SERVET  İÇİNDE  YÜZEN  FAKİRLER  VE  CİMRİLİK  HASTALIĞI…

Cenabı Hak İsra Suresi Ayet.29.da Mealen şöyle buyuruyor: *** Ne elini boynuna baglayıp CİMRİ kesil, ne de elini büsbütün açıp tutumsuz ol; yoksa pişman olur, açıkta kalırsın. *** Tirmizi de Rivayet edilen bir Hadisi Şerifte, Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyuruyor: ** Cimri kişi Allaha uzak, Cennete uzak, ve Cehennem ateşine yakındır.** Peygamber efendimiz  yine  bir Hadisinde mealen: ** Hem cimrilik hemde korkaklık Mü’mine yakışmaz. ** buyuruyor…

 

Cimrilik: Manâ itibariyle, Malı harcanması gereken yerde harcamaktan – sarfetmekten kaçınmak, para ve malı çok sevdiginden dolayı, başkasına bir şey vermekten çekinmektir diye tarif ediliyor. (Şamil isl ans.) İzahları  devam  ettirecek  olursak Cimri, servet edinme tutkusuyla karşılıksız harcama ve hayır yapmaktan kaçınan kimsedir. Cimri; dînin, vicdânın ve insanlığın vermeyi emrettiği yerde, vermeyen kimsedir. Cimri, dinin ve örfün harcamayı gerekli gördüğü malı, gereken yerlerde harcamaktan kaçınan kimsedir.

 

Cimri, harcanması gereken malı sarf etmekten kaçınan, para ve malı çok sevdiğinden dolayı, başkasına bir şey vermekten çekinen kimsedir. Merhum Gazâlî’ye göre cimrinin gerçek tarifi, Allah’ın verdiği malı, yaratılış gayesi için harcamaktan kaçınarak elde tutan kimsedir. Cimri, Türkçede çeşitli söylentilerle anılır. Örneğin, Eli sıkı, eli dar, aç gözlü, tamahkâr, kısmık, nekes, bahil, hasis, pinti, katûr, hodbin. Hodbin, yalnız kendisini düşünen kimseye denir.

 

Bütün  bu  izahlarla  birlikte, Her cimri, yalnız kendisini düşünür. Fakire, yoksula, hastaya, yetime, muhtaç olanlara, camiye, çeşmeye, okula, hayr-hasenata yardım etmez. Malının, servetinin üzerine oturur, onu çoğaltmaktan ve korumaktan başka bir şey düşünmez.(1)  Cimrilik öyle onulmaz bir hastalıktırki; bulundugu yerde, Anlaşma, kaynaşma, Cemaat çalışması  ve yardımlaşma mümkün degildir. Cimriligin sonunda malıyla, parasıyla ve bütün servetiyle birlikte YAPAYALNIZ  kalma vardır.

 

Şayet her insan malını ve mülkünü CİMRİLİK yaparak vermeseydi, sımsıkı elinde tutsaydı yardımlaşmanın, hoş görünün, başkasını kendi nefsine tercih etmenin, İNSANLIGIN, sevgi ve dostlugun sınırı nereye varırdı kimbilir. Yardım isteyene nasıl yardım edilir, sıkıntıda olanların ihtiyaçları nasıl giderilir, Akrabalar, kardeşler, komşular arasındaki hayati münasebetler ne ölçüde olurdu düşünmesi bile insanı rahatsız ediyor. Kalplerden hayır ve iyilik yapma düşüncesi silinirdi bir defa.

 

Cimrilik toplumda yayılsaydı  hayırlara vesile olan işlere atılmaya ve meşru hizmetleri görmeye kimler cesaret edebilirdi..? Sonra cimrilik yapıldıgı zaman CİHAD nasıl yapılır, Devlet nasıl kurulur. Cimrilik yapıldıgı zaman  KADIN annelik görevini,  erkek babalık görevini nasıl yerine getirirdi..? yaşadığımız  Hayatta karşılaştıgımız, yada duydugumuz nice cimriler vardırki; Malını kısar harcamaktan korkar, azalacagı endişesiyle uykuları kaçar hastalansa dahi tedavi olmak istemez paralı oldugu için.  Nefsi arzularına ancak cimrilik yaparak karşılık verir.

 

Ne zaman bedava bulursa yer. Herşeyin bedavaya getirilmesi taraftarıdır. Ama öyle bir zanman gelirki biriktirdiginin bile hayrını göremeden geçer gider… Bazı İlim adamları Cimriligi tarif ederken Cimriligin hali: Vacibi men etmektir diyorlar. Yani borcu olan şeyi vermemektir. Cimrilik malın sarf edilmesi  elde tutulmasından daha mühim olan yerde  malı tutup sarf etmemek – harcamamaktır… İnanıyoruzki; Cimriligin başlıca sebebi aşırı mal hırsı ve gelecekte fakir ve yoksul kalma korkusudur.

 

Cimrinin aşırısına pinti denir. Cimri; yer, yedirmez, vermez. Pinti; yemez, yedirmez, vermez. İmamı A’zam bir meclis’te sohbet ederken yanına gelip oturan bir adamın üzerindeki eski elbise gözüne ilişti. Adam kalkıp gideceği zaman biraz beklemesini söyledi. Meclis dağılıp herkes gittikten sonra ikisi yalnız kalınca adama, Şu seccadeyi kaldır, altında olanları al“ dedi. Adam seccadeyi kaldırdı. Altında 1000 dirhem vardı, durakladı. “Al bu dirhemleri onunla kılığını, kıyafetini değiştir. “ buyurdu. “Adam, ben zenginim bunlara ihtiyacım yok cevabını verdi.“ İmamı A’zam: „Sen Peygamberin (sav) şu hadisini duymadın mı?: Allah, kulunun üzerinde ona verdiği nimetin eserini görmeyi sever.“ Sen şu halini değiştirmelisin. Ta ki dostların senin için kederlenmesin.“ dedi. Bu adam cimri mi idi? Bilmiyoruz. Ama görünüşü pinti olduğunu gösteriyor. İmam-ı Azam, dış görünüşe de ehemmiyet verirdi.

 

İnsanın dışının da içi gibi temiz olmasına dikkat ederdi. Elbisenin en alâsını giyerdi. Kıyafeti güzeldi. Güzel kokular sürünürdü. Tanıdıklarından iç ve dış temizliğe ve görünüşe dikkat etmelerini söylerdi. Arapçada cimri’ye bahil denir. Bahil Türkçede de kullanılır. Arapça’da pintinin karşılığı „katûr, şuhh“ kelimeleri olduğu  ifade  edilmiştir. Bahil de, katûrda, şuhh’da Kur’ân-ı Kerim’de geçer. Şidetli cimri olan, sadece malda değil, her işte ve her iyilikte cimri olur. Elindeki mal veya parayı harcamaz. Türlü sıkıntılara katlanarak daha çok biriktirmeye çalışır. Başka insanların zorlamaları ile verse bile, içten büyük üzüntü duyarak verir…

 

 

 

Zeki Duman şuhh yani pinti hakkında şunları yazar: „Şuhh, Kendisinde mala karşı aşırı düşkünlük, ihtiras, aç gözlülük, haset ve kıskançlığın bulunduğu aşırı bir cimrilik çeşididir. Şuhh sahibi öyle bir ihtiras sahibidir ki, ardına düştüğü şeyin kendisine verdiği haz ile, kısa bir süre sonra helak ile karşı karşıya geleceğini fark etmez, fark ettiği an iş işten geçmiş olur. Şuhh sahibi tıpkı bir törpü üzerinde iki damla kan görüp de onu büyük bir hazla yalayan kediye benzer; yaladıkca kan artar, kan arttıkça iştahı kabarır.

 

 

 

Mevdûdî şuhh sahibi insanlar hakkında şöyle der: „Şuhh sahibi kimseler, genellikle dar görüşlü, korkak, hased eden, pinti, hodbin insanlardır. Bu özelliğe sahip insanlar, başkalarının hakkını kabul etmedikleri gibi, onların haklarını vermekten de kaçınır. Öyle ki, o güzel hasletlere sahip bir insanın o güzelliğini itiraf etmek dahi istemez. Dünyadaki her şeyin kendisinin olmasını ve başka hiç kimsenin eline geçmemesini arzular. Başka bir kimseye bir şey vermek bir yana, başkasının diğer bir kimseye birşey vermesini bile istemez. O, hırsı dolayısıyla kendi hakkına razı olmadığı gibi, başkalarının hakkına da el uzatır. En azından çevresindeki iyi olan herşeyin kendisinin olmasını ve başkalarının ondan yararlanmamasını ister. „ 

 

 

Şuhh, sadece cimrilik değil, kendisinde mala karşı aşırı düşkünlük, aç gözlülük, haset ve zulmün de yer aldığı katı bir cimriliktir. Peygamber  efendimiz (sav)bir  hadisinde mealen  şöyle buyurmuştur: „Şuhh’dan sakının! Çünkü o, sizden öncekileri helâk etmiştir; onlara zulmü emretti zulmettiler, hatta birbirlerinin kanlarını bile akıttılar…Fücuru emretti onu yaptılar, haramları bile helal saydılar…Sıla-i rahmi kesmelerini emretti, akrabalar arası ilişkiyi kopardılar, sonuçta helâk oldular!…Dikkat edin, iman ile şuhh bir kalpte barınmaz…(İbn Kesir,)

 

Süfyan es-Sevrî diyor ki:“Ben Kâbe’yi tavaf ediyordum. Önümde yaşlı bir adam, tavaf boyunca hep: „Allahümme gınnî şuhha nefsî!…“ deyip duruyordu. (Allah’ım, beni nefsimin şuhhundan koru!) ve başka birşey demiyordu. Dedim ki, ihtiyar, sen başka dua bilmez misin? Bana dedi ki „Eğer Allah beni, nefsimin şuhhundan korursa, dünyaya ve mala karşı aşırı hırstan, tamahtan; insanlara karşı kıskançlık ve hasetten; nefsime karşı cimrilikten, zinadan, hırsızlıktan korumuş olur…Ben, Allah’tan daha başka ne isterim…“ „Bir de baktım ki, o, Abdurrahman b. Avf (ra) değil mi!“(Beyanul hak) 

 

Abdurrahman bi. Avf, zengin sahabelerin ileri gelenlerinden biri idi. Son derece cömertti. Allah ondan razı olsun… Şurası  bir  gerçektir ki; her millet’te, her kavim’de, dünyanın her tarafında cimriler vardır. Allah’a şükür ki, sayıları azdır. Cimriler hiç bir yerde övülmemişler, her yerde kötü görülmüşlerdir. Haklarında yerme fıkraları ve şiirleri söylenmiştir. Örneğin  en  çok  cimriliği  ile  yerilen  kavimlerden birisi  iskoçyalılardır. İki İskoçyalı cimrinin sonu şöyle anlatılır: İki İskoçyalı cimri denizde yüzerlerken, iddiaya girmişler.

 

 

Kim denizin dibinde fazla kalırsa diğeri ona iki sterlin verecekmiş. Anlaşmışlar ikisi birden dalmışlar ve hâlâ çıkmamışlar… Kardeşlerim  unutmayalım ki; Cimrilik her toplum ve her devir için umumi bir ahlak bozukluğudur. Cömertlik insanda ne kadar büyük bir meziyetse, cimrilik de onun aksine insanlarda en aşağı bir yerdedir. Çünkü cömertlik insanın dünya ve ahiret mutluluğuna sebeptir. Cimrilik dünyada sahibini rezil edip, ahirette cehennem azabına sebep olur.

 

Cimri kendini beğenen, büyüklenen ve elindeki malın, mülkün ve servetin Allah’ın bir vergisi olduğunu unutan, bunların yalnız kendisine ait olduğuna inanan ve başkalarının faydalanmasını red eden insandır. Bunun için hayrdan, hasenattan, infaktan, muhtaçlara yardımdan kaçınır, servetinin üzerine oturur, kalır. Alimlerimiz cimriliği ahlâkî ve psikolojik bir hastalık kabul ederek diğer kötülükler gibi bunun da ilim ve amel yoluyla tedavi edilebileceğini ifade etmişlerdir.

 

İlim yolu, cimriliğin ahlâkî, dinî ve içtimaî bakımdan zararlarını ve bundan kurtulmanın yollarını araştırıp öğrenmek ve öğretmek. Amel yolu İle de insanların dertleriyle ilgilenmeyi sağlamak, nefse güç gelse de insanlara yardım etmeye kendilerini zorlamaktır…“(Ömer çelik.İslamAnskl.) Bir değerlendirme de şöyledir: „Hangi şekli ile olursa olsun, cimrilik mü’minde asla bulunmaması gereken kötü bir huydur. Peygamberimiz (sav) bir insanın kalbinde hem imanın hem de cimriliğin bulunamayacağını söylemiştir…

 

„Öldürücü   bir hastalığa yakasını kaptıran bir kimse ondan kurtulmak için nasıl çabalarsa, müslümanlar da cimriliğin insanı manen öldüren bir hastalık olduğunu düşünerek bu hastalıktan kurtulmaya bakmalıdır. Nitekim peygamber Efendimiz (sav) cimrilik hastalığına yakalanmaktan Allah’a sığınmalıdır. Bir kimse zekatını veriyorsa, misafire ikram etmekten ve yedirip içirmekten zevk alıyorsa, yardıma ihtiyacı olanlara ve sıkıntıya düşmüş insanlara yardım edebiliyorsa o kimse cimri değildir. Yakasını bu belâ’dan kurtarmıştır.(Riyazussalihin)

 

Cimrilik bazen atadan öğrenilmiş davranış olarak karşımıza çıkar. Ailede cimrilik eğilimi varsa ailenin yeni nesillerinde de bu davranış bozukluklarını görebiliriz. Bazı psikolojik durumlarda da cimrilik davranışı kendisini gösterir. Depresyondaki hastalarda bittim, yok oldum, malım yok oluyor şeklinde düşünce bozuklukları ve davranışlar kendini gösterebilir. Kaygı bozukluğu olan kişiler her şey bitecek, kötü olacak diye düşünüp aşırı tedbirler alıp kendilerini fukaralıktan koruma gayretine girebilirler. Bu kişilerin psikiyatri hekimlerince muayene edilip takip ve tedavileri yapılmalıdır.“

 

İslam  tarihine  baktığımızda görürüz ki; Mekke’li müslümanlar, müsriklerin zulüm ve işkencelerinden dolayı, Medine’ye hicret ettiler. Medine’li müslümanlar; hicret edenlere evlerinin kapılarını açtılar, onları bağırlarına bastılar. Bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştılar, „Ensar“ oldular. Rabbimiz Haşr  suresi  ayet.9.da  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin şuhhundan (cimrliğinden) korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır…***

 

 

Allah  celle  şanuhu, Mekke’nin ve Medine’nin ilk müslümanlarından ve onlara uyanlardan razı olduğunu da Kur’anı  kerimde Tevbe  suresi  ayet.100.de  mealen  şöyle bildirmiştir:***Muhacir ve Ensar’ın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Onlara sonsuza dek hep içinde kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük bahtiyârlık işte budur…*** 

 

 

Medine’de O yıllarda bilindiği  gibi Yahudiler de vardı. Bu yahudiler, Medine’li müslümanlara; „Mekke’den gelenlere yardım etmeyiniz, yiyeceklerinizi, mallarınızı bunlar için harcamayınız. Onları evlerinizde barındırmayınız. Size acıyoruz,“ fakir düşersiniz, siz de onlar gibi muhtaç olursunuz, dediler. Ensar ile muhacirlerin arasını açmak için büyük çaba sarfettiler.

 

 

Medine’li müslümanlar, Yahudilerin Müslümanları birbirine düşürme çalışmaları karşısında dayanışmaya ve yardıma daha çok ehemmiyet verdiler. kıyamete kadar ders ve ibret alınacak müslümanlar arası dayanışma ve yardımlaşma örneği gösterdiler. Allah’ın rızasına erdiler…

 

 

 

Cimri Yahudiler hakında ayet indi. Ayetin meâli şöyledir:***Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şeyleri gizleyen kimselerdir. Kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık…***(Nisa, 4/37)Yahudier, hem küfürleri hem de cimrilikleri sebebi ile alçaltıcı cehennem azabını hak ettiler…

 

Rabbimiz  Ali  İmran  suresi ayet.180.de  mealen  şöyle  buyurmaktadır:***Allah’ın lutfundan kendilerine bol bol verdiği nimetleri O’nun yolunda harcama hususunda cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için pek fena bir durumdur. Çünkü cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır…***

 

 

Peygamber  efendimiz (sav), cimrilik edilen malın ahiretteki getireceği kötülüğü mealen şöyle açıklamıştır:**Kime Allah mal verir, o da malının zekatını vermezse, o mal kıyamet gününde o şahsın boynuna dolanmış ve güçlükle taşıyabildiği gözlerinin üzerinde iki benek olan zehirli ve iri bir yılana dönüşür. Yılan ağzı ile adamın iki avurdunu yakalamıştır. Ona „Ben senin malın ve servetinim.‘ der…** (Buhari, zekat, 3)

 

Tabiidir ki; Mülkün asıl sahibi Allahtır. Dünya hayatında mal, insanlara hem ihtiyaçlarını karşılamaları hem de muhtaçlara zekat, sadaka, hediye, bağış olarak vermeleri, hayırlı işlerde kullanıp ahiret için azık hazırlamaları için verilmiş hayırlı bir emanet ve eşsiz bir fırsattır. Bu emaneti süresi içinde en güzel biçimde değerlendirip onunla Allah’ın rızasını kazananlar felaha ulaşmışlardırÇünkü Karun gibi„Ben bunu ilmimle kazandım“ diyenler, bütün varlıklarını dünyada bırakıp gitmişlerdir. Gittikleri yerde ise„Ah! N’olaydı hayatımda burası için bir şeyler yapıp hazırlasaydım!“(Fecr, 89/24) diyeceklerdir.  

 

Rabbimiz  Teğabun  suresi  ayet.16.da  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ***O halde gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının, emirlerini dinleyip itaat edin ve kendi iyiliğinize olmak üzere mallarınızı Allah yolunda harcayın. Kim nefsinin hırs ve cimriliğinden korunabilirse, işte gerçekten kurtuluşa erenler onlardır…*** Yine  Muhammed  Suresi  ayet.38.de  mealen  şöyle  buyurulmaktadır: *** Şu an sizler, Allah yolunda mallarınızı harcamaya çağrılmaktasınız; fakat içinizden bir kısmınız cimrilik etmektedir. Oysa kim cimrilik ederse, ancak kendi nefsinden cimrilik etmiş olur…***

 

 

Bu ayet, Allah yolunda harcama yapmaya, açıkça ekonomik katkı yoluyla cihada ve hizmete davet etmektedir. Şüphesiz bu davete icâbet edenlerin kendileri kazançlı çıkacaklardır. Çünkü savaşta ve barışta Allah rızası için yapılan harcamalar topluluğun bağımsızlığını, güvenliğini ve sosyal düzenin korunmasını sağlayacaktır; buna da Allah’ın değil, insanların ihtiyacı vardır. Bu harcamaların yapılmaması halinde zaten o topluluğun ayakta durması, varlığını koruması mümkün olmayacak, Allah’ın kanunu hükmünü icra edecek; korkaklar, cimriler, tembeller servetleriyle beraber yıkılıp gidecekler, onların yerini Allah’ın beka kanunu uyarınca yaşayanlar alacaktır.

 

 

 

İnanıyoruz ki; Mü’minin Allah yolunda harcadıklarının tamamı, ahiret hayatındaki azığıdır, sermayesidir; herkes orada, buradan götürdükleriyle değerlendirilecektir. Cimriler ise, Allah yolunda harcamaktan kıstıkları ölçüde ahiretteki azıklarından, dolayısıyla nefislerinden eksiltmiş, hatta onu çalmış olurlar. Örneğin Rabbimiz  Leyl suresi  ayet.8-11.de  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ***Cimrilik eden, Allah’a muhtaç değilmiş gibi davranan ve en güzel söz olan kelime-i tevhidi yalanlayan kimsenin çetin yola gitmesini sağlarız.

 

 

O helak olduğu zaman malı kendine fayda vermez…*** Ayet-i Kerimeler şöyle açıklanır: „Ayet-i kerimelerde de üç kötü huy ele alınmakta, bu huylara sahip olanların Allah yolundan uzaklaştığı bildirilmektedir. Bu kimseler ilahi sese kulak vermedikleri için, Allah Teâlâ onlara yardımını kesmiştir. İlahi yardımdan mahrum kaldıkları için de, cehennemle aralarındaki engel kadırılmıştır. Bu sebeple cehennem çukuruna doğru sürüklenip gideceklerdir…

 

Allah Teâlâ’nın kendilerine yardımı kestiği bu fena kimseler öncelikle cimrilerdir. Onlar mallarını İslâmiyet’e hizmet etmek için harcamazlar. Çok sevdikleri mallarını ellerinden çıkarmak istemezler. Hayır ve iyilik yapmazlar. Yoksullara harcamazlar. Bunların kötü huylarından biri de, Allah’a hiç ihtiyaçları yokmuş gibi tavır takınmalarıdır. Bu yüzden onlar Allah Teâlâ’yı memnun etmeye, O’nun istediği şekilde davranmaya çalışmazlar. Onların bir diğer kötülükleri de, kelime-i tevhid’i yani İslâmiyet’i kabul etmemeleridir.

 

Bu yüzden onlar, yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağına, Cenâb-ı Hakk’ın her iyiliğe kat kat fazlasıyla karşılık vereceğine inanmazlar. Cennetin bir mükafat yeri olduğunu kabul etmezler. Bütün bunlara inanmadıkları için de dinin tavsiye ettiği hayırları yapmazlar. İşte bu sebeplerle onlar cehennemi boylayacaklardır. Allah yolunda harcamadıkları malları ve paraları da kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir. Hayatları boyunca nice zahmetlere katlanarak biriktirmeye çalıştıkları servetleri kendilerine fayda vermediği gibi, üstelik bunlar görecekleri işkencelerin artmasını da sağlayacaktır.

 

 

 

Cimrilik  konusunda  ki  ayetler oldukça  fazladır  bunlardan, İsra suresi  ayet.100.de Rabbimiz  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ***De ki, Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, onu harcayıp tüketmekten korkar, cimrilik ederdiniz. Zaten insan da pek cimridir.*** Çok kazanma duygusu aslında kınanan  bir  davranış  değildir. Ölçülü olduğu, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırmadığı sürece faydalı olabilir. Zira çok kazanan bir müslümanın, elde ettiği servetle daha çok hayır ve iyilik yapması arzu edilir.

 

İslâmiyet’in verilmesini emrettiği zekât ve sadakayı verebilmek, Allah yolunda sarfedilmesini istediği harcamaları yapabilmek için zengin olmak lazımdır. Zengin olabilmek için de, insanda çok kazanma arzusu bulunmalıdır. Ama gönüldeki bu çok kazanma duygusu ona ahiret hayatını unutturuyorsa, dünya sevgisi onu esir alarak bütün gönlüne el koyuyorsa, o takdirde bu duygu son derece tehlikeli bir hale gelmiş demektir…

 

 

Hadid  Suresi  ayet mealinide  bu  arada  zikretmiş  olalım:*** Onlar kendileri cimrilik yaptıkları gibi insanlara da cimrilik ederler. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O her türlü övgüye layıktır…*** Muhammed Hamdi Yazır bu ayetin izahında diyor ki: Onlar öyle kimselerdir ki, cimrilik ederler. Sadaka vermekten, yardım etmekten, Allah yolunda harcamaktan mallarını kıskanır, esirger ve cimrilik ederler. İnsanlara da cimriliği emrederler. Bu durum iki şekilde olur:

 

 

Ya nasihat ediyormuş gibi doğrudan doğruya ağızlarıyla söylerler ve iktisattan, idareden bahsederek sıkılığa, cimriliğe teşvik ederler. Yahut davranışlarıyla herkese örnek olurlar.“ Merhum Prof. Dr. M. Zeki Duman da şunları yazar. „İnfak, Kur’ân’ı Kerim’de, genellikle hiçbir menfaat beklemeksizin, sırf Allah rızası için yerinde ve gerektiği ölçüde yapılan malî harcamalar; özellikle de insanın helâl yoldan kazanıp, ihtiyaç fazlası olarak harcadığı mal için kullanılır. İnsanın, kendi ailesine harcadıkları da bu anlamda infak/ sadaka kapsamına dahildir.

 

 

Mal, mülk, servet vs. her şey Allah’ındır; mülkünde hükümran olan da O’dur. Asıl itibariyle „Benim…“ dediğimiz malımız ve her türlü varlığımız da O’nundur. İnsanlar, ancak Allah’ın lütfu ve izni ile mülkün geçici sahibidirler; halef – selef ilişkisi içerisinde malı ve mülkiyeti birbirlerinden devralmakta, ömürleri ve Allah’ın lütfettiği imkanları ölçüsünce kullanıp miras yoluyla yine kendilerinden sonrakilere devretmektedirler.

 

 

Allah kendi malında tasarruf; özellikle de muhtaçların ihtiyaçlarının karşılanması hususunda insanı kendisine halife, vekil tayin etmiştir. O insanlara mülk olarak verdiği kendi malından ve ihtiyaç fazlasından, sadece cüzî bir kısmını kendi uğrunda ve karşılığı da geri ödenmek üzere harcanmasını istemektedir. O halde insanlar, belli bir süre için ve imtihan maksadıyla kendilerine geçici bir emanet olarak verilen malı Allah’ın rızasını kazandıracak biçimde değerlendirmelidirler.“

 

 

 

Peygamber Efendimiz (sav) Riyazus salihinde  bizlere  ulaştırılan  bir  hadisinde  mealen  şöyle  buyurmaktadır: **Zulüm yapmaktan sakının. Çünkü zulüm kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakının. Zira cimrilik sizden önce yaşayan insanları, birbirini boğazlamaya ve dokunulmaz haklarını çiğnemeye götürmek suretiyle perişan etmiştir…** Cimrilik tabiidir ki; En kötü huylardandır. Cimrilik insanları azdırır.Yalnız ben de olsun der.

 

Mü’min olduğunu söyleyen bir kimse, zulüm ve cimrilik yapmamalı, âdil ve cömert olmalıdır. Dünya zevkine ve malına aşırı düşkünlük, cimrilik insanı günaha ve dinin yasaklarını çiğnemeye iter.Yineaynı eserdeki bir  hadis  mealen şöyle:** Size cehennemliklerin kim olduğunu söleyeyim mi? Katı kalbli, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir…** Malı veya parayı saklayıp biriktirmeye kalkışmak, yani böylece cimrilik yapmak aslında insanın, kendisine yönelecek maddi ve manevi ikram ve ihsanlara kapıyı kapatmak demektir.

 

Bu da akıllıca bir iş değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber, sürekli eli açık ve cömert davranmayı tavsiye etmiştir. Hadisimizin Buhari’deki rivayeti, (Az da olsa) gücün yettiği kadar sadaka ver“ diye sona ermektedir. Bu da gösteriyor ki cömertlik, çok vermekten ibaret değildir. İnsanın gücü ölçüsünde, az olsun çok olsun bir şeyler vermeyi, eli sıkı olmamayı benimsemesi ve öyle davranması demektir. Bunu alışkanlık haline getirmektir.(M.Solmaz.Misak dergisi.sayı.346)

 

 

Cimri olan  kişi, çevresindeki yardıma muhtaç insanlara ve dindaşlarına karşı duyarsız ve katı davranan kimsedir. Adeta kendisini demir zırhla koruma altına almıştır. Fakat ne de olsa insandır. Arada bir birbirlerine yardım etmeye niyetlenecek olsa, kendisini cimrilik duygularının yoğun ve nefes aldırmaz baskısı ve sıkıştırması altında hisseder. Üzerindeki zırhın halkaları birbirine iyice kenetlenmiş kimsenin, biraz rahatlamak için onu açmaya çalışıp başaramadığı gibi cimri de, cimrilik duygularının baskısından kurtulup da iyilik yapamaz.

 

Gönlünde başkalarına yardım etmiş olmanın huzur ve rahatlığını yaşayamaz. Kendi katı ve dar dünyasında, tepeden tırnağa cendere içindeymiş gibi bunalır kalır. Eli bir türlü iyiliğe uzanamaz. Onun için bu, yeter ıstırap ve cezadır. Bilinen bir gerçektir ki, cömert kişi sadaka verir, iyilik ve infakta bulunurken elini açar ve yayar. Cimri ise, kendisini sıkar, ellerini yumar; kimseye birşey koklatmak istemez. Okuduğumuz Hadis mealinde, biri son derece rahat, öteki son derece sıkıntı içnde olan işte bu iki kişinin hallerini tasvir etmektedir.

 

Cimri ve cömert kimselerin iç dünyasını ve onların hareketlerini etkileyen duygularını ve sonuçta onların yaşadıkları huzur veya rahatsızlığı böylesine canlı bir örnekle ortaya koyan Peygamber efendimiz (sav), kısıtlı imkanlar içinde bile insanların yapacakları iyilikler sebebiyle çok mutlu ve huzurlu olabileceklerini anlatmakta, insanları imkan nisbetinde cömert davranmaya davet etmektedir. Unutmayalım ki;Helal kazanç boşa, layık olmayana gitmez.

 

Helalinden kazanılmış malı olanın, „kime sadaka versem“ diye düşünmesine, özel araştırma yapmasına veya etraftan tavsiye almasına gerek yoktur. O temiz mal, kendisine layık olan kimseyi bulur. Yani „kime sadaka versem ki“ diye iyi adam aramaktan önce, „kazancın temiz ve helal olmasına dikkat etmek“ gerekir.“ Peygamber Efendimiz yine  Riyazus Salihinde  bizlere  ulaştırılan  hadisinde  mealen  şöyle  buyurmaktadır:*** Rabbim! Cimrilikten, tembellikten, çok yaşlanıp bunamaktan, kabir azabından, deccalin oyununa gelmekten, hayatın ve ölümün getireceği huzursuzluktan sana sığınırım…**

 

 

Kardeşlerim…İslam dini; Başta ZEKAT ibadeti olmak üzere bazı mali harcamalarda bulunmamızı emretmektedir. Ailemizin çoluk-çocugun bakımı, Akrabalarımızın görülüp gözetilmesi, Çevremizde olan yoksullara – fakirlere imkanımız ölçüsünde mali yardım yapmamız bir insanlık görevimizdir.

 

 

Eger bir insanın Parası, malı, imkanları olurda bu imkanları insanlıgın hizmetinden uzaklaştırırsa cimrilik yaptıgına inanırız. Bunun yanında Üzerine görev  olarak yüklenen zekat gibi bir ibadeti yaparsa , Sadaka hususunda olsun, insanlara yardım etme hususunda osun hassas davrananlara  tabiidirki cimri diyemeyiz bu insanlara üzerine düşen görevi yapıyor diye takdirle yaklaşırız. Dini hükümlere göre veren insan  cimrilikten kurtulmuş demektir.

 

 

Dini korumak , malı korumaktan daha önemlidir. Malının Zekatını  vermeyen  borçlu oldugu nafakayı vermekten kaçınan kişi cimrilik hastalıgına tutulmuş biçaredir aslında. Bir de cimriligin zıddı vardır. Bu da İster az olsun ister çok olsun verilmesi gerekli borçları dışında ikram edenlerin yardımda bulunanların hali vardırki bu insanlara da CÖMERT diyoruz. Cömertlik dinimizde övülmüş, güzel görülmüş, Cimrilik ise kötü görülmüş ve yerilmiştir.

 

 

İslam Alimleri; * Her hastalıgın ilacı sebebinin zıddı iledir. * sözüyle bizlere reçeteyi sunmuşlardır. Allah onlardan razı olsun. Cimrilerin ugrayacakları muhtemel cezaları düşünmekle  ve Cömertlik için elden gelen gayretin  gösterilmesiyle  CİMRİLİK hastalıgı tedavi olunabilir.

 

Cimrilik hastalıgına karşı duyulan  nefret halini düşünmek, kendisinin de halkın nazarında aynı seviyede oldugunu hatırlamak, Maldan, paradan, servetten maksadın ne oldugunu ve niçin yaratıldıgını, yaratılış gayesini düşünmek, ihtiyacından fazlasını  saklamanın kendisine bir faydası olamayacagını bilerek o varlıgını Ahireti için harcamanın  daha iyi olacagını insanların tefekkür etmesi de İlmi bakımdan cimriligin tedavisi yolunda reçete olabilir.

 

Akıl ve fikir sahibi inanmış insan Zekatın, Sadakanın ve infak etmenin, yardım etmenin hayırlı bir âmel oldugunu bilir ve tercihini bu yönde gerçekleştirir. Lanetli Şeytanın  kendisini fakirlikle, yoksullukla korkutmasına aldırış etmez. Yine aynı şekilde Kendisine verilen NİMETLERİN gayesini  ve niçin verildigini  düşünmekle de Cimrilik hastalıgından Allahın izniyle kurtulur. Tek gayesi Allahı rızasına kavuşmak olan inanmış insanlar; Bize her NİMETİ Allah (cc) lutfetti. Biz ONDAN geldik yine ona dönücüleriz düşüncesini akıllarınadan çıkarmamalıdırlar. 

 

Allah (cc) Cimrilik çukuruna bizleri batırmasın. Bu hastalıga batmış isek tez zamanda çıkarsın İnşaallah. Cimrilikten ne kadar kaçınırsak aynı zamanda israf etmektende yani Malımızı lüzumsuz yere harcamaktan, saçıp savurmaktan da mümkün mertebe kaçınacagız. Çünkü inanıyoruzki; Müsrif insanın da Cimri insanın da sonu – akibeti aynı noktada birleşir yani Pişmanlıktır.

 

Konumuzu bir Ayeti kerime ile baglayalım İnşaallah. El Furkan suresi ayet.67.de mealen Rabbımız şöyle buyuruyor: *** Ve onlarki harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; (harcamaları)  bu ikisi arasında dengeli olur…***

 

 

Allahım. bizlere hayrı dokunmayan İlimden sana sıgınırız. Bizlere fayda saglamayan Paradan, maldan, servetten, sana sıgınırız. Nefsimizin heva ve hevese dalmasından sana sıgınırız. Cimrilik hastalıgına düşmekten sana sıgınırız. İsraf ehli olmaktan sana sıgınırız. Akıl nimetini boş ve hayırsız şeylerde kullanmaktan sana sıgınırız. Sen bizim Rabbımızsın. Bizleri dogru yolundan ayırma. Bizleri Salih kullarıyın yolundan ayırma. Bizleri  Ehli sünnet  vel  cemaat  yolundan  ve  izinden  ayırma…Bizleri SIRATI  MÜSTAKİMDEN  ayırma…Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

 

Sermedkadir…LU…24.10.2019…  

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.