Haya ve Utanma İmandandır

Rabbimiz şura Suresi Ayet.36-38.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Size verilen her hangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimligidir. İnanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve HAYASIZLIKLARDAN çekinen, öfkelendiklerinde bile bagışlayan, Rablerinin çagırısına cevap veren ve Namazı kılanlar için, Allah katında olan daha iyi ve daha kalıcıdır. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdigimiz rızıktan da sarfederler…***

Ebu Said el-Hudri, Buharinin sahihinde Peygamber Efendimizi tarif ederken mealen şöyle diyor: * Peygamber (S.A.V) bekâr bir kızdan daha utangaçtı *

Peygamber Efendimiz zamanında bir adam kardeşini fazla hayalı – utangaç olmasından dolayı ayıplıyordu. Peygamber Efendimiz (sav), o kardeşini ayıplayan adama mealen şöyle demiştir: ** Kardeşini ayıplamayı bırak. Haya – utanma imandandır. Haya, hayırdan başka bir şey getirmez…(Buhari, Edep) **

Yaratılış özelligi olarak İnsanlar genelde toplumun içine çıkarken üzerine, bedenine elbiseni giymeden önce bütün can ve tenini haya elbisesiyle süslemesi icap eder. Yürüyüşümüz, duruşumuz, oturuşumuz, konuşmamız, susmamız, bakmamız ve dokunmamız ve bütün hareketlerimiz Edeb ve haya özelligimizle ve güzelligimizle süslenmelidir…

Yeni alıp üzerimize giydigimiz güzel elbiselerimizin kirlenmemesi için oturup kalktığımız, dokunduğumuz, şeylere dikkat ettiğimiz gibi Ar damarımızın çatlamaması, haya elbisemizin kirlenmemesi için daha çok dikkat etmeliyiz. Utanmaz insanlarla, Arsız ve soysuz, küstah yapılı insanlarla, ve hayadan yoksun insanlarla aramızda bir farkın olması Müslümanın ayırıcı güzelliginden ve faziletinden kaynaklanmaktadır…

Haya elbisemizin asla kirlenmesine göz yummayacagız. İnsanı insan yapan unsurlardan biriside Edeb ve hayasına vermiş oldugu önemden kaynaklanır. Şayet bir kişi bu degerlere sırtını döner ve kıymet vermezse Şahsiyetinden, karakterinden, ve seciyesinden çok şey kaybolur diye düşünüyorum. Ve diyorumki; Aman AR damarımız çatlamasın, aman yüz suyumuz dökülmesin. Aman bizlerde arsızlar, hayasızlar ve yüzsüzlere dönmeyelim…

Şahsiyetimize ve karakterimize sahip olalım. Kimseye yüz suyu dökerek şahsiyetimizi sıfırlatmayalım. Bizleri yaratan bizleri en güzel suretle süslemiş. Allah bize can vermiş, ten vermiş, kan vermiş, koklanacak çiçekler, koklayacak burun vermiş. Görülecek güzellikler, görecek göz vermiş. Bir dil ile milyonlarca tadı ayıracak özellik vermiş.

Cenabı Hak yarattıgı insanı kendisine Halife yapmış ve sayısız nimetleri hizmetine sunmuş. Bu nimetler arasında bir ömürlük yolculuk yaparken onun kullarına karşı gelmekten utanırken onun isteklerini yerine getirirken güzel yapamamaktan dolayı Allah’a karşı utanç içinde olmalıyız. Yani öncelikle Allaha karşı sorumlulugumuzu hesap etmeliyiz. Bunun yanında da Allahın kullarından da yeri geldiginde utanmasını bilmeliyiz.

İnanıyorumki İnsan öncelikle kendi kendisine saygılı olması gerekmektedir. Kendisine saygısı olan insan mutlaka diger insanlara karşıda sevgi ve saygıda kusur yapmamaya çalışacaktır. Saygı duyduğumuz, sevdiğimiz bir insanın yanında yapmaktan utandığımız bir eylemi yapayalnız olduğumuzda da yapmamaya özen göstermemiz de kendimize olan saygımızdan kaynaklanmaktadır aslında…

İslam dininde DİNİ ögretim ve egitimin yarısı, Yaratıcıya Allaha karşı ahlaklı olmaya icabet etmektir. Bizler yalnız başımıza oldugumuzda da Allahtan utanmasını bilmeliyiz. Bunun yanında diger insanlara karşı da ahlaki sorumluluklarımız oldugunu mutlaka hesap etmeliyiz.

Kuranı Kerimde İman ve Salih amelin birlikte degerlendirilmesine baglı olarak, İnsanların kendi cinslerine ve bunun yanında Allaha karşı ahlaki sorumlulukları da içerik olarak farklı olmasına ragmen kesinlikle birbirlerinden ayrı tutulamazlar. Büyüklerimizden duydugumuz güzel sözlerden biriside şöyledir: Allahtan korkmayan kulundan da utanmaz…

Kuranı Kerim, Ahlaki kavramların iyilik ve kötülüklerin çeşitli Ayetlerde tanımını yapmakta ve izahını vermektedir. Ayrıca kapalı ve izaha muhtaç olan Ayetleride İslam Alimleri açıklamaya gayret etmişler ve yeterli bilgiyi yüzlerce senelerdir Müslümanlara aktarmışlardır. Allah onların hepisinden razı olsun.

Bilinmelidir ki; Kuranı Kerimin çabası, İnsanların bildikleri, tanıdıkları ahlaki erdemleri pratik hayata geçirmeleri için muhataplarını ikna ve teşvik etmeye yöneliktir.

Şu kadarı varki; İnsanlar öncelikle Allaha karşı sorumluluklarını yerine getirmeli, sonra kendi cinslerine karşı sorumluluklarını yerine getirmeli ve dahası, hayvanların haklarınıda gözetmeyi elden bırakmamalıdırlar. Yani bütün canlılara karşı hayasızlık yapmak büyük günahlardan kabul edilmiştir…

İnsanlardan utanarak yapmadığı şeyi tek başına kaldığında yapabilen bir insanda kendisinden utanmayan insandır. Biz başta Rabbimizden, kendimizden ve kendimizin dışındakilerden utanarak hareket edeceğiz. Hayalı – utangaç insanların başarılı olamayacağı kanaati günümüzde bir kısım insanlarda hakim durumda. Ama bilinsin ki kapalı kapılar ardında Mısır’ın en güzel kadınına bakmayan Yusuf Aleyhisselâm Mısır’a hem Peygamber hem de Sultan olmuştur.

Mekke’nin arsızı, yüzsüzü, hayasızı olan Ebu Cehil ve Velid bin Mugire mallarıyla, mülkleriyle otoriteleriyle yok olup gitmişlerdir. Velid bin Mugire kafiri diyordu ki; Ebu Talibin yetimi yanından baldırı çıplak takımını kovsun onun sözlerini dinlemeye varırız yoksa varmayız diyordu. Bilali Habeşiyle, Suheybi Rumiyle, Ammar bin Yasirle, Ebu Zer’i Gıffariyle aynı mecliste oturmayı düşüklük ve utanç verici bir durum olarak görüyordu. Gurur ve kibiriyle mertebelerin en alt tabanını boyladı sonunda. Aşagıların aşagıların aşagısını…

Bunun yanında Edeb, Ahlak ve her yönden fazilet örnegi olan Peygamber Efendimiz ve onun şanlı ASHABI Bin dört yüz küsur yıdır milyarlarca dil ve gönül tarafından rahmetle, salavatla anılmaya devam edilmektedirler. Biz Müslümanlar inanıyoruz ki; Haya ancak hayır ve iyilik getirir, güzellik ve ahlaki degerleri ayakta tutar.

Bilinen bir gerçektirki; Yakın zamana kadar yani yirminci yüzyılın ilk çeyregine kadar yani reformcuların ve akademisyenlerin boy gösterdiği son yıllara kadar İslam dünyasında, kadının başının örtülmesi gerektiği konusunda görüş birliği vardı ve bu konu kesinlikle Müslümanlar tarafından tartışılmazdı.

Yenilikçi, Reformcu, Liberal İslamcı, Modernist gibi sıfatlarla anılan bazı yazarlar ve Akademisyenler dil ve mantık kuralları ile örnek çağlarda onaylanmış usulü hiçe sayarak birtakım gülünç teviller yorumlar, kendilerine göre izahlar yapmaya başladılar. Ne yazıkki tezlerini, İslam’a göre kadının başının örtülmesinin gerekli olmadığı iddiasına kadar götürdüler.

Lakin bu iddialar, zaten başını seksen seneye yaklaşan menfi propagandaların etkisiyle örtmeyen ama diğer DİNİ vazifelerini yerine getirmeye çalışan kadınları, kızları biraz rahatlattı ise de başlarını örten büyük kitleyi asla etkilemedi, hatta tersine etkiledi, daha aydınlanmış ve güçlenmiş bir bilinçle örtünmeye itti diyebiliriz. Bu kadınlarımız Kuran’a ve Dini degerlere daha sıkı sarılmaya başladılar.

Şurası bir gerçektir ki; Yeryüzünde Müslümanların çok önemli bir bölümünün İslâm’ın bütün Müslümanlarda bulunması gereken hassasiyetleri, güzel vasıflarını taşımadığı bir gerçektir. Bundan dolayı zillet ve meskenet Müslümanlar için korkunç bir baş belâsı haline gelmiştir. İslam Dininin Ahlaki değer ve kurumlara sahip olmadan, bunlarla sıfatlanmadan Müslümanların mevcut zilletten kurtulmaları, yücelmeleri mümkün değildir diye inanıyorum.

Müslümanların ahlaki, Edebi özelliklerininin ve güzelliklerinin yanında başka özellik ve güzellikleride vardır kısaca onlara da bir nebze bakacak olursak burada birkaç tanesini hatırlamaya çalışalım. Biz Müslümanlarda bulunması gereken birinci sıfat ihlâs ve samimiyettir. Bu özelligini yitiren Müslümanlar aynı zamanda inandırıcılıgını da yitirirler…

İhlâs, Allah (CC) ile ilgili bütün niyet ve işlerimizde yüzde yüz O’nun rızasına yönelik olma hadisesidir diyebiliriz. İhlâslı olmak için eğitim görmek, terbiye almak gerekir. Edeb ve Ahlaki degerlere özen göstermek, Dini hayatı itina ile yaşamak da İhlas ölçüleri içine dahildir. Müslümanda bulunması gerekli bir güzel haslette: İtikamet üzere olmasıdır Dualarımızda da devamlı Sıratı müstakim üzere olmayı arzu eder Rabbimize öylece niyaz ederiz.

İstikamet doğrulugu beraberinde getirir, dogru ve gerçek yaşantıyı gözler önüne serer. Namaz, oruç, zekât ve hacc nasıl farz ise istikamet de aynen bunlar gibi bulunması gereken farz-ı ayn bir ibâdettir diye inanıyoruz. Müslüman dosdoğru olacak. Müslüman yamuk yumuk hareket etmeyecek. Müslüman rüzgarın esiş yönüne göre hareket eden yapıda ve karakterde olmayacak. Müslüman dogru bildigini yaşama gayretiyle pratige aktaracak.

Şartlar ne olursa olsun Müslüman Sahtekâr, Yamuk yumuk hareketlere tevessükl etmeyecek bu vasıfklar Müslümanın vasfı degildir. Hem Müslüman hem zinakâr, hem Müslüman, hem hırsız, hem Müslüman, hem yalancı, hem Müslüman, hem dolandırıcı, Müslüman birey ticaretine yalan karıştıran emanete ihanet eden konumda olmamalıdır. Bu tip istikameti bozuk insanlar Müslümanların her zaman dogru yolunda engel teşkil etmişlerdir…

Müslüman birey kendi nefsini her türlü tehlikelerden korumaya çalıştıgı gibi diger Müslümanları da düşünen bir yapı içinde olmalıdır. İyilik adına ne varsa duyurmayı görev bilen bir anlayış ve kötülüklerden caydırmaya çalışan bir gayret ve çaba da bizlerin en çok üzerinde kafa yoracagımız görevlerimizden olmalıdır. Bu görevi terk eden Müslüman zillete düşer, İlâhî azaba layık olur. Bunu yapamayanlar hiç olmazsa yapanları desteklemeliler ve katiyetle köstek, engel olmamalıdırlar.

Beş vakit günlük namazlarımızı terk etmiyeceğiz. Namazlarını doğru bir şekilde kılanlar dinlerini ayakta tutmuş olurlar. Kılmayanlar İslâm’ın düşmanlarıyla işbirliği yapmışlar demektir. İnanıyorumki her işin başı Samimi bir Allah inancı ve Namaz ibadetidir. İslama inanan bir Mü’min için Namazsız kurtuluş her iki dünyada mümkün görünmemektedir…

Hayat bir mücadeledir. Allaha inanan İnsan için en dogal hususta İBADETTİR. Her ibadetin de bir zamanı vardır. Bilindigi gibi vakit, ibadetin şartlarından biridir. Vakti mevzubahis olmayan en büyük ibadet CİHAD’tır. Cihad için vakit şartı yoktur. Her an cihad için bir vakittir. Müslüman büyük cihadsız da olmaz. Kişinin nefsi ile mücadelesi en büyük Cihaddır.

Büyük cihad, insanın kendi nefsiyle, içindeki şeytanla, ihtiraslarıyla yaptığı kutsal savaştır. Önce bu savaştan galip çıkmadan bir sonrakine sıra gelmez, gelirsede eksiklik ortaya çıkar. Kişinin kendi nefsiyle mücadelesi farz-ı ayndır. Bunu terk eden şeytanın maskarası olur. İnsan kendi nefsini, parayı, kadını, put haline getirir her şeyi gözünde büyütür ve Allahtan korkmayan bir yapıya bürünür. Bu tip şahsiyetlerden Allaha sıgınırız.

Müslüman emanete riayet eden insandır. Bile bile her hangi önemli bir vazifeyi ehil olmayana vermek emânete ihanettir, haramdır. Emanete hiyanet edenler hainler sınıfına dahil olurlar. Mukaddes emaneti yüklenen insanoğlu, yeryüzünde Allahu Teala (cc)’nın halifesidir. Bu hilafet; ma’rufun (iyiliğin) yayılmasını ve münkerin (kötülüğün) önlenmesini beraberinde getiren bir emanettir. Emaneti muhafazanın zaruri rüknü ise takvadır. Takva ise Allahtan geregi gibi korkma onun emir ve yasaklarına harfiyyen riayet etmektir.

Müslümanlar her işleri istişare ile yürütmek zorundadırlar. Din ve dünya işleri şûra ile halledilmelidir. Müslümanlar tecrübeli, bilgi birikimli, bilgili kişilerden teşekkül eden şûra mercii olmalıdır. Çareler ve çözümler onlara sorulmalıdır. İlmi alanda ne kadar malumatımız olursa olsun yine de İstişare etmek, istişareye ehil olan başka birisine danışmak ve en güzel kararı almk bizim için bulunmaz bir nimettir.

Bir İslâm toplumunda söz ayağa düşerse felâketlerden kurtulmak mümkün olmaz. Bizim toplumumuzda ne yazıkki söz ayağa düşmüştür. Zillet batagına saplanmamak için ve * benim dedigim dedik * inatlaşmasını sürdürmemek için İstişareye gereken önemi vermek zorundayız. Müslümanlar olarak tabiidirki; Bütün işlerimizde Kur’ân’a ve Sünnet’e bağlı olacağız. Müslümanlar akıllı olmalıdır. Unutmayalımn Allah indinde tek din İslâm’dır (Al-i İmran suresi ayet.19) Müslüman da bu dine tâbi olandır, kayıtsız şartsız teslim olandır…

Sonuçta diyoruz ki; Müslüman birey Edebiyle, hayasıyla, ahlakıyla ve her türlü davranışlarıyla örnek şahsiyyet olma konumunu hiç bir zaman unutmamalıdır. İnanıyoruzki; her anımız Melekler tarafından İlahi İRADENİN istedigi, diledigi bir şekilde takip ediliyor. Onun için Allahtan, Meleklerinden ve Allahın kullarının cümlesinden, hatta hayvanlardan bile haya edelim, utanalım. Yüzsüz, ar damarı çatlamış arsız ve sorumsuzlardan olmayalım…

Konumuzu bir Ayet meali ile noktalayalım inşaallah. Ali imran Suresi Ayet.164.te mealen şöyle buyuruluyor: *** Andolsun ki Allah, müminlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (ki o) Onlara Ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler…***

Allahım. Bizlere büyük bir nimet olarak verdigin Gençliğin, güzelliğin ve Dünyada vermiş oldugun her türlü iyiliklerin şükrünü hakkıyla anlama ve kavrama kolaylıgı ver. Senin yasakladıgın günahların, haram yollara meyletmemizin, nefsimizin belalarının ve şeytanın her türlü şerlerinden sana sıgınırız. Bizi kendine layıkıyla kul olmayı nasib eyle. Emânetini alacagın zamana kadar bizi yolundan sapanlardan eyleme. Bizi doğruluktan, ihlâstan, istikâmetten, hayırdan, hasenâttan, İslâmiyet’ten, Kur’ân’dan ve İMANDAN mahrum eyleme. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 11.03.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.