En Güzel Dava Göçü: Hicret

Rabbimiz, Bakara suresi ayet.219.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Muhakkak iman edenler, Hicret edenler ve Allah yolunda Cihad edenler, işte onlar, Allahın Rahmetini umabilirler…***

Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyuruyor: ** Memleketler, Allahın memleketleridir. Kullar da Allahın kullarıdır. Nerede hayır bulursan oraya yerleş. (İbni Kesir.) **

Mana olarak Hicret: Bir yerden başka bir yere göç etmek, Bir Memleketten başka bir memlekete gitmek anlamlarını taşır. Peygamber efendimizin (sav) Günümüzden 1427.yıl öncesi. Miladi 622 yılında İslam davası ugruna vatanı olan MEKKE den ayrılıp, Medineye gitme hadisesidir HİCRET…

Prof. İhsan Süreyya SIRMA Hoca efendi diyorki: * Hicret veya göç etmek, İnsanların, hayvanların ve hatta bitkilerin yaşantılarıyla çok yakından ilgili olan bir olaydır. Onun içindir ki HİCRET, bu üç canlı nevinin yaşantısı üzerinde büyük rol oynar. Bir kaya sarmaşıgının yaşayabilmesi için kayaya tırmanması; toprak altına ekilen bir tohumun, yaşamak için topragı yarıp yukarıya fışkırması, ayçiçeginin gıdasını almak için, güneşin etrafında pervane olması, bitkisel hayat için zorunlu olan birer HİCRET, yani göç örnegidir.

Hayvaanlar için de durum bundan farklı degildir. Kelaynak kuşlarının, şubat ayı sonlarında Nil vadisini terk edip, Urfa, Birecik te Fırat nehri magaralarına sıgınmaları, yaşantı için verilen bir kavga , yani bir HİCRETTİR. Yüzlerce kilometre uzunlugundaki Fıratın niçin sadece Birecikteki magaraları ? Fıratın başka kıyılarında magara yokmu ? Allahın yarattıgı bu ilginç kelaynak kuşlarını binlerce kilometre ötedeki Nil den Birecik magaralarına sevk eden sebep, hayat, ve buna yaşantı için zorunlu olan Hicrettir. İnsan içinse, durum daha başkadır. İnsan oglunun yaptıgı göç veya Hicretleri, dört ana bölümde incelemek mümkündür.

1.) Tıpkı bitki ve Hayvanlarda oldugu gibi, hayatın devamı için yapılan göçler. İnsanları bu göçe zorlayan amil, iklim şartlarına baglı olan kuraklık, kıtlık veya zelzele, tayfun gibi tabii afetlerdir.
2.) Yaşamakta oldugu hayat standartlarını az bularak, daha lüks standartlarına kavuşmak için başka ülkelere yapılan göçler. Bunun en bariz misali Yurt dışında yaşayan bizlerin yaptıgı gibi, ekonomik yönden geri kalmış veya az gelişmiş ülkelerden, sanayileşmiş batı ülkelerine olan işçi akımıdır.
3.) Yerli iktidarların zulüm rejimlerinden kurtulmak için yapılan göçler. Bu göç veya Hicrette gaye, zulüm rejiminden kaçıp daha müreffeh-huzurlu,rahat bir hayata kavuşmaktır.
4.) Bir davanın gerçekleşmesi için yapılan göçlerki; Bu sonuncusuna Peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed (sav) ve Ashabının yaptıgı göçü, yani HİCRETİ misal olarak gösterebiliriz. Mekkede Müslümanca yaşayamayan Müslümanlar, sırf bu gayeyle – İnsanların degil – Allahın istedigi şekilde yaşamak, için vatanlarını, evlerini, akrabalarını terk ettiler.(İ.S.Sırma.İslami tebligin Mekke dönemi)*

Şurası bilinmelidirki; Kıyamete kadar nesh edilmeden- degiştirilmeden baki kalacak tek ve son DİN olan İslam Dini, HİCRET hadisesi ile – DEVLET – olmaya dogru ilk adımlarını atmıştır. Peygamber efendimiz ve ilk Müslümanlar; dogdukları topraklar olan Mekke de kendilerine ve dinlerine tanınmayan hayat hakkını HİCRET ederek Medine de bulmuşlar, burada çogalıp, güçlenip kuvvetlenerek Mekkeyi ve Arabistan yarımadasındaki bir çok beldeleri fethetmişlerdir.

İslam dininin günden güne yayılması üzerine şaşkına dönen Mekkeli müşrikler Müslümanları her yönden kuşatmaya almışlar adeta hayat hakkı tanımaz hale gelmişlerdir. Mekkeli müşriklerin her geçen gün artan düşmanlık ve zulümlerine ragmen Müslümanların sayısı gittikçe artmaktaydı.

Peygamber efendimiz (sav) HAK dini, insanlara duyurmaya ve ögretmeye sabır ve yumuşaklıkla devam ediyor, karşılaştıgı herkesi, Allahü Tealaya İman etmelerini, kendinin Allahın Rasulü oldugunu, putlara tapmaktan vaz geçilmesini anlatıyordu. Bu durum mevcut düzene ve çevre şartlarına karşı yepyeni bir düşünce şekliydi.

Sonu Allaha dayanmayan düzenlere karşı ALLAH NİZAMI. Putperestlige, insan perestlige karşı Tevhid bayragının dalgalandırılışı hadisesi. Allahı emirleri dışında her şeyi inkar etme hadisesi. Ve bunun sonunda yani her şeyi inkardan sonra ALLAHI TASDİK etme fazileti…

İşte Müslümanlar inandıgı dini Mekkede tatbik sahasına koyamadıgı bu davasını, bu inancını, HİCRET ederek tatbik sahasına koymak istiyordu. Gidecegi yer neresi olursa olsun, isterse bu yolun sonu ölüm olsun inandıgı idealler ugrunda Müslümanlar Peygamber Efendimizin (sav) emrinde bütün batıl sistemleri yıkıp, şer düzenlerini yerle bir edip İslam dininin TEVHİD akidesini terleştirmek için HİCRET etmeliydi ve öyle de oldu.

Bu yolda tabiidirki her Müslüman fedakar olmalıydı. Her Müslüman örnek şahsiyyet olmalıydı. O Müslümanların gösterdikleri büyük gayret kendilerinden sonra ki gelecek nesle misal teşkil etmeliydi. Nitekim de öyle oldu. Çünkü böylesi büyük davalar; hele hele sonunda mükafatı CENNET olan bir dava bedava ve rahat kazanılmazdı.

SAADET ASRI nın müslümanları bu bilinci taşıyor ve bu şuuru idrak içinde olan bir yapının elemanı idiler çünkü onların egiticisi, mübelligi Peygamber Efendimiz (sav) idi… Bir Müslüman bilirki eger şartlar zorlanırsa yani o beldede Din emniyeti, can enniyeti, mal emniyeti, nesil emniyeti ve akıl emniyeti gibi insnların yaşaması, hayatını insan gibi sürdürmesini gerektiren sebepler ortadan kalkarsa artık o belde; O İnsan için yaşanmaz hale gelmiş demektir.

Eger Müslümanlar kendileri için Dini hayatın yani İnsan gibi yaşantının yani Şeri emniyetlerin zora girdigi ana şahit olursa, En kısa zamanda daha iyi şartlarda arayış içereisine girilmeli ve ZİLLET içerisinde bir hayat yaşamaktansa o bölgeyi en kısa zamanda terk ederek daha degişik bölgelerde daha degişik ülkelerde arayış içerisine girerek o bölgelere hicret etmenin akıllıca bir hareket oldugunu düşünüyoruz…

Müzzemil suresi. Ayet.10. da mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Onlardan güzel bir şekilde ayrıl…*** Yani müşriklere iyi davranmakla birlikte, Mümkün olursa her üç şekilde de onlardan ayrılmamız istenmektedir yani İslam düşmanları ile: Bedeni, kalbi ve lisani yollarla aramızdaki irtibatı kesecegiz.

Yalnız bütün insanlıga olan davetimiz ebedi oldugu için o insanlardan ayrılırken dahi temkinli, itidallı ve güzel bir şekilde ayrılmamız ögütlenmektedir. Allah (cc) İnsanı yeryüzünün halifesi mevkiine getirirken onu şirke ve küfre dayanan bir hayatı İslama dönüştürme göreviyle de mükellef tutmuştur.

Bu İLAHİ vazifeyi yerine getirirken Dininin şerefini ön plana alan Bir Müslüman: İslam dininin kendisine verdigi İZZET ve Şerefi asla göz ardı etmemelidir. Mekke Müslümanları, İslam dinini hür bir vasatta yaşayabilmek maksadıyla her türlü dünyevi endişeleri- korkuları, çekinceleri bir kenara atarak Allahın ve onun Rasulünün sevdası ugruna Medineye HİCRET etmişlerdir. Hicret onlar için bir İMTİHAN olmuştur.

İmtihanlarında samimi olup olmadıklarının bir göstergesi. Ama onlar İmanlarında samimi olduklarını hayatlarında bilfiil HİCRET eylemine katılarak icabında En çok sevilenlerden, Anadan – Babadan ve bütün yakın bilinenlerden geçerek isbat etmişlerdir. Ve bu halleriylede Kuranı Kerimde övgüyle bahsedilir mutlu ve mesud, bahtiyar insanlardan olmuşlardır Hicret edenler…

Hicretin en güzel anlamlarından biriside günahlardan ayrılık manasıdır. Denilebilirki; İslam Dininde asıl HİCRET: İnsanın Sıratı müstakimden ayagının kaymasına vesile olacak günahlardan, kötülüklerden, şer düşüncelerden, şehvetlerden, hasılı İslam dininin HARAM olarak adlandırdıgı bütün hadiselerden uzaklaşma hususudur.

Bütün kötülükleri terk etmek o günahlara bir daha yaklaşmamak Allahın yapma dedigi her yasaga uzak durmak ve tabiidir ki o işleri hayatından atamayanlara da uzak kalmak, el, dil ve kalbimizle defedemedigimiz kötülüklerin, çirkinliklerin bari gözümüz de görmesin diyerek yanına yaklaşmamak ta, Tabiidir ki; güzel bir HİCRETTİR diye inanıyorum…

Müslüman bütün bu olumsuzlıkları hayatından silerek HARAM düşüncelere ayarlı bir toplum yapısından Ben Rabbimin istedigi bir kul olmam lâzım düşüncesiyle o mekandan kopması, o insanlardan ayrı kalması, Haram işlenen mekanlara girmemesi ve kendisini koruma yollarını seçmesi de güzel bir HİCRETTİR…

Yalnız HİCRET etmeden önce yapılabildigi kadarıyla mücadele edilmeli. Tabir caizse zoru görünce kaçan bir yapıya sahip olunmamalı, davasında korkak ve ödlek olmamalı. İslam DAVASINI davaların en üstünü olarak kabul eden insanların öncelikle en güzel mücadelelerini bulundukları yerlerde vermeleri de Peygamberi bir düsturdur, yoldur, metod ve tabiiki en güzel bir usüldür…

Yani zoru görünce hemen bulundugumuz yerden kaçmayacagız. İçinde bulundugumuz konumumuz, SAFLARIMIZ, Cephelerimiz belirlendi ise cepheden, bulundugumuz mekandan ve faziletli davamızdan kolay yolu tercih edip kaçmayacagız. Zoru görünce hemen ricat – kaçış yolunu seçmeyecegiz.

İçinde yaşadıgımız zaman diliminde biliyoruzki; cahili düzenler ve İlahi Nizama sırt çeviren rejimler dimdik ayaktalar. İmanımızın geregi olarak düşüncelerimizin ameli sahaya yansıması, Cahili deger yargılarının hakim oldugu toplum yapısında çatışmayı beraberinde getirecegi için, Mecburen inanç sahiplerinin dünya görüşleri dogrultusunda hareketlerini tanzim etmesi gerekir.

Müslümanlar İnançlarına uygun bir hayat tarzını yaşamak ugruna davasına sahip çıkma zorunlulugunu bilen insanlardır. Taguti güçlerle mücadeleye girmeden kendi mekanlardan çok çabuk bir kaçış şekli de Hicretle ifade edilemez diye inanıyorum.

O bölgede Müslümana yakışan Toplumları – cemiyeti İslam Dinine davet etmenin en güzel mücadele şekliyle mücadele etmemiz her yollar denendikten sonra o mekanda kalmamız büyük bir tehlike arz ediyorsa, * ARZ ALLAHINDIR * hükmü geregince bulundugumuz yerden inancımızı yaşayabilecegimiz başka bir yere göç etmemiz hiç bir şekilde kınanamaz, ayıplanamaz. Tabiiki hakir görülemez…

Bilakis Onurlu ve Haysiyetli bir hareket olarak, İnsanlık haysiyetine zarar vermeyecek böyle bir hareketi yaşayanlara da saygı duymamız icabeder diye düşünüyorum. İnsanlar varlıklarını bulundukları mekanlarda devam ettiremeyeceklerini anladıkları anda mecburen HİCRET etmek zorunda kalırlar. Kurtuluşu bu yolda aramakta ayrıca bir fazilet örnegidir…

Tarihte bunun çok örneklerini okuyoruz. Mesela, Mevlana Celaleddini Rumi diye bildigimiz büyük düşünürümüzün, Ailesiyle Anadoluya HİCRETİ Mogolların saldırısı sebebiyle olmuştur. Binlerce kilometre ötelere yerleşmeleri azılı zalimlerin, şiddetli zulümlerinden dolayı gerçekleşmiştir.

Hicretin belli bir zamanının olmadıgına inanıyoruz şu varki; Eger insanlar inançlarını inandıkları şekilde yaşayamıyorlarsa HİCRET hadisesi her zaman gündemde olmuştur. Zamanımızda da nice nice mücadeleci İslam Alimleri, Nice İslam mütefekkirleri hep bu mecburiyetlerden dolayı dogup büyüdükleri ülkelerden uzakta yaşamaktadırlar.

Ayrıca ifade etmek gerekirse; Senelerdir Ülkemizde bir BAŞÖRTÜSÜ zulmü yaşanıyor. Örtüsüyle okuyamayan ve hali vakti yerinde olan gençlerimiz genelde Avusturya, Almanya, Fransa, İtalya,İngiltere gibi Avrupa devletlerinde tahsillerine devam edebiliyorlar. Ya da Kanada ve Amerika gibi daha uzak ülkelerde tahsil şansını arıyorlar. Ya buna gücü yetmeyenler…

Gönlümüzün arzu ettigi husus şudur ki; İnsanlık haysiyetini ön planda ele alalım. Herkes İNANÇLARINI, inandıgı gibi hayatına tatbik etsin. Kimse kimsenin inancına DİNİNE karışmasın. Allah (cc) İnsanı en güzel ve en ŞEREFLİ bir şekilde yaratmıştır. Bu şerefi, Bu onuru, Bu haysiyeti, Bu özelligi, Bu güzelligi devam ettirelim.

Kimse kimseye zulüm ve baskı uygulamasın. Fazla bir şey istemiyoruz; İnsanca yaşayalım. Gerekiyorsa İnsanca ölelim. Ama İtikadımıza, İnancımıza, haysiyetimize, kişiligimize dokundurmayalım, dışardan müdahale ettirmeyelim. Hiç kimseye zulüm etmeyelim. Hiç bir şekilde zulme ortak olmayalım. Elimizden geldigi kadar da zulüm yapanlara engel olma ERDEMİNİ, meziyetini, karakterini gösterebilelim.

Rabbimiz, Enfal Suresi, Ayet.72.de mealen şöyle buyuruyor: *** Dogrusu inanıp HİCRET edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla CİHAD edenler ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirinin dostudurlar…***

Allah’ım. Bizi Kitabın Kur’ân’dan koparma. Bizi Kur’ân nurundan ve Kur’ân hikmetinden mahrum eyleme. Hayatımızı Kurân hikmeti ve hükümleri ile yoğur. Ellerimizi, ayaklarımızı, gözlerimizi, kulaklarımızı, ağzımızı, kalbimizi, ruhumuzu, duygularımızı, nefsimizi Kur’ân’ın feyzi, bereketi, nuru ve eşsiz hikmeti ile şekillendir.

Bize İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu nasip eyle. Kulaklarımızı, gönlümüzü, ruhumuzu Kurân’ın vahyine aç. Kalbimizi Peygamber efendimizin (sav) sünnet-i seniyyesi ile olgunlaştır. Bizi hakka yönlendir, Bizi Sana yönlendir, Bizi Senin rızâna yönlendir. Bizi Senin Rahmetine yönlendir. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi sadece senin rızana uygun olan Hicrete yönlendir. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 18.02.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.