Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanların hemen hemen hepsinin Müslüman olmasına ragmen, Toplumun problem olarak görmedigi ama sıkıntısını her zaman içinde hissettigi bazı hususlar vardırki; Hâla kanayan yara gibi içimizi acıtmaktadır. Eger bir Müslüman benim böyle bir olaydan haberim yok derse bizde bazı hususları hatırlatmaya gayret ederiz mesela:
Şu anda Müslüman halkın; günlük hayatındaki bilinen en belirgin motiflerle başları derttedir. Bu Motifler; Takke, Tesbih, Sakal, NAMAZ, Oruç…vs. ve Müslüman kadınlarının mahremiyetlerinin ölçüsü – SEMBOLÜ olan BAŞÖRTÜSÜ… Senelerdir birtakım çevrelerin alay ve suçlama konusu ve içimizi acıtan bitmeyen dertlerimiz işte bu bilinen Sembollerimizdir. Birilerine göre çok basitmiş gibi gelsede…
Hak ve Batıl mücadelesi biliyoruzki; Hz.Ademden (AS) bu tarafa devam etmiş ve Kıyamete kadar da devam edecektir. Her devirde ve o devirlerin şartları içerisinde bu mücadele sürdügü gibi zamanımızda da en çetin bir şekilde devam etmektedir. Hepimiz duymuşuzdur; Gazeteler, Televizyon ya da her hangi bir iletişim araçlarından bazı insanlar bazı terimleri agızlarına sakız ederler.
Mesela: İrtica, Başörtüsü, Türban, Laiklik, demokrasi, Çagdaşlık ve İnsan hakları gibi terimler gün geçmezki bazı masalara yatırılmasın. İnsan ister istemez bazı kişilerin tavırlarından rahatsız oluyor. Örnegin bir başı açık kadın, BAŞÖRTÜLÜ kadından rahatsız oluyor. Sakalsız- Bıyıksız bir kişi SAKALLI birisinden huylanabiliyor. Üniversite de bir Ögretim görevlisi Başörtülü bir TALEBE istemeyebiliyor.
Ve bu durum zamanla tartışma konusu, daha sonra, münakaşa konusu, bilaharede, kavga ve kargaşa ortamına zemin hazırlayıcı unsur olarak karşımıza çıkıyor. İnanıyoruzki; bütün bu tavırlar insanların içinin, DIŞINA yansması olayıdır. Ben eger İslamda TESETTÜR ayetini görmüş, okumuş isem ve buna inanıyorsam (şükürler olsun inanıyorum) bu inancımı hayatıma aksettirmem gerekiyor…
Allah ondan razı olsun Hz. AİŞE (R.anha) diyorki meal olarak: * Allah o Medine Kadınlarından (ENSAR VE MUHACİR ) razı olsun TESETTÜR ayeti Nazil oldugu günün daha sabahında herkes ne bulduysa onunla başını kapattı. Nasıl isteniyorsa öylece örtündü. Teslimiyetin en güzel örnegini yansıttılar – gösterdiler…
Müslümanların özelligi işte budur. Namaz ayeti geldiginde Namaza başladılar. Oruç ayeti indiginde Ramazan orucuna başladılar. Hacc ibadeti emredildiginde neden, niçin sorusunu sormadan Hacc ibadeti için itaatle hazır oldular. İçki Ayetle yasaklandıgında bütün evlerindeki içkileri sokaklara döktüler. Yani Müslümanlar İslamın her hükmü nazil oldukça kendilerinden beklenen o FAZİLETİ sergilediler. Çünkü O İnananların adları MÜSLÜMAN idi yani Türkçemizle açık ve net olarak ifade edersek; TESLİM OLAN idiler…
Tarihler boyu İnsanlıgın başlangıcından bu tarafa degişmeyen iki husus vardır diyoruz. Bunlardan birincisi İtaatli olanların AMENNA VE SADDAKNA – İnandım ve sadık kaldım uydum mantıgı bu teslim olanların yani Müslümanların mantıgıdır. Birde bunun karşısında Şeytani mantık ya da KÜFRÜN mantıgı vardır. Bu mantık bozguncu, bozucu, nifak ve fesat sokucu, birligi dagıtıcı bir mantıktır.
Günümüzde de her iki mantıgın sahiplenenleri mevcuttur. Küfrün ve Şeytanın mantıgını esas alanlar aynı zamanda FELSEFİ düşüncelerinin de esiri olurlar. Allahın emirlerine teri geldiginde ortaçag yakıştırmaları, Bagnaz ve Tutucu yakıştırmaları yeri geldiginde de kısaca İrticaa diyerek gerici, ilerlemeye mani olarak gördükleri kavramlarla alay ve bazanda eglence mevzuu olarak yazar, çizer ve dalga geçerler.
Dini düşünce, Dini duygular, İmani, İtikadi ve Âmeli meseleler Müslümanların meselesidir. Hiç bir Müslüman nerden gelirse gelsin Kutsal saydıgı degerlere karşı yapılan taarruzlara aferin iyi yapıyorsun, yada SENDE HAKLISIN diyemez ve deme hakkı da yoktur. Ama müslümanlar şunu da bilirlerki zorla kimseyi Müslüman yapmak kimsenin üzerine vazife degildir. Kimseyi de Dinden çıkarmak ha keza hiç kimseye hak olarak verilmemiştir.
Burada söyleyecegimiz husus şudur: Bırakın ben istedigim ve İNANDIGIM gibi yaşayayım sen de inandıgın ve kabul ettigin degerlerinle beraber yaşa. Ne sen bana İnandıgım dogrularımdan dolayı hakaret et. Ne de ben sana Senin kutsal bildigin degerlerine söz söyleyim… Kısaca Kafirun suresinin sonunda da belirtildigi gibi olsun. Yani buradaki ölçümüz: SENİN DİNİN SANA, BENİM DİNİM BANA…
Eger Küfür Mantıgı degişmezse Müslümanlara düşen vazife ve asıl sorumluluk şu olmalıdır: Cihad şuuruna sahip müslümanlar; Yani Allahın Dinini hayata hakim kılma sorumlulugu içinde olan Mü’minler, her türlü yalan ve yanlış hareketlere pirim vermeyecekler. Adaletsizligin her çeşidine geçit vermeyecekler. Zulüm kimlerden gelirse gelsin el, dil ve olmuyorsa kalbi buguz la karşı koyarak zulme karşı koyacaklar.
Küfür en büyük günah olarak addedilmiştir. Kesinlikle KÜFRE rıza gösterilmeyecek. Ve bir Müslüman olarak hiç bir Taguti güç karşısında egilip bükülme Zihnen, fikren, bedenen katiyyen kabul edilmeyecek… En önemlisi Her hangi bir Dini hükmün sonuna kadar mücadelesi verilecek.
Hiç bir İslami deger, hüküm basit görülmemiş ve de görülmeyecek. Yakalaşımımız Basit ve anlaşılır bir dille izah edilecek: Eger ALLAH ve RASULÜ bunu bana emrettiyse bunda muhakkak anlayamasamda benim faydama, iyiligime bir husus vardır ve ben bu MUTLAK DOGRULARA sonuna kadar baglı kalacagım ve o dogruları savunacagım. Böylelikle sadece inancımın gereklerini yerine getirmiş olurum düşüncesiylede asla kibir, gurur ve büyüklenme basitligi içerisine düşmeyecegim.
İmanımda, İnancımda İslam bir bütündür kavramı asıl dır. İslam Dininin hükümleri arasında her hangi bir ayırım gözetmemiz söz konusu degildir. İslam dini ya tam bir bütün olarak kabul edilir, ya da bir bütün olarak reddedilir. Toplumsal hayat ve Cemiyet düzeni olarak bu dogrular bir bütün olarak uygulanır. Ya da bir bir bütün olarak uygulanmalıdır. YARIM DİNLİ bir düşünce sistemi İslam dininde kabul görmemiştir. Allahın ve Onun Rasulünün hükmü söz konusu olan her yerde, O hükümleri aynen kabul edip Tam bir teslimiyetle teslim olmam benim iman anlayışımın özüdür.
Bu durumlardan sonra sonuç ne getirir ve netice nasıl gelişir, Bir Müslüman olarak bütün tedbirlerimi aldıktan sonra da Takdir beklentisi içerisinde Kader ve Kaza ya taslimiyetimi göstermem gerektiginin bilincinde odugumu düşünürüm. Sahih olarak yapılacak İBADET ancak İslam dininin geregi olan Allahın hükümlerini (EMİR ve YASAKLARINI) Aynen kabul etmekle ve bu hükümler arasında her hangi bir ayırım gözetmemekle mümkün olabilecek bir olaydır.
Yani; İslam Dininin hükümleri Dünyevi ve Uhrevi hükümler diye ikiye ayrılır. Dünyevi hükümlere evet yapacagım deniliyorda, Öbürlerine hayır işime gelmiyor yapamam denilirse, ya da İtikad, İbadet, Âhlak ve Muamelat gibi kategorilere ayrılır ve bu ayırım içerisinde ilk üçünü kabul ederken sonuncusu olan MUAMELAT kapsam dışına bırakılırsa, ya da başka bir yaklaşım ve tutum sergilenerek, İslam Dininin hükümleri arasında her hangi bir şekilde ayırıma gidilir; her birisine farklı farklı tutumlar takınılır, degişik tavırlar ortaya konulursa, hiç şüphesiz İslam Dininin Kabul edemiyecegi, hiç bir Müslümanın onay vermeyecegi bir tavır alınmış ve bir tutum takınılmış olacaktır. Ve tabiidirki; bu tutum yanlış olacaktır. Allah (cc) bizleri böylesi tavır ve görüşleri sergilemekten muhafaza buyursun…
Konumuzu bir Ayet meali ile neticelendirelim: Cenabı Hak Bakara suresi. Ayet .85.te buyuruyor: *** Yoksa siz, Kitabın bir kısmına İman ediyor, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz ? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey degildir. Kıyamet gününde azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızdan gaflette degildir…***
Allah’ım. Peygamber Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselama ve Efendimiz Muhammed’in (sav) âl-i beytine Salât, Selâm olsun. Bizlerede o geniş Rahmetinle eyle ki, onunla bizi bütün korku ve âfetlerden kurtar. Bizim içimizi ve dışımızı bütün kötülüklerden temizle. Bizi bütün günahlardan arındır. Bizi katındaki derecelerin en yükseğine çıkar. Bizi hayatta ve öldükten sonra bütün hayırların en yüksek gâyesine ulaştır. Ey duâlara cevap veren Yaratıcımız. Duâmızı kabul buyur. Hamd, övgü, minnet ve şükür ancak Sana mahsustur. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir… 30.06.1997