İslam’a Bağlılık Sorumluluk İster

Ebedi Hayat mektebimiz Kuranı Kerimde, Bakara Suresi ayet.277.de mealen şöyle buyurulmaktadır: *** İnananlar, yararlı işler yapanlar, Namazı kılanlar ve Zekatı verenlerin ödülleri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir…***

İnanıyorumki; Allahın, şanlı Peygamberleri aracılıgı ile gönderdigi DİNİ İnandım diyen, teslim oldum diyen ve İtaat edecegim diyen insanlar söyledikleri sözü, yaptıkları hareketleri ve fiilleri bilinçli bir şekilde uygulamak zorundadırlar. Eger insanlar hem Müslümanım diyor hemde İnandıgını söyledigi Dinin hilafına yaşıyorsa onda bir yanlışlık vardır.

Allahın yer yüzünde temsilcilik görevini yapan akıl nimetiyle donatılmış insan, her halinde, sözünde ve işinde bilinçli, şuurlu ve uyanık hareket etmek mecburiyetindedir. Yoksa kendi kendisini yalancı ve sahtekar konumuna düşürür. Her Müslüman İslâm’ın ve Müslümanların temsilcisi olmayı bir mukaddes görev bilmelidir.

Tabiidirki İslam Dinini temsil etmek O Dini mümkün oldugu kadar iyi bilmeyi ve uygulayıcılıgı beraberinde getirir. Bazı insanlar bilhassa Akademisyenler İslam Dinine çok uzaktan bakıyorlar. Tabir caizse İslama tepeden kuş bakışı bakıyorlar. Dini İlimlerden malumat sahibi olduklarını gördügümüz bu kimselerin yaşantısına dikkat edince KEŞKE BU KİŞİYİ tanımasaydım sözleri dilimize geliyor…

Gayet dogal olan bir husus vardır; Eger bir bilgi birilerine aktarılıyorsa, O hususun dogru olduguna inanılıyorsa, Öncelikle anlatan kişinin o güzellikleri yaşaması beklenir. O zaman örnek olma, Misal alma daha da inanılarak yapılır. Anlatılanlar yüzeysel durmaz. İslamı temsil etmek zorunda olan Alimler, Yazarlar, Dini aydınlıgı üzerinde taşıyanlar, Mütefekkirler, Düşünürler Yaşadıkları hayata azami dikkat göstermek zorunda oldugunu bilmelidirler…

Eger kitaplarını alıp okudugumuz ve faydalandıgımız bir Alimi tanıdıgımızda Şahsında ne kitaptan, ne Sünnetten, ne İcmaadan, ne de İlmi degerlerden bir şeyler bulamıyorsak O kişiye karşı duydugumuz saygının ve hürmetin anında kaybolduguna şahit oluruz. Tavırlarını sahte, kendisini samimiyetsiz, sözlerini de itibara almaya deger görmeyiz.

İslam Dini her Müslümanın bildigi gibi son ve tamamlanmış bir Dindir. Dolayısıyla hiç bir leke kabul etmeyen berrak süt beyazlıgındadır. * Kar üzerindeki Kan * nasılki belirginligini açıkça görmemize mani degilse, ap aşikar ortadaysa; dine yamanmaya çalışılan her hangi bir batıl, cehalet ürünleri, sapıklık ve bid’at olan her türlü yenilikler ben buradayım, Dine yakışmadım diye sırıtırlar adeta…

İslam Dinini kendisinden ögrenecegimiz şahsın belirli özellikleri olmalıdır. İslamı temsil etme konumundaki bir Alim nelere dikkat etmelidir kısaca bir bakalım. İslam Dinini temsil gayreti içinde olan kişide hangi şartlar ve sıfatlar olmalıdır. Bunları kısaca saymaya gayret edelim.

1.) Öncelikle Emin vasfına haiz, güvenilir Müslüman olacak. Vasıf ne demektir? Üç boyutta yeterliliği bulunması demektir. Birinci boyut: Bilgi ve kültür boyutu; İslamı en iyi bir şekilde bilecek. Öncelikle İmanı AKAİDİ çok saglam olacak. Kitabı, Sünneti, Tefsiri, Fıkıhı, İslam tarihini, Kelam İlmini, Tasavvufu, Muamelat İlmine vakıf olacak.

İkinci boyut: Aksiyon, Ahlâk, Fazilet, Karakteri çok saglam olacak. İnanıyorum ki; Bir kişinin öncelikle kendi kendisine saygısı olacak. Kendisine saygısı olmayan insanın diger insanlara saygı duyması beklenemez. Aksiyoner olacak yani uyuşukluga veda edecek. Nasılki Hz. Ebubekir (ra) Müslüman olur olmaz bütün arkadaşlarına Dini teblig etti, anlattı ve İslam Dinine o İnsanları kazandırdı. Bir müslümanda aynen Sahabiler gibi hareketli, gayretli ve İslam gönüllüsü olacak. Fazilet sahibi, üstün ahlaklı ve saglam karakterli bir Müslüman tabiidirki davasına daha çok hizmet eder diye düşünüyorum…

Üçüncü boyut: Estetik, güzellik. Örnek Müslüman giyiminde kuşamında, yemesinde içmesinde, oturup kalkmasında, insanlarla münasebetlerinde, konuşmasında, söz söylemesinde her zaman VASAT ÜMMET olma konumunu muhafaza etmelidir. Hâl, hareket ve tavırlarında bir incelik, bir letafet, bir zariflik, ve güzelligi taşımalıdır. Temizlige riayet etmesi en önde gelen beklentilerden birisidir…

2.) Alimler, İlim adamları sınıfına mensupsa icazetli ve izinli olması çok önemlidir. Peygamber Efendimiz (sav) Muaz bin Cebeli (ra) Yemene gönderdiginde nasıl hareket etmesi gerektigini, neleri ne şekilde anlatacagını tenbih etmiş. Ve geniş bir salahiyetle, sorumlulukla Yemene göndermiştir. Biz Müslümanlarda İlimin degerini bilecegiz. İlim adamının deger ve kıymetini bilecegiz. Dini kimden ve ne şekilde alacagımıza da azami dikkat sarf edecegiz.

İlmi yönden hizmet etme aşkını taşıyan kimseleri önce iyice yatişmesini, egitim ve ögretimde yeterli dereceyi bulmasını saglamaya çalışmalıyız özellikle bu kişilerin İlmihal bilgisi, Fıkıh bilgisi ve Akaid bilgisi iyi derecede ve saglam olmalıdır. Bildiklerini de hayata uygulamalıdır. Ondan sonra anlatıma, Dini Teblig çalışmaları gibi hizmetleri layıkıyla yerine getirebilir. Yarım ilim’li ve Yarım Din’lilerden bu ÜMMET çok çekti ve hâlada çok çekiyor. Aman bu tip şahsiyetlere dikkat…

3.) İslamiyeti Temsil etme gibi büyük bir makama geçecek kişi Fâsık ve fâcir olmamalıdır. Sadece büyük günahlardan degil KÜÇÜK olarak bilinen günahları da işlememeye gayret sarf etmelidir. Allahın Haram saydıklarından kaçan ve Helal olarak belli edilenlere koşan, Hayatının akışını bu düzene göre ayarlayan kişilere Salih Müslüman diyoruz veya TAKVA sahibi Müslüman diyoruz. İşte Din adamı konumunda olan Tebligci böyle olmalıdır. Fâsık, günahkâr, karakteri zayıf bir kişiye asla İslamı temsil görevi verilmemelidir. Bu kişilerin Dini İslama faydadan çok zararları olur…

Fâsık, günahkâr ve karakteri zayıf olan şahsiyetler; İslâm Dininin ve Şeriatinin kesin şekilde yasaklamış olduğu günahları açıkça, edepten yoksun, utanmadan ve arlanmadan işleyen kimsedir. İnsanlar eger günah işliyorlarsa, fasıklıklarını alenen yapamazlar. Tabiiki bu işi yapanlar Allahtanda korkacaklar ve Onun yarattıgı insanlardanda utanacaklar. İnsan olmanın gereklerinden biriside Haysiyetli, faziletli ve muhterem bir hayatı tercih etmektir.

4.) Yalancı olmayacaklar. Yalan bütün inanç şekillerinde yasaklanmış İnsan fıtratına hiç bir zaman uymayan ve söyleyeni küçültücü bir düşüklüktür. İslam Alimleri zaten YALANA tevessül edemezler. Yalan söyledigi açıga çıkarsa zaten Alimlik vasfı degil insanlık vasfından dahi şühe edilir. Dolayısıyla Müslüman özü ve sözü bir olan gerçeklerden kopmayan bir karakter yapısına sahip olmalıdır. Yalan sözün hiç bir kimseye faydası olmaz Lakin zararlarıda saymakla bitirilemez…

5.) Müslüman Teslim olan demektir. Teslim olan kişi öyle yüzeysel olarak degil SAPINA KADAR Teslimiyet çizgisini korumak durumundadır. Müslüman Emin bilinen kişidir. Peygamber Efendimiz (sav) daha Peygamberlik gelmeden öncede EMİNLİK vasfına haiz idi ve * Muhammedül Emin * derlerdi. Sonraları bu üstün vasfından dolayı İslam Dinini kabul etmeyen Müşrikler dahi Mallarını koruması için getirip Peygamber Efendimize emanet ediyorlardı.

Emanete hıyanet etmemek bir insanlık faziletidir. Emanet: İşler, memuriyetler, vazifeler, makamlar, mevkiler demek oldugu gibi malın da her türlüsü insan üzerinde bir Emanettir. Bunları ehil ve layık olanlara vermeyip de ehil olmayan eşine, dostuna, akrabalarına, Arkadaşlarına, Cemiyet, Teşkilat, Dernek temsilcisine, Ehil olmayan kim olursa olsun ister birey ister Tüzel kişiliklere Emaneti ehil olmayana vermek en dogru söyleyişle ihanet etmektir…

6.) Müslümanları temsil konumunda bulunan kişi ya da kişiler kati surette Haramlardan uzak durmak zorundadırlar. Haram yemeyecekler, giymeyecekler, kullanmayacaklar, Haramın her çeşidinden mümkün mertebe uzak duracaklar. Aslında Müslümanlar hesabını veremiyecegi bir yükün altına kesinlikle girmemelidirler. Girerlerse ne olur ? Tabiiki altında ezilirler ama iş işten geçer.

7.) Müslümanın Aklı, fikri, Dini, İmanı para, menfaat, zenginlik, ikbal olmamalıdır. Aslında Dünyada bizim dedigimiz her şeyin, aslında bizim olmayıp sadece kullanma hakkının bizde oldugunu bilebilsek zannediyorum Para, mal, mülk hırsımız alıp başını gitmez. Büyüklerimizin çok sevdigim bir sözü vardır. * Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz * derler. Ne kadar dogru bir söz. Her şeyi Parayla, malla ölçmek insanlık degerine sürülen büyük bir leke olarak yerini alır. Hatta bazıları birilerinden bahsederken derlerki: * Bırak o kişiyi beş para etmez * Ne kadar feci bir söz…Uzak durmalıyız.

8.) Biz Müslümanlar Nefsimizin esiri olmayacagız. Şayet bu hususu başarabilirsek inanıyorumki; Huzur içinde hayatımızı devam ettiririz. Yoksa bu güne kadar nefsinin arzularına yetişebilen birileri herhalde çıkmamıştır. Nefsin istekleri bitmezki. Kişi sanki daima MARATON koşucusu gibi hep nefsi arkasından koşacak, koşacak, koşacak ama hiç bir zaman nefsi arzuları bitmeyecek, Nefis Tatmin olmayacak bir de bakmışız ki Hayatın sonu gelmiş çatmış… Her halukârda kaybetmemek için Nefsimize gem vurmaya bakmalıyız.

9.) Müslüman birey için en tehlikeli hâllerden biriside bencillik yapmaktır. Bencilligi itiyat-Alışkanlık hâline getiren kişi paylaşmayı kesinlikle başaramaz. Her şeyin kendisinin olmasını ister. Bencillik huzursuzluk kaynagıdır. Bencillik Şeytan amellerindendir. Bencillik başkaslarını hiçe saymaktır. Bencillik sınır tanımayan en illetli hastalıklardan birisidir. Bencil insandan ne Cemaata ne de topluma bir fayda gelmez. Bencillik hastalıgına yakalananlar en kısa zamanda ondan kurtulmaya bakmalıdırlar.

10.) Müslümanlar katiyyen İslâm düşmanlarını dost edinemezler. Bizler Almanyada uzun süredir yaşayan insanlarız ve Gayri Müslimlerin bizlere bakış açısını ve dost olmayacaklarını çok iyi biliyoruz. Bilhassa 2005. Yılında yaşananlarda zaten Gayri müslimlerin Müslümanlara hayat hakkı tanımadıklarına yakınen şahit olunuyor. Zaten bu konudaki Ayeti Tefsir eden ulemada Alış veriş, ticaret, insani ilişkiler bir yere kadar yapılır ama Gayrı müslimler kesinlikle dost edinilmezler, hele hele Gayrimüslimlerin idaresi -HÜKMÜ altına girmek Müslüman için ölümdür…

11.) Müslümanları temsil etme gayreti ve hizmeti içerisinde olan Kişiler: özellikle Ehli Sünnet İtikadına uymak, sahip çıkmak ve bu Ehli sünnet İtikadını anlatmak ve sevdirmek durumundadırlar. Sapık fırkaların ilmen ve her yönden önünü kesmeleri İslam Ümmetini fikren sapık fırka mensuplarının meşgul etmesini durdurmaları lazımdır. Sapık fırkalar sadece zamanımızda insanları yıpratmıyorlar.

İmam RABBANİ (Rh.a) zamanında da varlardı. İmam Rabbani hepsini susturmuş dimdik ayakta durmasını bilmiştir. İmam Gazali (Rh.a) zamanında da sapık bid’atçılar fikirlerini yayarken İmam Gazali onlara gereken cevapları vererek susturmasını bilmiştir. Böyle böyle İnanç, İtikad ve İMAN bütünlügüne zarar vermeden Ehli Sünnete İtikadına baglı İslam alimleri bu İtikadı zamanımıza kadat saglam bir şekilde taşımışlardır. Allah hepisinden razı olsun. Bizlere de onların yolundan yürümeyi nasip etsin.

12.) Müslümanları Temsil etme makamını kendi bünyesinde gören kişi; Müslümanım diyen herkesi bütünüyle sevmek zorunda oldugunu bilmelidir. İslam Cemaatının önemini anlatmalı, Cemaat yaşantısının gerekliligini vurgulamalı; her hangi bir hizbi, cemiyeti, tarikatı, dernegi veya fırkayı mücadele aracı olarak seçmemeli, öncelikle dogru olanları yansıtmalıdır. Bizler dogruyu anlatınca inanıyorumki yanlışlar ortaya çıkacaktır. Birileriyle lüzumsuz münakaşalara girmekten kaçınmalıyız. Ama yeri ve zamanı geldiginde İLMİ münazaraya da her zaman hazır olmalıyız…

13.) Müslüman kişi velevki ne şekilde olursa olsun; kendi insanını aldatmaktan uzak bulunmalıdır. Bizler dogruya, güzel olana, her yönden faydalı olana, İnsanlıgın hayrına olan bütün çalışmalara çaba sarfetmek zorundayız. İtimat edilir, güvenilir tavrımızı yüzeysel degil inandıgımız için her zaman samimiyetle korumak mecburiyetinde oldugumuzu bilen ve öylece inanan insanlarız. Sahtekarlıktan, Rüşvetten, faizin her türlüsünden, Yalandan ve yalancılıktan uzak durmak Müslümanın özellik ve güzelliklerindendir unutmayalım…

14.) Bizlere her zaman DİN hususunda soru soranlar olacaktır. Dinimizin hükümleri, emir ve yasakları, uyarıları bellidir, çok açıktır. Mümkün oldugu kadar kısa ve net, anlaşılır bir dille soru soranın müşkülünü halletmek zorundayız. Zamanın getirmiş oldugu bazı zorlukları hesaba katarak kimsenin DİNİNDEN HIRSIZLIK yapmaya hak ve salahiyeti yoktur.

Allah katında tek geçerli DİN İslam Dinidir. Bu hususu Kuranı Kerim açık bir şekilde beyan etmektedir. İlmi kariyeri ne olursa olsun hiç kimse DİNİ Hükümlerin dışına çıkarak yorum ve izah geliştiremez. Zamanımızda bu tür anlatımlar içinde olanlar yokmu ? var. Ama kim olursa olsun Allahın Dinini, Peygamberin Sünnetini ve Mezheb İmamlarının ictihatlarını ve zamanımıza kadar gelen İslam Alimlerini görmeyenler Kuran ifadesiyle sagır’dırlar, kör’dürler, yalancı’dırlar ve bu hareketleriyle büyük bir azabın aday’ı olduklarını bilmeyen gafillerdir. Allah onların şerrinden Cümle Müslümanları muhafaza eylesin…

Allahım sana baglandık, sana güvendik, sana inandık. Din olarak son ve mükemmel dinin İslama teslim olduk. Bu İmandan bizlerin ayagını kaydırma. Bizleri her işimizde ayagını yere saglam basanlardan eyle. Bize, emirlerine itaat etmede ve hayırlı işlerimizde başarılı olmamızı ihsan eyle. Bizi dünyanın ve âhiretin iyi işlerinde başarılı eyle.

Her türlü Kusurlarımızı affet. Unuttuklarımızdan dolayı bizi sorgulama. Sen çok bagışlayansın, affedicisin Bizleri bağışla. Bize İslâm dînini anlamada ve yaşamada kolaylıklar nasip eyle. Kalblerimizi İman ve Kuran nuruyla nurlandır. Bizi Sana hakkıyla kulluk yapmada yardım eyle. Bizi sana hakkıyla şükredenlerden eyle. Bizi bid’at ehli olan sapık kimselerden muhafaza eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 23.4.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.