Hakk Sözün Dile Getirilişi

Rabbimiz Casiye Suresi Ayert.23.te mealen şöyle buyuruyor: *** ( Ey Muhammed ) Heva ve hevesini tanrı edinen , bilgisi oldugu halde Allahın şaşırttıgı, kulagını ve kalbini mühürledigi, gözünü perdeledigi kimseyi gördünmü ? O’nu allahtan başka kim dogru yola eriştirebilir ? Ey İnsanlar. Anlamazmısınız ..? ***

İnsanlık âlemi; Adem aleyhiselamın ogulları Habil ve Kabil arasında cereyen eden olaylardan sonra iki kutba ayrıldılar. Habilin yolunu takip edenler Hak yolu tercih ettikleri halde, Kabilin yolunda ısrarla yürüme cehaletini gösterenlerde batılı tercih ettiler. Yol ayırımı taa o zamanlardan itibaren başlamış ve hak ve batıl mücadelesi bütün şiddetiyle sürmeye devam etmiş ve hâla da devam etmektedir…

Habil ve Kabil tabiidir ki; birbirlerinden düşünce, fikir, sistem ve metod açısından birbirlerinden çok farklı hareket etmekte idiler. Birbirlerine düşünce, sistem, metod, yaşayış, hareket, kültür ve ahlâk yönünden tarzları birbirlerine taban tabana zıttır. Birbirlerine olan bu zıtlık başladıgı ilk günden Kıyametin koptugu ana kadar devam edecektir…

Başlangıcından zamanımıza kadar ifade edecek olursak: Mü’minlerin düşünce ekseninde, ahlâk kuralları, dahilinde, ve hareket noktasının özünde kaynagında Allahın emirleri ve Sünnet vardır. İnanan insanlar Mü’minler Ahlaki sistemlerinin kurallarını, YASASINI, ilkelerini Kuranı Kerimden alırlar. Kuranı Kerime de Peygamber Efendimiz vasıtasıyla ulaşırlar. Çünkü bize kadar gelen SAHİH rivayetlerden anlıyoruzki: Peygamber Efendimiz * Yürüyen bir Kurandı…*

Fakat Batıl yolu tercih edenlerin Ahlaklarının kaynaklarına bakacak olursak; görecegimiz hususların başında Nefsi arzular vardır, Şehvet vardır, Şeytanın emirlerine itaat vardır, sadece kendi çıkar ve menfaatları vardır, Akıl yürütme ve her şeyi sadece Akılla bulma yöntemleri vardır, Kendilerinden önce geçmiş milletlerin ve Atalarının tecrübe ve Taguti, şeytani hâl ve tavırları vardır. Bu ve buna benzer Nefsi arzuların kendilerine HOŞ geldigi bu Batıl sistem ve metodları kendilerine güzel Kaide’lermiş gibi gösterilmiş ve o şekilde yanlış yollarda ısrarcı olmuşlardır…

Allaha ve Onun şanlı Rasulune baglı, itaatli ve tam bir teslimiyet içinde bulunan Mü’minlerin Sistem, metod ve hareketlerinde sadece kuru akla, yalnızca geçmiş tecrübelere ve Nefsi arzulara yer verilmez. Bu ve buna benzer yöntem ve kaynaklar başlıbaşına her şey için hüküm verebilecek özellikte ve kapasitede degildir. Tabiidir ki; Her insanın akıl, tecrübe ve nefsi arzuları birbirinden farklı ve degişik oldugu için önümüze hangi problem gelirse gelsin o meselenin halli noktasında ittifak saglamamız imkansız olur. Birlik ve uyum saglayamayız…

İnanan insanların Müslümanların, mü’minlerin sistem ve Ahlâki kuralları sadece belirli bir zaman için degil, Kıyamete kadar süren bir devamlılıgı da beraberinde getirir. Zamanın degişmesi, mekanın degişmesi, maddenin degişmesi ve çagın şu ya da bu çag olması endüstrinin, teknigin, sanayiinin hızla degişmesi Müslümanın İTİKADİ noktalarda degişmesini beraberinde getirmez. Müslüman çag’a ve Moderniteye uymazki zaman onun fikri yapısını degiştirsin..!

Müslüman zamanı kendisine uyduran bir inanca sahip olan kişidir. Müslüman her zamanda ve her mekanda İslamı yaşama gayretinde olan karaktere sahip olan inancın temsilcisidir. Müslümanın edebi, ahlaki yapısı, inanç ve yaşayışı aslında bir bütünlük arzeder mahiyettedir. Bakara Suresi ayet .85. te buyuruldugu gibi: Müslüman İnançların, emir ve yasakların bir kısmını alıp bir kısmını atma hakkı ve salahiyetine sahip degildir. Müslüman: İtikad, İbadet, Âmel ve Muamelat bütünlügünü her zaman göz önünde bulunduran bir DİNİN müntesibidir…

İnanan insanların İtikad bütünlügünde mesela: Kardeşlik duygularına önem verme, Sevgi ile bütün insanlara yaklaşma, Yardımlaşma bilincini her zaman ayakta tutma, bütün canlılara sahip çıkma ve zarar vermeme, Hayvanları ve en küçügünden en büyügüne kadar agaçları, ormanı yeşili koruma gibi hasletler, güzellikler İslami ahlâk kuralları BÜTÜNÜNÜN sadece birer parçasıdır…

Müslümanın hedefi İslami sistemin, metodun, kurallar bütünlügünün yaşanılan zaman içerisinde maddi ve manevi olarak en güzele, en iyiye ve tabir caizs; her konumda, her Çagda, ve Medeniyetin her diliminde ZİRVEYE ulaşmak, her zaman en üstün olana talip olmak, hem gönülleri ve hem de maddi görüntüyü mutluluga taşıyacak çabayı sarfetmek, İnsanlıgın menfaatına olan her hususta elinden gelenin en iyisini yapmak Müslümanın amacı olmalıdır. Yani Müslüman her şeye imrenen, gıpta eden degil, herkesin İMRENDİGİ, GIPTA ettigi insan olmalıdır…

Müslümanın özellikleri mutlak manada; Batıl zihniyete inanmış, Moderniteyi ve içinde bulundugu ÇAG’I putlaştırmış, Teknigi ve endüstriyi, sanayii her güzelligin önüne yerleştirmiş Modanın her türlüsünü denedigi ve her gün degiştigi hâlde, sonuçta hiç bir harekette doyuma ulaşamamış insanların yapılarıyla kesinlikle bagdaşamaz. Hayatın her döneminde Kadın mefhumu hep ön planda odugundan dolayı Kadınlara bakış açılarından misal verecek olursak:

İslam İnancında Allahın kulları içinde Kadına verilen önem ve deger hiç bir inanç ve itikadın anlayamayacagı ve kavrayamayacagı kadar büyüktür. Bizim İnancımızda KADIN Allahın yarattıgı İNSAN neslini devam ettiren mükemmel bir varlık ve eşi bulunmaz bir yapıya sahip olan canlıdır. İslamda Kadın: Mükemmel bir egitimcidir, Evinin en güzel koruyucusu, Eşi ve çocuklarının da müşfik, sevimli, Ailesine kol-kanat gerici koruyucu, kollayıcısıdır.

Evinin erkeginden görev ve sorumlulukları hiç te az olmayan İslam Kadını mesuliyetlerini yerine getirdigi anda mükafatların en güzelininde sahibi konumundadır. Yani Cennet Annelerin ayakları altındadır inancımız, Bizim Kadına: Bir Anne, bir Eş, bir Evlat ve bir Bacı olarak bizlere sunulan en mukaddes EMANET gözüyle bakmamızda İmanımızın önemi, degeri ve kıymeti kesinlikle tartışılmaz konuma yerleşir…

Bir de İslam dışı zihniyetlerin Kadına bakış açılarına bakacak olursak tam bir felaketle karşı karşıya bulunuruz. Batıl sistemler tarafından, Kadın öncelikle bir sermaye aracı kullanılmaktadır. Zamanımızda Kadın Paraya, mala, servete ve menfaatlara peşkeş çekilen bir mal hüviyetindedir ne yazıkki. Bu devirde Kadın bir reklam aracıdır ve her zaman dişiligi ön plana çıkarılmaya çalışılan bir pazarlama aracı hüviyetindedir…

Mesela bir araba lastigi reklamında, ya da akla hayale gelmedik bir maddenin ilanlarında Kadın vücudu sergilenmektedir. Yapılan reklamlarda Kadının güzelligi ön plana alınarak vücudu ve bütün çekiciligi kullanılarak milyonlarca hatta günümüz iletişim araçları vasıtasuyla milyarlarca insan tarafından teşhir edilerek gözler önüne seriliyor…

Yapılan bütün raklamların, giyim kuşamdaki örtüsüzlük, halleri ne yazıkki, Medeniyet adına, Uygarlık adına, Çagdaşlık adına yapılmasıda bizleri derinden yaralayan olumsuzluklardır. Ahlaki degerlerimiz bir bir ayaklar altına alınırken, tabiidirki bizlerin en çok deger verdigimiz Kadınlarımızın, her an istismar edilmeleri acılarımızı ve üzüntülerimizi artıracak unsurların başında gelmektedir…

İnanıyoruz ki bir Milletin yıkılışı, çöküşü öncelikle o milletin Manevi degerlerini ayaklar altına almaktan geçer. Siz eger o Milletin inancını, Ahlâkını, Kutsallarını ve fikri yapısını her gün medya ve diger iletişim araçları vasıtasıyla rencide ederseniz o toplum yapısında müsbet bir gelişme beklemek hayalcilikten öteye geçmeyecegi aşikardır…

Zamanımızda Allahın Dini ve o Dinin Mukades degerleri tartışılır hâle geldiyse, insanlıgın yönü başta da ifade etmeye gayret sarfettigimiz gibi Habil ve onun kulvarında degilde, Kabil ve İblisin düşünce ekseninde hızla yol kat edildigi varsayılıyorsa ki ne yazıkki şimdilik öyle görünüyor; İçinde bulundugumuz zaman dilimi böyle devam ederse Allah korusun mutlaka insanlıgın felaketi ile sonuçlanacak bir tercih sebebini ne yazıkki elimizle kendimize dogru yaklaştırmaktayız gibi geliyor bana…

İslam Alimleri her türlü meselelerde zamanımıza kadar çok güzel misallerle insanlıgı koruma ve kollama çabasıyla bazı tesbitlerde bulunmuşlardır. Bir zamanlar şöyle bir misal okumuştum: Dünyayı bir gemi, hayatı ise bir Liman olarak kabul edersek bizler bu muhteşem Geminin birer yolcularıyız. Bir gün elbet buradan Ahirete göç edecegiz. Peki bu geri dönüşü olmayan göç için bir hazırlık yaptıkmı ? nasıl ki bir yolculuga çıkarken azık hazırlıyorsak bu geri dönüşü olmayacak olan yolculugumuz için de bir azıgımız olması zaruridir.

Rahat bir mevkiye, huzurlu bir yere kavuşabilmek için yine iş bize düşüyor, bizim çaba ve gayretlerimize Dünya hayatında yapmış oldugumuz Âmellerimize dikkat edecegimize kalıyor. İnanıyorum ki; bir Müslüman hiç bir zaman hazırlıksız yakalanmamalıdır. Yani yaşadıgı zaman dilimi içinde tabir caizse an be an kendisinin Rabbi tarafından gözetlenmekte oldugunu, yaptıgı hiç bir hareketin gizli kalmayacagı ve her anının hesabının verilecegi bir günün beklentisi içinde olan inanmış insan, yaşadıgı her saniyenin kıymet ve degerini bilerek İslamın şerefini üzerinde taşıdıgı bilinçle hayatını devam ettirir…

İslam Dininin mensubu olmakla büyük bir şerefin sahibi olan biz Müslümanlar, atacagımız her adımda, şeref, haysiyet ve onurumuzu düşünmek ve ona göre davranışlarımızı kontrol etmek zorundayız. Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen şöyle buyurmuştur: ** Utanmadıktan sonra istedigini yap…** Tabiidir ki İslam Diniyle şereflenmiş olan Müslüman öncelikle Allahtan utanmalı ve hayatına gerekli çeki düzeni vermelidir…

Allahtan utanmayan insan kendi mantıgına göre; hiç kimsenin görmedigi, işitmedigi herşeyi yapabilir. O kimse için sınırı belli edecek, özgürlügünü kısıtlayacak, haddi aşmasına engel teşkil edecek hiç bir mâni yoktur. Sanki bir hayvan başı boşlugu içindedir. O insana ne söylense eger her davranışının çıkış noktası kendi kuru aklının mahsulüyse boştur, geçersizdir, hiç bir şeyin kıymeti yoktur. O kişi hayatını yaşayacaktır ve yaşayacagı hayatta da hiç bir müdahaleye en ufak bir hoşgörüsü olamaz…

Lakin her şeyi en güzel bir şekilde düşünen, Akıl ve VAHİY terazisinde tartan, SÜNNET süzgecinden geçiren ve DÜŞÜNEN insan hiç kimsenin görmedigi, işitmedigi bir yerde dahi olsa her hangi bir ahlaksızlık, terbiyesizlik, kaide ve kural dışı bir hareket yapamaz. Samimi olarak inanıyoruz ki; Allahın emrini yerine getirmeye amade olan kişi o yüzden en şerefli ve en üstün insandır. Hani bazı laf arasında hakiki Müslüman, gerçek Müslüman diyoruz ya. İşte hakiki inanmış İNSANIN hareketleri böyle olmalıdır…

Onun için diyoruz ki; Bizleri yaratan, rızkımızı veren, bizleri akıl nimetiyle bildigimiz ve bilemedigimiz güzelliklerle donatan Rabbimiz bizlere verdigi Bu bitmez tükenmez Nimetler karşısında bizlerden bir şeyler beklemektedir. Basit bir örnek verecek olursak; Nasılki bir ögretici, egitici, hoca ögrettigi hususların deneyi için NOT verecegi bir ögrencisinden bilgi beklerse, verdigi dersler talebesinde hakkıyla yerleşip yerleşmedigine dair ilgi olup olmadıgına yönelik bir beklentisi olursa, Rabbimiz de bizlerden sadece teslimiyet ve sadece bizlerden İTAAT beklemektedir…

Bu sebeplerden dolayıdır ki bizlerde bu TESLİMİYETİ, bu İTAATİ bazı hareketlerimizle, söz ve davranışlarımızla göstermek durumundayız. Kısaca Rabbimize ibadet etmeliyiz. Cenabı Hak biz inananlara * Emri bil ma’ruf, nehyi anil münker – İyilikleri emretme ve kötülüklerden kaçındırma * yükümlülügünü verdi. Bizlerden iyilikleri, güzellikleri, faydalı ve insanlık için yararlı olan hususları emredip, kötülüklerden, şer ve menhiyatlardan uzaklaştırmamızı istedi…

Bizlerde bu İLAHİ görev ve sorumluluklarımızı öncelikle kendi nefsimizde, Ailemizde ve çocuklarımız üzerinde uygulanmasına başlayarak çevre çevre genişlemesini saglayacak çaba ve gayret içine girecegiz. Tabiiki her ibadete gereken önemi verecegiz ama İslam Alimlerinin dedigi gibi * ANIN VACİBİ * olan yani yapılması öncelikli olan hususlara aşırı gayret sarfedecegiz…

Mesela bir Ana-Baba belli bir yaşa gelmiş ogluna, kızına Namaz kılmasını telkin etmelidir. Akıl balig yaşına gelipte halâ başını örtmemekte direnen kızına başını örtmesi için girişimlerde bulunmalıdır. Başını örtmeyen, TESETTÜRE riayet etmeyen kadının yaratıcısıyla, Rabbiyle SAVAŞ içinde oldugunu uygun bir dille anlatmalıdır. Akıllı ve dirayetli ANA – BABA; Kendi evladını bile bile ateşlere atmamalı, ne yapalım zaman böyle birilerine bakıyor öyle giyiniyor. Ya da ne söylesem beni dinlemiyor. Ve ya; bu zaman da böyle de giyinilirmi türü ucuz söylemlere tevessül etmemelidir…

Tecrübe ile sabittir ki; Bir BALE sanançısı olacak batılı kadın için ögrenme yaşı üç yaş başlangıcıdır. Sekiz, dokuz, on yaşlarında bale ögrenilmez çünkü kemik sertleşmiştir derler. Ya KURANI KERİM ögrenme yaşı neden ON DÖRT, ON BEŞ yaş olsun diye sormamız Müslüman olarak bizlerin hakkıdır. O yaşlardan sonra kime Kuranı Kerimi okutacaksınız ? Evet her şeyin bir zamanı vardır. Kuranı Kerimi ögrenme yaşı ise ne kadar erken başlarsa o kadar fayda saglanır, başarı oranı o kadar yükselir…

İslam Tarihlerine baktıgımızda çogu İslam Alimlerinin daha beş, altı, yedi yaşlarında Kuran HAFIZI oldugunu okuyoruz. Her bilgi zamanında verilirse o bilgiden daha fazla hayır ve BEREKET beklenir. Tabiidir ki; Ana- Baba zamanı geldiginde Namazı kılacak, Orucunu tutacak, Zekatını verecek ve Haccını eda edecektir. Lakin öncelikle İslami egitimi mümkün oldugunca içine sindirecek, her İBADETİNİ biliçli, şuurlu ve tefekkür içinde yapacak bu hususlarda aşırı gayret sarfedecektir.

Allahın gazabını üzerine çekmemesi için her İnanan insanın bu yolu izlemesi zaruridir. Yani İMAN, İLİM, ÂMEL birligini hayatına nakşeden Müslüman inanıyorumki dogru yoldadır. Mensubu olmakla iftihar ettigimiz yüce Dinimizin özünü hiç bir zaman aklımızdan çıkarmayacagız. Ayetlere baglılık, Hadislere teslimiyet, İçtihat, Kıyası Fukaha ve İcmayı Ümmet içinde yerlerini bulan Nizam ve Kaideleri biz Müslümanlar hiç bir zaman göz ardı edemeyiz…

Samimi olarak inanıyorum ki; İslamın bir buyruguna, emirlerine aykırı davranış ve harekette bulunmak HARAMDIR ve GÜNAHTIR. Ama bundan daha da vahimi, İslam Dininin bir tek emir ve yasagını yok saymak ve İslam Dininin her hangi bir emrine * mesela TESETTÜR gibi * alay ve istihza ile yaklaşmak, küçük görmek insanı o Dinden çıkartıcı bir harekettir Allah (cc) bu tür davranış, hâl ve hareketlerden bizleri muhafaza buyursun…

Allahım her an, her zaman, ve mekanda; Bizi doğru düşünmekten, dogru hareket etmekten, dogruya meyletmekten ayırma. Bize doğru düşünme yollarında yardım eyle. Bize doğru inanç esaslarını ögrenmemizde ve ögrendigimiz dogruları yaşamamızda yardım eyle. Bize doğru yaşama şekillerini göster ve kolaylaştır.

Bizi doğrulardan eyle. Bize Son Peygamberiyin yolunu takip etmemizi, Sünneti seniyeyi yaşamamızı ve bu yoldan ayrılmamamızı nasip eyle. Bizi Sana ulaştıracak yollarda her türlü yardımını esirgeme. Günah, kusur ve hatalarımızı affeyle. Sen bizim Rabbimizsin. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… .. 08.08.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.