Acizlik Bizde, Kudret Allah’da

Maide Suresi Ayet.8.de Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey İnananlar Allah için adaleti ayakta tutan gözcüler olun. Bir topluluga olan kızgınlıgınız size adaletsizlik suçu işletmesin. Adaletli olun; bu Allahtan sakınmaya daha yakındır. Allahtan sakının. Allah yaptıklarınızdan haberdardır…***

Mâna itibariyle Hakimiyet: Güç, en büyük otorite, hakim oluş, Amirlik, Üstünlük ve üstün olma hali, müdahale ve rakibi kabul etmemek hali gibi manaları taşır.

Mevdudi (Rh.a) hakimiyet kavramını tanıtırken şu degerli bilgileri sunuyor: * Siyaset biliminde bu terim; En yüksek iktidar ve mutlak iktidar anlamında kullanılır. Her hangi bir kimse ya da toplulugun HAKİMİYETİ elinde tutmasından maksat şudur: Onun her hükmü kanun mahiyetini taşır ve kanun olur. Böyle bir kimse ülkesinde yaşayan fertlerin üzerinde hükümlerini yürütür. Ve sınırsız tercih ve yetkilerin sahibi olur.

İdare edilenlerde böyle bir kimseye kayıtsız şartsız itaat etmeye mecburdurlar. Onun yetki ve tercihlerini kendi iradesi altında hiç bir şey sınırlandırmaz ve kısamaz. Fertlere verilmiş her hangi bir hak var ise, bu hak ta ancak onun tarafından verilmiş olur. Diger taraftan HAKİMİYETİ elinde bulundurması sebebiyle her hangi bir kanun baglamadıgı için böyle birisi tam manasıyla kadiri mutlaktır. Bundan daha az KUDRET ve imkana HAKİİYET denemez…(Mevdudi. İslamda hükümet.)*

Allah (cc) Bütün varlıkları yaratan, yaratmakta zorluk çekmeyen, herşeyi belli bir düzene göre yapan, her şeyi bilen ve gören, kayıtsız ve şartsız HAKİM ve yegane kanun ve nizam koyucusudur. Allah (cc) Sonsuz ve baki olan bir Hakimiyete sahiptir. Allah her şeye hakimdir. Çünkü her şeyi Allah yarattı. Allahtan başka hayatımıza hüküm edecek bir hakimiyet sahibi yoktur.

Konumuzla alakalı olarak İbni Kesir (Rh.a) şu izahı getirmektedir: * Cenabı Allah, her türlü hayrı kapsayan ve her türlü şerden uzak tutan Allahın sapasaglam hükmünü bırakıp onun dışında kalan ve şahıslar tarafından Allahın ŞERİATINA dayanmaksızın konulmuş görüş, heva ve ıstılahlara yönelen kimselerin bu davranışını reddetmektedir. Nitekim cahiliye dönemi insanları da böyle yapıyor, kendi görüş ve hevalarından hareketle ortaya attıkları dalalet- sapıklık ve cehaletlerle hüküm veriyorlardı. Mogolların da yaptıkları bu idi.

Onlar kendilerine yasak yasa koyan kralları Cengiz Hanın hükümlerine göre yönetiyorlardı. Bu Yasagı ise Cengiz, Yahudi ve Hristiyan şeriatlarından, İslam dininden ve başka dinlerden yararlanarak meydana getirmişti. Orada sırf kendi görüşü olan ve hevasından kaynaklanan hükümlerde vardı. İşte onun bu yasagı soyundan gelenler arasında uyulan bir şeriat olmuştu.

Onlar Allahın kitabı ve Rasulünün Sünneti ile hükmetmeyi bir kenara bırakıp ‘’ Cengiz Yasaları ‘’ ile hükmediyorlardı. Her kim böyle yaparsa o Kafirdir. ; Allahın ve Rasulünün hükmüne geri dönüp, az ya da çok hiç bir konuda onların dışında hiç bir şeyle hükmetmemek çizgisine gelinceye kadar onunla savaşmak farzdır…(İbni kesir Tefsiri)*

Şurası bir gerçektirki; Allahın HAKİMİYET gücü dışındaki hakim oldugunu sanan güçlere boyun egenler hüsrandadırlar. Allahı (cc) emir vermek ve yasak koymak hakkına sahip tek HAKİM kabul etmedikçe İSLAM DİNİNDE TEVHİD ESASI anlaşılmış olmaz. Tevhid düzenine ulaşanlar, hayatlarına Allahın kanunlarından başka KANUN ve YASA’LARIN hükmetmedigi kişilerdir diyebiliriz…Zaten bu kimseler LA İLAHE İLLALLAH demekle beraber Allahın nizamı dışında kalan tüm kanunları, gelenek ve görenekleri tepelemiş olmaktadırlar…

Mustafa Çelik Hoca efendi diyorki: * Devlet düzeninin İslama teslim olması, İslama göre tanzim ve tasdik edilmesi Tevhidi hareket için degişmez hedeflerden birisidir. Esasen TEVHİDİ hareketin yapısı da Müslüman devleti zorunlu kılar. Tevhidi hareketin yapısı; Müslüman fert, Müslüman aile ve Müslüman toplumun bekası için Müslüman devlet şarttır.

Devlet, her bakımdan İslami bir hayat için kendisinden vaz geçilmez bir kurumdur. Bu elbette İslamın özünden gelen bir şeydir. Devleti İslamsız, İslamı devletsiz kabul etmek, islama teslimiyeti bozar. İslamsız devlet; Din, can, mal, akıl ve nesil emniyetlerini tahrip eden sosyal ve siyasal teröristtir.

İslama göre şekillenmeyen ve gücünü İSLAMDAN almayan bir devlet, eşkıyaların bir sosyal ve siyasal örgütlenmesidir. Tevhidi Hareketin vazifelerinden biriside, İslama teslim olmuş, Müslüman devlete kavuşuncaya kadar cihad etmektir. İslam cografyasının her bölgesinde İslam devletinin kurulması farzdır.( Mustafa Çelik.İslami hareket fıkhı.cilt.4.sayfa.101.107.)*

Mutlak dogru olarak inandıgımız bir husus vardırki; Allahın (cc) Hakimiyeti kesinlikle HAK ve ADALET üzerinedir. Cenabı Allah Hak ve Adalet ile diledigini aziz eder yükseltir. Diledigini zelil eder yerlerde süründürür.Her halükarda onun yaptıgı şeylerin hepsi gerçek ve hepsi hayırlıdır. Onun hükmünün dışında kalanların cümlesi ise tek kelime ile YALAN ve sahtedir. Eninde sonunda helak olmaya mahkümdur…

İslam Dinine göre mutlak ve sınırlandırılamaz HAKİMİYET yalnızca Allahındaır. Bu konuda bütün Müslümanlar arasında tam bir fikir birligi vardır. Hüküm koymak tabiidirki yalnızca Allaha has bir yetkidir. Başka düzenlerin, başka nizamların ve iktidar gücünü belli zamanlarda kendisinde sanan gafillerin Hakimiyet hususunda her hangi bir ortaklıgının bulunması söz konusu olamaz diye inanıyoruz…

İslam Dininde Hakkın ve Adaletin ölçüsü ve yegane hak, allahın Kitabı ve Rasulünün Sünneti seniyesi oldugundan, Müslümanım diyen ve bu Dine inandım diye ikrar veren kişilerin bu hususu benimsemesi gerekir. Allah ve Rasulü her hangi bir konuda hüküm vermiş ise, hiç bir Mü’minin o konuda istedigini söyleme yetkisine sahip degildir.Allahın Rasulü Hz. Muhammede (sav) indirdiginden başkası ile hüküm vermek caiz degildir.

Çünkü HAK yalnız odur. Onun dışında kalan bütün hükümler ise zulüm ve haksızlıktır. Kısacası anlaşmazlık konuları Allahın ve Rasulünün hükümlerine havale edilmedikçe ve hükümleri çerçevesine havale edilmedikçe ve bu hükümlere razı olunup tam bir teslimiyetle uyulmadıkça, İmanın varlıgından söz edilemez.

M.Beşir Eryarsoy Diyorki: * İlk Peygamberden itibaren insanların bir bakıma Allahın Hakimiyetini kabul etmek üzere davet edilegeldikleri, Kuranın bize bildirdigi gerçeklerdendir. Ancak insanların zaman zaman birtakım tagutların cahili egemenlikleri altında yaşadıkları, onların hükümlerine isteyerek ya da istemeyerek itaat ettikleri de bir gerçektir. Aynı vakıa ile insanlık, günümüz de de karşı karşıya bulunmaktadır.

Hakimiyet Allahın olmayınca, hükümlerde Adalet ve deger yargılarında isabet olmayacagı yani SIRATI MÜSTAKİM üzere gitmeye imkan bulunmayacagı gibi; İnsanlıgın şeref ve haysiyetine yakışmayan, insanı alçaltan bir çok durum da söz konusu olacaktır. Hakimiyet Allahın olmayınca, egemenler ilahlik ve Rablık konumunda, egemenlik altında bulunanlar ise kulluk konumunda olurlar.

Allah adına hükmetmeyenler, egemenlikleri altındakileri çeşitli gruplara böler; onları zaafa düşürür; yeryüzünde fesat çıkartır, bozgunculuk yaparlar. Cahili hükümlerle hükmeden tagutlar; egenelikleri altında bulunan kimselerin olayları saglıklı bir şekilde degerlendirmelerine imkan bırakmayacak şartlar oluştururlar; gerçekleştirdikleri kültür yapısı ve egitim ortamı ile insanları saglam ve gerçekçi yargılarda bulunmak imkanından mahrum bırakırlar.

Allahın HAKİMİYETİNİ, dolayısıyla uluhuyet ve Rububiyetini reddedenler; egemenliklerini kaybetmek korkusuyla gerçeklerin anlaşılmaması, uluhuyetlerin sahteliginin ortaya çıkmaması için özellikle çaba harcarlar. İrade sahibi ve tercih yetkisine sahip olan İNSAN, kainatın Allahın hükmüne boyun egmekte oldugunu da görmektedir.

Bu kainat içerisinde böyle bir yetki yalnızca insan için söz konusudur. İnsan, diger yaratıklardan ayrı olarak Allahın deger yargıları ile hukuki ve siyasal alandaki HAKİMİYETİNİ kabul etmekle de yükümlüdür. Allahın bu alandaki Hakimiyeti karşısında Mü’minin tavrı, Kuranı Kerimde şu şekilde belirlenmiştir.

*** Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdigi zaman iman etmiş her bir erkek ve kadına, o işte kendi isteklerini tercih etmek yetkisi yoktur. El ahzab suresi.Ayet.33-36.***
Mü’minler kendi aralarındaki anlaşmazlıkları Allahın ve Rasulünün hükmüne başvurarak çözüme ulaştırmak yükümlülügünde oldukları gibi; Onların hükmüne de tam bir teslimiyetle boyun egmek zorundadırlar.(Şamil is.ansk.c.2.s.298-301.) *

Şehid Seyyid KUTUB (Rh.a) diyorki: * Hakimiyet hakkına gerçekten sahip olan ve kendisinden korkulması lazım gelen yüce varlık; Şüphe yokki en büyük kudret sahibi Allahtır (cc) Allahın mülkünde yaşadıkları halde Allaha küfredenlere gelince, Onlar sapıktırlar, onlar dalalet içindedirler. Onların defterini dürmek Allah için çok kolaydır…

Rabbimiz El Kasas suresi. Ayet.71-72.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** De ki: Düşündünüzmü hiç; eger Allah üzerinize geceyi taa Kıyamet gününe kadar aralıksız sürdürse Allahtan başka size ışık getirecek bir başka İLAH var mıdır ? Hala işitmeyecekmisiniz ? De ki: Düşündünüzmü hiç, eger Allah gündüzü üzerinizde Kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, içinizde dinleneceginiz geceyi Allahtan başka getirecek bir başka İLAH varmıdır ?…***

Sonuç olarak diyoruzki; Mutlak HAKİMİYET Allahındır. Allahın Hakimiyeti insanlıga kâfidir. Başka sahte Hakimiyet türlerine, çeşitlerine ve Hakimiyeti yanlış yerlerde arayanlara ihtiyaç yoktur. Kainatın kanunlarına, varlık alemindeki bu düzenin işleyişine Allahtan başka hiç bir güç, hiç bir otorite ve hiç bir iktidar müdahalede bulunamaz. Hiç bir zaman Allahın iradesine aykırı hareket gerçekleştirilemez.

Kudret ve Hakimiyet sahibi Allahım. Maddî-mânevî hastalıklarımıza şifâ ver. Dertlilerimize devâ ver. Borçlularımıza helâl para ile edâyı kolaylaştır. Biz Müslümanlara Dünyada ve Ahirette sıhhat ve âfiyet ver. Huzur ver. Verdiğin sıhhat ve âfiyetin şükrünü İman ve Kuran hizmetiyle edâ etmeyi İnanan insanlara nasip ve müyesser eyle. Müslümanları şerlilerin şerlerinden muhafaza eyle. Güç, kuvvet ve otorite yalnız sendedir. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

Sermed Kadir… 03.01.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert