HURAFE: Uydurulmuş hikâye ve rivayet. Bu hikâye ve rivayetleri aktarma ve benimseme tutumu. Bunlar genellikle dinin bir parçası veya gereği olarak aktarıla geldiği gibi, benimseyenlerce de dindenmiş gibi benimsenmiş olan, gerçekteyse dinle ilgisi bulunmayan, sonradan katılmış hikâye ve rivayetlerdir… Dikili taşlar Yani ENSAB: Cahiliye devrinde Arapların putlarına kurban kestikleri yer, putlarını koydukları tapınak. Cahiliyye devrinde Araplar önemli ve büyük saydıkları putların yanı başında çeşitli sayılarda, üzerlerinde degişik hükümler bulunan FAL OK’LARI vardı. Önemli bir iş yapılacagı veya karar verilecegi zaman, bu oklar çekilir ve buradaki hüküm o putun hükmü olarak kabul edilirdi…
Maide suresi Ayet.90.da. Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey inananlar İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliktir. Bundan kaçınınki kurtulasınız…*** Hicazi, Furkan Tefsirinde diyorki: * Cahiliyet insanlarının yaptıkları şeyler, reddedilmiştir.; Onların bu yaptıkları işler makbul degildir. Ama Kafirler bu işleri yaparken Allaha iftira ederler. Derlerki : böyle yapmamızı bize emreden Allahtır. Eger Allah dileseydi; ne biz, ne de Atalarımız Allaha ortak koşmazdık. O’nun buyrugu olmadan bir şeyi haram kılmazdık.
Kendilerine‚’Ey sapıklar Kuranın nuruna, Rasulullahın dogru yoluna gelin, akıllarınızı hakem edin, Akıllarınızın üzerinde duran Allahın Ayetlerine karşı körlük perdesini çıkarıp atın’’ denildiginde gurur, cehalet, beyinsizlik ve ahmaklıklarından dolayı: ‚’ Atalarımızı üzerinde buldugumuz şey bize yeter. En saglam teşri kaynagı, Atalarımızdır.‚’ derler.
Ataları hiç bir şey bilmeseler ve hayır yoluna girmeseler bile bunlar ATALARINA mı uyacaklar, onlar yüzünden SAHİH DİNİ terk edeceklermi ? Bunu yadırgamamak gerekir. Çünkü onlar kin, düşmanlık, savaş, saldırı, içki, çocukları diri diri topraga gömme, fuhuş ve kötülükleri işleme ortamı içinde yaşamışlardır. Bundan daha büyük bir CAHİLLİK, bundan daha kötü bir SAPIKLIK düşünülebilirmi..? *
İsmail Hakkı Bursevi (Rh.a) Ruhul Beyan adlı tefsirinde şu bilgileri ulaştırıyor: * Tefsir Alimlerinin naklettiklerine göre, Cahiliye mensuplarından her hangi birisi bir yolculuk, savaş, ticaret ve benzeri şeye niyetlendigi zaman bu işin iyi ya da kötü oldugunu fal oklarıyla tesbit etmeye çalışırdı.
Bu oklar KABEDE bulunurdu; bir kısmının üzerinde‚’ RABBİM EMRETTİ’’ ; bir kısmında ‚’ Rabbim yasakladı’’ yazılıydı; diger bir kısmı ise yazısızdı; her hangi bir işaret taşımıyordu. Bu okları torbadan çektiklerinde, üzerinde emredici yazı bulunanı çıktıgında o işi yaparlar; yasaklayıcı yazı bulunanı çıktıgında ise niyet ettikleri o işten vaz geçerler; yazısız olanlardan birisi çıktıgı takdirde ise, çekme işini tekrarlarlardı.
Şu halde FAL OKLARIYLA kısmet aramanın anlamı, niyetlendikleri şeyin iyilik, ya da kötülügünü tesbit etmektir. İşte tüm bunlar şeytanın işinden birer pisliktirler. Saglıklı akılların tiksindigi şeylerdir. Bu günahlardan uzaklaşmanın zorunlulugu dolayısıyla kendilerine PİSLİK adı verilmiştir. Nitekim pis şeylerden uzaklaşmak gerekir. Kurtuluşunuzu istiyorsanız bu pisliklerden uzak durmak mecburiyetindesiniz… *
Hurafenin bu durumuna açıklık getirebilmek için, dine sonradan katılan diğer unsurları anlatan kelimelere, kavramlara da kısaca değinmek gerekecektir. Bunları şöylece sıralayabiliriz:
BİDAT’LER: Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet’te bulunmayan ve Ashabca da bilinmeyen, özellikle din esaslarına ilişkin sonradan çıkma kimi ibadet ve davranış biçimleri ve inanca yönelik yorumlar. Mevlit okutmak, Kur’ân-ı Kerîm’in „mahlûk“ olup olmadığını tartışmak gibi…
İSRAİLİYYAT: Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssaların yorumu ve benzeri durumlarda ayrıntıya ilişkin bilgi vermiş olmak adına Kitab-ı Mukaddes, özellikle Tevrat ve Tevrat yorumlarından aktarılan bilgiler. Ehli kitap rivayetleri…
BATIL İNANÇLAR: Dinde kesinlikle yeri olmayan, fakat günlük hayatta dinin bir parçasıymış gibi gösterilen ve gerçekte dindışı olan, hatta dinin özüne ters düşen kimi inanç ve davranış biçimleri. Nazar boncuğu takmak gibi . . .
ESATİR: Eski batıl dinlerin inanç ve yorumlarından olup da, halkın arasında sürüp giderken, müslümanlaşma sırasında „Müslümanlaştırılarak“ dine katılan mitolojik hikâyeler, efsaneler . . .
HURAFELER: İsrailiyyat ve esâtîrden olmadığı halde bütünüyle sonradan uydurulan ve genellikle İslâm’ın gerçeğiyle bağdaşmaz batıl inançları veya çarpık davranış biçimlerini telkin eden hikâyeler.
Nitekim, *HURAFE* kelimesinin kökeni de, bu tür bir olayın adlandırılmasıyla ilişkilidir. Hurafe, gerçekle, Arap kabilelerinden Uzle’ye mensup bir şahsın adı olup, anlattığı inanılmayacak şeylere de (onun adına izafetle) ‚hadis-i Hurafe‘ denilmiştir. İbarede geçen „hadis-i Hurafe“nin anlamı, „Hurafe’nin çıkardıkları, uydurdukları, ortaya attıkları, söyledikleri bütünüyle temelsiz hikâyeler“dir.
Yukarıda sıralanan dine sonradan katılmış şeylerden *HİKAYE* türündeki İsrailiyyat’tan bir bölümü Tevrat’ta vardır. Bir bölümü ise Tevrat tefsirlerinde olup, bunlar ya esatîrden alınma ya da bütünüyle uydurmadır. Tevrat’ta bulunanların bir bölümününde Tevrat’ın yeniden yazılması sırasında katılmış olması mümkündür. Bu itibarla, İsrailiyyat’ın büyükçe bir bölümünün gerçek Tevrat’la ilgisi olmadığı cihetle hurafe olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır.
Semavî kökenli olmayan batıl dinlerin mitolojisinden kaynaklanma esatîr’in ise, apaçık bir hurafe olarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, bu dinlerdeki her şey insanların uydurmasıdır. Bunlara ek olarak, sonraki yıllarda yeni yeni uydurulan hikâyeler de, hep, hurafe sınıfına dahildir.(Şamil isl.ans)
İçinde yaşadıgımız zaman diliminde İslam dini, kendi tabii fonksiyonlarını icra edemiyecek bir konuma getirilmeye çalışılmaktadır. Yaşanılan hayatla İslam dininin deger ölçülerinden uzaklaşıldıkça kolaycı ve cazip bir yaşantı şeklinin ortaya çıkacagı aşikardır. İslam dini ile irtibatın zaman içerisinde kesilmesi gündeme hurafeler ve hurafeciligi taşımaktadır. Tabiiki bu durumda inanç açısından vahim sonuçları ortaya çıkarmaktadır…
Hurafecilik’e akımına gelince: Bu deyim, ilk bakışta hurafeleri benimsemek gibi görünüyor olsa da, boyutları bu kadar değildir. Tabiin -hatta Ashabın son dönemi- devrinden itibaren, camilerde halka öğüt verenlerden kimileri daha çok dinleyici bulup, çıkar sağlamak için anlattıklarını hikâyelerle süslemeğe başlamışlar ve bu arada İsrailiyata başvurmakla yetinmeyip, kendileri de kimi hikâyeler uydurur olmuşlardır.
Birde HURUFİLİK diye bozuk bir Tarikat vardır. İslam dinini içten yıkmak için kurulan bozuk yollardan birisi olan hurufilik İranlı Fadlullah bin Abdurrahman Tebrizi tarafından ihdas edilmiştir. Kuranı Kerimde açıkça bildirilen haramlara HELAL diyen ve bundan dolayı kendilerine * İBAHİYYE * ismi verilen Karamiti fırkasuna dahil olan bu kişinin kurdugu bozuk yolun esaslarını anlatmak için * CAVİDAN * adında farsça büyük bir kitap yazmıştır.
Yazmış oldugu bu kitabında Kuranı Kerimdeki harflere mana vererek, kendisinin tanrı-ilah oldugunu bildirdi. Bütün dinleri inkar ederken İslamiyetlede alay eden bu sapık Kurdugu bu bozuk yolda çok önem verdikleri HARFLERLE SAYILAR arasındaki münasebeti ve bunlara metafizik- fizik ötesi bir mahiyet izafe etmeyi, bozulmuş olan Yahudilik ve Hristiyanlık ile Zerdüştlük ve eski Yunan felsefelerinden faydalandı. Kendisine dokuz yardımcı buldu.
NOKTA ilmi diye bir şey uydurdu. Her hangi bir meselede Mesela; Bu iş mübahtır, helaldir; Nokta çift geldi. Falan şey Haramdır; nokta tek geldi. Derdi. Bu inançlara sahip olan insanlar arasında harfler ve sayılara birtakım esrar- gizlilik izafe etmek ve bunlarla dilegine ulaşmak veya ilerde olacakları bilmek gibi bazı garip ve uydurma iddialar ortaya attı.
Aslında bu ve benzeri iddialar Fadlullahtan çok önceleride vardı. Fadlullah, bütün bu bilgileri toplayarak insanların esrarlı şeylere olan merak ve meyillerinden de istifade edip. İslamiyet perdesi arkasında HURUFİLİGİ yaymaya çalıştı. Bu bozuk ve sapık yolda, insanın dış görünüşünden başlayarak ibadetler dahil her şey 28 ve 32 sayılarına tatbik edilerek hepsinden maksat ilah olan kendisine, yani Fadlullaha ulaşmaktır gibi garip ve mesnetsiz bir inanç hakimdir. 1340.Yıllarından bu tarafa etkinliklerini sürdürmektedirler…
Hurufilik yolunda olan ve FERİŞTAH OGLU da denilen Abdulmecid izzettin, AŞIKNAME veya IŞIKNAME adı ile CAVİDAN kitabını genişletti. Kitaplarında açıkça Dindarlıktan uzaklaşmayı, edep ve ahlaka aykırı bir hayat yaşamayı anlattıklarından ve herşeye helal dediklerinden kendilerini gizli tutarlar, bunlara SIR adını verirlerdi. Buna benzer çalışmalar benzeri şekilde zamanımızda hala yapılmaktadır. Hurufiler Türkiyede genelde BEKTAŞİ Tarikatı adı altında toplandıkları bilinmektedir…(Rehber Ansklop)
Gerek hadis ve gerekse tefsir tarihlerinde kendilerinden * kıssacılar – hikayeciler * olarak söz edilen bu kişiler, halkın dinin özünü unutarak hikâyelerle oyalanmasına yol açtıkları için dine büyük zarar vermişlerdir. Hurafecilik, işte o günden bu yana sürüp gelmiştir. Saf İslam inancından baglarını koparmış Allah Rasulünün izini terk etmiş o nurlu yoldan ayrılmış olan kişi; Ya başka sistemlere baglanacak, ya aslı astarı olmayan uydurma felsefi akımlara kendisini kaptıracak ya da başka inanç ve dinlerin tuzagına düşecektir.
Bu durum ise tabiidirki Allahı emir ve yasaklarına uymak yerine, başka başka şeylere, Kuranı Kerimin diliyle * ZANNA * veya * HEVA VE HEVESE * uymayı beraberinde getirir. Bu durumu degişmez hayat rehberimiz ne güzel ifade buyuruyor: *** Yeryüzünde bulunan insanların çoguna uysan, seni Allahın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar…(Enam suresi.Ayet.116) ***
Bir meseleyi iyice kavramamız bizim için çok çok önemlidir. Bir kişi veya bir toplumun helâk olması için, Kuran ve Sünnetin gösterdigi yolların dışında bir yola sapması ve bu tür bir hayat tarzını benimsemesi yeterli bir sebebtir diye düşünüyoruz. Çünkü böyle bir sistemde İslam dininden ayrı güç ve tesir odakları insanları yönlendirmeye ve biçimlendirmeye başlamaktadır.
İslami sistemden kopuş, İslam dininin hayat ve insan anlayışının dışında bir yaşayışı sürdürmekle meydana gelen netice haliyle çok korkunç sonuçlara gebe olacaktır. Allah (cc) Bütün İnsanlıgı İslam dışı tehlikelere karşı uyararak, onlara düşecekleri akibeti haber vermekte ve akıllarını başlarına almalarını ikaz etmektedir…
Mesela Enam Suresi.Ayet.104.te mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Dogrusu sizlere Rabbinizden basiretler (gönül gözleri, hakikati idrak etme kabiliyetleri) geldi. Artık kim hakkı görürse yararı kendisine, kim de hakkı görmekten kör olursa zararı kendisinedir…***
Sonuç olarak diyebilirizki; Dünya hayatının bir İMTİHAN vesilesi ve geçici bir durak oldugu şuuru Müslümanım diyen her fertte yerleşmelidir. İslam dininin tam olarak yaşanması; Müslüman bireyin hayatının her geçen gününü bir diger günden daha çok İSLAMİLEŞTİRMEKLE mümkün olacaktır İnşaallah…
Bunun formülü – reçetesi ise: Kuranı Kerimdeki Ayetlerin ve Peygamber efendimizin Sünnetlerinin en iyi şekilde anlamaya ve kavranmaya çalışılması, bilinmesi ve yaşadıgımız hayata tatbik edilmesidir. O zaman diger düşüncelerden, felsefelerden, insan beyninin ürettigi ideolojilerden, SAÇMA SAPAN hurafelerden ve hurafecilerden kaçınmamız daha da kolaylaşacak hiç bir batıl düşüce ve fikriyata aklımız, beynimiz, zihnimiz ve fikri yapımız açık olmayacaktır diye düşünüyorum…
Allahım. Bizi şerlerden, sapıklıklardan ve bid’atladan ve bidatçılardan uzak eyle. Bizi kötü ve habis –pis işlerden uzak eyle. Bizi isyandan ve tuğyandan uzak eyle. Bizi kibirli ve haddini bilmez kullarından eyleme. Bizi şeytanlara ve şeytanların şer işlerine karşı koru. Bizi hal ve hareketlerinde şeytanlaşanlardan muhafaza eyle.
Îmânımızı güçlü eyle. Amelimizi sâlih eyle. Bizi âsîlerin, Sapıkların ve bidatçıların şerlerinden muhafaza eyle. Bizi lütfuna nâil olanlardan eyle. Bizi gazabına uğramışlardan eyleme. Bizi mü’minler sınıfına dahil eyle. Kafirlerden ve küfür ehlinden uzak durmamıza yardım eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…