MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN KARDEŞİ’DİR… VELÂYET …

Cenabı Hak Rad Suresi Ayet.11.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** İnsanın ardında ve önünde onu izleyenler vardır.  Allahın buyrugundan ötürü onu gözetirler.  Bir toplum kendini degiştirmedikçe, Allahta onların durumunu degiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledigi zaman, artık o geri çevrilemez. Ondan başka bir koruyanlarıda yoktur.***

 

Peygamber Efendimiz (sav) Kütübü sittede kayıtlı bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Kim Cemaattan bir karış ölçüsünde uzaklaşırsa; bu kimse Namaz da kılsa, Oruç’ ta tutsa ve Müslüman oldugunu ileri sürse de, boynundan İslam ipini  (İslami vazifeyi) söküp atmıştır…** VELÂ kelimesi Arapça olup Lügatta: Bir şeyi meydana getirmek veya iki şey arasında kendilerinden olmayanın  bulunmaması, SAHİP, SEVGİ, DOSTLUK ve yardımlaşma gibi manalara gelir.

 

VELİ: Allahu tealaya tahkiki İmanla baglanan kimse demektir. VELÂYET: Başkası üzerine ister istemez sözünü geçirmektir. Bu sözler ve açıklamalar Velayetin Fıkhi tarifidir. Yoksa Lügat itibariyle Sevgi ve yardım manalarına gelir. İslam fıkhında VELÂYET: Başkasının üzerine ister istemez sözünü geçirmeyi ve itaat edenle  –  Emri veren arasındaki ilişkileri konu alır.  Aile içerisinde Baba Velayet hakkına sahiptir. Çocukların velisi durumundadır.

 

Müslümanların irade beyanına (Bey’atına dayanarak) Siyasi ve içtimai – Toplumsal bütün ihtiyaçlarını karşılayan kimseye * VELİYYÜL EMR * denilmiştir.  Bunu İslami Devletin başkanı şeklinde ifade etmek mümkündür. (Yusuf Kerimoglu.) Mükellef olan her insan MÜ’MİN, ya da Müslüman Velayet ve dostluklarını  Allah için, Rasulü için ve Mü’minler için devam ettirmek, sürdürmekle yükümlüdür. İnsanları Allah taraftarı (hizbullah) ya da Şeytan dan yana ( Hizbuşşeytan) kılan tek bir nokta vardır, O da VELAYET kavramıdır.

 

Müslümanlar âmellerinde bir eksiklik, hata  veya noksan tarafları olsa bile VELAYETİNİ sıhhatli bir şekilde kullanırsa o zaman gerektigi gibi İslam Dinindeki yerini almış olur İnancındayız. Namaz, Zekat, Oruç, Hacc veya diger İslami âmellerden herhangi birisini yerine getiren  bir MÜSLÜMAN eger Velayet yetkisini rencide edecek ve ya bunu bozacak bir hareketin içerisine girecek olursa, hiç bir vakit bu kişi İslami ölçüler içerisinde  hareketini sürdürüyor diyemeyiz.

 

Mü’minler Velayet yetkisini sıhhatli bir şekilde kullanır, bu noktaya gereken önem ve titizligi gösterirse ancak bu taktirde Allah taraftarı yani Hizbullah olması mümkündür. Cenabı Hak Nisa suresi Ayet.138.139.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Mü’minleri bırakıpta kafirleri veliler (dostlar) edinen münafıklara gerçekten kendileri için pek acıklı bir azap oldugunu haber ver…***  Bu  ayetten de  anlaşılmıştır ki; VELAYET gerçek manada Müslümanın İMAN ölçüsüdür.

 

Mü’min Velayeti  Allah Celle  Celaluhu için, Rasulü (sav)  ve Mü’minler için ortaya koymadıkça esas yerini ve konumunu tayin edemez. Ve Allah taraftarlıgı vasfını kazanamaz.  Bir Müslümanın sevgi ve VELAYETİ sadece Allah ve onun Rasulü bir de Müminler için kullanabilir. Hangi sebepten olursa olsun Müslümanlar hiç bir vakit Velayet ve sevgiyi Allah düşmanlarına veremez.  Bunu Allah için Rasulü için bir de Müminler için kullanabilir.

 

Yine RabbimizTevbe Surtesi Ayet.71.de mealen şöyle buyuruyor: *** Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlarda birbirlerinin velileridirler (Dostlarıdırlar.) İyiligi emreder, kötülükten sakındırırlar. Namazı dosdogru kılarlar, zekatı verirler Allah ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allahın kendilerine RAHMETİYLE muamelede  bulunacagı kimseler bunlardır…***  İslam Dininde Velayet gerek Nazari – teori anlamda olsun, gerekse âmeli – pratik manada olsun,

 

 

İslam Dininin koymuş oldugu esas, temel ve prensipler üzerine olacaktır. İslam Dininin temelinin dışındaki esaslara göre VELÂYET yetkisinin verilmesi batıl ve cahili düşünceden başka bir şey degildir. İslam düşmanlarının temel, esas ve prensiplerine baglı bir VELÂYET  ve dostluk batıldır, geçersizdir. Bu mana da VELÂYET verenlerin Mü’minlerden sayılmaları düşünülemez. Mesela Masonlugun oturtuldugu bir prensip olarak KARDEŞLİK baglarına dayandıklarını söyledigi dostluk, sevgi, kardeşlik; İslam Şeriatında batıldır, asılsızdır, geçersizdir.

 

Yine her hangi bir Müslüman Irkçılıga dayanan ve bu manada Milliyetçilik düşüncesiyle ve inancıyla sadece Vatanseverlik amaçları güdülerek  Velayet yetkisini bu tip ve düşüncede olan insanlara veremez.  Müslüman olarak böyle bir düşüncenin esiri olamaz.  Aynı biçimde sırf Kavmiyetçilik bagı için Velayet yetkisini  İslam düşmanı, Şeriat düşmanı  kavmiyetçilere ve Irkçılara vermesi halinde kendisi de Müslümanlardan sayılmaz.

 

Bir Müslüman ki; Dünya Masonlarının  küfrünü, dinsizlerin ve mürted’lerin halini bile bile onlara Velâyet yetkisini verirse  bu kimselerde Müslüman Cemaatından sayılmazlar. Kısaca deginecek olursak; Yakın Tarihimizde Yahudi ve Masonların bir oyunu olarak Irkçılık hareketleri: 1830.Tanzimat Fermanı ve 1855. Islahat Fermanları ile İslam topraklarında bir çıban başı olmuş, Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik diye diye Osmanlı yurdu Irkçılık hareketleri ve isyanlar sebebiyle darmadagın olmuştur.

 

Aynı dine inanan insanlar ÜMMET olma şuurundan kısa süre içerisinde sıyrılmışlar; Araplar Arap milliyetçisi olmuş (Baas) Bulgarlar, Yunanlılar, sırplar, Boşnaklar, Arnavutlar ve bütün bilinen etnik unsurlar kendi milletinin ırkçısı kesilmiş Yahudi DÜRKHEİM’in ki  kendisi aynı  zamnda, Ziya Gökalp’in Hocası oluyor  düşüncesi ne yazıkki koskoca bir İmparatorlugu kısa bir zaman zarfında darmadagın etmiştir.

 

Ali Fuat Başgil’in dedigi gibi İslama baglı (Dine Baglı) bir yönetim şeklinden kısa süre sonra Devlete baglı dini sistem dogmuş, Ümmet Devletçikler halinde parça parça birbirinden koparılmış İZZET arayan toplumlar kendilerini ZİLLET çukurunda bulmuşlar ve hala da öyle yaşantılarını acınacak halde devam ettiriyorlar. Eger öyle olmasaydı Birleşmiş Milletler Teşkilatında VETO hakkına sahip bir üyeleri bulunurdu diye düşünüyoruz.

 

Şimdilerde kararları alanlarda Gayri müslimler, uygulayanlarda gayri müslimler her türlü fesat çemberlerini daraltan  ve  İslam toplumuna hayatı zindan etme gayreti içinde bulunanlarda gayri müslimler, kendi sistemlerini kan ve göz yaşı karşılıgında, İslam toplumlarına dayatmaya çalışanlar, rejim satma gayreti içinde olanlarda gayri müslimlerdir. Eger bizler Müslüman, Müslümanın dostu ve kardeşi oldugunu reddederek bizim dışımızdaki DİN mensuplarıyla VELÂYET bagı kurarsak onlar gibi olacagımız aşikardır Allah korusun.

 

Cenabı Allah (cc) Ancak İman sahibi Mü’min ve Müslümanlara VELÂYET verilmesini istemektedir. Müslümanlar ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar hiç bir düşmanla Velayet ve dostluk  bagını  kurma yetkisine ve salahiyetine  sahip  degillerdir. Son zamanlarda ATALARIMIZI ve onların yaşantı şekillerini haylice unuttuk ve onlarla aramıza gittikçe setler çekmeye, engeller koymaya alıştık.

 

Sözlerini, inançlarını ve dünyaya bakışlarını tamamiyle reddeder bir konuma geldik ne  yazık ki; fakat ben yinede bir ATASÖZÜNÜ buraya almakta bir mahzur görmüyorum. Belki aklımız başımıza gelir ne diyordu Atalarımız : * Domuz derisinden post, Gavur dan dost olmaz * Bu söze ben canı gönülden inanıyorum. Bu inancımda neredeyse 50.senedir Gayrimüslimlerin içinde yaşantımı  sürdürmemin de  etkisi vardır mutlaka.

 

İnanmayanlar 500. Senelik Bulgar toplumuyla iç içe yaşadıgımıza bir baksınlar ve 93.harbinde (1877) Bulgarların bizleri bırakıp nasıl Ruslarla işbirligi içine girdiklerine baksın anlatmaya çalıştıgım olay daha iyi kavranabilecektir. Sonuçta İnanıyorum ki; Müslümanlar hiç bir düşmanla Velayet ve dostluk bagını kurma selahiyetine sahip degillerdir. Artık gerçek tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Kuranı Kerimde * ANCAK MÜSLÜMANLAR KARDEŞTİR * buyruluyor. İslami prensip, esas ve temellere dayanmayan her türlü dostluk, sevgi, bag, ve VELÂYET  batıldır, yalandır, yanlıştır, kusurludur, hatalıdır ve  Müslümana yakışmayan  bir uygulamadır…

 

Dolayısıyla İslam düşmanlarından farklı duruş içinde olmamız gerekmektedir. İslam düşmanlarından uzak durmalıyız. Eger  uzak  duramıyorsak  mesafeyi  korumamız kaçınılmaz  bir  zarurettir. Böylesi bir hal ve tavırdan kaçınmalıyız. Gayri Müslimlere bu mana da yaklaşmak her zaman bizlere hüsran getirmiştir, sonu her devirde felaketimizle sonuçlanmıştır. Müslüman ancak ve ancak yine bir Müslümanla SAMİMİYET kurabilir.

 

Müslümana dost gözüyle bakıp, Müslümana sevgi besleyebilir. Velev ki en yakınlarımızdan olsun başka DİNLERDEN olan kimselerle  bir bag kurulması  ya da Dostluk ve sevgi bagının sürdürülmesi, böyle inançsız, DİNSİZ, Allahsız; Ogulları, kızları yetişkin çocukları varsa onlarla evlatlık baglarını sürdürmesi; Veya Kafir, Dinsiz, Allahsız Kitap düşmanı hanımı varsa onunla Karı –  koca ilişkilerini devam ettirmesi soy – sop  baglılıgını devam ettirmesi  Kabile, sanat, Ülke, toprak, renk, gibi baglara önem vermesi, O tip kişilerle İslami olmayan  Teşkilatlara, derneklere, kulüplere kayıt olması hep bunlar… daha da misalleri çogaltılabilir. İSLAMİ OLMAYAN DOSTLUKLARDIR, birlikteliklerdir, yanlış  olan  ilişkiler  cümlesindendir…

 

Böyle davranan kimse Allah  korusun zamanla DİNİNİ bile terk edebilir. Zaman içerisinde İmanından çıktıgına şahit olabilir. Bu hususlarda daha fazla malumat edinmek isteyen kimseler, ya da biraz ileri gittigimizi düşünen Müslüman Kardeşlerimiz Mücadele Suresi. 22. Ayetin Tefsirine bir bakarlarsa ve İslamn Tarihinde, Asrı Saadet döneminde uygulamaları şöyle bir gözden geçirirlerse anlatmak istedigimiz meramımızı kavrayacaklardır eminim.

 

Cenabı Hakk Kehf Suresi Ayet. 102.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Küfre sapanlar beni bırakıpta kullarımı veliler edindiklerini mi sandılar ? Gerçekten biz, Cehennemi kafirlere bir durak olarak hazırlamışızdır…***  Bu  ayeti  kerime den  anlıyoruz ki; Müslümanlar başkalarını yani kafirleri, Müşrikleri, Yahudi  ve  hristiyanları dost ve  VELİ  edinemezler. Bu husus Müslümanlar için mümkün degildir. Nasıl olur da onlar, Allah düşmanlarına dostluk besleyip  VELÂYET yetkisini verebilirler. Böylelerine velayet vermek, dostluk kurmak, sevgi göstermek HARAMDIR.

 

Evet inkar edenler tüm bu uyarılarımıza rağmen, tüm bu âyetlerimize rağmen hâlâ Allah’ın velâyeti altına girmeyi kabul etmeyerek kullarımızın velâyetini mi kabul etmek istiyorlarsa velî olarak, hayatlarına kulluk maddesi olarak hayatlarında hayat programı belirleyici ve kanun koyucu olarak Allah Celle  şanuhuyu kabul etmiyorlar da bu kâfirlerle  içli  dışlı hayatlarını  sürdürüyorlarsa Allahın  kulluğunu  bırakıp şeytanın velâyetini kabul  ediyorlar  demektir ki iki  cihan da  onlar  için  zindan  olacaktır.

 

Şeytanın ya da kendileri gibi âciz varlıkların velâyetleri altına girerek onların hayat programlarını uygulamak istiyenler, Allah  Celle  şanuhunun emir  ve  yasaklarını bırakıp, onların emir ve yasaklarına uymak istiyenler  kendi  indi  görüşleriyle  kanun  ve  yasa hazırlayanların peşine takılanlar için  Rabbimiz Cehennemi bir konak olarak hazırladık.

 

Onların varacakları barınacakları sığınacakları yer orasıdır  diye ikaz etmekte, uyarmakta, Kafir, Müşrik, Yahudi  ve  hristiyan  sevicilerin sonunu beyan  etmektedir.

 

Aynı şekilde ne türlü MÜNAFIK olursa olsun, bunlara ne bir VELÂYET yetkisi verilebilir ne de kendilerine bir dostluk ve sevgi beslenebilir. Bu gibi tutum ve davranışlarda HARAMDIR. Mü’min şayet kafire, münafıga, Velâyet yetkisini verir, onlara dostluk ve sevgi beslerse onlardan bir farkı olamaz. ŞEHADET kelimesinin ifade ettigi manayı  şu zümreler bozarlar; Puta tapanlar, (Ne yazıkki günümüzde aynı hâl yaşanıyor ve gayet dogal karşılanıyor…)  

 

Allahtan başkasına ibadet ve taat maksadıyla saygıda ve kıyamda bulunmak. Bazı kişi ve sembollere karşısında belleri kırılırcasına egilmek ve secde de bulunmak. Gayri müslimlerin ayinlerine ve ibadet şekillerine benzer ibadette bulunmak ve onlara benzemek. Mesela Türkiyede son zamanlarda Cenazelere alkış tutulmaktadır. Bu tür davranışlar; Yahudilerin ve Hristiyanların adetlerindendir. Dinimizde kesinlikle yasaklanmıştır.

 

Bir misal olması açısından zikredecek olursak; Cahiliye Arapları Peygamber Efendimiz Namaz kılarken, Kuran okurken ya da zikrederken ISLIK çalıyorlardı ve Nasihatlarını dinlememek için alkışlayarak gürültü, şamata çıkarıp Peygamber Efendimizin (sav) sesinin duyulmasını engelliyorlardı. Yani şimdikiler de bir cenaze de ya da her hangi bir toplantı esnasında aynısını yapıyorlar ki;  Kur’anı Kerimde bu tür hareketler kötü görülüp bu işin yapılması Alkışlamak ve ISLIK çalmak Din düşmanlarının vasfı olarak anlatılmıştır.

 

Evet kâfirlerin, Müşriklerin, din  düşmanlarının Peygamber  efendimizin  zamanında  bunları dinlemeye bile tahammülleri yok  idi. Kur’anı  kerimdeki  mutlak  doğrular  için, Bunları gündeme getirmeyin de ne yaparsanız yapın diyorlardı. Kur’an okumayın da ne okursanız okuyun diyorlardı. Çünkü Kur’an okununca, Allah’ın bu tür âyetleri gündeme geldikçe huzurları kaçıyordu. Çünkü gidecekleri yer gündeme geliyordu. Çünkü Kur’an okununca bana göre sana göre diyemeyeceklerdi.

 

Çünkü Kur’an okununca istedikleri gibi yaşama imkânları kalmayacak yedikleri ve  içtikleri her  türlü nanelere devam edemeyeceklerdi. Çünkü Kur’an gündeme gelince, Allah’ın sistemi gündeme gelince bunun karşısında duracak güçleri kalmayacaktı. Toplumda Allah Celle  şanuhu ve Onun  şanlı peygamberi konuşulmaya başlandı mı kendilerinin sözleri bitecekti. Kendi sistemleri çöpe atılacaktı.

 

Bunu çok iyi bildikleri için kâfirlerin, Müşriklerin, Din  düşmanlarının Kur’an’ın, Sünneti seniyyenin,  dogruların, gerçeklerin hakikatin gündeme gelmesine asla tahammülleri yok idi. Onun için sürekli gündem değiştiriyorlardı. İnsanların gündemlerini değiştiriyorlar. Bu  değişik  gündemlerinde Allah, Din, Kitap, Peygamber, âhiret, hesap, diriliş, cennet, Haşir, Neşir, Cennet, cehennem gibi  kavramlar yoktu ve onun için Peygamber efendimizin (sav) sözlerini ıslıklarla, alkışlarla, şamata  ve gürültülerle duyurmamaya  çalışıyorlardı.

 

Kur’anı Kerimin, Sünneti  seniyyenin Zikrine gözleri kapalı olanlar, Allah Celle  şanuhunun tek Rab ve İlâh oluşuna kalpleri kapalı olanlar Peygamber  efendimizin  ifade  ettiği  hakikatleri dinlemiyorlardı. Bu Mutlak  dogrular  ifade  edilirken onlar Kulaklarını tıkıyorlar, elbiselerine bürünüyorlar, Kur’an’ı duymamak için parmaklarıyla kulaklarını tıkamaya çalışıyorlardı.

 

Kendileri duymaya, dinlemeye tahammül edemedikleri gibi, başkalarının dinlemesini de engellemeye çalışıyorlardı. Allah’ın zikrinden herkesi, toplumun bütün  kesimlerini perdelenmeye çalışıyorlar, gözlerine perde çekmeye çalışıyorlardı. Halbuki Allah tüm âlemler için zikir, programı, gündem olarak göndermişti. İnsan zaman ve mekânın kesiştiği noktada Allah’ı, Allah’ın istediklerini bu kitapla hatırlayacaktı. Ben burada, bu zaman ve mekânda Allah’a karşı ne yapmalıyım? Allah  Celle  şanuhu benden ne ister?

 

 

Sorusunun cevabını bu kitapla öğrenecekti. Ama kâfirler bu kitaptan perdeli oldular. Allah’ı da, Allah’ın kendilerinden istediği programı da bilemediler. Çünkü o kadar yoğundular ki, o kadar şeytanın  ivalarıyla, İbvlisin  şerriyle  meşgul idiler ki  mutlak  doğruları, gerçeği  ve  hakikati dinlemeye zaman bulamadılar. Onun  için  diyoruz ki Müslümanlar  kafirlerin, Müşriklerin, Yahudi  ve  Hristiyanların, Münafıkların tutum, davranış, tarz  ve  adetlerinden  uzak  bulunmak  durumundadırlar.

 

Tabii ki  Müslümanların da  sevinme  hakları  ve  bu  sevinci  bir  şekilde  belli  etme  hakları  vardır. Müslümanlar sevindiklerinde ya da coşkulu bir hal aldıklarında en güzel hareket ALLAHUEKBER NİDALARIYLA TEKBİR getirmektir. Müslümanların kesinlikle kaçınmaları gereken en kötü vasıflardan biriside; Allahtan başkasına tapınmak, KİTAP ve SÜNNET NASS’LARINDAN – Mutlak dogrulardan her hangi biriyle alay etmek.

 

Yine Ülkemizde bilhassa senelerdir bazı Gazeteler ve onların Köşe yazarları İslam Dininin Peygamberiyle alay ederler, Çöl Arabı derler. Dinimize Arapların dini derler ve agıza alınmayacak yazılarını yazarlar. Tabiiki biz Müslümanlar bu konularda azami duyarlı olacagız çünkü bu DİN her hangi bir kavmin degil bu Din İSTİSNASIZ bütün İnsanlıgın KUTSAL degeridir.

 

Bir de bazı kendini bilmez insanlar eger lâflarına ORTA ÇAG KARANLIGI diye başlıyorlarsa O kişinin bir DİN DÜŞMANI ve İSLAM DÜŞMANI oldugunu bilmeyen  artık yok gibidir. Allahın haram saydıgı hususları da HELAL saymak ve Helal sayılan bir Hususa HARAM demek hiç bir Müslümana hak ve salahiyet olarak verilmemiştir.

 

Ya da İslam Dininin zaruri ve kesin olarak bilinen bir hükmünü  kabul etmemek veya Şu ya da bu idare şekilleri, Allahın hükümlerinden daha üstündür demek, en faziletli rejim şu dur yada budur demek veya bu zamanda bununla âmel edilirmi gibi akıl yürütmekte Müslümanların düşünce ekseni dışında kalan fikirsizliklerdir. Allahın Kafir olarak hükmettigi kimseleri kafir kabul etmemek:

 

Mesela Kuranı Kerimde Yahudiler için ve Hristiyanlar için KİTAPLI KAFİRLER hükmü oldugu halde onlarla Dinler arası diyalog pazarlıklarına oturmakta bu Dinden Peygamber Efendimizi yok saymak gibi bir çılgınlıktır. Vatikanın yıllar önce planladıgı fesat tuzaklarından bir tuzaktır. Yoksa Onlar LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDER RESULULLAH deseler; Bu gün Kafir dedigimiz insanlara Kelimeyi Tevhidi ikrar ettikleri andan itibaren KARDEŞİMİZ diyebilecegimiz bir inanca sahibiz.

 

Rabbimiz  Maide Suresi  ayet.51.de  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez…*** Evet Ayeti  kerime  gayet açık; Rabbimiz  ey îman edenler sakın yahudi ve hıristiyanları evliyâ edin­meyin. Onları velîler kabul etmeyin. Onları velâyet mevkiine oturtma­yın. Onları karar mercii yapmayın.

 

Hayatı ilgilendiren konularda onları dinlemeyin, onlarla birlikte hareket etmeyin. Kendileri saptıkları gibi sizleri de ne yapıp yapıp saptırmak isteyen, sizleri de kendi cehen­nemlerine çağıran bu insanların düşüncelerine, anlayışlarına, girdap­lara kapılıp dininizi, kitabınızı kaybetmeyin. Onların gittikleri cehen­neme gitmeyin. Onların aldıkları kararları uygulamadan yana bir tavır sergilemeyin. Sizin Velîniz Allah’tır, mü’minlerdir. Velâyetinizi Allah’a ve Al­lah dostlarına verin.

 

 

Dünya işlerinizde, bireysel, sosyal, ailevi, toplum­sal, ekonomik, siyasal tüm problemlerinizin çözümünde, âhirete yönelik işlerinizde, yâni hayatın tüm alanlarında eğer bir velâ ilişkisi içine girecekseniz, birileriyle birlikte hareket edecekseniz, birileriyle istişare edecek, birilerinin kararına başvuracaksanız, birilerinden akıl danışacaksanız bunlar kâfirler değil ancak ve ancak Allah dostluğuna ehil müminler olmalıdır.

 

Mü’minleri sevmeli, mü’minleri dost bilmeli, mü’minleri velî bilmeli, mü’minlere bağımlı olmalı, mü’minlerin derdini, tasasını kendi tasanız, onların sevincini kendi sevinciniz, başarılarını kendi başarınız bilmelisiniz. Tüm işlerinizi, tüm hayatınızı, siyasetinizi, ekonominizi, eğitiminizi, sosyal ve bireysel hayatınızı, aile hayatınızı mü’minlere göre dü­zenleyecek, hesabınızda mü’minler olacaktır. İzzet ve şerefi Müslü­manlarda ve Müslümanlarla birliktelikte göreceksiniz.

 

 

Değilse Allah korusun birtakım basit dünyevî hesaplarla, birtakım basit menfaat kaygılarıyla mü’minleri bırakır da kâfirleri dost edinirseniz, onların ve­lâyeti altına girer, onların kararlarını uygular, hayatınızı onlar kaynaklı yaşamaya başlarsanız sonunda onlar gibi inanmaya, onlar gibi dü­şünmeye başlayıverirsiniz ve onların gittiği cehenneme gitmek zo­runda kalırsınız.

 

Unutmayın ki sizler birbirinizin velîsi olduğunuz gibi onlar da bir­birlerinin velîsi ve dostudurlar. Onlar arasında da karşılıklı velâyet ilişkileri vardır. Birbirleri adına karar alırlar ve birbirlerinin kararlarını, yasalarını uygularlar. Kâfirlerin mü’minlerle, mü’minlerin de kâfirlerle asla bir velâyet ilişkileri olamaz. Akraba bile olsalar mü’minle kâfir arasında bir dostluk, bir velâyet ilişkisi yoktur. Mü’minlerin velîleri, va­lileri, idarecileri, karar mercileri ancak kendileridirler, kendilerinden olanlardır.

 

Bütün  bu  doğrular  gündemdeyken günümüzde örneğin halkı Müslüman olan  bazı devlet  başkanları, melikler  ve krallığa  hazırlananlar Hristiyan  ve Yahudi liderlerine şirin  görünmek  adına her  türlü  şaklabanlığu sergiler hâle  geldiler. Örneğin Mısır  devlet  başkanı Sisi son  haftalarda İdam kararlarını  hızlandırdı. Son altı  ayda 200.e  yakın  Müslüman kanına  girdi.

 

Bu  günlerde Avrupalı liderler sanki teşekkür  mahiyetinde Mısırı  ziyaret  edip en efak  bu idamları gündeme getirmezler hani demokrasi rejimi  taraftaı  idiniz, hani avrupa  birliği  müktesebatından söz  ediyordunuz, hani insan  hakları  evrensel beyannamesine  imza  koymuştunuz, hani idamlara karşıydınız bu idam  edilen iki yüz  kişiyi insan olarak  görmüyormusunuz, yüzde elliden  fazla  oy alan Muhammed Mursi’yi  değil de darbeci Sisi’yi desteklemenizin sebebi  nedir iki yüzlü davranışınızın  sbebi  mucibesi  nedir söylermisiniz…

 

Evet siz sahte ve yalancı  tavrınızı bozmayın sizin  içi  en  iyi Müslümanın ÖLÜ  bir  Müslüman  olduğunu  biliyoruz. Ayrıca Suudların Veliaht Prensi Yahudi  ve Hristiyan  liderlere dost  ve müttefik  görünme  adına her  türlü  Kutsalı  ayaklar  altına  almıştır. Kabe  damına  çıkıp oradan  amerikalı ve İsrailli  dostlarına  verdiği  mesaj  ise müslümanlar  açısında  unutulmayacak  bir  ZİLLET  gösterisidir.

 

Her ne  yaparsa  yapsın Milyarları akıtmadıgı  an yahudi  ve Hristiyan  velileri, dostları kendinden  öncekiler  yaptığı  gibi idam urganını boyunlarına Saddam Hüseyin’de ve Muammer Gaddafi’de  oldugu  gibi acımadan  ve  pişkinlikle  Bu  sözde meliklerin, emir  ve sahte kralların boyunlarına dolayacakları  yerlerine  ise daha çok söz  dinleyici başka  bir  kuklayı  getirecekleri bilinen  bir  gerçektir. Kısaca Müslümanlar ne şekilde olursa olsun Gayri müslimlere VELÂYET haklarını veremezler. Onlara sevgi ve dostluk gösterip baglanamazlar.

 

Bu tür davranış içinde olanlar Haramla günlerini geçiriyor demektir. Günümüzde de milyonlarca kişinin durumu ne yazık  ki bilerek ve ya bilmeyerek tehlikeli durumlar arz etmektedir. Din kültüründen yoksun olan ve Dini zaaf içinde bulunan bu gibi kimseler kendilerini genelde Entellektüel, Aydın, İlerici, Modern, Çagdaş, Batılı ya da Batıcı, Özgürlükçü ve her halükarda Laik olarak vasıflandırırlar ve bununla da gururla övünürler.

 

Biz Müslümanlar kimin ne söyledigine degil aynı zamanda neler yaptıklarına da bakarız. Ama öncelikle kendi kendimize çeki düzen vermek için ugraşırız. Bizler öz eleştiriyi kendi bünyemizde yapma gayreti içinde olurken özellikle şu hareketlerden mümkün mertebe kaçınmaya çalışırız. Müslüman kesinlikle Fesatçı olamaz Müslüman iyilige ve güzellige yönelen ve yönlendiren insandır.

 

Müslüman bozgunculugu ve huzursuzlugu reddeden ve onlardan kurtulup HUZUR ve ISLAH etme taraflısı olmayı özleyen insandır.  Müslüman Allahın Şeriatını CAN emniyetini muhafaza etmek gayretiyle çalışır. Müslüman MAL emniyetini Hayata hakim kılma çabasını gösterir. Müslüman DİN emniyetini bütün insanlık için arzu eden bir yapıya sahiptir.

 

Müslüman Akıl emniyetini korumaya çalışır ki; Saglıklı ve geçerli, gerçekçi kararlar alınsın, Aklı dumura ugratıcı her türlü  * Alkolllü içkileri ve Uyuşturucuları * toptan HARAM sayar ki; İnsanlar saglık, sıhhat ve afiyet içinde yaşantılarını devam ettirsinler. Müslüman NESİL emniyeti için elinden geldigince Şeriatın emirlerini yerine getirmeye çalışır. Nikahlısından gayrısına bakmanın ZİNA hükmü içerisine girecegini bilir.

 

Evlilik, Aile ve NİKAH müessesesine toz kondurmak istemez. Bu konudaki Haram, Helal hükümlerine azami gayret göstermek suretiyle uyar. Çünkü bilir ki; Aile bozulursa bütün toplum bozulur. Müslüman bozguncu degil yapıcı tavırları sergileyendir.  Sonuç olarak diyebiliriz ki; Mü’minler  Allahu Tealaya (cc) Onun Rasulüne (sav)  ve kendi içlerinden seçtikleri Ulul emre İTAAT etmekle yükümlüdürler.

 

Mü’minlerin SAGA, SOLA yalpalaya yalpalaya degil, artık SIRATI MÜSTAKİM üzere dosdogru Cenabı Allah (cc) Nasıl kulluk bekliyorsa O şekilde hayatlarını tanzim edip, Kullugu gerektigi gibi yapmaları şarttır. Müslümanlar; müslümanca yaşama azmi ve gayreti içerisinde olursa mutlaka dogruları bulacaktır.

 

İnşaallah. Gayret bizden TEVFİK Allahtandır. Her türlü dertlerimize deva Veren, sıhhat ve âfiyet Lütfeden, varlığının sonu olmayan ve Bâkî olan, Aâhireti bâkî olarak yaratan, Peygamber ve kitap göndererek kullarına hidâyet veren, kullarını hayra, dogruluga, dürüst olmaya ve hakka yönlendiren, Hidâyet verdiği ve hayra yönlendirdiği kullarını bağışlayan ve Cennetine alan, Gücü,  kudreti sonsuz, kullarının hepsinin her isteğini tek bir “Ol” emriyle yerine getiren Allahım.

 

 

Bize Dünyada ve Ahirette hayırlar ve Güzellikler nasib eyle. iyilikler ver, Rızkımıza bolluk ve bereket ihsan eyle. Her zaman dilimize ZİKİR ve ŞÜKÜR ikram eyle. Kalbimize İman ve saglam fikir lutfeyle. Bizlere İman ehlini, Zikir ehlini, fikir ve şükür ehlini sevdir. Dünya da ve Ahirette onlarla beraber eyle. Velayet ve sevgimizi, dostlugumuzu senin sevdiklerine vermeyi nasip eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

 

 

Sermedkadir.. .LU…02.03.2019…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.