Fatih, Fetih ve Cihad

İstanbulun FETİH olayını basit bir fetih olayı olarak görmek mümkün degildir. Bu Fethi Peygamber Efendimiz (sav) Hadisi şerifi ile müjdelemiştir. Hadis mealen şöyledir:

*** Elbet bir gün Kostantiniyye – İstanbul Fetholunacaktır, O’nu fetheden ASKER ne güzel asker, O kumandan ne güzel Kumandandır…** Fatih Sultan Mehmed; Bizim gözümüzde İslamın hayırlı bir mesajı, İslam devleti planında büyüklük ve şeref sembolü, Hareketi çag açıp çag kapatacak kadar büyük bir AKSİYON degeri olan müthiş bir olayın temsilcisi, Taşıdıgı isim açısından tamamiyle adına ve İnancına layık olmayı haketmiş Fetihte SEMBOL şahsiyet olmuş güzide bir komutan ve Allah dostu Peygamber aşıgı Mübarek bir insandır Fatih Sultan Mehmed…

Tarihimizde gurur ve sevinçle anacagımız o kadar güzel geçmişimiz vardır ki; İnsana yaşantının, hayatın güzelliklerini, amacını, gayesinşi, ne için var oldugumuz gerçegini o geçmişimize bakarak kendi kendimize çeki düzen vermemiz dahi mümkündür. Çünkü Tarihimizde hangi devirde olursa olsun Müslümanlar Kuran ve Sünnet düsturuna ne kadar baglı kaldılarsa o kadar izzet ve şeref sahibi olmuşlar, sözünü duyurmadık yer bırakmamışlar, ne zamanda Kurana ve Sünnete sırtlarını çevirmişler, heva ve heveslerinin uşagı olmuşlarsa zillet bataklıgına yuvarlanmışlardır…

İdarecilerle, İlim ehli ne zaman el ele vermişlerse onlardan mesela Bir Hacı Bayramı veli veya bir Akşemseddin Rahmetullahi aleyh ve Osman Gaziler ile Fatih Sultan Mehmed gibiler isimleri şan ve şeref defterleriyle beraber anılmış, bunun zıddına hareket eden gurur ve kibir Sultanlarıda öylece yaşamış öylece unutulup gitmişlerdir. Gönüllerin Fatihi olma özelligini taşıyan İslam Alimleri ile Siyasette gönülleri fetheden Murad Hüdavendigarlar, Yıldırım Bayezidler, Yavuz Sultan Selimler ve onu takip eden Cihad ruhunun aşıkları hem sevmişler hemde layıkıyla sevilmeyi bilmişlerdir…

Peygamber Efendimizin Mübarek emrini yerine getirmek Fatih Sultan Mehmede nasib olunca bu yüce ve aynı zamanda o derece mütevazi sultan o yüce mana gerçekleşince atından inip Şükür secdesine kapanmış işte gayelerin yüceliginin nerede aranması gerektigini böylece göstermiştir. Tabiiki bazı insanlar Fethin önüne geçmek istemişler, fethe engel olmak istemişler bin bir türlü olayları problem olarak öne sürmüşlerdir ama Fatihin onlara sözlerini Tarihçi Cafer Çelebiden aktaralım diyorki Fatih: * Bir şeye Allahın iradesi taalluk edecek, bütün Kainat aksine çalışsa geri döndüremez. Eger ol Kala’nın benim elimde feth olunması mukadder olmuş ise, burç ve barusu taştan topraktan degil de demirden olmuş olsa, un gibi eritip yumuşak eylerim…*

İstanbulun Fethini asırlardır Dini ve Milli bir vecd ve aşk halinde, Babadan ogula, nesilden nesile miras bırakılan bir olay olarak harika bir zincirin son halkası gibi Şahane bir vazifeyi yerine getiriş Peygamber emrine canla başla sarılış olayı, harika bir ordu, şahane bir kumandan ve sonunda olaganüstü bir fetih birde bu Fetih olayının gerisindeymiş gibi görünen lakin en önünde olan simalarına bakalım yani zamanın İslam Alimleri kim idi onlar Fatihi, fethe nasıl hazırladılar nasıl ve kimler yetiştirdi o hususa bakmaya gayret edelim…

1.) Molla Şemseddin Gurani (Rh.a) : Padişah daha Şehzade iken hocasıydı. Vezirlik teklif edildigi zaman bu görevi kabul etmeyip, yalnız Kadıasker ve Müftülük görevlerinde bulunmuştur. Tefsiri Şerif yazmış büyük bir Alimdir. Buhari hazretlerinin eserine şerh yazmıştır…

2.) Molla Necmeddin (Rh.a): Alim ve Faziletli bir kişi idi Molla Guraninin vefatından sonra Kadıasker tayin edildi. İstanbul fethedildigi zaman ilk önce Kadılıga tayin olunanlardandır. 3.) molla Husrev (Rh.a) Alim, faziletli ve kamil bir kişi idi. Zamanın en degerli şahsiyetlerinden birisiydi Fıkıh sahasında bir taneydi Fatih Sultan Mehmed onun için, Zamanımızın İmamı Azamıdır demiştir…

4.) Kutbul afak diye bilinen Göynüklü Akşemseddin Hazretleri, Ebul Vefa Muslihiddin Mustafa, Molla Seraceddin, Molla Alaaddin ali, Molla Kasım, Molla Muhyiddin, Molla hüsameddin, Molla Ali Tusi, Molla Mehmed Zeyrek Molla Muhiddin Kastalani, Molla Seraceddin, Molla Alaaddin Ali kuşcu ve daha adını sayamadıgımız İslam Alimleri Fatih sultan Mehmedin daha çocuklugundan başlayıp çokları Vefat anına kadar yanından ayrılmamışlar, İslami ilimlerin hepsinde zamanın en yüksek mevkiilerinde oldukları gibi Dünyevi ilimlerdede en yüksek seviyede Başta Padişaha olmak üzere Müslümanların her konuda IŞIGI olma görev ve yükümlülüklerini layıkıyla yerine getirmişlerdir. Allah hepsinden razı olsun…

Fatih Sultan Mehmedin özelde tanıtımına bakacak olursak kısaca:

Babası . İkinci Sultan Murad

Annesi . Huma – Hatice Hatun
Dogumu : 29 Mart 1432

Vefatı . Üsküdar yakınlarında Maltepe yanında 3 Mays 1481.Yılında vefat etmiştir.

Saltanatı : 1451 – 1481 (30) sene. Kısa bir müddet de olsa Fatih sultan Mehmed Babası İkinci Muradın istegi dogrultusunda birinci defasında 14. Yaşlarındayken Osmanlı tahtına oturmuş, Yeniçerilerin ve Devlet idarecilerinden bazılarının İsyanlara varacak başkaldırışları sebebiyle Tahtı Babasına bırakmış.

İkinci defa Yine Babasının istegiyle 16. Yaşlarındayken Osmanlı tahtına oturmuş, bu seferde Papanın Hristiyan ordularını kışkırtması sonucunda, başta Macarlar olmak üzere Hristiyan birlikleri savaş kararını alınca İkinci Murad tekrar Osmanlı tahtına oturmak zorunda kalmıştır. Fatih Sultan Mehmed Üçüncü defa Osmanlı Tahtına bir daha inmemek üzere oturdugunda 20.Yaşlarında idi ve her yönüyle iç ve dış düşmanlara karşı mücadele edecek konuma gelmişti…

Erkek çocukları : Mustafa, İkinci Bayezid, Cem Sultan, Korkud.

Kızı : Gevherhan Sultan.

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanaklı, kırmızı – beyaz tenli, kırık burunlu, kolları adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Yukarıda beyan ettigimiz gibi, Devrinin en büyük ulemasından birisi idi. Yedi tane yabancı lisan bilirdi. Âlim, şâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi…

Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı.Fatih Sultan Mehmed’in ömrü seferlerle geçti. Yıkılmaz diye bilinen Bizans’ı yıktı. İstanbul’u fethetti.Ayasofya kilisesini câmiye çevirdi. Kıyamete kadar câmi olarak kalmasını istedigi bu muhteşem mâbed için mükemmel bir vakfiye yazdırttı. (Bu,vekâlet Arşivi Tapu Defterleri No:20, 27, 167, 251 )

1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934’de müze haline getirildi…

Fatih, Enez’i, Galata ve Kefe’yi Osmanlı topraklarına dahil etti. Limni, İmroz, Şemendirek, Taşoz, Bozcaada ve Boğdan’ı ald.Belgrad’ı muhasara ettiği zaman çarpışmaya bizzat katıldı. Alnından ve dizinden ciddi şekilde yaralandı. 1458’de Mora’yı kısmen, bir sene sonra da Sırbistan’ı tamamen aldı. 1461’de Amasra’yı ve İsfendiyar Oğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı…

1462’de Romariya, Yayçeve Midilli’yi aldı. 1463 senesinde Papa’nın büyük gayretleri ile toplanan ve savaşa katılan herkesin altı aylık günahının affolunacağı ilân edilen 20 devletin katıldığı bir haçlı ittifakı ile 16 sene savaştı. 1463’de Bosna’yı fethetti ve Hersek’i de tabiiyeti altına aldı . 1466’da Konya ve Karaman’ı aldı. Arnavutluğu tamamen Osmanlı topraklarına kattı. 1470’de Ağrıboz’u aldı.Uzun Hasan’ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer şükranesi olarak kırkbin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu…

1476’da Boğdan’ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmibeş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklarını 2.214.000 kilometrekareye ykardı.Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarofından tertiplenen tam on dört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasıtasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger’e göre bu suikastçı doktor, Yakup Paşa ünvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu…

1481 Mayısının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze’de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır…

Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu isbat etmiştir. İstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi İslam Alemine kazandırmıştır. Yapmış olduğu çalışmalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirmiştir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul’u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese yapmıştır…

Ayrıca bir çok Anadolu kasabasında da medreseler yaptırmıştır. Hz. Eyyüb EL – Ensâri’nin (r.a.) kabri Fatih zamanında keşfedildi. Peygamber Efendimizin güzide ashabından olan ve Medineye ilk geldiginde Peygamber Efendimiziğ evinde uzun bir müddet misafir eden Hazreti Eyyub el Ensaridir. Asıl adı Haliddir. Aynı zamanda İslam devletinin bayraktarlıgını yapan da bu yüce sahabidir. Hicretin.53.Yılında İstanbulu almak için sefere çıkan Cihad ordusuna çok ileri yaşlarında katılmış ve İstanbulun fethi yolunda Kalenin dış tarafında vefat etmiştir…

Daha sonra yapılan bir anlaşma geregince İstanbul içerisine defnedilmiştir. Zamanla mezarının yeri kaybolmuş. İstanbulun Fethinden sonra ise Nurlu mezarının yerini devrin Kutbul Arifi merhum Şeyh Akşemseddin Hazretleri tarafından tayin edilmiş. Fatih sultan Mehmed ise bu büyük, aziz ve muhterem ve degerli Sahabenin mezarını yaptırarak büyük bir hayırlı iş yapmıştır. Türbenin yanında ayrıca bir Camii ve İlim tahsil etmek için güzel bir medrese de yaptırmıştır…

Bunun yanında Şu anda Vefa semti diye bilinen yerde zamanın en büyük Evliyalarından birisi olan Şeyh Ebul Vefa hazretleri için güzel bir Camii, ayrıca Dervişlerinin İlim ve Zikir tahsili içinde Bir güzel Zaviye yaptırmış bunun yanında bir Hamam yaptırıp Vakıflar baglamak suretiyle zamanımıza kadar ulaşmasına vesile olmuştur. Fatih sultan Mehmedin devam ettirdigi en güzel geleneklerden biriside Medrese gelenegidir…

Nişancı Mehmed Paşa Hadisat adlı degerli eserinde diyorki: 1471.Yılında yaptırdıgı Sahnı Seman diye bilinen ve Cennet Bahçelerine benzeyen Medreseyi ve Hastahaneyi inşaa ettirdi. Medresede Dini, İlmi, ve Şeriat hükümlerinin ögrenilmesi için her türlü emek sarfedildi. İçi en güzel sanat eserleri ile süslendi. Medresenin içinde yani ortasında güzel bahçeler tanzim edildi…

Sekiz Medreseden oluşan bu güzel yapı güzellik ve üstünlük bakımından yedi iklimde bir benzeri olmayan şaheser ünvanını aldı. Görünüşte yalancı Cennet bahçelerini andırıyordu. Buranın yapılmasından maksat, büyük bir sevap işlemek, Marifet, İlim ve Fazilet ile edebiyat ögrenmek istiyenlerin yetişmesini saglamaktı. Gizli İlim hazinelerinin varlıgını ögretmek, Fıkıh, Mantık, Fen dersleri vermek Medrese ile mümkün oldu…

Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed Hazretleri alametler ile ehli İman dolu şanına layık bir şekilde hareket etmiştir. Ayasofya ismindeki ulu bir bina olan eski mabed ve kilise büyük bir devrin ve mühendisin eseridir. Devrine göre dünyada görülen eserlerin içinde eşsiz bir yapıdır. Bu eserin benzeri dünya kuruldugundan beri yapılmış degildir. Endamlı duruşuyla, eşsizligiyle büyük bir binadır…

Bu bina saygıdeger mübarek Fatih Sultan Mehmed Hanın temiz düşüncesinin eseri sonucu şereflendirilerek, CAMİİ haline getirilip nurlandırılmıştır. İçinde Hristiyan inançlarının varlıgını simgeleyen süs ve resimler kaldırılıp, güzel bir Mihrab ile Minber ve Hafızların Kuran okuması için güzel bir kürsü yaptırılıp, İslam ümmetine İBADETGAH olarak açıldı. Bir takım Vakıflar tayin edilerek geliri saglandı. Görevliler tayin olundu. Bu büyük eserin her türlü ihtiyacını karşılayacak tedbirler alındı…

Cenabı Allahı TEVHİD edenler, gece ve gündüz ananlar, huzur ve huşu içinde secde edenler, rükuya gidenler, Peygamber efendimize salat ve selam getirerek DUADA bulunanlar bundan sonra hep AYASOFYAYA geleceklerdi. Bu büyük Mabedi hizmete açan, burada ibadet edilmesini saglayan, magfiret sahibi, Allahın rızası için Kıyamete kadar hamd ve senalar eden İslam ümmetinin Duasını alacaktır. İlk defa 1.Haziran.1453. yılında Cuma namazı burada kılınmıştır…

Ayasofya Camiinden başka İstanbul içinde bulunan büyük Kiliselerin çogu Camii, küçükleri mahalle halkına Mescid tayin olunmuştur. Allaha binlerce şükür nice ateşperestlerin yerleri ve putları ortadan kaldırılmış onların yerine İslam ümmetine hizmet veren Medrese ve mabed haline getirilmiştir…
Bunun yanında Yoksullara yiyecek dagıtan İmaretler yapılmış, Hemen akabinde bugün bile Şaheserligini koruyan ve büyük bir Abide olarak kendini gösteren Meşhur Camisini yani FATİH CAMİİNİ bina ettirmiştir. Böyle yüksek, güzel ve şerefli yapı yapılmamıştır. O ana kadar gözler ne böyle büyük bir binayı görmüş, ne de diller bunun gibisini tarif edebilmiş degildir… (Hadisat.s.144.Nişancı Mehmed Paşa)…

Yukarıdan beri anlatmak istedigimiz bir husus vardır ki O’da İslama gönül vermiş, Allah aşkını; peygamber sevgisini kalbine nakşetmiş olan Müslümanların ister idareci olsun ister İlim ehli olsun isterse Havas ve avamdan olsun CİHAD duyguları çok gelişmiş idileronlar her türlü yaşama aşkını, şevkini Kurandan alıyorlar ve Peygamber Sünnetiyle yogruluyorlardı.. Onlar Bakara suresinde, Tevbe suresinde ya da enfal suresinde okudukları Mutlak dogruları baştacı etmişlerdi. Mesela:*** Fitne tamamen yok oluncaya ve DİN de allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın. Fitne çıkarmaktan vaz geçerlerse, zalimlerden başkası için düşmanlık yoktur.Bakara.193.*** gibi veya Peygamber Efendimizin şu emrini baştacı edişleri gibi: ** Cihad etmeden ve Cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölen kimse münafıklıktan bir şube üzerine ölmüş olur…Muslim.**

Ebedi Hayat mektebimiz Kuranı Kerimde; Tevbe Suresi.Ayet.111.de mealen şöyle buyuruluyo: *** Allah Teala, Cennete karşılık Mü’minlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında Şehit ve Gazi olurlar. Allahın bu öyle bir vaadidirki, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’an da da sabittir. Kim Allahtan daha çok vaadini yerine getirir ? Yaptıgınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur…***

Buhari ve Muslimde Rivayet edilen bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz mealen şöyle buyuruyor. ** Bu din, daima ayakta duracak, Kıyamet kopuncaya kadar da Mü’minlerden bir grup onun yolunda savaşmaktan asla vazgeçmiyecektir…**

CİHAD: Çalışmak, ugraşmak, çabalamak, gayret sarf etmek manalarını taşır. İslam dininin yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunmak, ugraşmak, gayret sarfetmek ve bu yolda sıcak ve soguk savaşa girmektir. Daha açık bir ifade ile Allah (cc) tarafından kullarına verilmiş olan bedeni, mali ve zihni kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, O yolda feda etmektir. İnsanın maddi- manevi, bütün varlıgını Allah yolunda ortaya koyarak Hakkın düşmanlarını ortadan kaldırmak için savaşması CİHADDIR.

İslamda Cihad farzdır. Yalnız bu Farz bazı hallerde Farzı ayın; bazı hallerde ise Farzı kifayedir. Müslümanlar içinden sadece bir grup CİHADIN gayesini gerçekleştirebiliyor, Müslümanların yurt, ırz, namus ve haysiyetlerini düşmanlara karşı koruyabiliyorlarsa o takdirde Cihad Farzı Kifaye olmuş olur. Ve diger Müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar. Şayet fert fert gücü yeten her Müslümanın düşmana karşı koyma geregi varsa o zaman FARZY AYIN olur. Herkesin bizzat CİHAD etmesi icab eder.

Cihadın Gayesi, yeryüzünden fitneyi kaldırmak ve hakkı yüceltmektir. İslamda SAVAŞ, İntikam, öldürme, yagma, baskı ve zulüm yapmak için degil: Bunları ortadan kaldırmak için yapılır. Müslüman olmayanları zorla İslama sokmak yoktur. CİHADDAN maksat, İnsanları baskılardan kurtarmak, İslamın yüce gerçeklerini onlara duyurmak ve kendi rızalarıyla Müslüman olabilecekleri ortamları hazırlamaktır. Hak Dine davet şeklinde Tanımlanan Cihad, Sahip olunan maddi ve Manevi tüm degerleri Allah yolunda seferber etme hareketidir…

Müslüman için her yer cephe ve her amel Cihad hükmündedir. En efdal amel olan Cihad İbadeti, her mükellef için söz konusu olan bir öneme haizdir. Allah için bir kelime söylemekten başlayan ve yine Yaratan Rabbimizin yolunda Candan vaz geçmeye kadar giden Cihad İbadeti tabiidir ki; teblig ve e alan geniş bir yelpazeye sahiptir…

Dille, elle, Malla, silahla olsun, Cihad ibadeti ancak Allah yolunda olmak zorundadır. Allah yolunda olmayan hiç bir hareket Cihad olma şerefine katiyyen erişemez.Bu yüzden Cihad ve savaş kelimeleri devamlı *Allah yolunda * ibaresi ile kayıtlı olarak zikredilmiştir.Bir Müslüman Allah katında paha biçilmez deger ve kıymete sahiptir. Dolayısıyla hiç bir Müslümanınkendisini ucuza satması, günübirlik kararlar alarak tabir caizse pisi pisine asla göz yumulacak bir hareket degildir…

Müslümanların her türlü hareketleri gibi Cihad İbadetleri de Şeri organizeler dogrultusunda gerçekleşmesi zaruridir diye itikat ediyorum. İnanıyorum ki; Müslümanlar için gerçek ve en büyük tehlikeCihad İbadetinin terk edilişi ve Dünyalıklara aldanış ve dalışlarıdır. Cihadı terk eden bir Millet Zillet bataklıgından asla kurtuluşa çıkamaz diye inanıyorum…

İhsan Süreyya SIRMA Hocaefendi konumuzu şöyle tarif ediyor: * Cihad; Allah ahkamının – hühümlerinin her tarafa uygulanmasını temin için Mü’minin Canıyla, malıyla verdigi mücadeledir. Bu mücadele ya sözle, ya yazıyla, ya sohbetle ve ya savaşla olur. CİHAD İslamın en önemli müesseselerinden biridir. Bunu böyle oldugu, Kuranı Kerimdeki onlarca Ayet ve Sünnetteki yüzlerce HADİSLE sabittir…

Aslında; İslamın CİHAD müessesesi bilinmezse, Hz.Peygamberin (sav) yirmi üç senelik mücadelesi de anlaşılamaz. Şurasını kabul etmemiz lâzımdır ki, hiç kimsenin, İslamı veya onun her hangi bir müessesesini, oldugundan başka göstermeye hakkı yoktur. İslam neyse odur; hiç kimsenin hayal ve düşüncelerine veya mantıgına göre bir İSLAM uydurulamaz…

Cihad müessesesini İslam dışı sayarsanız, Hz.Peygamberin (sav) bunca savaşlarını nasıl izah edersiniz ? Sanki Hz. Peygamberin (sav) müdafaası onlara kalmış gibi, – O merhamet sahibiydi, savaş yapmazdı- diye ona iftirada bulunurlar. Kendisinin ne oldugınu, en güzel şekilde o ifade etmiştir. ** Ben merhamet Peygamberi, ben silah Peygamberiyim.** Onun bir başka Hadisi Şerifi de şöyledir: ** Cennet kılıçların gölgesindedir.** Hz. Peygamber (sav) Camisini komutanlık merkezi ittihaz etti. Onda askeri birlikler tadat-(hazırlanır) olunur, avlusunda CİHAD toplantıları yapılırdı; Orada sadık mücahidler cihad aşkıyla yanar; orada kararlar, emirler ve nasihatlar verilirdi. Peygamber orada ashabına danışır, görüşlerini alırdı; çünkü onların işi müşavereye dayalıydı.

Gazaya veya seriyeye çıkacak ordu, Camiden hareket ederdi. Sancak, bayrak ve askeri nişanlar Camide verilirdi. Silah ve mühimmad orada dagıtılırdı. Bir tehlike belirdiginde, ashab Mescidde toplanır; Mücahidler Gaza veya Seriyeden dönünce Mescide gelirlerdi. Yaralıların yaraları Mescidde sarılır, CİHAD hükümleri Mescidde ögrenilirdi. Çünkü onların kışlası Camiydi. Peygamber Mescidiydi…(İ.S.SIRMA. İslami tebligin Medine dönemi ve Cihad.s.29-46) *

Büyük İslam Şehidi; Prof. Seyyid KUTUB Cihadın önemi hakkında şu degerli ifadeleri zamanımıza taşıyor: * Şurası muhakkaktır ki İslamdaki CİHAD la bu günkü harpler arasında ne keyfiyet ne de sebep ve sonuç bakımuından hiç bir ilgi yoktur. İslamda CİHADIN sebeplerini bizzat İSLAMIN kendi tabiatında, yeryüzünde yapacagı hareket devresinde, Allahın kararlaştırdıgı yüce hedeflerinde aramak lazımdır.

Bu hedefler için Allah; bu Peygamberi bu Risaletle gönderdigini ve bu Peygamberi Peygamberlerin en sonuncusu, bu Risaleti de Risaletlerin tamamlayıcısı kıldıgını zikrediyor. İslam umumun insanlıgın bir HÜRRİYET fermanıdır. Yer yüzünde kula kulluk etmekten kurtulup bir tek ALLAHA KULLUK ETME hürriyetinin fermanıdır. ( Hevayı nefse kullukta bir bakıma kula kulluktur.) Bu da ancak yalnız Allahu Tealanın uluhiyetini ve onun âlemlerin RABBİ oluşunu ilan ile olur.

Allahın Âlemlerin Rabbi oluşunun ilanı demek: Bütün suret ve şekilleriyle beşerin hakim oldugu sistemlere karşı girişilen bir inkilap, her ne surette olursa olsun insanların hükümran oldugu prensipleri tamamen kökünden yıkmak demektir. Allahın âlemlerin Rabbi oluşunun ilanı demek: Allahın gaspedilen saltanatını tekrar Allaha verip, gaspetmek isteyen zalimleri kogmak demektir. Kendi kendilerinden çıkardıkları sistemlerle millete tahakküm edenler insanları köleleştirip kendilerini de tanrılaştırırlar.

İşte Allahın âlemlerin Rabbi oluşunun ilanı demek: Yeryüzünde beşerin hakim oldugu ülkeyi tarumar edip ALLAHIN HAKİM OLDUGU ülkeyi inşa etmek demektir. Allahın ülkesi demek: Yer yüzünde Allahın kitabının hakim oldugu ülke demektir. Allahın ülkesi demek: Her işin Allahın kitabının icaplarına göre yöeltildigi ülke demektir. İslam DAVASINI yaymak için elbette CİHAD zaruri bir ihtiyaçtır. İslamın hedefi: Pratik hayatın her cephesini derinligine kaplayan bir HÜRRİYET FERMANI oldugunu göstermek olduguna göre ister İSLAM ÜLKESİ- Yahut İslamın tabiriyle DARUL İSLAM- emin olsun ister düşmanların tehdidi karşısında bulunsun İSLAM yalnız felsefi ve nazari beyanlarla yetinmez.

Aynı zamanda âlemşumul barışı gerçekleştirmeye çalışırken sadece kısmi bir barışla, yani yalnız Müslüman toplulugun yaşadıgı kesimde yapılacak bir barışla yetinmez. İslam öyle bir barış isterki, orada DİN tamamıyla yalnız Allah için olur. Yani,herkes yalnız Allaha kulluk eder. İnsanlar birbirlerini Allahtan başka İLAH edinmezler. İşte bu DİNİN TABİYATI VE HEDEFİ. Yoksa Cihadı savunma savaşı şeklinde göstermek isteyen batılı ve batı kafalı Müslümanların(!) iddia ettikleri gibi degil…(Prof.Seyyid Kutub. Cihad.Sayfa.79-84) *

Allah ondan razı olsun Ebul Ala el MEVDUDİ (Rh.a) Cihad Mevzuunu şöyle izah ediyor: * İslamdaki CİHAD hedefsiz, gayesiz bir savaş degildir. İslamda cihad, yalnız Allah yolunda olur. Ve bu şart ondan asla ayrılmaz. İslamın nazarında; Umumun faydası, cemiyetin mutlulugu için geçici dünyalık arzusunda bulunulmadan yapılan her hareket ALLAH YOLUNDADIR…

Allahın sana verdigi malları geçici dünyalık faydalar umarak sarfedersen bu ALLAH YOLUNDA degildir. Ama sırf Allah rızası için bildigin muhtaçlara yardım edersen şüphesiz ki bu Allah yolundadır. İşte bu Allah yolunda terimi yalnız İSLAMA mahsus, maddi menfaat ve arzulardan uzak sırf Allah rızası için olan hareketler için kullanılır.

Bunu yapan kimse bilirki Mü’min kardeşlerinin saadeti için yaptıgı her iş Allah rızası içindir. Ve Mü’minin bu geçici dünya hayatında istedigi tek şey yüce Rabbinin rızasını kazanmaktan başka bir şey degildir. Onun tek arzusu RIZAYI İLAHİYİ KAZANMAKTIR. Müslüman fert veya topluluk; Batıl, çürük sistemleri yıkıp yerine İSLAM mefkuresine dayalı taze ve dinç bir sistemi getirirken sarfedecekleri türlü çabalar da, yapacakları her türlü fedakarlıklar da şahsi menfaattan, nefsani arzulardan uzak olmalıdır.

Bütün çırpınmalarının karşılıgı olarak hak ölçülerine uygun, adaletli bir sistemi getirmekten başka bir şey gözetmemelidirler. Mü’min; yaptıgı şeylerin karşılıgını bu dünyada beklemez. İLAYI KELİMETULLAH – Allahın kelamını yüceltmek için, bu bitmeyen mücadelenin, dinmeyen savaşın karşılıgında mal, mülk, şan- şeref, rütbe, geçici dünyalık elde etme düşüncesi aklından bile geçmez. Kendi yakınlarını iş başına geçirmek, şahsi dikta idaresi yürütmek kendisinden sonra gelen adamları için yer hazırlamak gibi bir takım sefillerin baş vuracagı işleri yapmaz.

Allah (cc) ancak kendi RIZASI için olan CİHADI kabul eder. Nefsani arzulardan, IRKİ kinlerden, Kabilecilik taassubundan kopan savaşı degil. İslam ıstılahatında ALLAH YOLUNDA kaydının ne kadar mühim, ne derin manalar ifade ettigi görülüyor. Bir defa daha tekrar ediyor ve diyoruz ki İslamda CİHAD ANCAK ALLAH YOLUNDA OLUR. Ancak onun rızasını kazanmak için savaşılır… (Mevdudi. Allah yolunda Cihad. sayfa. 45-49.) *

Öyle İnanıyorum ki; Fatih Sultan Mehmed olsun yanındaki Dini ve Dünyevi ilimlerin zirvesinde olan İslam alimleri olsun bu dogruların bilincinde idiler. Ulema ile Umera birbirlerinden kopmadan düzenli , uyumlu ve baglantılı çalışmalarıyla İslam Ümmetini zamanlarında en yüksek konuma getirmişler İslamın şeref ve izzetini Dünyanın her yanına götürmeyi, duyurmayı gaye edinmişlerdi. Allahın izni ile de gaye ve hedeflerine ulaşmayı biliyorlardı…

Zamanımız müslümanlarına gelince : Bizlere bırakılan o güzelim mirası dahi koruyamayan ve tabir caizse gölgesinden korkan bir toplum olma yönünde hızla ilerliyoruz ne yazıkki. Eger öyle olmasaydı Fatih sultan Mehmedin Vakfettigi ve İlk Cuma Namazının kıldırıldıgı Ayasofya Camii 1934.Yılından beri İbadete kapalı ve şu anda Müze’mi diyelim, Kilisemi diyelim, Camiimi diyelim tartışmaları hâla sürüp gidiyor. Lakin gerçek olan bir şey var o da Ayasofya içinde Allahuekber sadaları ne yazıkki çınlamıyor. Müslümanlar Ayasofyaya, ayasofya Müslümanlara hasret yaşantısını devam ettiriyor. Bu acıyı derinden yaşayan Osman Yüksel Serdengeçti duygularını şöyle ifade ediyor:

AYASOFYA:

Gönüllerden kubbelere
Kubbelerden gönüllere.
Gürül gürül akan Kuran sesleri.
Kuran sesleri dindirilmiş.
Müslümanlar sindirilmiş.

Allah Muhammed, Hulefai Raşidiyn,
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş.
Elleri kurusun, dilleri kurusun.
Ayasofya ! Ayasofya! Seni bu hale koyan kim ?
Seni çırılçıplak soyan kim..?

Ayasofya,
Ey muhteşem mabed,
Gel etme, Bizi terketme !..
Bizler Fatihin torunları, yakında putları devirip,
Yine seni CAMİYE çevirecegiz…

Ayasofya Tabiidir ki; İstanbulun Fetholunuşunun mühürüdür ve biz Müslümanlar için konumu anlatamıyacagımız kadar çok önemlidir. Ayasofya şu anda içimizi kanatan yara durumundadır. Fatihin Emanetine sahip çıkamadıgımızın yaşayan bir göstergesidir Ayasofya. 20.sene önce İstanbulda çogu Camiileri gördüm ve içlerinde iki rekat Namaz kılmaya çalıştım. Lakin Ayasofyaya gelince kapılarını kapalı oldugunu gördüm ve içine girememiştim. O günlerde yazmış oldugum bir şiirimde şu his ve duygularımı kagıda dökmüştüm. İnşaallah hasretimiz uzun sürmez…

AYASOFYA

Sene bin dokuz yüz otuz beş,
Ayasofya çırılçıplak soyuldu.
Camiye çeviren Fatih,Kapatan serkeş.
Pis ayaklı turistlerin mekanı oldu…

Ezan sesi kesilmiş, Bir ulu suskun mabed.
Aynı inananların cebren susturulduğu gibi!
Kalem gibi minareleri sessiz etmiyor davet.
Ben konuşmayı unuttum,Ayasofya benim gibi…

Duvarları bomboş Mihrabıda imamsız.
Kazınmış kubbe`leri silen imansız.
Ne istedin Mabedimden be hey vicdansız?
Soysuzlara esir düştüm Ayasofya benim gibi…

Esaret zincirini kapına kilit diye vurmuşlar.
Tekbir sada`larını kubbene hasret koymuşlar.
Fazla aramızda fark yok bizide susturmuşlar.
Adımız kalmış müslüman ayasofya bizim gibi…

Yeter Allah aşkına bitsin bu hasret.
Öz yurdumuzda garib`iz bitsin bu zillet.
Ayasofyayı puthane görmek istemiyorum.
Müslümanca düşünmiyeni vekaletten siliyorum…

Elli yıldır yetmedimi? Kafir sevindirdiniz.
Ağzınız kulaklarda! cenabet gezdirdiniz.
Vakıf malı demeden müze´ye çevirdiniz.
Duyun sabrım taştı ğayrı Ayasofya benim gibi…

Alemleri yoktan var eden Allahım. Şu anda yeryüzünde Müslümanlar olarak dagınık ve param parça olmuş vaziyetteyiz. Birlik, bütünlük ve VAHDET yolunda İslâm’a ve Müslümanlara yardım et. Gelişen olayları İslâmın ve Müslümanların lehine çevir. Müslümanları dünyada ve Âhirette utandırma. Senin dinin ugrunda, ŞERİATIN ugrunda bize en şerefli ölüm olan Şehid olmayı nasib eyle. İslamı ve Müslümanları her zaman Yer yüzünde MUZAFFER eyle. Din düşmanlarının karşısında boynumuzu egik bırakma. Bizleri Ceddimiz Fatih ve Fatihlerin beslendigi kaynaktan, dogru düşünce ve firasetten mahrum bırakma. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

Sermed Kadir… 13.07.2006

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert