nassa dayandırmaktır. Zira bir meselede hükmün illeti bilinince, aynı illete sahip olan bütün meselelere tatbiki mümkün olur. Bu hususa bazı Alimler, Nassın tefsiri demişlerdir…
İmamı Azam Ebu Hanife, kıyasla istinbat yani hüküm verme hususunda en yüksek mevkiyi işgal eden bir imamdır. Ebu hanife Fıkıhtaki yüksek mertebesine bu sayede ulaşmıştır. Ebu Hanife, bir hükmün illetini araştırır ve onu tesbit ettikten sonra KIYAS yapmak suretiyle bir çok meseleleri çözerdi. Hatta ortaya çıkmamış olan meseleleri var sayar ve aynı usulle aynı metodla onların hükümlerini açıklardı. İşte bu türlü meseleleri olmuş gibi takdir edip hükümlerini açıklayan bu çeşit fıkha Takdiri ya da farazi fıkıh adı verilir…
5. İCMAA: Bu husus aslında İslam Fıkhında bir hüccet olup her hangi bir asırdaki müctehidlerin bir hüküm üzerinde fikir birligine varmalarıdır. İslam Alimleri İcmaaın huccet oldugunda birleştikleri halde, Sahabilerden sonraki asırlarda mevcut olup olmadıgında ihtilafa düşmüşlerdir. İmam Ahmed bin Hanbel, Sahabelerden sonraki asırlarda İcmaın olmayacagını, çünkü Fakihlerin bir hüküm üzerinde görüş birligine varmalarının imkansız oldugunu ileri sürmüştür…
Hanefi Fakihlerinden İmam Serahsi Rahmetullahi aleyh, İcmayı anlatırken şu tanımı yapıyor: * Her asırda Fıskını ilan etmeyen, heva ve heveslerine tabii olmayan bütün müctehid imamların ittifakına icmaa denir. Şurası kati surette bilinmelidir ki; Kati bir delile dayanan ve tevatürle gelen bir icmaanın inkar edilmesi insanı küfre götürür. Zira bu hususta kati delilleri yalanlama söz konusudur. Müctehid olmayan kimselerin tamamı; herhangi bir konuda ittifak etseler, bununla İCMAA teşekkül etmez…
Şu hususu da burada ifade etmek gerekir ki; Müctehid sayesinde ilme sahip olmayan ve Müctehid oldugunu ilan etmeyen; buna mukabil insanlar indinde * Mürşidi Kamil * diye anılan kimselerin; Şeri bir konu üzerinde ittifak etmeleri İCMAA degildir. Çünkü onların da; Şeri konularda, bir müctehidi taklid etmeleri vaciptir. Nitekim Tasavvuf yolunun büyüklerinden İbrahim bin Ethem, Maruf Kerhi, Ebu yezid Bestami ve Fudayl bin İyaz; amelde Hanefi mezhebini taklid etmişlerdir…(Emanet ve Ehliyet.Yusuf kerimoglu.C.1sayfa.41.)
6.İSTİHSAN: İslami ıstılahta tanım olarak Ümmetin menfaatını ve Adalet esasını dikkate alarak, iki hükümden daha kolay olanını tercih etmektir İstihsan. Bu husus zahir yani açık olan Kıyasın hükmünü bırakıp buna muhalif olan başka bir hükmü kabul etmektir. Bu husus, ya zahir yani açık olan kıyasın bazı cuzi meselelere elverişli olmadıgı ortaya çıktıgı için, başka bir illetin araştırılmasıyla olur ve bu yeni illete göre hüküm vermeye hafi yani gizli kıyas denir, ya da zahir – açık kıyas, bir nassla çatışır ve bu nass sebebiyle kıyas terk edilir…
Çünkü Kıyasla amel etmek Nass bulunmadıgı zaman olur. Yahut ta kıyas, icmaa veya Örfe aykırı düştügü için bırakılır; İcmaa ve Örf ile amel edilir. Bakara suresi ayet 85.te mealen*** Allah sizin için kolaylık diler, zorluk murad etmez…*** ayeti kerimesi de İstihsanın delili olarak kabul edilmiştir. İmam serahsi Rahmetullahi aleyh İstihsanın müsamaha ve Ruhsat esasına dayandıgını beyan etmiştir…
İstihsan konusunda fakihlerin en kuvvetlisi İmam Ebu Hanife idi. İmam Muhammedin anlattıgına göre, Ebu Hanifenin talebeleri kendisiyle Kıyas üzerinde tartışırlardı. Fakat o, İstihsan yapıyorum deyince, hiç kimse ona yetişemezdi ses çıkaramazdı.
7.ÖRF: Örf kısaca tanım olarak Şeri Şerife aykırı olmayan ve aklı selim sahibi kimselerin mustahsen yani güzel buldugu, iyi gördügü davranışlardır. Bu husus kısaca Kuran, Sünnet, Sahabilerin tatbikatı gibi hakkında her hangi bir nass bulunmayan mesele üzerinde Müslümanların teamülü uygulamaları demektir. Bu da hüccet olup iki kısma ayrılır. SAHİH ÖRF ve FASİD ÖRF. Sahih örf kısaca: Nassa aykırı düşmeyen örftür. Fasit örf te, Nassa aykırı düşen örftür. Bu bakımdan fasid örfün bir degeri yoktur. Sahih örf ise, nass bulunmayan yerlerde bir huccet teşkil eder…
İmam Ebu Hanife zamanında yaşayan İslam Alimleri arasında Fıkıh alanında İstinbat yani hüküm çıkarma yoluyla en geniş noktada tutan Alimlerin ilkidir. Ayrıca esasa baglı kalarak ayrıntılara en çok uzanan ve olmamış şeyleri olmuş gibi kabullenerek hüküm veren imamdır. Ondan önceki İslam Alimleri bu tür davranışları yadırgar, toplumu boşuna ugraştıran meşgaleler olarak degerlendirirlerdi…
Misal olması açısından Zeyd bin sabit in davranışını örnek göstercek olursak, her hangi bir konuyla ilgili olarak soru soruldugunda: Sordugunuz vuku buldumu diye sorar, yok dedilermi vuku buluncaya kadar bırakın öyleyse, derdi. Ne var ki, Ebu hanife degişik bir yaklaşımla, Müctehidin, halka fıkhi konuları hazır bulundurma sorumlulugu bulunduguna inanırdı. Bu fıkhi olay müctehid zamanında vuku bulmasa bile, vuku bulacagı düşünülerek davranılmalıydı…
Katade Rahmetullahi aleyhe, İmam Ebu Hanife bir mesele sormuş Katade demişki vuku buldumu bu mesele ? Ebu Hanife: Hayır deyince, şu karşılıgı vermiş: * Olmayan şeyi niçin soruyorsun bana ? Bunun üzerine Ebu Hanife: * Biz İmtihana vuku bulmadan hazırlanırız. Eger olursa nasıl girip çıkacagımızı ögrenmiş oluruz. (Mustafa Sıbai.İslam hukukunda sünnet.s.340.) İşte İmamı Azam Ebu Hanifenin usulü ve metodu kısaca böyle idi…
Ebu Hanifenin İbadeti ve Dini ürpertisi hususuna gelince Ebu Hanife, Aziz ve Celil olan Rabbine itaatı, geceleri NAMAZ la geçirmesi ve Kuran okumasıyla meşhurdur. Ve denirki; Kırk yıl yatsı abdestiyle Sabah Namazı kılmıştır. Komşuları da onun, geceleri Namaz kılıp, kuran okuyarak ve Allah korkusundan aglayarak geçirdigini duyduklarını anlatmışlardır…
Bir ara Küfe koyunlarıyla, göçebelerin koyunları karışmıştı. Sordu Koyun kaç yıl yaşar ? dediler ki yedi yıl. Bunun üzerine sahipleri kesin bilemez ve hak geçer endişesiyle yedi yıl koyun eti yemekten sakındı…(Akaid risaleleri. Ali Nar.s.53-56.) Ebu Hanife başlı başına bir kitap telif etmemiştir. Ancak ona bir takım küçük risaleler nisbet edilmektedir. Fıkhul Ekber, El Alim vel Meteallim gibi…
Hicri 132.yılında ölen talebesi Osman el Betiye yazdıgı Risale ile Kaderiye görüşlerini reddetmek için kaleme aldıgı Risale bunlar arasındadır. Bu risalelerin hepsi Kelam ilmine, ögüt ve nasihata dairdir. Ebu hanifenin Fıkhi görüşlerini, içtihat ve Fetvalarını nakleden ve bir araya toplayan İmamYusuf ve İmam Muhammed gibi talebeleridir…
İmamı azam Ebu Hanife öldükten sonra 32. Yıl daha yaşamış olan İmam Yusufun, Ebu Hanifenin görüş ve rivayetlerini de içine alan önemli eserleri şunlardır. 1. Kitabul asar, bu eser genelde Ebu hanifenin İstinbat – hüküm çıkarma ve içtihattaki önemli yerini göstermektedir. 2. İhtilafu ebu Hanife ve İbnu Ebu Leyla. Bu eserde İmam Yusuf, 148.Yılında vefat eden Kadı ibnu Ebu leyla ile İmam Ebu Hanife arasındaki ihtilafları toplamıştır.
3. Er reddi Ala Siyeril Evzai: Bu eserde savaş halinde müslümanlarla gayri müslimler arasındaki alaka ve münasebetler ve CİHAD ile ilgili hususlarda İmam Evzai ve digerleri arasındaki ihtilaflar yer almaktadır. 4. Kitabul Haraç: İmam Yusuf, bu ölümsüz eserinde İslam devletinin maliyesi için degişmez ve saglam bir nizam ortaya koymaktadır. Bu kitapta o hocası Ebu Hanifeye muhalefet ettigi meseleleri de ele alıp hem kendi görüşünü hem de hocasının görüş ve içtihadını büyük bir samimiyet, ciddiyet ve İlim adamından beklenilen bir dürüstlükle anlatır…
İmamı azam Ebu Hanifenin Mezheb ve görüşlerinin yayılmasını saglayan ikinci talebesi, Hicri. 189.yılında vefat eden. Muhammed bin el Hasan eş Şeybanidir. Kısaca eserlerini yazacak olursak sırasıyla: El Asl- El Mebsut, Ez ziyadat, El Camius Sagir, El Camii ul el Kebir, Es Siyer us Sagir, ve Es Siyer ul Kebir dir. Bu kitaplar Hanefi mezhebinde Kaynak vazifesi görmüşlerdir. Özel bir tercih sebebi bulunmadıkça bu kitaplardaki görüşler terk edilmez…
Daha önce de ifade ettigimiz gibi İmamı Azam Ebu Hanifenin talebeleri pek çoktu. Bunlar onun görüşlerini yaymak, fıkhın dayandıgı esasları açıklamak hususunda çok gayret göstermişlerdir. Pek az meselede hocalarına muhalefet etmişlerse de Umumi olarak onun görüşlerine uymuşlardır. İster hocalarına uysunlar, isterse muhalefet etsinler, onun dayandıgı delilleri açıklamayı ihmal etmemişlerdir. Aynı zamanda Ebu hanifenin görüşlerine dayanarak bir çok feri meseleleri ele alıp incelemişler ve bu meselelerin dayandıgı kıyasları açıklamışlardır…
İmam Ebu Hanifenin talebelerinden sonra gelen ve bu mezhebe baglı olan Fakihler, hükümlerin illetlerini ortaya koymaya ve bunları gelecek asırlarda meydana çıkacak olan meselelere tatbik etmeye çok önem vermişlerdir. Bunlar, Mezhebin Feri meselelerde dayandıgı hükümlerin illetlerini tesbit edip ortaya çıkardıktan sonra birbirine benzeyen bütün meseleleri genel kaideler altında toplamışlardır. Böylece, çeşitli füruu meseleleri içine alan külli kaide ve nazariyeler koyarak, Hanefi mezhebini sistemleştirmişlerdir…
Hanefi Mezhebi, çeşitli örfleri bulunan bir çok ülkelere yayılmıştır. Bu ülkelerde yeni hükümler çıkarmayı gerektiren bir çok olaylar meydana gelmiş ve bu sırada Abbasi devletinin Resmi mezhebi olmak sıfatıyla Hanefi mezhebi, bu meseleleri halletmek mecburiyetinde kalmıştır. İşte Hanefi mezhebi, Abbasi devletinin resmi mezhebi olarak beş yüz seneden fazla İslam ülkelerinde tatbik edilmiştir…(mezhepler Tarihi.M.E.Zehra.sayfa.250-251.)
Başlangıçta Abbasi devletinin resmi mezhebi olmasında tabiidirki; İmam Yusufun başkadı olmasının büyük bir rolü vardır. Daha öncekileri saymazsak Osmanlı devletinde de olay tam bunun benzeri bir durumu içerisinde saklamaktadır. Böyle olmasında öncekilerle beraber Molla Husrev, Paşazade ibni Kemal, Zenbilli Ali Efendi ve Ebu Suud Efendi gibi Ulemanın ve sonrakilerin Hanefi mezhebinin Yüz milyonlarca taraftarı olmasında tabiidir ki Rolü büyüktür…
Çagdaşları içerisinde degişik okullara mensup, Malik, Evzai, Abdullah bin Mübarek, İbnu cureyc, Caferi Sadık, Vasıl bin Ata, ve bunun gibi imamlar bulunan İmamı azam Ebu Hanife ile Büyük imam Muhammed Bakır arasında geçen şöyle bir olay rivayet edilir: Muhammed Bakır Ebu hanifeye, * Dedemin yolunu ve Hadislerini kıyasla degiştiren sen misin ? * diye sormuş;
Ebu hanife , * Sen sana layık olan bir şekilde yerine otur. Ben de bana layı olan şekilde yerime oturayım. Dedeniz Muhammede (sav) hayatında Sahabileri nasıl saygı duyuyorlarsa aynı şekilde ben de size saygı besliyorum. Şimdi sen bana kadınınmı erkeginmi zayıf oldugunu; Kadının mirasta erkege nisbetle hissesini; Namazınmı, Orucunmu efdal oldugunu , idrarınmı meni ninmi pis oldugunu söylermisin ?* diye sormuş.
İmam Muhammed Bakır da kadının mirasta erkeginkinin yarısı hissesi oldugunu; Erkekten zayıf oldugunu; Namazın oruçtan efdal ve idrarın meni den pis oldugunu söyledi. Ebu hanife ona, * Kıyas yapsaydım kadın erkekten zayıftır diye ona mirastan iki hisse verir; İdrar yapıldıktan sonra gusledilmesini, meni çıktıktan sonra sadece abdest alınmasını söylerdim. Kıyasla dedenizin dinini degiştirmekten Allaha sıgınırım…* demiştir.
Ebu Hanifenin ömrünün son yıllarında Abbasi devleti içerisinde karışıklıklar meydana geldi, ayaklanmalar baş gösterdi. İmamı azam bu karışıklıklara ragmen ders veriyor ve Talebelerini yetiştiriyordu. Hicri 145. Yılında halife mansur onu küfe den Bagdat a getirdi. İmamı temyiz reisligine – başkadılıga getirmek istedi. İmamı Azam bütün zorlamalara ragmen Hükümet ve Devlet işlerine karışmayıp İLİM yolunda kalmak istediginden bu teklifi kabul etmedi. Halife Mansur, İmamı Azamı hapse attırıp ona işkence ettirdi. Bu işkencelerin sonunda yetmiş yaşlarında iken hicri. 150. yılında şehid oldu…Allah kendisinden razı olsun.
Ebu Hanife diyorki: Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahu tealanın yasaklarından men etmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir. Şaşarım şu kimselere ki, zan la konuşurlar ve onunla amel ederler. Dininin alışveriş kısmını bilmiyen, haram lokmadan kurtulamaz ve İbadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azaba yakalanır ve çok pişman olur. Din ilminde konuşan kimse, Allahu Tealanın kendisine * benim dinimde sen nasıl fetva verdin, Nasıl söz söyledin…* sualini sormayacagını zannediyorsa, kendisine ve DİNİNE gevşeklik etmiş olur…
Konumuzu bitirmeden önce İmamı Azam Ebu Hanifenin ictihatlarından birisine yer verelim inşaallah: Ebu Hanifeye İmam Evzai Rahmetullahi aleyh soruyor: Namazda rükuya giderken ve dogrulurken niçin ellerinizi kaldırmıyorsunuz * Ebu Hanife diyorki: Çünkü Rasulullah (sav) den bunu yaptıgına dair SAHİH bir rivayet gelmemiştir. İmam Evzai: Haber nasıl Sahih olmaz ? Bana Zuhri, Salimden, O Babasından, Rasulullahın (sav) Namaza başlarken, Rükuya varırken ve dogrulurken ellerini kaldırdıgını haber verdi…
Ebu Hanife: Bana da Hammad, İbrahimden, O Alkame ve el Esved den , bunlar da Abdullah bin Mesud dan, Rasulullahın yalnız Namaza başlarken, ellerini kaldırdıgını, bir daha da kaldırmadıgını haber verdi… İmam Evzai: Ben sana Zuhri, Salim, Babası yoluyla Hazreti Peygamberden haber veriyorum, sen ise bana, Hammad ve İbrahim haber verdi diyorsun ?
İmamı Azam Ebu Hanife diyorki: Hammad bin süleyman, Zuhri den, İbrahim de Salimden daha Fakihtir. İbni Ömerin Sahabi oluşu ayrı bir fazilettir, ancak Fıkıhta Alkame ondan geri degildir. El Esvedin bir çok meziyetleri vardır. Abdullaha gelince; o Abdullahtır..! Bu cevap üzerine İmam Evzai susmayı tercih etmiştir…
Allahım bizleri seni sevenlerle arkadaş eyle, bizleri seni sevenlerin yolundan ve izinden ayırma. Bizleri Sana baglanan lara arkadaş eyle. Bizleri Senin dosdogru yolun olan Sıratı Müstakim çizgisinden ayırma. Bizleri Ehli Sünnet vel cemaat yoluna baglanan lardan ve kesinlikle ayrılmayanlardan eyle. Bizleri son nefeste Kelimeyi şehadet ve Kelimeyi Tevhid den mahrum eyleme. Bizleri Sünneti seniyyeye sımsıkı baglananlardan eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım. Amin…
Sermed Kadir… 05.08.2008