NAMAZ  DİN’İN  DİREĞİDİR…

Bilindigi  gibi; Hevâsına muhalefet eden ve ihlâlsa Allah’a (cc) teslim olan mükellefin ikrarına *İMAN* meşrû olan amellerine *İBADET* denilir. Bedeni ibadetler içerisinde, dinin direği olarak nitelendirilen namazın müstesnâ bir yeri vardır. Peygamberimiz Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır: Yüzü güzelleştirir. Kalbi nurlandırır. Bedeni dinlendirir. Kabirde arkadaştır. Rahmetin inmesine sebeptir. Gök kapılarının anahtarıdır. Ahirette günah ve sevapları tartan terazide sevap kefesini ağırlaştırır. Rabbi hoşnut ve memnun eder. Cennete giriş için ödenecek ücrettir. Cehennem ateşine karşı koruyucudur. Namazını kılan, dininin rüknünü yerine getirmiş;namazı terk eden ise dinini yıkmış, yerle bir etmiş olur.”(İbn Hacer)

 

ALEMLERE rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) damadı olan Hazreti Osman (ra), namaz ibadetinin keyfiyetini ifade ederken şöyle demiştir: **Beş vakit namazda dikkatli ve devamlı olanlara Allah (cc) dokuz keramet bahşeder:- Allah (cc) onu sever.- Bedeni sıhhatli olur.- Melekler onu korur.- Evine bereket iner.- O kimsenin siması, salihlerin siması gibi olur.- Allah (cc) onun kalbini yumuşak, şefkatli ve merhametli yapar.- Sırat’ı şimşek hızıyla geçer.- Allah (cc) onu cehennem ateşinden kurtarır. – Ahirette Allah (cc) onu cennette; “Onlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü.” (El Bakara Suresi: 38) müjdesine ermiş olan salih kullarına komşu eder.” (İbn Hacer)

 

Mü’min kulun hayatının en güzel ve en değerli anları, hiç şüphesiz Allah Teâlâ’ya (cc) ibadet ile geçen anlardır. Çünkü ibadet; kulluk mahviyetiyle Allah (cc)’ın azametini idrak edebilme şuurudur. Bizleri yoktan var edip ve insan olma onuruyla ödüllendiren Allah (cc)’a karşı bir kulluk görevi olup yaratılış gayesini bilmektir. Zira insanın yaratılış gayesi de ancak Allah (cc)’a kul olup O’na ibadet etmektir.

 

Rabbimiz Enam Suresi ayet.162.de mealen söyle buyurmaktadir: ***De ki; şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir…*** Şu  husus hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, ibadetler aynı zamanda insanı insan yapan imanın ispatı ve şahididirler. İbadetin terki Allah (cc)’a karşı işlenmiş bir büyük  günah ve ibadeti hafife almak ise imansızlığın bir alâmetidir.

 

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Rasûlullah (sas) buyurdular ki; **Ateşe sadece şaki olanlar girecektir.” Ashab; “Ey Allah’ın Rasûlü! Şaki kimdir?” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselam efendimiz; “Allah için hiçbir ibadette bulunmayıp, hiçbir günahı terk etmeyen kimsedir.” diye cevap verdi…(Kütüb-ü Sitte) Allah Teâlâ’nın, mü’min kulları için yapılmasını emrettiği ilk farz ibadet ise namazdır. Namaz; tekbir ile başlayan Mi’rac yolculuğunda Allah (cc)’ın sofrasına oturup rızıklandıktan sonra, selam ile tekrar dünyaya dönüş olan manevi yüceliğin adıdır.

 

Namaz; Allah (cc)’ın haremine erişmek ve huzuruna kabul olmak için bir Mi’rac yürüyüşüdür. Ve o namaz; yüzü Allah (cc)’a döndürmektir. Allah (cc)’a dönen yüzden daha şerefli bir yüz düşünülebilinir mi? Nitekim Rahmet Nebisi (sas) buyurdular: “Şunu iyi biliniz ki, sizin en hayırlı ameliniz namazdır.” (İbn Mace) Peygamber Efendimizin (sav) bildirmesiyledir ki namaz; mü’min ile küfür arasında perde olan muhkem bir farz ibadet olup terk edilmesine asla ruhsat izin yoktur. Muslimde gecen bir hadis mealen  söyledir: **Namaz, insan ile küfür arasında bir perdedir. Namazı terk etmek bu perdeyi kaldırmaktır…**

 

Allah Teâlâ, hayat rehberimiz olan Kur’ân-ı keriminde Ankebut Suresi ayet.45.te mealen söyle buyuruyor: “ Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı zikretmek/anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ubâde bin Sâmit (ra) der ki; “Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurdu: “Allah kullarına beş vakit namazı farz kıldı. Kim bunları hafife almadan ve kasten terk etmeden hakkıyla edâ ederse, Allah Teâlâ onu Cennetine sokacağına söz vermiştir. Kim de beş vakit namazı kılmazsa, Allah’ın onlara hiçbir vaadi yoktur. Dilerse azap eder, dilerse Cennete sokar.” (Nesei)

 

İmam Malik’in anlattığına göre, Hz. Ömer (ra) valilerine şöyle bir yazı yazmıştır: “Nazarımda işlerinizin en önemlisi namazdır. Kim onu korur ve devam ederse dinini korumuş olur. Kim de onu zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder.” (Muvatta, Mevâkıt, 6) Şu husus kesin bilinmelidir ki, namazsız bir hayat; tufanı, Nuh (as)’un gemisine tercih etme bahtiyarsızlığından başka bir şey değildir.

 

Yukarida ifade ettigimiz  gibi, Hz. Osman (ra), namazın kula kazandıracağı güzelliklerden dokuz tanesini zikrederek, bu ibadetin yüceliğine bir başka açıdan dikkatleri çekmiştir. Birincisi; “Allah (cc) onu sever” Allah Teâlâ’nın kulunu sevmesi; kulunun yaratıcı, ilah, rab ve dost olarak kendisini seçmesinden dolayıdır. İşte bunun içindir ki, Allah (cc)’da kulunu sever. O’nun sevgisi; mü’min kullarını koruması, hatalarını affetmesi, onlara karşı merhametli davranması, amellerinin karşılığını vermede çok cömert olması ve onlar için yüksek makamlar lütfetmesidir.
Allah Azze ve Celle hiç bir kulunu sevgisinden mahrum ve lanetlenmiş olarak yaratmamıştır. Allah Teâlâ’nın kulunu sevmemesinin sebebi; kulun, kendisini yaratıp insan olma onuruyla ödüllendirmesine rağmen; Allah (cc)’ı inkâr etmesi, O’ndan gayrilerine ibadet etmesi ve emirlerini dinlemesi… gibi isyanlarından dolayıdır. Peygamber efendimiz (sas); Cenabi  hakkin sevgisini celbedecek ve O’nun kuluna en yakın, kulunun da kendisine en yakın hal ve zaman olarak ibadet ile geçen zamanları bildirmiştir.

 

Amr İbn Abese (ra) anlatıyor: **Bir gün Rasûlullah (sas)’a; “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a biri diğerinden daha yakın olan bir saat var mıdır? -veya- Allah’ın zikri talep edilen daha yakın bir saat var mıdır?” dedim. O şöyle buyurdu: “Evet vardır. Allah’ın kula en yakın olduğu zaman gecenin son kısmıdır. Eğer bu saatte aziz ve Celil olan Allah’ı zikredenlerden olabilirsen ol. Zira o saatte kılınan namaz, güneş doğuncaya kadar (meleklerin) beraberlik ve şahadetine mazhardır…**(Müslim)
Bir diğer hadislerinde ise Rahmet Nebisi (sas) şöyle buyurdular:**Kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır, öyle ise secdede duayı çok yapın…(Müslim) Namaz, yalnızca Allah (cc)’ın sevmesine değil; bilakis meleklerin, insanların, canlı ve cansız bütün yaratıkların da insanı sevmesine bir vesiledir. Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurmuştur: **Yüce Allah bir kulunu sevince Cebrail’e: “Ben falanı sevdim, sen de onu sev” der. Bunun üzerine Cebrail de onu sever ve gökte olan meleklere: “Allah falanı sevmiştir, siz de seviniz!” diye nida eder. Artık göklerdekiler de onu sever. Sonra yeryüzündeki insanların gönlüne o kimse hakkında bir kabul ve sevgi konulur…**(Buhari)
ikincisi Namaz  kilanın “Bedeni sıhhatli olur” Namaz; kalbin, gözün, eklemlerin ve bütün bedenin sıradan uğraşılardan kurtulup, asli haliyle baş başa kalmasına bir sebep olduğu içindir ki, bedenin dinlenmesine bir vesiledir. Ruhi rahatsızlıkların ve gerginliklerin en önemli sebeplerinden birisi de; manevi boşluğun, Rahman’ın razı olacağı güzelliklerle doldurulmamasından ve nefsin doyumsuz yapısından, arzu ve isteklerinden kaynaklanmaktadır. İşte tüm ibadetlerde olduğu gibi daha ziyadesiyle namaz da bu manevi boşluğu dolduracak ve nefsin huzursuzluğunu giderecek en güzel ilaçtır.

 

 

Namaz; kuldaki gurur, kibir ve istiğna gibi kötü hastalıklara dur deyip bir çare olacağı gibi nefsi tembellikten ve bedeni de uyuşukluktan kurtarır. Unutulmamalıdır ki ruh, beden hapis hanesine kapatılmış bir mahkûm gibidir. Kul ancak namazda iken ruh bu esaret zincirinden kurtulup ötelerin ötesindeki mana âlemine ulaşarak oralardan gıdalanır, nefeslenir, huzurlu ve mutlu olabilir. Namaz; ruh ve beden için bir nevi kurtuluş olan temizliğin ta kendisidir. Zira namaz için şart olan abdest ve gusül, kulu hem manen hem de madden temizler.
İbadetlerin gayelerinden biri olan bedeni ve ruhi arınma ve korunma namazda en üst düzeyde yaşanır. Allah Azze ve Celle’nin hiçbir şeyi boşuna emretmediği bir gerçektir. Namaz ibadetindeki duruş ve hareketlerde vücut için gerekli olan enerjinin yeniden kazanılmasına bir vesiledir. Nitekim Rahmet Nebisi (sas) buyuruyor: **Namazda şifa vardır.** (İmam Ahmed) Manevi bir korunak, sığınak ve barınak olan namaz; insana azim, sebat ve sabır duygularını kazandırarak gelecek zafer ve mutluluğun da müjdecisidir.

 

Rabbimiz Bakara suresi ayet.153.te mealen söyle buyurmaktadir:***Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir…*** İbn Kayyim el- Cevziyye; namazın madden ve manen kazandırdıkları konusunda şunları söylemektedir: “Kalbin rahatlamasında, güçlenmesinde, genişlemesinde, neşelenmesinde ve zevk almasında en büyük rol namazındır. Namazda; kalbin ve ruhun Allaha (cc) yaklaşması ve O’na ulaşması vardır. O’nu anmaktan manevi zevk alması, O’na münâcattan ve huzurunda durmaktan sevinç duyması vardır.

 

O’na kullukta bedeninin tamamını, tüm enerjisini ve bütün organlarını kullanma, ibadet zevkinden paylarına düşeni verme vardır.
Bu organları diğer yaratıklarla ilişkiden ve onlarla münasebetten alıkoyma vardır. Kalbinin ve organlarının bütün enerjilerini Rabbi ve yaratıcısı yönüne çekme vardır. Namaz kılarken düşmanından yana rahat olmak gibi ilaçlar ve rahatlatıcılar vardır. Namaz; dünya ve ahiret menfaatlerini elde etmek, dünya ve ahirette gelecek zararlara göğüs germek için en büyük destektir. Günahlardan caydırır, kalp hastalıklarını yok eder, vücuttan hastalığı kovar, kalbi aydınlatır.

 

Yüzü ağartır, gönlü şenlendirir, organları hareketlendirir, nasibi gürleştirir, haksızlığa engel olur, haksızlığa uğrayana yardımcı olur. Şehevi salgıları azaltır, sağlığı korur, cezayı önler, rahmeti indirir, sıkıntıyı giderir ve karın rahatsızlıklarının çoğuna faydalıdır. İbn Mace’nin zamanimiza tasidigi bir hadiste, Ebu Hureyre (ra) der ki; **Rasûlullah (sas) uyurken benim karın ağrısından şikâyet ettiğimi gördü ve bana; “Ey Ebu Hureyre! Karnın mı ağrıyor?” diye sordu. Ben de; “Evet ey Allah’ın Rasûlü” dedim. O da bana: “Kalk namaz kıl, namazda şifa vardır.” buyurdu…**

 

Bu manevi reçeteye inanmayan olursa onlara şöyle denilir: Namaz, solunum aygıtlarının ve vücudun tüm organlarının bir egzersizidir. Çünkü namaz; dik durmak, eğilmek, yere kapanmak, diz çökmek, hareketlerin birinden diğerine geçmek ve eklemlerin çoğunun hareket ettikleri; mide, bağırsaklar ve diğer solunum ve sindirim aygıtlarının sinyal aldıkları diğer konumlar gibi çeşitli hareket ve şekilleri içine alır.
Bu hareketlerde, özellikle namazda nefesin güçlenmesi ve rahat alınıp verilmesi vasıtasıyla havadan alınan oksijen, sindirilen maddelerin çözüldüğü ve vücudun güçlenmesi sonucunun doğduğu, inkârı mümkün olmayan bir gerçektir. Böyle olunca namaz, bünyeyi güçlendirir ve bu sayede çekilen acılarda kendiliğinden gider.” (İbn Kayyim, Tıbb-ı Nebevi) “Namaz  kilanı Melekler korur” Kâinatın yaratılışının bir tek gayesi vardır o da, Allah (cc)’ı bilmek, O’na kul olmak ve ibadet etmektir. Nitekim yalnız insan ve cinlerin kâfirleri hariç melekler de dâhil olmak üzere yaratılmış olan her şey tam bir teslimiyet içerisinde ibadetlerini yapıp yaratılış gayelerini ifa etmektedirler.
Görüldüğü üzere, tüm yaratıklarda olduğu gibi meleklerin yaratılmalarının en büyük hikmeti (Allah-u a’lem) Allah Teâlâ’yı tesbih ve tenzih etmektir. Bununla beraber Allah Azze ve Celle meleklerden bazılarına; kullarını koruma, amellerini yazma, onlar için dua ve istiğfarda bulunma, çeşitli menfaatlerini temin etme ve insanın kalbine Rahman’ın razı olacağı doğru ve gerçekleri ilham etme gibi görevlerde verilmiştir. Allah Teâlâ’nın kulunu musibetlerden koruması, O’nun kullarına karşı olan lütuf ve merhametinin bir göstergesidir. Onun içindir ki, kulunun yalnızlığını paylaşması, onu koruyup gözetmeleri için muhafız melekler yaratıp görevlendirmiştir…
Rad Suresi ayet.11. mealen söyle:***Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır.*** Tarik suresi ayet.4.te ise Rabbimiz mealen söyle buyuruyor:***Hiç kimse yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, gözetleyici bulunmasın….*** Rabbimiz  Enbiya suresi  ayet.23.te  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ***Allah (cc)’ın, melekleri yaratması (hâşâ) onlara muhtaç olduğundan değil, ancak böyle takdir buyurmasındandır. “Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz…***
Bazı tefsir ulemasinin ifadesiyle, kendilerine yüklenen görevler itibariyle melekler; cansızlar âleminde insandaki ruh gibi bir bakıma ruhun vazifesini görmektedirler. Koruyucu, hafaza melekleri; Allah (cc)’ın dilediği ve korumaya layık gördüğü kullarını, O’nun dilediği belâlardan korurlar. Allah Teâlâ, melek kullarına böyle bir güç ve istidat vermiştir. Önemli olan kulun bu korunmaya layık olabilmesidir. Meleklerin koruyucu ve muhafızlıklarına asr-ı saadetten bir örnek.

 

 

Olay Bedir savaşı. Düşman ordusu müslümanların üç katından fazladır. Düşman ordusunu gören Rahmet Nebisi (sav), secdeye kapanır ve Rabbine niyazdadır:**Ey Hayy ve Kayyum olan Allah’ım, rahmetinle sana sığınıyor ve yardımını talep ediyorum.” (Kütüb-i Sitte,) Secdenin arkasından ashabına şu müjdeyi verir: “İşte Cebrail! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizatı var. (yardımımıza gelmiş durumda). (Buhari)**

 

 

Rabbimiz Enfal Suresi ayet.9.da mealen söyle buyuruyor:***Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da; ‘Ben peş peşe gelen bin melekle yardım edeceğim’ diyerek duanızı kabul buyurdu.*** Yine Enfal Suresi ayet.12.mealen söyle:***Hani Rabbin meleklere; ‘Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun. Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. Vurun boyunlarına, vurun onların bütün parmaklarına’ diye vahyediyordu…*** (Misak dergisi)

 

 

Evet Bütün benligimizle inaniyoruzki, Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır. Kur’an-ı Kerim’de gerçek mü’minlerin vasıfları zikredilirken “Onlar namazlarını muhafaza ederler .” hükmü beyan buyurulmuştur.  Kulun kıyamet günü amelinden ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Eğer namazı iyi ve sağlam çıkarsa kurtulur, umduğuna kavuşur. Eğer kötü ve bozuk çıkarsa zarar eder ve hüsrana uğrar.’ İnsanın Allah’a (cc) en yakın olduğu zaman, namaz ibadetini edâ ettiği zamandır inancindayiz. ALEMLERE rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) hadislerinin bazilarina baktigimizda “cennetin anahtarı” olduğunu haber verdiği(Münziri) namaz ibadeti, bütün ibadetlerin özüdür.

 

 

Bazı hadis-i şerif’lerde bu hakikatin veciz şekilde beyan edildiği malûmdur: “Abdesti olmayanın namazı yoktur. Namazı olmayanın dini sağlam değildir. Namazın dindeki yeri, vücuttaki başın mesabesindedir.”(Münziri) “Herşeyin bir direği vardır. Dinin direği de namazdır”(Münziri) ve “Kulun kıyamet günü amelinden ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Eğer namazı iyi ve sağlam çıkarsa kurtulur, umduğuna kavuşur. Eğer kötü ve bozuk çıkarsa zarar eder ve hüsrana uğrar.’(Ahmed)

 

 

Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır. Bedeni amellerin ÖZÜ Namazdır. Allah’a yaklaşmanın yolu, namaz ibadetidir. Bu özelliğinden dolayı namaz diğer bütün ibadetlerin özü ve özeti sayılmıştır. Bazi Ayetlere  baktigimizda Namaz ibadeti bütün mahlukatın ibadet şeklini de toplar oldugunu  görüyoruz. “Görmedin mi ki, gökler de olanlar ve yerde olanlar güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların çoğu Allah’ asecde ediyor.”(Tirmizi)
“Yedi gök dünya ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız.”(Hac.18) “Görmedin mi göklerde ve yerlerde olan kimseler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar Allah’ı tesbih ederler. Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir.”(İsra.44) Gök cisimleri (güneş, ay ve yıldızlar) doğma ve batma hareketlerini (namazdaki rekattan sonra rekat gibi) tekrar edip dururlar; dağlar (ibadetteki kıyam gibi) dimdik ayakta durur. Hayvanlar (namazdaki ruku gibi) iki büklüm beklerler.

 

 

Ağaçlara gelince, Biz onların ağızları mesabesinde olan köklerinin besin aldıklarını görürüz ki, bir başka ifade ile bu ağaçların (namazdaki secde gibi) devamlı olarak secdede olduklarını ifade eder. Bundan başka Kur’ an-ı Kerim’e göre, suyun ana vazifelerinden biri temizliktir.(Nur.41) (Namaz için abdestin lüzumunu düşününüz). Bir başka ayette “Gökgürültüsü Allah’a hamdeder”(Enfal.11) buyurulur. Bu bize, -bazı namazlarda Kur’an-ı Kerim’in yüksek sesle okunmasını bir tarafa bıraksak bile- namazlarda sık sık tekrar edilen “Allahüekber” tekbirinin yüksek sesle söylenişini düşündürür.

 

 

Müslümanların cemaat halindeki namazlarda yaptıkları gibi sürü halinde uçan kuşlar da Allah’a ibadet ederler.(Rad.13) Canlı ve cansız bütün varlıkların tabii duruş şekli itibariyle kıyam, rüku ve secde hallerinden birine ister istemez benzer. Melekler de dahil her varlık, Cenab-ı Hakk’a yalnız bir şekil ile ibadet eder. İnsan, üstün yaratılışının icabı olarak varlıkların hepsinin ibadet şekilleriyle birden ibadet etmektedir. Böylece namaz, yaratılmışların ibadet şekillerini bir araya toplayan bir ibadettir.

 

 

Namaz hususunda ne kadar yazi yazsak, ne kadar ders islesek, ne kadar üzerinde anlama gayretli mütalaa yapsak yinede azdir. Namaz, İslamiyet’i yeryüzünde temsil eden en önemli ibadettir inancindayiz. Namaz her zaman ve her yerde İSLAMİYETİN temsilcisidir. Çünkü namazla kuldan istenilen şey, Cenab-ı Hakk’ın daima anılmaya ve hatırlanmaya layık olduğunu bilmek ve O’nu anmaktır. Kul ile Allah arasındaki daimi münasebet, devamlı irtibat, günün muhtelif saatlerindeki namaz sayesinde meydana gelir.
Namazın farz kılınmasındaki hikmetlerden biri de, namaz kılan kimsenin Cenab-ı Allah’ın kudret ve kuvvetini, azabını, rahmetini, hayal ve hafızasına nakşederek nefsini tehzib etmesi, arındırması ve bu suretle kendisini her türlü fenalıklardan, hatalardan, suçlardan alıkoymasıdır. Namaz, Allah’ı sürekli hatırlamanın en büyük vesilesidir. Nitekim ayette “Beni hatırlamak, anmak için namaz kıl”(Taha.41.) buyurulmaktadır. Namaz emrini, Allahü Teala’nın yeryüzüne melek aracılığıyla göndermeyip Mirac gecesi Hz.Peygamber’in huzuruna çıktığında ona tebliğ etmesi de bu ibadetin Müslüman’ın dini ve ruhani hayatı açısından önem ve anlamını göstermektedir.

 

 

Bu sebeple de dini literatürde NAMZ ibadetinin bu yönünü, namazın kulun Allah’ a ulaşması, kavuşması yolunda önemli bir araç olduğunu anlatmak için “Namaz mü’minin miracıdır,” denilmiş, ümmetin namazla ilgili ortak bilinç ve değerlendirmesi adeta bu cümleyle özetlenmiştir. “Kulun Allah’a en yakın olduğu hal secdedir.”(Muslim)

 

Namaz belli eylemler ve özel rükunlar ile yüce Allah’a kulluk etmektir. Namazın dış görünüşü bir takım şekiller ve zikirden ibaret ise de, içerisi ve gerçek mahiyeti, yüce yaratıcıya münacat etmek, O’nunla konuşmak, O’na yakınlaşmak ve O’nu müşahede etmektir. Bu özelliğinden dolayı, yani yüce yaratıcıyla teklifsiz, aracısız konuşma ve buluşma anlamına gelişinden dolayı, namaz ilahi bir lütuf olarak kabul edilmiştir. Alnı secdeli insanlar, Allah’ a yakın insanlardır, bunun en önemli aracı da namazdır.(Buhari) “Secde et ve Allah’a yaklaş.”(Alak.19)

 

Namaz insanın maddi ve manevi temizliğinin vasıtası olmaktadır. Çünkü namaz kılmak için gerekiyorsa gusül abdesti almak, normal durumlarda abdest almak suretiyle bir nevi vücut temizliği yapılmış olduğu gibi, ayrıca elbisenin ve namaz kılınacak yerin de temizlenmesi gerektiği için bir üst-baş temizliği yapılmış olur. Daha da önemlisi namaz günahlardan arınmanın da bir yoludur. Namaz esas itibarıyla insanı günah işlemekten alıkoyan, günahlardan uzaklaştıran bir ibadettir: “Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl, çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkor. Allah’ı zikretmek en büyük şeydir.”(Ankebut.45)
Burada Namaz kilan müslümanlar ne yapmali, Neler Yapılmalı, Nelere Dikkat Edilmelidir o konulara kisaca bakalim insaallah. Namaz, kulun Rabbini hatırlayıp kulluğunun farkına vardığı “bilinçlenme tefekkürleri” gibi fonksiyon icra etmelidir. İnsanı her türlü kötülük ve fenalıktan uzak tutan NAMAZ, Hz. Peygamber’in miraç hediyesi olarak, kulun Rabbiyle günde beş kere gerçekleştirdiği sözleşmesidir. Namaz bu buluşma şuuruna ererek gerçekleşirse; inanan kişiye güçlü bir kontrol sistemi olarak hizmet eder.

 

 

Gereği gibi kılınan namaz, insanda sağlam bir karakter oluşturur ve insanı her türlü kötülükten alıkoymakta önemli bir vasıta olur. Şuuruna ermeden adet olarak yapılan davranışlar, ibadetler asıl maksatları temin etmekten uzaktır. Kendini geliştirip olgunlaştırma derdi olmayanların mükemmel insan olma ihtimalleri yok gibidir. Günün belli saatlerinde, kul ile Rabbin buluşması olan namaz, güçlü bir bağ oluşturur. Onun için mü’minlerden bahsedilirken, Rabbimiz Müminun Suresi ayet.2.de mealen söyle buyuruyor: ***Onlar ki namazlarında huşu içindedirler…***

 

 

Yine müminun suresi ayet.19da. mealen “Onlar namazlarını korurlar” buyurur. İmanın günlük hayata aksetmesinin önemli göstergelerinden olan namaz, kulun Allah’a saygısını ve idrakini güçlendirerek nefis muhasebesinde ona yardımcı olur. Sürekli olarak kılınan namaz, insanın yaşantısını düzene koyar, iradesini güçlendirir. Böylece insan kötülük işlemeyecek bir seviyeye ve karaktere kavuşur. Namazla her türlü şartta kişinin günlük hayatı düzene girer. Bu fiziki açıdan böyle olduğu gibi, namazın manevi ve psikolojik boyutu da mü’mine ayrı bir güç ve maneviyatını güçlendirerek günün getirdiği problemlere karşı, günlük bakım vazifesi görür.
İslam’ın emirlerini yerine getirirken Müslüman, sosyal  ve kültürel çevresiyle de irtibat kurar. Cemaatle kılınan namaz; ferdi faydasının yanı sıra bu ibadetin sosyal boyutunu da gösterir ki, sosyal davranışların gelişmesi ve olgunlaşması için son derece önem arz eder. Namazlarını cemaatle kılmak suretiyle etrafındakilerle içli dışlı hemhal olan mü’min, çevresinde olup bitenlere de bigane kalmaz. Asrı saadette cemaatle namazdan, nifakları açıkça belli olan münafıklardan başkasının geri kalmadığı bildirilmektedir.

 

 

Namaz bir emanettir, onu zayi etmemeliyiz. “Kim namazlarını muhafaza ederse (devamlı ve düzgün kılar sa); her türlü hayır içinde, her türlü kötülükten emin olarak yaşar, hayır içinde ölür. Günah bakımından da anasından yeni doğmuş gibi (tertemiz) olur.”(Tac) Namaz, bilinçli ve şuurlu kılınmalıdır. “Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın”(Nisa.43) ifadesi ne dediğinden haberi olmayan sarhoş kimselere yönelik olmakla birlikte namazda tam bir şuur ve huşuun gerektiğini de anlatmaktadır. Yine Kur’ an’da, namaz kılarken gaflet ve ciddiyetsizlik içinde olanlar ağır bir üslupla kınanır.(Münziri)
Allah insanların kalıplarına değil, kalplerine bakar. “Hayata veda eden bir kimsenin namazı gibi ve Allah’ı görüyormuşçasına namaz kıl. Çünkü sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor.” (Münziri) İmanın alameti, mü’minin miracı ve hesap gününde kendisinden ilk sorulacak ibadet namazdır. Namazsız insan olmaz. İnsan doğar, ezan ve kameti okunur. Ölünce namazı kılınır. Kulluğumuzun başı olan ve diğer ibadetleri de içine alan namaz, dinin direğidir. O direğin sağlam tutulması için dikkatli kılınması gerekir. Peygamber Efendimiz (sav) mealen söyle buyurmuştur: “İnsanların hırsızlık bakımından en kötüsü rükûunu, secdelerini ve huşuunu eksik yaparak namazından çalandır.” (Ahmed)
Hırsızlığın ne kadar kötü ve çirkin bir şey olduğunu hepimiz biliriz. Hırsızlığın bir bilineni, bir de bilinmeyeni vardır. İşte namazdan çalmak, namazda tadili erkana dikkat etmemek, huşusuz kılmak, bilinmeyen bir hırsızlık türüne girmektedir. Hırsızlığın en kötü derecesi de kişinin namazından çalması olarak belirtilmektedir. Peki bu nasıl yapılmaktadır?  

 

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Hırsızlığın en kötüsü de namazdan çalmaktır.” buyurunca sahabeler, “Ya Rasülallah! Kişi namazından nasıl çalar?” diye sormuşlar. Cevap olarak Efendimiz (s.a.v.) de: “Rükusunu ve secdelerini tamamlamaz, hüşuunu eksik yapar” buyurarak açıklamışlardır. Rasülullah (s.a.v.) mescitte namazın rüku ve secdelerini tamamlamayan bir adam gördü. Ona, “Allah rüku ve secdelerini tamamlamayan birinin namazını kabul etmez” buyurdu. (Taberani)

 

 

Namazın rüku ve secdelerine dikkat etmeye tadil-i erkan denilir. Tadil-i erkan, kıyamda iken dimdik, rükuda iken belin dümdüz durması, rükudan kalktıktan sonra secdeye gitmeden önce beli iyice doğrultmak (kavme) ve sübhanallah diyecek kadar öylece beklemek, iki secde arasında da “sübhanallah” diyecek kadar oturmaktır (celse). Kısaca, namazı aceleye getirmeden hakkını vererek kılmaktır. Zaten ilahi bir hediye ve emanet olan namazın zevkine varmak, bütün rükünlerini eksiksiz yapmak, aceleye getirmemek ve gönül huzuruyla kılmakla mümkündür.

 

 

Kısaca, tadil-i erkan; rükünleri düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir. Tadil-i erkana riayetin sonucunda rükünlar şekil olarak düzgün ve kıvamında yerine getirilmiş olur. Böylece kişi namazını üstünkörü değil, *DÖRT  BAŞI  MÂMUR* kılmış olur. Rükunların hakkının verildiğine kanaat getirilmeli ve yapılan iş insanın içine sinmelidir. Tadil-i erkan, imam Ebu Yusuf’a ve Hanefi mezhebi dışındaki üç mezhebe göre, ayrı bir rükün veya rüknün şartı olması itibariyle farzdır. Hanefi mezhebine göre (İmamı A-zam Ebu Hanife ve imam Muhammed’e göre) ise vaciptir.

 

 

Tadil-i erkana uyulmadan kılınan namazı iade etmek yani yeniden kılmak lazımdır. (Ö.Nasuhi Bilmen; Büyük İslam İlmihali) Ebu Hüreyre (r.a.) anlatır: “Rasülullah (s.a.v.) mescidin bir tarafında otururken içeri bir zat girdi, namaz kıldı, sonra selam verdi. (Peygamberimizin yanına gelerek) oturdu. Peygamberimiz (s.a.v.) o adamın selamını aldıktan sonra, “Dön ve tekrar namaz kıl, sen namaz kılmış sayılmadın” buyurdu. Bu durum üç defa tekrarlandı. O zat Peygamberimiz (s.a.v.)’den doğru olarak namazı nasıl kılabileceğini tarif etmesini isteyince,

 

 

Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: **Namaz kılmak istediğinde tam bir abdest al, sonra kıbleye dön, tekbir al. Sonra vücut azaların yatışıncaya kadar rükuda dur. Sonra (rukudan) başını kaldırıp ayakta düzgün duruncaya kadar kıyamda dur. Sonra sükunet buluncaya kadar secde yap, sonra kalk, vücudun sakinleşinceye kadar otur, bundan sonra bütün namazlarını böyle kıl…**(Buhari) Hazreti Ömer efendimiz: “Adam vardır ki, müslüman olarak ihtiyarlamıştır, fakat Allah için kıldığı tam bir namazı yoktur” buyurmuş. Oradakiler sormuşlar, “Bu nasıl olur?” diye… 

 

 

Ömer efendimiz şöyle cevap vermiş: “Namazdaki huşu ve tevazuu tam olmayan ve her şeyi ile Allah’a yönelmeyenin hali budur.” (Gazali, İhya) Bir hadis mealen söyle:**Biriniz namaza durduğunda el, ayak gibi organlarını hareket ettirmesin, sağıyla soluyla oynamasın. Yahudiler gibi sağa sola sallanmasın. Çünkü organları hareket ettirmemek (organların huzura ermesi), namazın tam olmasının gereklerindendir…**(Münavi) Kişinin namazda zihnini meşgul edebilecek şeyleri yerine getirdikten sonra namaza durması güzeldir. Mesela, abdesti sıkışıkken namaza durmamalı, abdest tazeleyip namazını öyle kılmalıdır.

 

 

Allah Rasülü:**Kişi abdesti çok sıkışıkken o halden kurtuluncaya kadar namaz kılamaz…** buyurmuştur. (Ebu Davud) Bir baska hadis mealen söyle:**Akşam yemeği ve akşam namazı bir araya geldiğinde yemeği namazdan öne alın…**( Ebu Davud) Bu  arada, Tabii ki namaz vaktinin daralmaması gerekir. Bazı şeyler vardır ki, bunların namazda olması şeytandandır: Burun kanaması, uyuklama, vesvese, esneme, kaşıntı, sağa sola bakınma, bir şeyle oynama, unutma ve şüphe… Abdullah bin Abbas şöyle demiştir: “Namazda huşuun ölçüsü, sağında ve solunda bulunanla ilgilenmemek, hatta onların kim olduğunu bile farketmemektir.

 

 “Huzur-u kalp olmadan namaz kılan, kendi kendini aldatır. Aklı başka şeyde iken namaz kılan, namazından gafildir.” Rabbimiz Maun suresi ayet-4-5.te mealen söyle buyurmaktadir:***Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından habersizlerdir, gafillerdir…*** Halbuki gerçek mü’minlerden bahsederken de:*** Onlar namazlarını korurlar” buyurmuştur…(Mu’minun, 9)
Yani namazlarını vaktinde kılarlar, şartlarına uyarlar. Şayet namaz dikkatli kılınmazsa alınacak sevap da ona göre azalmaktadır: Bir  hadis  mealen şöyle:**Sizden bazıları namazı tam kılar, bir kısmı yarım kılar, bir kısmı üçte bir, bir kısmı çeyrek, bir kısmı beşte bir, bu sayı onda bire kadar çıkar…*** (Ahmed) 

 

 

Hasan-ı Basri: “Namaz kendisine kolay gelene dinin emirlerinden hangisi zor gelir?” der. Evet, öyledir. Namazını düzgün kılana dini yaşamak kolay gelir. İnsanın Allah’a en yakın olduğu zaman dilimi namaz kıldıı  an’dır. Şu  hadisi  aklımızdan  çıkarmayalım  inşaallah, mealen şöyle: **Biriniz kalkıp namaza durduğunda Rabbiyle konuşuyor. O halde onunla nasıl konuştuğunu iyi düşünsün…**(Münavi)

 

 

Kardeslerim,Son söz olarak mümkün oldugunca Namaz konusunda cok dikkat edelim, cünkü namaz müminlere bir emanettir, zayi etmeyelim, güzelce kılalım, devamlı kılalım. Namazsizlerdan ve duasizlardan olmayalim insaallah… Allahim sana inaniyor, sana güveniyor ve yalniz sana İBADET  ediyoruz. Bizleri gözlerimizi yumacagimiz son animiza kadar Namaz ibadetinden mahrum eyleme. Bizleri sana hakkiyla kulluk yapanlarin zümresine dahil eyle. Bizleri sana şükreden ve senin adını devamlı zikredenlerden eyle. Bizleri senin dosdoğru yolun olan SIRATI MÜSTÂKİMDEN ayirma. Bizleri ehli sünnet vel cemaata SIMSIKI sarilanlardan eyle. Sen her seylere kadirsin Allahım… Amin…

 

 

Sermedkadir…LU…08.12.2018…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.