Gençliğin Önündeki Virajlar

Cenabı Hak İsra Suresi Ayet.23.te mealen şöyle buyuruyor: *** Rabbın ancak kendisine kulluk etmeni; Ana – Babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Onlardan biri ya da ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara öf bile deme, Onları sakın azarlama, Onlara hep güzel, tatlı, iç açıcı söz söyle…***

Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadisi Şerifinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Aşırı cimrilik, kıskançlık ve aç gözlülükten sakınınız, çünkü sizden öncekileri hep aşırı cimrilik, kıskançlık ve aç gözlülük yok etmiştir. Onlara cimrilikle emretmiş, cimrilik yapmışlardır. Hasımlarla ilgilerini kesmesini emretmiş, ilgilerini kesmişlerdir. Hayasızlıkla emretmiş, hayasızlıkta bulunmuşlardır. (Ebu Davut) **

Bir başka Hadisi şerifte ise :** Kötü dost ve arkadaştan sakın; Çünkü gerçekten sen onunla tanınırsın…(Hakim) *** Buyurulmaktadır.

İslam Alimleri Allahın kitabında ve Peygamber Efendimizin Sünnetine hassasiyetle baglı kalmışlar. En dogru, en güzel bir şekilde kendilerinden sonra gelecek olan insanlara ilmi çalışmaları sunmaya çalışmışlardır. İslam Alimleri hayatın her safhasını kapsayacak olan meseleleler hakkında en gerekli nasihatları, ögütleri vermeye çalışmışlardır.

Aynı zamanda Ana – babalara, egitimcilere ve ögretim işiyle meşgul olanlarada dogruyu, iyiyi, güzeli ve en muteber olanı göstermişlerdir. Bilhassa yeni nesli, çocuklarımızı kötülüklerden koruyup sakındırmak, çocuklarımızın her şeyi daha yeni yeni algılamaya başlayan beynini kokuşmuş düşüncelerden yıkamaya çalışmışlardır.

O Körpe tertemiz kalplerini sapık ve batıl anlayış ve görüşlerden uzak tutmayı vazife bilmişler, Çocuklarımızın anlayış, izan, fikri yapı ve İMANLARINI geliştirip o yönlendirici vucut kalesini sapık fikirlere karşı dahada kuvvetli, muhkem hale getirmeye çalışmışlar koruyuculuk görevini en iyi şekilde yerine getirmişlerdir. Allah hepisinden razı olsun…

Başlangıçta; Ana – Baba, Egitimciler ve terbiyecileri bekleyen sorumluluklar aslında hiç te az degildir. En önemli sorumluluklardan bir digeri şudur ki; Gençleri ve çocukları Ahlâken çözülüp, dejenere olma durumunda olan kimselerin tesirinden uzak tutmak, dogru yoldan çıkanların, kötülügü itiyat, alışkanlık haline getirenlerin arkadaşlıgından, dostlugundan ve beraberliginden korumak icap etmektedir.

Onun için Ana – Baba ve egitimciler: çocugun kalbinde ŞER ve FESADA karşı büyük bir tiksinme ve isteksizlik havasını sokup yerleştirmek ve onun için devamlı çocugu bu gibi şeylerden sakındırmak; Yozlaşıp sapmanın ahlâki çöküntüye ugramanın açık görüntülerine dikkatini çekip onda bunlara karşı devamlı bir nefret uyandırmak, her türlü şer düşüncelerden uzaklaştırıp korumak, İNKÂR ve ahlâki çöküntünün belirgin görüntülerinden çocuklarımızı uzaklaştırmak sorumluluklarımızın özünü teşkil etmektedir…

İnancımız odur ki; SAKINDIRMA kaidesi ne Ana – Baba, egitimci ve terbiye ednlerin ortayaya koydugu bir durumdur ne de, Felsefeci ve sosyologların icad ettigi bir olgudur. Fertleri hayata hazırlayıp insanlıgı en güzel ıslah edip oluşturmada; KURANI KERİMİN YOLU ve toplumu terbiye etmede Peygamber Efendimizin (sav) SÜNNETİNİN KOYDUGU YÖNTEMDİR…

İsra Suresi Ayet 9.da. mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Şüphesiz ki bu Kuran, En dogruya en saglama iletir…***

Peygamber Efendimiz ise bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Benim SÜNNETİME ve dogruyu bulan, dogru yolu gösteren halifelerin sünnetine gerekli olunuz (Bu hususta sıkıntıya ugrarsanız.) dilşlerinizi sıkınız. Gerekirse elinizi ısırınız, ama SÜNNETTEN ayrılmayınız…(Ashabı sünen,İbni Hıbban) **

Eger Ana – Babalar, Egitimciler, terbiyeciler, ögretim işiyle meşgul olanlar; Belirtilen şekilde davranırlar ve çalışırlarsa şüphe yokki, Çocukları ve genç nesli Terbiye etmede gerekli olanı yerine getiren bahtiyar insanlardan sayılırlar. Kendilerini bu hususta başarılı buldukça mutlulukları artar. Kendilerini Huzurun zirvesindeymiş gibi görürler…

Dogrulardan, Haktan dönmekten sakındırmak hususunda; Abdullah Nasuh Ulvan şu bilgilere yer veriyor: ‘’ Dinsizligi, ahlâksızlıgı meslek edinen FELSEFELER ve ilkeler üzerine bina edilmiş devletler ve onu kuran zihniyetler İSLAM ÂLEMİNİ hedef seçmişlerdir.

Çünkü İSLAMIN gerek medeni ölçüleriyle, gerekse siyasi ve ilmi gücüyle bu gibi fikir ve felsefeleri kökünden reddedecek bir esasa sahip oldugunu bilmektedirler. Aynı zamanda İslam Dininin sahip bulundugu bu esasların ne kadar kapsamlı, yenilenme özelliklerini beraberinde taşıyıcı ve devamlılık arzedici bulundugunun farkındadırlar…’’

Bilinmelidir ki; Felsefecilerin insanları şaşırtıp saptırma metodlarından biride, bilimsel nazariyelerden – Teorilerden yararlanmaktır. İnsanları zihnen, fikren saptırmak istediklerine bu metodlarını kusursuz gösterip, şaşırtıcı bir doktrini, ideolojik bir kavramı hakikatmiş gibi sunmaya çalışırlar, gösterirler.

Hakkı tanımayan, gerçekleri tanımak istemeyen azgınların bir araya gelip işledikleri cinayetler, yaptıkları onulmaz tahribatlar ve kötülükleri günümüzde bütün canlılıgıyla bizleri idare etme gayreti içinde olanlarda fazlasıyla görüyoruz. Allah (cc) şer ehlinin, şer ve kötülüklerinden bütün Ümmeti Muhammedi muhafaza eylesin…

Gençlerimizi ve çocuklarımızı bekleyen tehlikelrein başında haram bilinen oyunlar gelmektedir. İslam Dini o ŞANLI – ŞEREFLİ hükümleriyle, hikmet dolu esas ve prensipleriyle, Müslümanlara bir takım oyunları, gönül eglendiren bir takım eglenceleri, fertler üzerinde son haddine varan zararlarından, aynı zamanda toplumun ekonomik yapısını sarstıgından, devletin düzen ve tabiatına olumsuz yönde tesir ettiginden…

ÜMMETİN keramet ve saygınlıgını zedelediginden, AİLEYİ küçük düşürdügünden, seviyesizlige ittiginden dolayı HARAM kılmıştır. Bizler öncelikle Ana – Baba, terbiyeciler ve egitimcilerin önüne haram kılınan oyunlardan, eglencelerden Günümüzdeki en yaygın olanlardan birkaçını gündeme getirmeyi arzu ediyoruz.

Bunlar kısaca İçki içmek, Kumar oynamak, Satranç oynamak, İslam dininin hoş görmedigi Şarkı, Türkü, çıgırından çıkartılan Sinema, televizyon ve Tiyatrolardır. Tabiidirki vasıtaların iyi kullanımı esas alınmalıdır. Kesinlikle alet yada o vasıtaları suçlu kılmak havanda su dövmek gibidir. Ama büyüklerin dedigi gibi * İpin ucu puştun elinde * olursa o zaman her yeni buluşa, icatlara şüphe ile bakmak ve gayet temkinli yaklaşmak icap etmektedir.

Yoksa Bilgisayar, internet, sinema, Tiyatro ve bunun gibi hususlar yerli yerince kullanıldıgında tabiidirki zararından çok faydası görülecektir. Egitimcilerin, Ana – Babanın ve Terbiyecilerin hassasiyetle üzerinde durması gerken vasıtalar, temkinle yaklaşacagı araçlar her dönemde olacaktır.

Yeterki onlara karşı kontrolü elimizde tutmaya çalışalım. Yeterki ipin ucu bizlerin elinde olsun. Böylelikle sorumluluk sahipleri; İnşaallah hem kendileri sakınırlar hem de çocuklarını sakındırırlar dolayısıyla çocuklarını tehlikelerden korumuş olurlar. İnancımız odur ki; her zaman ve her yerde dogru yolu göstermek Allaha aittir.

Yeterki kaynagımız Kuranı Kerim, Sünneti seniyye, icmaa ve kıyas olsun. Yani EHLİ SÜNNET VEL CEMAATA sıkı sıkıya baglı kalalım o zaman hiç kimseden korkumuz olmayacaktır. Sadece Allaha sıgınıp, sadece Allaha güvenecegiz. Allah (cc) da bize kopmaz ipine, dosdogru yoluna uymamıza hidayet edecektir. Mutlaka ve muutlaka HİDAYET veren de Allahtır…

Bilindigi gibi İslam Dini İnsanlara egitimde önceligi İLAHİ kaynaga dayandırır. Dinimiz İnsana sunulan egitimin ilkelerini de beraberinde getirmiştir. İslam Dini mükellef olan insanı aslında hiç bir zaman ve hiç bir yaşta kendi başına bırakmaz. İslam Dini her hizmeti insana sunmuştur ama düşünüldügünde insana hizmet edenlerin başında yine İNSAN unsuru gelir.

Dolayısıyla insanın hizmetçisi de, egiticisi de, Hocasıda, Talebesi de yine insandır. İnsanların içerisinden seçilen Peygamberlerde Allah tarafından tesbit edilen prensipler (Nasslar) dahilinde insanın nasıl egitilmesi gerktigini yine içinde yetiştigi insanlara bil fiil göstermiştir.

İslam Dini özelde insani egitimde iyi insan yetiştirmeyi – Muttaki İnsanı hedef almıştır. En iyisini, en mükemmelini, Şahsiyet, karakter, kimlik, kişilik huy ve seciye bakımından Fazilet timsali İNSAN yetiştirmeyi amaç edinen DİNİMİZ İLAHİ İRADEYE baglılıgı da hedef olarak seçer.

Zamanımızdaki beşeri egitim sistemlerinde ise DİNDAR kişinin yetiştirilmesini hedef olarak seçmez. Beşeri sistemlerde İyi bir VATANDAŞ yetiştirmek esastır. Mesela Fransız egitim sisteminde Çocukları egitirken ana prensipler yedi madde halinde sıralanmıştır şöyleki: 1.) SAGLIK. 2.) Temel faaliyetlerin kontrolü. 3.) MESLEK. 4.) İyi bir Aile üyesi. 5.) VATANDAŞ. 6.) Boş zamanların iyi degerlendirilmesi. 7.) Ahlâki Karakter…

Eger beşeri egitim sistemleri, İnsan şahsiyetine dikkat ederek egitime ğaye tayin etmiş olsalardı, İnsan şahsiyetini nelerin yıktıgını ve nelerin korudugunu görecek ve egitimin gayelerini ona göre tesbit edeceklerdi. Yukarda da görüldügü gibi, egitimin yalnız kısa vadeli gayelerini görebilmekte olduklarına şahit oluyoruz.

Batılı egitim sisteminde İnsanları ahlaklı yapmak isterlerken, Ahlâkın ilkelerine suni ve geçici temeller aramaktadırlar. Ahlâklı insan yetiştirmek isterlerken, kötü etkilerden İNSANIN nasıl korunacagına hiç deginmemektedirler. Çünkü iyi insan ile kötü insan belirginliklerine hiç kafa yormamaktadırlar, iyi kötü hatları belli edilmemektedir.

Ama bizim Dinimizde İslamda İyi İnsan yetiştirmeyi gaye olarak alırken, iyi ile kötünün tesbit edilmesinde yeterli şahsiyetlerin yetiştirilmesini hedef almak ister. Enfal Suresi Ayet.29.da Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Ey Mü’minler. Eger Allahtan korkarsanız, O size Hak ile batılı ayırt edecek bir anlayış ve nur verir…***

Beşeri egitim sistemleri bir taraftan insan tabiatını ihmal ediyor, İnsanları ahlak noktasında egitmek isterken, Bir taraftanda ahlakı yıkıcı davranışları serbest bırakıyor. Ve böylece büyük bir tenakuza düşüyorlar. İnsanların yalnız zihin yönünü ve toplumdaki ilişkilerini gündemde tutan batılı egitim sistemleri MANEVİ alanlarda tamamen kişileri kısırlaştırıyorlar.

Batılı egitim sistemleri, maddi ilimlerde zihni alabildigine serbest bırakırken, Manevi alanda taklitten ayrılmasını istememektedirler. Zira İnançların aklın süzgecinden geçirip tenkidini yapacak kişilerin yetişmesini istememektedirler. Akla sınırlı bir alan verdiklerinden Onun tabiatına aykırı hareket etmektedirler. Zihin faaliyetlerinin bazısına böylesine bir ambargo koyarken, kalb ve nefis egitimini de hemen hemen bütünüyle ihmal etmektedirler.

Manevi sahada gezintiye dahi müsade edilmiyen aklın ötesinde ki kalpte İMAN AGACI nasıl yeşerecek bunu düşünmek dahi istemezler. İhya edilmemiş olan kalbin düşmanı nefis, nasıl temizlenip arındırılır ? Onun için batılı egitim sistemleri İnsan degil bazı duyu faaliyetleri ölü bir robot yetiştirmektedir sanki. Gerçek Dine kulak vermeyenleri zaten DİNİMİZ ölüye benzetmektedir. İslam Dini İnsanın yaşayan ölü olmasını önlemek için bütün egitim metodlarını seferber eder.
Neml Suresi Ayet.80. de Cenabı Hak mealen şöyle buyurmaktadır: *** Şüphesiz sen, ölü olanlara işittiremezsin ve arkalarını dönmüş kaçarlarken, sagırlara hak çagırını duyuramazsın.***

Yine Rum Suresi Ayet.52.de mealen şöyle buyuruluyor: *** Bunun için sen arkalarını dönmüş giderlerken, o daveti ölülere duyuramazsın. Ve sagırlara da işittiremezsin… ***
Günümüzdeki beşeri egitim sistemlerine baktıgımızda; İlk ögretim okullarında DİN egitimi yok. Liselerde Din egitimi yok. Üniversitelerde Din egitimi yok. O zaman sormak istiyoruz Bu insanlar İnanç, İtikad, İman ihtiyaçlarını nereden ve nasıl temin edecekler ?

Denilebilir ki; İmam Hatip okullarında ve İlahiyat fakültelerinde yeterli DİN egitimi verilmiyormu ? O zaman derizki Halkın yüzde ikisi bile günümüzde bu egitim kurumlarına gidemiyor. Peki Toplum kesiminin yüzde doksan sekizine Din egitimi, ahlâk egitimi, manevi alandaki egitim gerekmiyormu ? İnşaallah zaman içerisinde bu boşlugun farkına varılırda zamanında bu yanlışlıktan dönülür.

Yoksa çok kısa bir zamanda KIBRIS örneginde oldugu gibi DİNSİZ bir nesil yetişirse; Allah korusun bunlar da nereden çıktı sorusunu sormayalım. 1974. Yılında Kıbrısın bilinen kesimi Bizim elimize geçtiginde idareyi alanlar ‘’ Bize Din adamı lazım degil ‘’ düşüncesiyle hiç bir şekilde DİN egitimine ve İbadet hürriyetine müsade etmemişlerdi. İşte aradan 30. sene geçti.

Ne diyordu Mehmet Ali Talat * Ben ne Türküm ne de Rumum ben KIBRISLIYIM. * Camiler geçen 30. Sene içinde Evlendirme salonu vazifesini gördüler. İnsanlarda hür, serbest ve tam bir boşnak vaziyette hayatlarını en modern ve çagdaş şekilde devam ettirdiler. Müslüman desen degil. Hıristiyan desen degil Yahudi desen degil. Maneviyatsız kuru bir kalabalık işte..!

Din mi, Maneviyatmı, Ahlâkmı, Edep mi, Mukaddes degerler mi, İtikad, İman, Kutsal degerler ve sayılabilecek bu gibi terimlerden her hangi bir Kuzey KIBRISLININ haberi olduguna, Malumat sahibi bulunduguna ihtimal vermiyorum. Keşke yanlış yazıyorsun diyen bir Allahın kulu olsa…

Şu anki Cumhurbaşkanının TORUNU bir RUM vatandaşı ise ve bunda da bir mahzur görmüyorsa O zaman diyoruz ki; Aman çocuklarınızı nasıl görmek istiyorsanız öyle egitiniz. O şekilde yetiştiriniz. Çocuklarımıza ALLAH, Peygamber, Kuran, Sünnet, Manevi degerler, Kutsal bilinen şeylerin ögretilmesinden kimseye zarar gelmez. Olsa olsa insanlık kazanır. Çünkü Dinimizdeki ölçü ve düsturumuz; Ümmete hizmet, Hakka hizmettir.

Bizim İnanışımızda yatırım Eve, arsaya, tarlaya, taşınır ve taşınmaz mallara yapılan yatırım degildir. Bizim nazarımızda YATIRIM İNSANA YAPILAN YATIRIMDIR VESSELAM…

Allahım. Bizi Müslümanım diyenlerle, Mü’min odugunu ifade edenlerle dostlugumuzu artır. Müslümanı müslümana hasım eyleme. Bizim Müminlerle kardeşligimizi devamlı ve ebedi eyle. Çocuklarımızla dostluk ve sevgi bagını kuvvetlendir. Bizi eşimizle beraber ebediyet arkadaşı kıl. Ailemizle aramızdaki sevgi bagını artır.

Yuvamızı kin, nefret, fitne, fesat ve her türlü yuva yıkıcı şeytani hilelerden ve desiselerden uzak eyle. Kalbimize önce Senin sevgini, sonra senin sevdiklerinin sevgisini yerleştir. Sevdiklerimizi Senin için sevmemizi kolaylaştır. Biz senden geldik ve yine sana dönücüleriz. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

Sermed Kadir… 24.03.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.