TERÖR BELÂSI VE CİHAD… CİHAD…

TERÖR  BELÂSI  VE CİHAD… CİHAD… Allah Celle  şanuhu tarafından kullarına verilmiş olan bedeni, mali ve zihni kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, O yolda feda etmektir.  İnsanın maddi – manevi, bütün varlıgını  Allah yolunda ortaya koyarak Hakkın düşmanlarını ortadan kaldırmak için savaşması CİHADDIR. İslamda Cihad ibadeti  farzdır. Yalnız bu Farz bazı hallerde Farzı ayın;  bazı hallerde ise Farzı kifayedir. Şurası  bir  gerçektirki; Müslüman olmayanları zorla İslama sokma diye  bir çaba  söz  konusu  değildir. CİHADDAN maksat, İnsanları baskılardan kurtarmak, İslamın yüce gerçeklerini onlara duyurmak ve kendi rızalarıyla  Müslüman olabilecekleri ortamları hazırlamaktır. 

 

Müslümanlar içinden sadece bir grup CİHADIN gayesini gerçekleştirebiliyor, Müslümanların yurt, ırz, namus ve haysiyetlerini düşmanlara karşı koruyabiliyorlarsa o takdirde Cihad Farzı Kifaye olmuş olur.  Ve diger Müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar.  Şayet fert fert gücü yeten  her Müslümanın düşmana karşı koyma geregi varsa o zaman FARZY AYIN olur. Herkesin bizzat CİHAD etmesi icab eder. Cihadın Gayesi, yeryüzünden fitneyi kaldırmak ve hakkı yüceltmektir. İslamda SAVAŞ, İntikam, öldürme, yagma, baskı ve zulüm yapmak için degil: Bunları ortadan kaldırmak için yapılır.

 

Ebedi Hayat mektebimiz Kuranı Kerimde; Tevbe Suresi.Ayet.111.de mealen şöyle buyuruluyo: *** Allah Teala, Cennete karşılık Mü’minlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında Şehit ve Gazi olurlar.  Allahın bu öyle bir vaadidirki, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’an da da sabittir. Kim Allahtan daha çok vaadini yerine getirir ? Yaptıgınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur…*** Buhari  ve Muslimde Rivayet edilen bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz mealen şöyle buyuruyor. ** Bu din, daima ayakta duracak, Kıyamet kopuncaya kadar da Mü’minlerden bir grup onun yolunda savaşmaktan asla vazgeçmiyecektir…** 

 

Allahın Rasulüde (sav) mealen şöyle buyurmuşlardır: ** Her kim kelimetullah (Yani Kelimeyi Tevhid) daha ali-yüksek olsun diye dögüşürse, onunki Allah yolundadır…** Beşeriyet içerisindeki tüm Müslümanları baglıyan bu sorumluluk, onları kendi bölgesinde nasıl daha çok mecbur kılmasın. Bir yörede idareyi Müslümanlar elinde tutmuyorlarsa, orada Allahın adı yüce degildir. Orada söz sahibi küfür mefhumu ve küfür düzenidir.  Orada Hakimiyetin Müslümanların  elinde olmaması halinde üstünlük ve şeref de İMAN ehlinin  ve İSLAMIN degildir.  Bunun ise, dogru uygulama ile bir çok aykırılıkları mevcuttur.

 

Kâfirlerle, ister Yahudi olsun, ister Hıristiyan olsun, ister müşrik ya da ateist olsun onlarla velâyete yaklaşan, onların velâyetleri altına giren, onların aldıkları kararları uygulamadan yana bir tavır sergileyen Müslümanların imanları nifaka dönüşüyor. Allah’a teslimiyetleri değerini kaybediyor ve sonunda bu insanların Allah’la ilişkileri kopup gidiyor.

Çünkü Allah düşmanı kâfirlerin velâyetini kabul etmek, onlarla birlikte oturup kalkmak, onların İslâm’a ve Müslümanlara saldırılarında onların yanında olup onları desteklemek, kâfirlere içten içe sevgi beslemek imanla asla bağdaşmaz. Çünkü Allah’a bağlılık imandır. Allah’ı velî ve dost kabul etmek imandır. Allah’ın velâyeti altına girip tüm hayatında Onun kararlarını uygulamak imandır. Allah’a iman eden, Allah’ın koruması altına giren mü’minlerle dostluk kurmak, onlarla velâyet ilişkisi içine girmek imandır.

Bu gerçekten hareketle bir mü’min eğer dünya işlerinde, bireysel, sosyal, ailevi, toplumsal, ekonomik, siyasal hayatında, âhirete yönelik işlerinde, yâni hayatının tüm alanlarında kendisiyle ilgili tüm problemlerinde bir dostluk, bir velâ ilişkisi içine girecekse, birileriyle birlikte hareket edecekse, birileriyle istişare edecek, birilerinin kararına başvuracaksa, birilerinden akıl danışacaksa kendisine velî olarak, dost olarak ancak ve ancak Allah dostluğuna ehil mü’minleri seçecektir.

 

Mü’minleri sevecek, mü’minleri dost bilecek, mü’minleri velî bilecek, mü’minlere bağımlı olacak, mü’minlerin derdini, tasasını kendi tasası, sevincini kendi sevinci, başarısını kendi başarısı bilecektir. Tüm işlerini, tüm hayatını, siyasetini, ekonomisini, eğitimini, sosyal ve bireysel hayatını, aile hayatını mü’minlere göre düzenleyecek, yani  her  türlü hesabında mü’minler olacaktır. Evet, Müslüman izzet ve şerefi Müslümanlarda ve Müslümanlarla birliktelikte görecektir.

 

Kâfirlerin, müşriklerin yanında zerre kadar bir izzet ve şeref görmeyecektir.Kâfirlerle beraber olması ona tüm dünyayı kazandıracak olsa bile onları mü’minlere tercih etmeyi aklının ucundan bile geçirmeyecektir,imanımız  bunu emretmektedir…

 

Rabbimiz  Tevbe suresi. Ayet.40.da  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir…*** 

 

İslamdaki CİHAD hedefsiz, gayesiz bir savaş degildir. İslamda cihad, yalnız Allah yolunda olur. Ve bu şart ondan asla ayrılmaz. İslamın nazarında; Umumun faydası, cemiyetin mutlulugu için  geçici dünyalık arzusunda bulunulmadan  yapılan her hareket ALLAH YOLUNDADIR… Allahın sana verdigi malları geçici dünyalık, faydalar umarak sarfedersen bu ALLAH YOLUNDA degildir. Ama sırf Allah rızası için  bildigin muhtaçlara yardım edersen  şüphesiz ki bu Allah yolundadır.

 

İşte bu Allah yolunda terimi  yalnız İSLAMA mahsus, maddi menfaat ve arzulardan uzak sırf Allah rızası için olan hareketler için kullanılır.  Bunu yapan kimse bilirki Mü’min kardeşlerinin saadeti için yaptıgı her iş  Allah rızası içindir. Ve Mü’minin  bu geçici dünya hayatında  istedigi tek şey yüce Rabbinin rızasını kazanmaktan başka  bir şey degildir.  Onun tek arzusu RIZAYI İLAHİYİ KAZANMAKTIR. 

 

Siyasi literatürde; terör ve terörist: “politik bir hedefe ulaşmak için şiddete başvurmaya ve masûm insanların hukukuna tecavüz etmeye terör, bu fiili işleyenlere terörist denilir’ şeklinde tarif edilmiştir. Terör felâketi ile Fransız Devrimi’nin yani modernizmin getirdiği kültürü birbirinden ayırmak kolay değildir.

 

1789 Fransız Devrimi’nden sonra, iktidarlarını kaybeden eski koalisyon ortaklarının, iktidarı yeniden ele geçirmeye teşebbüs etmesi yeni çatışmalara vesile olmuştur. İktidardaki Jakobenler, 5 Eylül 1793 tarihinden 1794 yılının Temmuz ayına kadar süren on aylık dönemde, karşı devrimci olarak gördükleri ve iç düşman diye nitelendirdikleri soyluları giyotinle ölüme yollamışlardır. Bu kanlı dönem tarihe, ‘Terör Rejimi’ olarak geçmiştir.

 

Bu katliamı gerçekleştiren Jakoben-Fransız devrimcileri kendilerini gururla ‘terörist’ olarak vasıflandırmışlardır. Bu siyasi anlayışı benimseyen Rus devrimcileri, nihilistleri; 1880 yılında, Çarlık rejimine karşı intihar saldırıları gerçekleştirmiş, kendilerini ‘terörist’ ilân etmiş ve bundan gurur duymuşlardır. Yirminci yüzyılın başlarından itibaren terör; azınlık grupları tarafından ‘kavmiyetçi/milliyetçi’ gerekçelerle kullanılmaya başlanınca, bu kelime kara listeye alınmıştır. Günümüzde terörist denildiğinde kimsenin aklına iyi bir şeyin gelmediğini söylemek mümkündür. Hatta bir örgüte ‘terörist’ damgası vurulduğu zaman, o örgütün hiçbir talebinin ciddiye alınmadığına şahit oluyoruz.

 

Bunu dikkate alan örgütler de kendilerini ‘özgürlük savaşçısı’, ‘şehir gerillası’ veya ‘direnişçi’ gibi vasıflarla nitelendirmeye başlamışlardır. Meselâ: 1940 yılından itibaren ‘Hagannah’ isimli silahlı teşkilat, Yahudiler için güvenlik teşkilatı, buna mukabil Araplar için terörist bir örgüttür. Kıbrıs’ta faaliyet gösteren EOK, 1950 yılından itibaren Rumlar için anti-kolonyalist örgüt, Kıbrıslı Türkler için tedhiş yani terör örgütüdür. Türkiye’nin gündemini yıllardır işgal eden PKK, bazı Kürtlere göre ‘Gerilla Teşkilatı’, Türklerin büyük bir bölümünün gözünde ise ‘Terör Örgütü’ durumundadır…

 

İstiklâl Savaşı veren müslümanlara “terörist” sıfatını lâyık gören medya aydınlarına şu sualleri sormamız gerekir: “Terörist dediğiniz bu müslümanlar; vakıf toprağı olan Filistin’i işgal eden Yahudileri, Çecenistan’a saldıran Rusları, Keşmir’i kana bulayan Hindûları veya doğu Türkistan’ın sahibi olan Uygur Türkleri’ne akla-hayale gelmeyecek işkenceleri reva gören Çin’li müstekbirleri, zorla müslüman etmek için mi savaşıyorlar?” Vicdan sahibi olan bir insanın, bu suale evet demesi mümkün müdür?

 

Âlemleri yoktan var eden Allahım. Şu anda yeryüzünde Müslümanlar olarak dagınık ve param parça olmuş vaziyetteyiz. Birlik, bütünlük ve VAHDET yolunda İslâm’a ve Müslümanlara yardım et. Gelişen olayları İslâmın ve Müslümanların lehine çevir. Müslümanları dünyada ve Âhirette utandırma. İslamı ve Müslümanları her zaman Yer yüzünde MUZAFFER eyle. Din düşmanlarının karşısında boynumuzu egik bırakma. Bizleri Senin emir  ve  nehiyler bütünlügü  olan  Kuranı kerim  nur’una  ve  Peygamber  efendimizin  sünneti  seniyesine  sımsıkı  sarılanlardan  eyle… Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

 

Sermedkadir…LU…01.03.2020…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.