BEL’AM BİN BAHURA VE ÇAĞDAŞ BEL’AMLAR…

Cenabı hak Araf Suresi ayet.175-176.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Muhammed onlara, kendisine ayetlerimizi sundugumuz, o adamın kıssasını da anlat; ayetlerden sıyrılıp çıktı, derken onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan oldu. Ve eger dileseydik onu o ayetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklıga saplandı kaldı ve keyfinin ardına düştü, artık onun ibret verici hali o köpegin haline benzerki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, ayetlerimizi inkar eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz, düşünürler…***

 

Kardeşlerim, Bu mübarek ayetler, bir takım ilimlere ve hidayet vasıtalarına nail oldukları halde dünya varlıgına meylederek şeytana tabii olan, o hidayet ve kurtuluş vasıtalarını elden çıkaran haris – aç gözlü kimselerin çirkin ve berbat sonlarını akibetlerini göz önüne sererek bizlerin dikkatine sunmaktadır. Ayeti kerimede vasıfları zikredilen o şahsın kim oldugu hususunda bir çok izahlar gündeme taşınmıştır biz bu ifadelerden bazılarına bakalım inşaallah. İbni Abbas (R.a) İbni Mesud (R.a) ve Mücahid den (Rh.a) gelen rivayetlere göre o kimse Musa Aleyhiselam döneminde yaşamış olan Belam ibni Bahura dır.

 

Bu adam ilim ve marifet sahibi olup, ismi azamı bilen ve duası makbul olan birisiydi. Musa Aleyhiselam, Belamın bulundugu şehre yönelmiş ve ora halkı ile savaşmıştı. Çünkü onlar kafir idi. Bunun üzerine onlar, Belam dan, Musa Aleyhiselam ın aleyhine dua etmesini istediler. İlk önce Bu adam bu işten kaçındıysa da kavmin israrı neticesinde dua etmiş ve böylece din ve diyanet dairesinden çıkmıştır. Ve böylece şeytana uymuş ilim ve marifetten de yoksun kalarak kafirlerden olmuştur. Bir başka rivayete göre ise; o kimse den murad Ebu Amir adında bir Rahip tir. Bu adam Cahiliye döneminde Rahiplik ederdi.

 

İslamın yer yüzünü aydınlatmasından sonra bu kişi Şam a gitmiş, münafıkların bir şekilde kafasını çelerek Mescidi dırar denen binayı yaptırmış, daha sonra Roma imparatoru olan Kaysere giderek Peygamber efendimizin (sav) aleyhinde yardım istemiştir. Diger bir rivayete göre O kimse Ümeyye ibni salt idi. Bu adam Arap kavminden olup, malumat ve bilgi sahibi idi. Kendisinin Peygamber olacagını ümit ederdi. Cenabı Allah (cc) Peygamber efendimize (sav) risalet verince, Ona haset etti. Peygamber efendimize itaat etmeyip Küfranı nimette bulundu ve kafir olarak öldü.

 

Halbuki o vaktiyle yazmış oldugu şiirlerinde vahdaniyeti ilahiyeyi Allahın birligini itiraf ediyordu. Ve bu hususta deliller getiriyordu. Rasuli ekrem bunun hakkında * Şiiri iman etti, ama kalbi küfretti buyurmuştur. * (Ömer Nasuhi Bilmen.) O kimsenin Peygamber efendimizi (sav) bilip tanıyan Ehli kitabın münafıkları hakkında kullanıldıgı veya bunun, kendisine ilahi hidayet arzedilipte, ondan yüz çeviren herkes hakkında genel – umumi bir ifade olduguda rivayet olarak bizlere ulaşmıştır. (Fahruddini Razi, Tefsiri kebir) Ancak bütün bu rivayetlerdeki ortak yön, bir şahsı, bir kişiyi tarif etmekten çok, onun mahiyetini ne olup ne olmadıgını ortaya koymaktadır.

 

Kıyamete kadar Belam tipli bütün şahısların keyfiyetleri bütün açıklıgıyla ortaya konulmaktadır. Bunların yanısıra Tefsir Alimlerinin büyük bir çogunlugu; Musa Aleyhiselama karşı mücadele veren bir alim den söz etmektedirler. Bu açıdan baktıgımızda görüşler * Belam * isminde yogunlaşmaktadır. Belam, sırf dünyevi çıkar ve hesaplar için Allahın dinini bozan tahrif eden bir ilim ve din adamını, küfür sistemlerine ve kafir yöneticilere yaranmak maksadıyla Allahın hükümlerini çigneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir. Önemli olan burada, şu ya da bu ad degildir.

 

Bilgisi, ilmi, becerisi ve her türlü müsbet yöndeki ögretisini aksi yönde, ters istikamette ve menfi tavırlarıyla kullanmasında saklıyan karaktersiz, şahsiyyetsiz hani derlerya bukalemun görünümlü her devrin adam olan bir kişiliktir Belam…Adı ne olursa olsun, bir şekilde edinmiş bulundugu bilgileri böylece kullanmış olanların tutumudur, önemli olan. O tutum ki, tagutların eylemlerine gerekçeler üretmekte, onların haksızlıklarına hak kılıfları uydurmakta, halkın karşı koyma egiliminin başladıgı yerlerde ise, edinmiş bulundugu bilginin sagladıgı saygınlıga dayanarak bu karşı koyuşu törpüleme ya da kanalize etme yoluyla tehlikesiz hale dönüştürmekte;Bu yolla tagutların beğenisini aferinini,poh pohlamasını ala ala tagutlaşmaktadır. Bilimi kullanan tagutlar ya da bilimin tagutlaşması böylece kaçınılmaz olmaktadır… Konu başlıgında mealini aldıgımız ayeti kerime nin ışıgında Belamın vasıflarını şu şekilde sıralamak mümkündür.

 

Belam Allahın ayetlerini bilen bir alimdi. Yani cahil bir kimse diyemeyiz. Hani şimdiki belam tipliler daha sohbet anında her sıkıştıkları ve zorda kaldıkları anlarda hemen mesleklerini ortaya koyuyorlarya ben hocaların hocasıyım peki ya sen kimsin gibi ifadelerle tepeden tepeden konuşuyorlarya aynı o hesap daraldıgında ben diyerek başlayıp makam ve mevkilerinden medet umma hadisesine sarılırlar. Belam, Bilmiş oldugu, Allahın ayetlerini bırakıp, şeytanın rehberligine kılavuzluguna sıgınan kimsedir. Mesela şimdikilerin özellikle Askeri ve Siyasi idarecilere veya her hangi birilerine yaranmak onlara şirin görünmek adına; Şeriat sözcügünü dahi agızlarına alamama durumları ve bile bile bazı İslam dışı kavramları İslamın emriymiş gibi tanıma yüzsüzlükleri sayılabilir Laiklik gibi…

 

Belam, Dünyevi menfaat ve çıkarları için İmanını ve ilmini satan bir DİN hainidir. Ne yazıkki böyle Belam tipli örnekleri İslam tarihinin her döneminde oldugu gibi bilhassa yirminci yüzyılda ve içinde yaşadıgımız zaman dilimi içerisinde çokça görmek mümkündür…Belam, Allaha tabii olmak yerine heva ve hevesine tabii olmuştur. Sanıyorum buradaki en büyük etken rızık endişesi ve dünya nimetlerine aşırı baglılıktan dogan gözü doymazlık dedigimiz harislik ve açgözlülük hem kendi şeref ve haysiyetini ve hem de içerisinde bulundugu kurumu karalama yönüne varan bir çirkin ameldir.

 

Tabiidirki Allah celle şanuhu kendi dinini koruyacaktır çünkü bu hususta vaadi vardır Belam tipli şahıslar ne yaparsa kendisine ve kendine uyanlara zarar verir, ama aynı zamanda içinde bulunduğu toplumuda tehlikeye atmaktan çekinmez aynı günümüzde olduğu gibi. Belam, Allahın hükümlerini yalanlayıp, heva ve hevesine uyması sebebiyle bir köpege benzetilmiştir. Belam, Firavun ve firavun vari düzenleri yıkmaya çalışan Müminlere sesinin çıktıgı kadar havlayan ve hırlayan bir köpektir.

 

Böylece makam ve mevkii hırsı, aşırı emel, dünya düşkünlügü, açgözlülük, birilerinin dogruda olsa yalan ve yanlışta olsa her türlü söz ve hareketlerini körü körüne destekleme tavrı insanı ne hale getiriyor Kuran ifadesinden ibret alınmalı… Belam, sadece Firavun dönemine mahsus bir şahsiyyet olmayıp, kıyamete kadar ortaya çıkacak olan dönek, haysiyetsiz, itibarını ve her türlü değer hükümlerini mala, paraya ve makama, mevkiiye satan, şeref ve namusdan söz edemeyecek, düşüklük timsali çukur bir şahsiyet ve kişiliktir Belam. Bu vasıfları sayılmış olan kişi kim olursa olsun Belamdır ve Belam zihniyetlidir.

 

Taguti düzenlerin kuşatması altındaki toplumlarda devlete baglı bir DİN vardır. Bu devlete baglı dinin temsilcileri mümessilleri Belamlardır. Her yerde ve her zaman Dine baglı devlet anlayışına karşı savaşırlar. Taguti düzenin her türlü icraatını işleyişini İslamın mührüyle mühürlemeye çalışırlar. Taguti düzenin kapılarında ev sahibinden kemik bekleyen köpekler gibi kuyruk sallarlar. Bu tip şahsiyetler insanları aldatmak, ikna etmek ve kendi düşünce eksenine yaklaştırma açısından çok beceriklidirler. Hani derlerye şeytana papucunu ters giydirecek maharette tağuti zihniyetin temsilcilsidir belam…

Burada özel olarak Tagutun ne olup ne olmadıgına da kısaca deginmek faydalı olur sanırım özet halinde de olsa Tagut deyince: aklımıza hemen İlahi vahyi tanımayan, İlahi kuralları dinlemeyen, İlahi yasaları kabullenmeyen akla gelen her şey Tagut hükmündedir diyoruz. Tagut daha çok kişiler ve uyduruk insan beyninin ürettigi kurallar bütünlügü olarak karşımıza çıkar. Mesela bazı Belam zihniyetli bilim adamlarının ve Din adamı görünümündeki şahısların söyledigi en güzel idare şekli Demokrasi dir diyorlar ya, işte bu ve bunun gibi batı kaynaklı yönetim biçimleri ve yöneticiler Tagutun taa kendileridir.

 

Yusuf Kerimoglu hocaefendi diyorki: * Belam, Firavunun siyasi ihtirasını ve Karun un Cahili sermayesini; insanları, Allah adına aldatarak koruyan bir melun dur. Buna bir anlamda bilimin mücessem bir put haline gelmesi de diyebiliriz. Çünkü Belam, Musa aleyhiselam ile karşı karşıyadır. Allahın Peygamberi ile, Allahın adını kullanarak mücadele etmekten çekinmemiştir. Bu işin mahiyeti düşünülürse; hem Karun hem Firavun, kitleler üzerindeki gücünü Belam dan almış denilebilir. (Yusuf Kerimoglu, Fıkhi meseleler.) *

 

Fahruddini Razi (Rh.a) Büyük Kuran tefsirinde bu hususta şöyle izah getiriyor: * Allah (cc) Belam tipli kimseleri, hırs ve şehvette tıpkı bir köpege benzetmiştir. Bu teşbih – benzetiş bütün köpeklere olmayıp, sadece soluyan köpeklere yapılmıştır. Hayvanların en adisi köpeklerdir. Köpeklerin en adisi de soluyan köpeklerdir. Bununla beraber Allah (cc) bir kimseye İlmi ve Dini nasip ettigi halde, o kalkıp dünya ya meyleder ve ona baglanıp kalırsa, hayvanların en adisine, yani dili sarkmış köpege benzemiş olur…

(Fahruddini Razi.Tefsiri Kebir) *

 

Mevdudi Rahmetullahi aleyh ise Tefhimul Kuran adlı tefsirinde şöyle devamını getiriyor: * Zira köpek bir tip karakteriyle meşhurdur. Dışarıya sarkan dili, ve akan salyası, onun doymak bilmeyen oburlugunu gösterir, kendisine bir taş parçası atıldıgında bile yeri koklayarak ona dogru süratle koşar ve belki bir kemik olabilir umuduyla, onu dişler. Kendisi gibi daha bir çok köpege yetecek bir leşe rastladıgı zaman da onun bencilligi, bu son derece güçlü sahip olma hırsı açıkça ortaya çıkar ve başka bir köpegi buna ortak yapmak istemez. Köpegin bir diger özelligi de şehvete aşırı düşkün olmasıdır. Bu yüzden İMAN ve bilginin kendisine telkinde bulundugu yasakları çigneyen dünya perest insan işte böyle bir köpege benzetilmiştir. Tıpkı bir köpek gibi o da sadece midesini dolduracak ve şehvetini tatmin edecek yolların peşine düşecektir. (Mevdudi.Tefhimul kuran) *

 

Kardeşlerim, Belam, kafirlerin iktidar olması ve iktidarının devam etmesinin en büyük destekçisidir. Küfrün ilkelerini Allahın dini adına muhafaza ve müdafaa eden bir melundur. Belamlar, kafirlerin uydurmuş oldukları kanunların, Allahın hükümlerine aykırı olmadıgını iddia ederek halkı itaata mecbur etmeye çalışırlar. Kısaca Belamlar Taguti iktidarların devamını saglayan güçtürler. İslam topraklarında; kafirlerin istilasını hazırlayan güç, Belamdır. Allahın indirdigi hükümlere karşı ayaklanan ve İslama küfreden yönetimlerle, Taguti güçlerle DİN adına uzlaşan ve Müslümanlarıda Allahın adını kullanarak aldatan, Kuranı Kerimin ifadesiyle Köpek sıfatlı kimselerin ortak ismi Belam dır…

 

Belam bazı kere din adamı hüviyetinde oldugu gibi bazı da Filozof olarak karşımıza çıkar. Bazı üniversite küsüsünde bir profesör, ya da teorilerini kuramsallaştıran fakültede dekan veya edebiyatıyla, anlatımıyla, ilmi izahlarıyla ögrencilerini etkileyen bir ögretim görevlisi belkide Camii kürsüsünde vaaz veren bir hocadır… Filozof da olsa, düşünür de olsa, yazar da olsa digerleriyle ortak bir yanı vardır bu Belam tipinin o da; sadece kendi zanni bilgisiyle olayları saptırmaya çalışır. Dini ve İlahi dogruların karşısında yani DİN alternatifi olarak sakat, saçma, illetli İlahi düzen ve sistemin karşısında hangi şeytani düzen ve sistem varsa o düzen ve sisteme fikir babalıgı ederler.

 

Anlatmaya çalıştığı O sistem ve düzenleri ayakta tutmaya yarayıcı teori ve kuramlarını geliştirmeye çalışırlar. İslam dışı sistemlerin fikir önderligini yapar, Dini deger yargılarından başka çıgır açarlar başka yollara giden ve sapanlara onları dogrulayıcı, destekleyici fikri kurallar üretmeye gayret ederler. Sakat sistemleri hayata geçirmeye çalışan Taguti güçlerin yol ve yöntemlerini kolaylaştırır, o düzenlerin hayat bulmasında elinden gelen gayreti sarfederler. Tabiidirki bu gayretleri o taguti idareciler tarafından mükafatsız bırakılmaz, makam ve mevki sahibi olmaları saglanırlar. El üstünde tutulurlar…

 

Belamlar Allahın nizamını degiştiren düzen sahipleri ile kol kola girince haliyle Şeytanın düzen ve daha dogrusu düzensizlik ve yıkıcılıgına ortak oldukça insanları saptıran güç ve kuvvetlerini artmış olarak görürler bu durum onlara daha çok cesaret verip kendilerinin dahada kuvvetlendikleri zannını artırır. Şeytanın askerleri olarak bu yoldaki almış oldukları misyonerlik faaliyetlerini büyük bir hızla devam ettirirler, Askeri, idari, dini, kültürel alanlar başta olmak üzere her alanda sakat görüş sahipleri at oynatmayı büyük bir hızla sürdürürler.

 

Bu kişiler az önce de ifade ettiğimiz gibi, bazı kuvvet komutanıdır bazı kereler profesör, bazı mahfillerde bilim adamı, kimi zaman Din adamı, çogunlukla fikir adamı ve yazar, çizer ve sanaçı hüviyetiyle Televizyon, radyo, gazete gibi iletişim araçlarının da vermiş oldugu imkanları da kullanarak sanki herkes öyle düşünüyormuş havasını dünya ya yaymanın mutlulugunu yaşarlar. Kendilerine Dini bir yükümlülük hatırlatıldıgında verecekleri cevabın başında * Dinde zorlama yoktur sözcügü * en çok kullandıkları anlatım şeklinin başında gelir. Allahın ayetlerini kendi çıkarları doğrultusunda farklı anlamlar yükleyerek izaha ğayret ederler. İleri sürdükleri tez’lerin kabul edimesi doğrultusunda yapmayacakları alçaklık yoktur..

 

Bel’amlardan bir bel’am son günlerde ifade etmeye çalıştığımız alçaklığın, ihanetin bir başka versiyonunu gerçekleştirmek için DARBE teşebbüsüne bile kalkışmıştır. Bu kişi öncelikle İbrahimi dinler diye yola çıkmış, dinler arası DİYALOĞ faaliyetlerini yürütmüş, Hristiyan ve Yahudilere HOŞGÖRÜ şemsiyyesini olanca genişliğiyle açarken aynı hoşgörüyü kendi gibi düşünmeyen Müslümanlardan esirgemiştir. Bu kişi kırk yıldır devlet kademelerinin içerisine Yılan kıvraklığıyla sızmış, İdareyi ele alan bütün iktidarlarla münasebetlerini en iyi bir şekilde yürütmüş basın ve yayı yoluyla, dershaneler, okullar, çeşitli kumpas, tuzak ve meşru, ğayrı meşru her türlü hareklet tarzını deneyerek müesseseleri ele geçirme faaliyetlerini son sürat devam ettirmiş, İçinde bulundugu devletin imkanlarını kullanarak her türlü ihaneti gözünü kırpmadan gerçekleştirmiştir.

 

Bu kişi Türkiyede içten içe hukuk sistemini ele geçirmiş, askeri kurumlara el atmış, eğitim kurumlarını, üniversiteleri kendi emelleri doğrultusunda kullanmayı bile başarmıştır. Binlerce işverenin ve iş adamının bir şekilde itimadını sağlayan bu kişi Himmet adı altında büyük bir maddi kaynağında aynı zamanda patronu konumuna yerleşmiştir.

Ben bu bel’am şahsiyetli yirminci yüzyılın en tehlikeli hainini kendi içlerinden yetişen ve sonradan tehlikeyi görerek ayrıldıgını ifade eden Hüseyin Gülerce adlı kişinin anlatımına bırakmak istiyorum… Hüseyin Gülerce diyorki:

 

15 TEMMUZ darbesinin en önemli taraflarından biri, F. Gülen’in, silahlı kuvvetleri, tahminlerin çok ötesinde ele geçirdiğidir. Kimse bu çapta bir hâkimiyeti tahmin etmedi. Şu anda yaşanan şaşkınlığın, şokun en büyük sebebi budur.

Düşünebiliyor musunuz, Cumhurbaşkanı’mızın Başyaveri, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı, Genelkurmay Başkanı’nın ve Genelkurmay 2. Başkanı’nın emir subayları, Milli Savunma Bakanı’nın Özel Kalem Müdürü darbecilerle birlikte hareket ettiler. En kritik birlik komutanlarının aralarında bulunduğu yurt çapında 103 general ve amiral şu anda gözaltında. Darbenin başında hep “küçük bir grup”tan bahsedildi. Ama ne gördük, Meclis bombalanıyor, Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi bombalanıyor, Polis Özel Harekât Merkezi F-16 jetleriyle bombalanıyor, 47 polis şehit ediliyor, helikopterlerden masum vatandaşlar taranıyor. Tanklar, yollarda insanların, içinde vatandaş varken arabaların üzerinden geçiyor.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Marmaris’te bulunduğu otele yarım saatlik bir gecikmeyle helikopterlerle özel kuvvetler indiriliyor. Emniyet teşkilatında büyük çapta tasfiye yapıldığı halde, halen görevde olan pek çok emniyet mensubunun da darbecilerle birlikte hareket ettiği görülüyor. İntikam hissi ile dolu FETÖ’cüler asker kıyafeti giyerek tankların içine giriyor. Hiçbir darbede görülmemiş canilik, kahpelik, kalleşlik sergileniyor…

 

Fethullah Gülen’in nasıl cani bir ruh taşıdığı, cinnet içinde olduğu, ihanette sınır tanımadığı artık ortadadır. Kör gözlerin bile göreceği kadar nettir. Hala ona “Hocaefendi” diyebilen, öyle gören, destek verenler de eli kanlı gözü dönmüş darbeciler kadar suçludur. Haini himaye eden, destek çıkan, sempati besleyen de haindir. FETÖ’cü darbeciler yıllardır kendilerini böylesine nasıl gizledi? İki yıldır Beyaz TV’de her Pazar iki saat, Star’daki yazılarımda her hafta, Gülenist tehlikenin, Fethullahçı terör örgütünün nasıl büyük bir tehlike olduğunu anlatmaya çalıştım. “Komünistlerden de tehlikeli bunlar” sözü bana ait…

 

Gülen, adamlarını korumak için “arkadaşlarım çakı bile taşımazlar” dediğinde, “inanmayın bu adam yalan söylüyor, en büyük silahlı örgüt budur, çünkü polisin, askerin silahı var” dedim. İşte gördük, çakı taşımıyorlar ama F-16, helikopter uçuruyorlar, tank, silah kullanıyorlar. İki yıl önce emekli bir yarbaydan dinlediklerimi anlattım; Teğmenlikten itibaren ikişer kişi bir “abi”ye zimmetleniyor. Her biri bulunduğu yerdeki askeri faaliyetleri bu ağabeylerine rapor ediyor, onlar üstteki abiye, o da Gülen’le irtibattaki “büyük abi”ye ulaştırıyor. Gülen Türkiye sathında TSK’nın nabzını tutan tek adamdı…

 

FETÖ mensupları kendilerini, takiyyenin kralını yaparak gizliyorlar. İçki içmek, eşlerini bikini ile denize sokmak, her türlü ahlâksızlık meşru ilan edilmiş. Bu adam, haramları helale çevirerek kendisine tapanlardan insanlık dışı bir yapı kurmuş. “Kirli Hesaplar Çarşısı” isimli kitabımda Gülen’in takiyyelerini, iki yüzlülüklerini deşifre ettim. Polis, yargı ve TSK içindeki Gülenistlerin, Gülen’i, “seçilmiş kurtarıcı”, “beklenen salih zat” kabul ettiklerini,

 

Gülen’in -haşa- Peygamberimizle istişare ettiğine inandıklarını, dolayısıyla ondan gelen her talimatı yerine getirmekte asla tereddüt etmeyeceklerini defalarca anlattım, anlattım…Öyle ki, Gülen’i korumaya kalkan kimi yazarlar, utanmadan sıkılmadan benim “Hocasını satan adam” olduğumu yazdılar. Hâlbuki ben ihaneti görüp hainleri terk ettiğimi söylüyordum. Şimdi hepsi “meğer Gülen ne büyük tehlikeymiş” diyor…Hüseyin Gülerce… Evet içlerinde uzun süre barınan ve en ön plandaki yönetici bölümüne gelen ve sonra tabir caizse AFOROZ edilen Hüseyin Gülerce anlatıyor bunları…(Misak dergisi.s.309.)

 

Kardeşlerim, Misak dergisinin 309.sayısının Takdim bölümünde şu ifadelere yer veriliyor: * CEMİYET halinde yaşayan insanoğlu; hayatının korunmasını, inandığı gibi yaşama imkânının sağlanmasını, malının, aklının ve neslinin muhafaza edilmesini arzu eden mükerrem bir varlıktır. İslâm ûleması insanların can, mal, nesil, din ve akıl emniyetlerinin sağlanmasının ‘zaruri maslahat’ hükmünde olduğunu ifade etmiştir. Cemiyet halinde yaşayan insanları, bir geminin yolcularına benzeten Peygamberimiz Efendimiz (sav), akıl sahibi olan insanların ibret almaları için şu misali vermiştir:

‘Allah’ın çizdiği sınırları muhafaza etmeye ve başkalarına faydalı olmaya çalışanlar ile meşrû sınırları aşıp günaha düşenlerin hali, bir gemiye binip denize açılan insanların hali gibidir. Onlardan bazıları geminin alt kısımlarında yerini almışlar, bazıları da geminin güvertesine çıkmışlardır. Alt kısımda bulunanlardan birisi su almak için yukarıdakilerin yanına çıkar. Yukarıdakiler ona su konusunda (vermemek için) eziyet ederler. Bunun üzerine o adam eline baltayı alır ve geminin tabanını delmeye başlar. Durumu fark edenler ‘Ne oluyor sana? Neyin var?’ diye sorarlar.

 

O da ‘Siz bana su konusunda eziyet ettiniz! Bana su lazım, gemiyi deliyorum’ cevabını verir. Böyle bir durumda eğer onlar adamın elini tutar, gemiyi delmesine mani olurlarsa kurtulurlar. Aksi takdirde o adamla birlikte kendileri de helâk olurlar’ (Sahih-i Buhari-İst: 1401 K.Şirket: 6 Ayrıca Sünen-i Tirmizi-K.Fiten:12)Siyasi, ahlaki ve hukuki keyfiyete haiz olan bu teşbihin değişik açılardan tahlil edilmesi gerekir. Bu teşbihi ifade ettikten sonra, Türkiye’de geçtiğimiz ay yaşanan ve bütün insanların nefeslerini tutarak takip ettikleri darbe teşebbüsüne geçebiliriz.

 

Milletin verdiği vergilerle alınan silâhları, uçakları ve helikopterleri, masûm sivillerin öldürmesi için kullanan zorbalar; Illuminati Çetesi’nden aldıkları desteğe güvenerek, askeri darbe yapmaya karar vermişlerdir. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere; kuvvet komutanlarını esir alan ve Birinci Ordu müstesna bütün ordu komutanlarını kendi saflarına dâhil eden darbeciler, masum sivillerin üzerine (hedef gözetmeksizin) kurşun yağdırmışlardır. Ankara ve İstanbul gibi Türkiye’nin can damarı olan şehirleri savaş meydanına çeviren ‘Yurtta Sulh Komitesi’ne mensup darbecilerin Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ı öldürmek için MAK ve SAT komandolarını görevlendirdikleri malûmdur.

 

Uzun yıllar Samanyolu Televizyonu ve Zaman Gazetesi’nde yöneticilik yapan Tuncay Opçin’in, sosyal medyada yer alan ifadesiyle ‘yatakta basmak, şafakta asmak’ için harekete geçmişlerdir. Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ın cep telefonu aracılığıyla bir televizyon kanalından ‘Milletimiz derhal sokağa çıkmalıdır’ mesajını vermesi ve Birinci Ordu Komutanı’nın açıklamaları, darbe teşebbüsünün akâmete uğramasını sağlamıştır. Bu arada Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in ‘Bütün camilerden selâ okunması için emir vermesi ve Müslümanları meydanlara davet etmesi’, darbecilerin hesaplarını alt-üst etmiştir.

 

Türkiye’nin değişik bölgelerinde görev yapan yüzlerce generalin ve binlerce subayın tutuklanması ile neticelenen darbe teşebbüsü, bazı ruh hastalarının (şizofrenlerin) iddia ettiği gibi bir senaryo değildir. Zira F-16 uçakları başta TBMM binası olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, Ankara Emniyet Sarayı’nı, Özel Harekât’ın binalarını ve Türk-Sat’ın ana merkez binasını bombalamış, meydanlara dökülen insanların üzerine helikopterlerden yaylım ateşi açılmıştır. Bu esnada 246 masum insan hayatını kaybetmiş, binlerce sivil yaralanmıştır.

 

Bu darbe teşebbüsünün içinde yer alan generaller, insanları korkutmak için bütün imkânlarını seferber etmişlerdir. FETÖ militanı Tuncay Opçin’in sosyal medyada yer alan ‘İslâmcılar, sinik ve korkak bir topluluktur. Geleneklerinde silâhlı mücadele yoktur. Sadece atıp tutmasını bilirler’ şeklindeki iddiasının bir şehir efsanesinden ibaret olduğu görülmüştür. Allah’ın (cc) rızasını kazanmak için mücadele etmenin ibaadet olduğunu bilen bir milletin; kendisine silâh çeken emperyalist ABD’ye ve onlarla işbirliği yapan hainlere boyun eğmesi ve zillet içinde yaşaması mümkün değildir.

 

Adaletin mülkün (iktidarın) temeli olduğuna inanan, zerre miktarı hayrın da, zerre miktarı şerrin de hesabının sorulacağı güne hazırlanan Müslümanların darbecilere asla boyun eğmemeleri ve masûm insanlara silâh çeken zorbaları mahkûm etmeleri anın vacibidir. İnsanların zaruri maslahatı olan can, mal, nesil, din ve akıl emniyetini savunmak, ‘ben müslümanlardanım’ diyen her mükellefin en önemli vazifesidir.

 

Kardeşlerim Türkiyenin ne büyük bir tehlikeli dönemde olduğunu Misak dergisindeki Hüsnü Aktaş hocaefendinin bu ifadelerden daha net ve açık bir şekilde anlamış bulunmaktayız. Evet unutmayalımki hepimiz aynı gemideyiz. Aslında görünen o dur ki son zamanlarda Müslümanlar olarak bizler dört kişiyi bir arada görmekle haklı olarak büyük sevinç yaşarken Dünyanın hemen her tarafında Allahın bizlerden reddetmemizi istedigi Tugyanın, taguti güçlerin, Cahili sistem ve nizamların, kısaca hayatın bütününde Allahın hakimiyetini yok sayıcı iktidarların hakim konumunda oldugunu görüyoruz.

 

Dünya cografyasının her tarafında Allahın hükümlerine mukabil ve Allahın hükümlerine muhalif hükümler üreten ve insanları bu hükümlere uymaya zorlayan taguti güçlerin hakimiyetini görüyoruz. Ne yazıkki; Allahın mülkünde Allahın hükmü degil Taguti güçlerin egemen olmasına çalışıldıgına bir şekilde şahit oluyoruz. Bütün bu olanlara ragmen bir buçuk milyar nufusu oldugu söylenen Müslümanların hissesine ancak perişanlık düştügünü büyük bir hüzünle yaşıyor, görüyor ve duyuyoruz. Unutmayalımki dünyaya yön verdiğini zanneden ve başardığına inanan İlluminati çetesi bu girişiminde başarılı olamamıştır…

 

Müslüman olarak şereflerin en büyügüne sahip olan bizler Allaha İMAN ettigimizi söyledigimiz halde Taguti güçlere isyan etmesini bilmiyorsak ve bu gibi insanlara hoşgörü ile bakmayı devam ettiriyor isek Müslümanların bir bakıma isyan cephesini boş bırakıyorsak kafa yani beyinsel olarak, kalbi ve hayatımızda tagutun her türlüsünü atamıyorsak, reddedemiyorsak işte yaşadıgımız bu hayatın asıl Kurbanı biz olacagız gibime geliyor. Ama İmanımız doğrultusunda korkusuzca hareket edersek hem bel’am şahsiyetli hainleri hem de onun büyüklüğüne inandığı şer güçleri son haftada oldugu gibi şaşırtırız…

 

Çünkü inanıyoruz ki; Allaha İman Taguta isyanı gerektirir. İman yani itikad yani inanış şekli Allahı kabul ederken, Allahtan gelen her şeyi bagrımıza gönlümüze basarken, kabulümüzdür derken aynı zamanda da Tagutu reddetmektir İMAN. Allahtan başka her türlü gücü, İbadet ve kayıtsız şartsız itaat edilecek her türlü nesneyi, her türlü sevginin, güvenmenin ve korkunun kaynagını inkar etmeden, her türlü hüküm koyucuyu, yaratanı, rızıklandıranı, öldüren ve dirilteni reddetmeden İman ve İslam ülkesinin sınırlarına girmek mümkün degildir.

 

İman; Allaha tam teslimiyet, muvafakat, taguta ise muhalefet karşı durma, karşı gelme hareketidir. Taguta yani İlahi sistemi aşan, ona ters düşen, gerçegi çigneyen, hakikati bile bile örtmeye çalışan, Allahın kulları için çizdigi sınırları aşan, düşünce sistem ve ideolojilerin tamamını reddetme egilimidir. İman tabiidir ki Şeytana muhalefettir aynı zamanda. Allaha İbadeti, teslimiyeti, baglılıgı önleyen onun önüne set çeken her şeye isyan etme hareketidir. Şükürler olsunki; ABD, AB ve bilinen bütün şer güçler her türlü plan ve yıkıcı güç girişimlerine ve darbe teşebbüslerine rağmen Müslümanların dik duruşu ve Allahın inayetiyle tuzakları, kaos projelerinini, planlarının başlarına çalılınmış olduğuna şahit olduk…

 

Necatı, kurtuluşu başka mahfillerde, degişik platformlarda arayan ve başka inanç sahiplerini kurtuluşa eriştirme gayreti içerisinde olan yüzlerce sözde Hoca, bilim adamı, yazar, çizer, ögretim görevlisi ve çogunlugu da İlahiyat fakülte çıkışlı profesörler. Her sene belli zamanlarda Gazeteciler ve yazarlar vakfının Dinler arası Diyalog platformu ya da kısa adıyla Abant platformu genelde kurtuluşun yani necatın sadece İslam dinin de olmadıgını insanların Hristiyan ya da Yahudi inancına sahip olarakta kurtuluşa erecekleri tezini senelerdir işlemeye gayret sarfediyorlar.

 

Mesela içlerinden en tanınmışlarından birisinin bu konudaki yazdıklarına ve ifade ettiklerine bir göz atalım diyorki bu ünlü ve de şanlı hayret verici profesör: Bütün insanların Müslüman olmaları, Dinin, Kuranın hedefi degildir. Müslümanların çogu Peygamberin bütün DİN saliklerini İslama çagırdıgına inanırlar ! peygamberimiz Yahudiler mutlaka Müslüman olsun demiyor, Hristiyanlar mutlaka müslüman olsun demiyor. Diyalogun hedefi, tek bir Dine varmak, Dinleri teke indirgemek olmamalı. Kuranı kerimde Ehli kitapla ilgili devamlı vurgulanan şey; Allaha iman, ahirete iman ve ameli salihtir. Kuran bir çok ayette bunu söylüyor; yani Peygambere iman edin demiyor…(Polemik degil diyalog.H.Karaman.)

 

Kardeşlerim konumuzun başında Belam tek değildir dedik günümüzde de belam bin Bahuranın yolunu takip edenler vardır, bunlardan birisi Hristiyan ve Yahudilerin ehli necat oldugu hususunu son asrımızda en çok işleyen ve Türkiye’deki bağlılarına bu konuda rehberlik eden kişi Batıcı, modernist, mezhebi kavramlara muhalif, Dinde reform hareketinin olmasında önderlik eden Fazlur Rahman dır.

 

Bu kişi daha hayattayken düşüncelerinin semeresini yüreginde büyük bir acıyla hissetmiş, gerçek kendi sulbünden gelen birisinin hareketiyle yüzüne şamar olarak, tokat olarak indirilmiştir şöyleki: Pakistan uluslararası İslam üniversitesi eski rektörü Profesör Dr. Mahmud Gazi nin yazdıklarına göre: Fazlur Rahmanın oglu daha fazlur Rahman ölmeden önce Hristiyan olmuş bununla da kalmayarak papaz olmuştur. Babası Fazlur Rahman oglunun bu halini kabullenememiş ve oglunu bu hareketinden dolayı sorgulayıp tepki gösterince de oglu demiş ki: * Baba, bu üç DİNİN mensuplarının CENNETE gidecegini söyleyen sen degilmiydin şimdi niçin benim Hristiyanlıga geçmemi tepkiyle karşılıyorsun ? *

 

Evet kardeşlerim bu gibi gerçeklere büyüklerimiz etme bulma dünyası demişler. Biz Müslümanlar hiç kimseyi inancından dolayı sorgulama makamında degiliz. Ancak Bel’am bin Bahuranın yolunu takip eden bu gibi nasipsizlerde bizim gibilerle uğraşmaktan vaz geçsinler. Mükafatıda cezayıda verecek olan Rabbimizdir… Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin dedigi gibi: Mevlam görelim neyler neylerse güzel eyler.

 

Bütün taguti güçleri, Firavuni zihniyetleri, Karun vari büyüklenmeleri, Nemruti gurur ve kibirlenmeleri, Ebu Cehil vari hınzırlıkları, Velid bin Mugire vari dünyevileşmeleri hepsini reddediyoruz bu ve bunun gibi temsilcilerinin sonunun hüsran ve felaketle bittigini ve sonunun felaketle bitecegine inanıyoruz. O yüzden La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah diyoruz. Konumuzu bir hadis mealiyle bitiriyoruz inşaallah: ** İslam garib olarak başladı ve tekrar başladıgı gibi garib olacaktır…** Ne mutlu o gariblere ediyoruz…

 

Allahım Belam dahil her türlü Din bezirganlarından sana sıgınırız. Senin Dinini yıkmaya, bozmaya, tahrif etmeye yönelik her türlü hareketler ve bu hareketlerin müntesipleri bu inancımız bin sene de olsa sürecek yemini etselerde hüsrana ugrayacaklar ve zelil bir şekilde felaketin en çukuruna yuvarlanacaklardır. Müslümanlara DARBE indirme ğayretinde olan Belam bin Bahura’nın günümüzdeki yandaşlarına fırsat verme Allahım. Bizlere, Onlara isyan etme, onlarla mücaddele etme azmi ver bizleri senin dosdogru yolun SIRATI MÜSTAKİM den ve Ehli sünnet vel cemaattan ayırma. Bizleri hakkı hak bilip hakka ittiba eden baglanan, batılı batıl bilip batıldan ictinap eden kaçınan kulların zümresine dahil eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…

 

Sermedkadir…LU…05.01.2019…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.