Gayr-i Müslimlerle Münasebet

Müslümanların gayri müslimlere bu tür iyi davranmaları dinimizin bize açık bir emridir. Bu emri bizler dogrudan Kuranı Kerim deki şu ayeti kerimeden alıyoruz. Yüce hayat rehberimizde Allah (cc) mealen şöyle buyuruyor:

*** Allah, din ugrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimseler iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz. Dogrusu Allah adil olanları sever. (mümtehine suresi.ayet.8.) *** Buyrugu bizlere bir vazgeçilmez düsturdur.

İslam dini, son din olarak ilahi dinlerin en mükemmelidir. Emir ve yasaklarının, tüm insanlara hitap etmesi bakımından da cihanümül yani evrenseldir. İslam dinine göre insanlar, Allah indinde İNANANLAR VE İNANMAYANLAR olarak iki kısma ayrılırlar. Buna göre de ceza ve mükafatlarını göreceklerdir.fakat insan olarak hepsi yaratılmışların en şereflisi olma degerine sahiptirler.

Şüphe yokturki. İNANAN insanlar. İnanç ve takvaları bakımından. Allah (cc) katında. İNANMAYANLARA göre üstün derecelere sahiptirler. Eger özet olarak ifade edecek olursak İslam dinine, İslam Peygamberine inanmayan onu şehadet kelimesi ile ifade etmeyen insanlara GAYRİ MÜSLİMLER diyoruz.

Dünya görüşleri ve inançlarına göre gayrimüslimler o kadar fazla çeşitlilik arz ederlerki, bu hususu Yusuf kerimoglu hocaefendinin bir araştırmasından aktaralım:

GAYRİMÜSLİMLER: ** “dehriyye, seneviyye, felâsife, veseniye ve ehl-i kitap” olmak üzere beş sınıfa ayrılırlar. (ibni Abidin) Beş sınıfı ikili tasnife tabi tutmak mümkündür.

Birincisi; kitapları olmayan gayrimüslimler (dehriyye, seneviyye, felâsife ve veseniyye).

İkincisi; ehl-i kitap olan gayrimüslimler. Resûl-i Ekrem (sav)’in, “Küfür tek bir millettir” buyurduğu malûmdur.(Molla Hüsrev) Bu, miras hukukuyla ilgilidir. Yani Yahudi olan bir baba ile Hıristiyan olan oğlu, birbirine mirasçı olabilirler. Muamelât açısından; muharref kitapları bulunan gayrimüslimlerle, müşrikler arasında bazı farklar vardır.

Kur’an-ı Kerim’de; “Ey mü’minler! Allah’a ortak koşan kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. (…) Müşrik erkeklere de, onlar iman edinceye kadar (müm’in kadınları) nikâhlamayın. Mü’min bir kul, müşrikten elbette hayırlıdır. Onlar (müşrikler) sizi cehenneme çağırırlar. Allahû Teâlâ ise, kendi iradesiyle sizi cennete ve mağfirete çağırır. Allah, insanlara âyetlerini apaçık söyler. Ta ki, iyice düşünüp ibret alsınlar” (El Bakara Sûresi: 221) hükmü beyan buyurulmuştur.

Kitap ehlinin müşrik olduğunu ileri süren âlimlere göre; Yahudi ve Hıristiyan olan kadınlarla evlenmek caiz değildir. Ancak, “Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu, hür kadınlar size helâldir” (El Maide: 5) âyeti, genel hükmü tahsis etmiştir. Asr-ı Saadet’te, Hıristiyanlar arasında teslis (üçleme) itikadı yaygındır. Bu hakikat, “Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kâfir olmuşlardır” (El Maide: 73 ) âyetiyle sabittir. Teslis itikadından dolayı Hıristiyanlara kâfir sıfatı verilmiş, fakat müşrik denilmemiştir.

Hanefi fukahâsı; kitapları olmayan müşrikler ile muharref kitapları bulunan gayrimüslimleri birbirinden ayırmıştır.

Feteva-ı Hindiyye’de, “Mecusilerin ve vesenilerin nikâhları caiz olmaz. Putlara tapanlar, güneşe ve yıldızlara ibadet edenler, güzel resimler (suretler) yapıp onlara ibadet edenlerle, zenadike, batiniyye, ibahiye vesaire gibi, itikaden küfür olan bütün mezheplerin mensupları da nikâhı caiz olmayanlara dahildirler. Müslüman erkeklerin, harbi veya zımmi olsun, ehl-i kitab olan kadınlarla nikâhlanmaları caizdir. Serahsi’nin Muhıyt’inde de böyledir. Bu hususta evlâ olan ise; böyle yapmamak, yani bunları nikâhlamamak ve zaruret olmadıkça kestiklerini yememektir” (Fetevayi Hindiyye) hükmü kayıtlıdır.

Dürri’l Muhtar’da; “Veseni bir kadını nikâh etmek, bi’licma haramdır” denilmiştir. İbn-i Abidin bu metni şerhederken şöyle demiştir: “Veseni kelimesi, vesene tapmaya nisbet edilmiştir.

Vesen; cüssesi olan, yani insan suretinde ağaçtan, taştan veya gümüşten, cevherden oyulan heykeldir. Cem’i, evsen gelir.

Sanem ise, cüssesiz surettir. Lügat ulemâsından birçokları, aralarında böyle fark yapmışlardır. Bazıları aralarında fark olmadığını söylemiş, birtakımları da suretten başkasına vesen denileceğini bildirmişlerdir. Bidaye’de böyle denilmiştir.

Fetih’te beyan edildiğine göre; güneşe, yıldızlara ve beğendikleri suretlere tapanlarla, muattile (Allah’ın sıfatlarını inkar eden fırka) zındıklar, batıniler, ibahacılar da evsene tapanlara dahildir. Veciz şerhinde; ‘İtikad edenlerin kâfir sayıldığı her mezhep, evsene (heykele) tapanlara dahildir’ denilmiştir.”(İbni Abidin)

Hz. Abdurrahman b. Avf (ra)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte; Resûl-i Ekrem (sav)’in mecûsiler hakkında, “Kadınlarını nikâhlamaksızın ve kestiklerini yemeksizin mecûsilere, ehl-i kitaba davrandığınız gibi davranın”(İmam Malik, Muvatta) buyurduğu malûmdur.

Maide Sûresi’nin beşinci âyetiyle, kitap ehli kadınlarla evlenmeye müsaade edildiği sabittir. Sahabe-i kiramdan kitap ehli olan kadınlarla evlenenler olmuştur. Hz. Abdullah b. Câbir (ra), “Biz kitap ehlinin kadınlarıyla evleniriz. Ancak onlar Müslüman kadınlarla evlenemezler” demiştir.(Fahruddini Razi,Tefsiri kebir.) Buna göre; Müslüman bir kız veya kadın, Müslüman olmayan bir erkekle evlenemez. Çünkü çocuk babaya tabidir. Halife Hz. Ömer (ra)’in, Müslüman olan erkeklerin kitap ehli olan kadınlarla evlenmelerini hoş karşılamadığı da sabittir.(İbni Kesir Tefsiri.Yusuf Kerimoglu,Fıkıh köşesi.Akit )

Gayri müslimlerle Komşuluk ilişkilerine gelince:

Elbette komşular; maddi ve manevi açılardan birbirlerine eşit degildirler. Aralarında önemli farklılıkların bulunması tabiidir. Komşuların tasnifini Peygamber efendimiz (sav) bir Hadisinde þöyle beyan ediyor: ** Komşular üç KISIMDIR. Bir komşunun bir hakkı, bir komşunun iki hakkı, bir komşunun da üç hakkı vardır.

Birincisi Müslüman olmayan (Gayri müslim komşudur). Bunun yalnız komşuluk hakkı vardır. İkincisi Müslüman ve akraba olan komşudur. Bunun komşuluk hakkı, islami hakkı ve akrabalık hakkı ( olmak üzere üç hakkı) mevcuttur.ibni kesir tefsiri.** Bu Hadisi esas alarak Yakın ve uzak komşular kim olabilir ona bakalım:

Yakın komşu:
1.Evi en yakın olan komşu.
2.Akrabalar.
3.Müslümanlar dır. Müfessirler böyle izah etmişlerdir.(ibni kesir ve kurtubi gibi)

Uzak komşuya gelince:
1.Evi uzak olanlar.
2.Akrabalıkları bulunmayanlar.
3.Gayrı müslim olanlar bu kategoriye dahil edilmişlerdir.

Allahu teala (cc) Müslümanlarla savaş halinde olmayan, müslümanlar aleyhine olacak şekilde başkalarına yardım etmeyen gayrı müslimlere iyilikte, ihsanda bulunup adaletle davranmamızı yasaklamamıştır. Gayrı müslimlerle ilişkilerimiz uzak komşu anlayışı içerisinde ve komşuluk haklarına riayet ederek sürdürülmesi, onlara zulmedilmeyip mal ve canlarına kast edilmemesi, emniyet ve güvenlerinin saglanması, onları tedirgin edecek her türlü davranışlardan sakınılması biz müslümanların Uzak komşularına karşı uymamız emir buyurulan adabı muaşeret esaslarındandır.

Gayrı müslimlerin fakirlerine yardım ederiz. Veya hastalarını ziyaret gibi hususlarda da hassas davranırsak tabiiki iyilik etmiş oluruz.

Bu hususta örnek alacagımız büyük Sahabi Hz. Ömer efendimiz gayrı müslimlerin muhtaç, hasta, sakat, ve ihtiyarlarına devlet hazinesinden yardımda bulunmuş, onlara verilmek üzere zekat olarak alınan mallardan pay dahi ayırmıştı. (Adabı muaşeret,görgü kuralları.zeki duman.s.243.)

Peygamber efendimizin (sav) gayrı müslimlerin hastalarını ziyaret edip hidayete ermesine vesile olması ise oldukça ilginç ve tenbih edicidir. Sahihi Buhari bizler ulaşan Hadisi şerifi Sahabeden Enes (ra) rivayet ediyor: Peygamber efendimiz Yahudilerden bir çocugun (ölüm halinde iken) zitaretine gitmiş, Başucuna oturup ona : ** MÜSLÜMAN OL ** buyurmuştur. Bu teklif üzerine çocuk yanında duran babasına bakınca babası ona: Kasımın babasına itaat et demiş ve çocuk ta müslüman olmuştur. Oradan ayrılırken Peygamber efendimiz şöyle diyordu: ** Çocugu ateşten kurtaran Allaha hamdolsun. **

Bu olay gösteriyorki, gayrı müslim bir hastayı ziyaret etmek ve ona İslamı telkinde bulunmak İslam Âdabından önemli bir esastır.

Gayrı müslimlerle alış veriş yani Ticaret yapmak, Onlarla münasebetlerde mümkün oldugunca sakin islam ahlakının geerektirdigi ölçüde uygun dillerle konuşup, anormal davranışlardan kaçınmak, Onlara yumuşak uyumlu şözlerle cevap vermek esas uyacagımız kaidelerden olmalıdır. Hiç bir zaman katı ve sert tavır takınmayacagız. Çünkü örnek ve önderimiz Peygamber efendimizin (sav) davranışları bize örnek olmalıdır.

Hz. Aişenin (ra) naklettigine göre . bir gün Yahudilerden beş-on kişilik bir gurup Hz. Peygamberin yanına geldiler. Ve * ESSAMU ALEYKÜM * Yani -Allah seni helak etsin- şeklinde selam verdiler. Ben bunu anladım ve * Ya Rasulallah sana –essamu aleyküm- dediler. Dedim. Bunun üzerine Rasulullah: ** Yavaş ol ya Aişe, Allah bütün işlerde yumuşaklıgı sever ** buyurdu. Ben dedimki: Ya Rasulallah dediklerini işitmedinmi ? O – ** Evet ben de onlara ve Akleyküm demiştim ya ** buyurdu.(Buhari.edep.) bu hadise de gösteriyorki, onların sözden öteye geçmeyen davranışlarına yumuşaklıkla mukabele etmek, kızıp öfkelenmemek sadece İSLAMA has âdâbdan birisidir.

Gayrı müslimlerle alay etmemek, özellikle kızdırmak için inançlarına, putlarına, mabutlarına hakarette bulunmamak Allah teala tarafından emrolunmuş ilahi bir edep’tir. Enam suresi Ayet.108.de mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Allahtan başkasına tapanların taptıkları şeylere sövmeyiniz. Onlarda karşılık olarak * Bizde seninkine * diyerek Allaha sövmesinler. (yani sövmelerine sebep siz olursunuz.) Böyle hareket etmemizle İslam dini ve onun degerlerine dil uzatılmasına hem de kafir dahi olsalar, onlarla iyi insani ilişkileri bozacak edep dışı davranışlardan kaçınmış ve uzak durmuş oluruz.

Tarihi bir gerçektirki, Müslümanlar ehli kitaptan olan komşularını (yani, Yahudi ve Hristiyan olanları) tarih boyunca gözetmişler onları korumuşlar ve adaletle muamele etmişlerdir.Asırlardır Hıristiyan ve Yahudi ler Müslümanların yanında can, mal, namus ve inançlarından emin vaziyette güven içinde yaşamışlar ve iyi komşuluk, güzel muamele ve inanç hürriyeti içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Müslümanların hakimiyeti altında yüzlerce kalan bölgelerde havra ve kiliselerin dim dik ayakta durması bunun açık göstergesidir.(Lakin ne yazıkki; mesela hıristiyanlar üsküp şehrinde seksen sene önce.120. Olan camii sayısını bir, iki ye indirmişlerdir zannediyoruz onu da sembolik olarak bırakmışlardır.)

Şu kadar varki iyi ilişkiler her iki tarafın birbirleriyle iyi münasebetler içerisinde oldugu zaman geçerlidir. Ama gayrı müslimlerin müslümanlar aleyhine fitneye sebep olan davranışlarına tabiidirki müsamaha ile bakılmaz ve zaten bakılmamıştırda. Her hangi bir fitnenin, bozgunculugun, anarşinin oldugu yerde bilhassa yahudilerin kendilerine has karakterleri sebebiyle Cenabı Allah onları dost edinmememizi, onları veli, amir tanımamamızı müslümanlara emretmiştir…

Bizler inanıyoruz ki; Yüce Dinimizin bütün özellikleri kendine hastır. Cenabı hakkın İslam dini ile ortaya koydugu esaslar ne önceden Miras yoluyla geçmiş ve ne de başka fikir ya da ideolojilere benzeyen bir yapıya sahiptir. Bu konuda da bizler Asrı Saadet dönemini esas ve örnek almak zorundayız. O saadet devri ni yaşayan şanlı Sahabiler İslam Dininin en küçük görülebilen emrini dahi başa konan kuş gibi düşünüyorlar onu kaçırmamak için ellerinden gelen her türlü çabayı ve titizligi gösteriyorlardı…

İslami hudutlar genişledikçe ve çeşitli kavimler, milliyetler, ırklardan teşkil eden geniş topraklara sahip olununca işler biraz degişmeye yüz tuttu. Hele Abbasiler zamanında batı medeniyetinin temelini teşkil eden Eflatun ve Sokrates in eserleri orijinalinden kendi dillerine çevirip dünya ya tanıtan İslam alimleri aynı zamanda felsefe ye de girmiş oldular. Marifet, muhabbet ve Teslimiyet sırrı yerine felsefenin soguk şüphecilik akımını kitaplarıyla gündeme getirenler hiç te az degildir. İbni sina, Farabi, İbni Rüşt bunlardan birkaçıdır…

Şükürler olsunki Ehli Sünnet vel Cemaatın titiz, takva ve yorulmak bilmeyen Dört İmamı Müslümanların dalalete kaymasına Allahın izni ile set çekerek Tertemiz, pak ve berrak hakikatleri bir daha canlı bir şekilde gözler önüne sererken Ümmetin kendine gelmesini de sagladılar Allah onlardan razı olsun…

Zamanımızda da Dinler arası diyalog, İbrahimi Dinler ve Üç dinin birleşmesi ugrunda çaba sarfeden gafiller hiçte az degildir. Yahudi ve Hristiyanlara mutlaka yaklaşacagız ama İslam Dininin güzelliklerini, biliyorsak Teblig ederek ve Davet yoluyla yaklaşacagız. Yoksa Allah korusun Amentüde birligimiz var diyerek Hıristiyanlıgı ve Yahudiligi bilinçsizce İslama kıyaslayarak yaklaşma hususu bizim İman ve İtikadımızda olamaz. Çünkü ayetle sabittir ki Allah indinde tek Din İslamdır…

İnanıyoruz ki; Dünya yaratıldıgı günden beri Kuran Hakikati ile Küfür ve İman birer ayrı Millet olarak yaşadıkları halde Küfür İmana Hakim olamadıgından, galebe çalamadıgından o sapık ve Din düşmanları her türlü sinsi yolları denemeye başlamışlardır. Zira Müslümanı tabir caizse er meydanında yenmenin, Kitabi hakikatleri ortaya koyarak alt etmenin imkanı yoktur. Dünyanın dört bir yanında sanki ateş çemberi içinde olan Müslümanların Allahın izni ile en önemli çıkış yolları Dostla Düşmanı birbirinden kesin çizgilerle ayırmak olmalıdır. Bunun için Hak ve Hakikatleri teker teker inceleyerek, Deger verdigimiz İslam alimlerinin güzide eserlerini baş ucu kitabı yaparak yaşayan Muhterem alimlerimizi ziyaret ederek dostumuz ve düşmanlarımız konusunu öncelikle bir güzel ögrenecegiz…

Yani Müslümanın öncelikli vazifesi dostunu ve düşmanını bilmesi icab etmektedir. Zira Müslümanın boş laflarla, dedikodularla, sadece zaman öldürücü olarak tanıdıgımız İletişim araçlarına güvenecek ve onlara ayıracak vakitleri olmamalıdır. Zamanımıza kadar hemen hemen her devir ve zamanda, Müslümanlara en büyük düşmanlıgı yapanlar her şeyi alt üst edenler Müslümanlarla Gayri müslimleri kaynaştırmaya çalışanlar olmuştur diye inanıyorum.

Konumuzu bir ayeti kerime ile bitirelim: Ali imran suresi. Ayet.28.de mealen şöyle buyuruluyor: *** Mü’minler, mü’minleri bırakıp da gayri müslimleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa (ona) Allahtan hiç bir şey ( Yardım) yoktur. Meger ki onlardan gelebilecek bir tehlike den dolayı sakınmış olasınız. Allah size asıl kendisinden korkmanızı emrediyor. Nihayet gidiş te Allahadır. ***

Allah’ım. Kalbimizi senin sevginle doldur. Gözümüzü Senin yolundan ayırma. Dilimizi hak kelâmından ve zikrinden uzaklaştırma. Kulağımızı hak sözünden ve vahyinden uzak koyma. Gönlümüzde devamlı senin sevgini artır. Hatâlarımızı ve unutkanlıklarımızı bağışla. Bizi tuğyana, isyana sapıklıga ve dâlalete düşmekten koru. Kalbimizi sâdık, niyetimizi hâlis, amelimizi sâlih eyle. Bize senin dinini yaşama ve kavramada kolaylıklar nasip eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım. Amin…
Sermed Kadir… 5.11.2004

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.