İslam dini Allaha iman ve kulluk mertebesinden hemen sonra, Anne ve babaya iyi davranma mertebesini koymuştur. Gerçek müslümanın en belirgin sıfatlaerından birisi de Anne ve babaya sadık kalıp onlara karşı iyi davranmasıdır. Toplum yapısının temeli olan ailenin kurucuları ve en önemli iki unsuru Ana babadır.
Allah’ın insanlardan korunmasını istediği beş kutsal şeyden biri de, neslin devamıdır. Neslin devamını Allah (c.c.), canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için en büyük zorluklarla karşılaşan canlı da insanoğludur. İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir.
Bazı hayvan yavruları doğumdan hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye başlayabildiği hâlde insanoğlu ancak, doğumundan yıllar sonra bu seviyeye gelebilir. Neslin devam edebilmesi için bütün bu zorlukları çeken ana babalardır. Anne, yavrusunu dokuz ay karnında taşır, hamilelik süresince pek çok güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze alarak çocuğunu doğurur. Hiç bir şeye gücü yetmeyen bebeğini büyütmek için, uykusundan, istirahatinden, sıhhatinden feragat eder.
Nitekim Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: *** Biz, insana, ana-babasına iyilikte bulunmayı tavsiye ettik. Özellikle de anasını tasviye ederiz ki, o, kat kat zaafa düşerek ona hamile kalmış, emzirmesi de tam iki sene sürmüştür. Binaenaleyh; bana ve ana-babana şükret. “ (Lokman, 31/14).***
Aile ve çocuğun ihtiyaçlarını temin etmek için baba yılmadan, usanmadan çalışır, yemez yedirir, giymez giydirir. Çocuğun bir yeri ağrısa, onlar daha fazla rahatsız olurlar. Çocuklarının rahatını kendi rahatlarına tercih ederler. Bu zahmetli meşgale, değişik safha ve şekillerde olmak üzere yirmi otuz yıl devam eder. Hatta, ana-babanın çocuğuna gösterdikleri ilgi hayat boyu sürer gider.
Allah’ın, ana-baba ve çocuklar arasında yarattığı sevgi ve saygıdan kaynaklanan işte bu hak-görev ilişkisi, insan neslinin yozlaşmadan, sıhhatli ve sağlam bir şekilde devam edebilmesinin ve vazgeçilmez bir şartıdır.
Ana-babanın çocuklar üzerindeki haklarını şöyle sıralayabiliriz:
1. İTAAT (saygı): Çocukların ana-babalarına karşı en önemli görevleri onlara itaat etmek, yapılması haram olmayan isteklerini yerine getirmektir. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: *** Biz insana, ana-babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilah tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse, artık onlara bu hususta itaat etme.“ (el- Ankebût, 29/8) ***
Bu ayet ashabtan Sa’d b. Ebi Vakkâs hakkında nazil olmuştur. Hz. Sa’d olayı şöyle anlatmaktadır: „Ben anneme hürmet ve itaat eden bir çocuktum, müslüman olunca annem bana:
-Sa’d! bu yaptığın nedir? Ya sen bu yeni dinini bırakırsın, yahut da ben yemem içmem ve sonunda ölürüm. Sen de benim yüzümden; „anasının katili!“ diye ayıplanırsın, dedi. Ben; „Anneciğim böyle yapma. İyi bil ki, ben bu dini bırakmam!“ dedim. Ve iki gün iki gece bekledim. Kadın ne yedi, ne içti. Bunun üzerine:
„-Vallahi anne, iyi bil ki, senin yüz canın olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam. Artık ister ye, ister yeme“ dedim. Bu azmimi görünce annem bu direnmesinden vazgeçti. Bunun üzerine yukarıdaki ayet-i kerîme nazil oldu. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, XII, 121 ) .
Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde: ** Allah size, annelerinize itaatsizliği… Haram kıldı. (Buhârî, Edeb, 4). **
Yukarıda zikredilen ayet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi ana-babaların istek ve arzularını yerine getirmek, onlara karşı çıkmamak Allah’ın emridir. Ancak, ana-baba çocuğundan Allah’a karşı gelmesini, O’nu inkâr etmesini, farz kıldığı bir şeyi yapmamasını, haram kıldığı şeyleri yapmasını emrederse; onların bu istekleri yerine getirilmez. Çünkü Allah’a isyan olan hususta, ana-baba da olsa, insanlara itaat edilmez.
2. ANA –BABAYA İYİ DAVRANMAK: Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de, insanın kimlere karşı görevleri olduğunu sıralarken şöyle buyurur:
*** Yüce Rabb’ın şöyle emretti; Yalnız Allah’a ibadet edeceksiniz, ana-babalarınıza iyilik yapacaksınız. Şayet bunlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa sakın onlara „öf “ dahi deme, yüzlerine bağırma, onlara tatlı söz söyle. Onlara, merhamet belirtisi olarak tevazu kanadını aç da, „Ya Rab, küçüklüğümde bana şefkat gösterdikleri gibi, sen de onlara merhamet et“ de (el-isrâ, 17/23-24) ***
Peygamber Efendimiz de (sav) „kime iyilik yapayım?“ diye üç defa soran bir sahabiye, üç defasında da, *Annene* cevabını verdikten sonra dördüncü soruda, babasına iyilik yapması gerektiğini söylemiştir. (Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1).
Ana-baba, çocuklarına yeteri kadar iyilik yapmamış olsalar, hatta bazı zararları dokunmuş olsa da, çocuklar, onlara yine de iyi davranmak mecburiyetindedir. Çünkü insanlar yaşlandıkça çocuklaşır. Çocukluğumuzdaki yanlış ve zararlı davranışlarımızı güler yüzle karşılayanlar bize muhtaç duruma gelince onlara, bize yaptıkları gibi iyi davranmamız aynı zamanda bir şükran borcudur.
3. MADDİ İHTİYAÇLARINI GİDERMEK: Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle gelince ana-babaların bütün ihtiyaçlarını temin etmek çocukların görevidir. Bu görev sadece ahlâkı olmayıp, hukuken de vardır. Bu görevini yerine getirmeyen kimse İslâmî yönetim tarafından buna zorlanır. Allah bu görevi evlâtlara yüklemektedir: *** Ey Peygamber! Sana ne sarfedeceklerini soruyorlar. De ki, sarfedeceğiniz mal ana-baba, akrabalar, yetimler, düşkünler ve yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. (el-Bakara, 2/215). ***
Ashab-ı Kirâm’dan Ebu’d-Derdâ Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kendisine dokuz önemli şey tavsiye ettiğini, bunlardan birinin de; ana-baba da dahil olmak üzere aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu belirtir. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 9) Yine Peygamberimiz, cihada katılmak isteyen bir sahabiyi, ihtiyaçlarından dolayı, ana-babasının yanına göndermiştir. (Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, 9).
4. SAYGISIZLIK ETMEMEK: İslâm ümmetinin prensibi büyüklere saygı, küçüklere sevgidir. Saygıya en lâyık olanlar, saygıda kusur etmeyi dahi aklımızdan geçirmememiz gerekenler de ana-babalarımızdır. Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) ashabına;
-„Size, büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?“ diye üç defa sordu. Üç defasında da „evet bildir, Ey Allah’ın Resulü“ diyen-ashab-ı kirâma bunların sırasıyla; „Allah’a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan söylemek“ olduğunu belirtir. (Buhârî, Edeb, 6).
„Ana-babamı ağlar hâlde terkederek, hicret etmek üzere senin emrini almaya geldim“ diyen bir sahabiye Peygamberimiz (s.a.s.):
-„Onlara dön, nasıl ağlattınsa onları öylece güldür, sevindir“ der ve henüz müslüman dahî olmayan ana-babasının yanına gönderir.
5. RIZALARINI ALMAMAK: İnsanın dünyadaki en büyük görevi şüphesiz ki, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bundan hemen sonra rızasını almamız gerekenler ise, ana-babalarımızdır. Çünkü, yukarıda geçen ayetlerde de görüldüğü gibi Allah’u Teâlâ, kendisine ibadetten hemen sonra ebeveyne iyiliği emretmiş , Peygamberimiz de (s.a.s.): „Allah’ın rızası, babanın rızasında, gazabı da gazabındadır“ (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 1; Tirmizî, Birr, 3) buyurmuştur. İyilik yapmada babadan önce gelen annenin durumu da, tabii ki böyledir.
Peygamberimiz (s.a.s.) çok öfkeli bir şekilde üç defa, „Yazıklar olsun o kimseye “ dediğinde Ashab-ı Kiram; „Kimdir o? Ey Allah’ın Resulü! “ diye sorunca;
„Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı hâlde, Cennet’e giremeyip Cehennem’i boylayan kimse“ der. (Müslim, Birr, 9).
Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın anlattığına göre, bir adam peygamberimiz (s.a.s.)’e gelerek cihada gitmek için izin istedi. Peygamberimiz de ona; „Annen baban sağ mıdır?“ diye sordu. Adam: „Evet“, deyince Resulullah (s.a.s.): „O hâlde sen önce onların rızasını almaya çalış, “ buyurarak ona bu görevini hatırlattı. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 377).
6. KÖTÜ SÖZ SÖYLEMEMEK: Onları incitecek her tür kötü söz ve davranıştan kaçınmak gerekir. Bu kötü davranışların ebeveyne doğrudan yapılması haram olduğu gibi, onlara kötü söz söylenmesine sebep olmak da haramdır. Cenâb-ı Allah’ın, „Onlara öf dahî demeyin“ yasağı yanında Peygamberimizin şu hadis-i şerîfi de çok dikkat çekicidir:
„Bir kimsenin ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır“.
-Ashab-ı Kirâm: „Bir kimse ebeveynine nasıl söver?“ deyince,
-Efendimiz (s.a.s.): „Biri başkasına kötü bir söz söyler, o da tutar bunun ebeveynine söver“ diye cevap verdi. (Buhârî, Edeb, 4).
7. ÖLDÜKLERİNDE HAYIRLA ANMAK, DUA ETMEK: Ana-baba ölmekle onlara karşı olan sorumluluklar bitmez. Onların temiz hatıralarını devam ettirmek gerekir. İnsanları insan yapan da bir bakıma, nesilden nesile miras olarak intikal eden bu güzel duygu ve hatıralardır. Peygamberimizin; „Sevgi, verâset yoluyla kazanılır“ (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 22) hadîsi de bu gerçeği ifade etmektedir. Böylece, nine ve dedelerle torunlar arasında bir sevgi bağı kurulmuş olur. Onları hayırla anmak, bağışlanmaları için dua etmek, Allah’u Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerîm’de bize öğrettiği dualardandır; *** Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla. (İbrahim, 14/41 ) .***
Bir sahabî; „Ölümlerinden sonra da ebeveynim için yapmam gereken bir iyilik var mı?“ diye sorunca Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:
„Evet dört haslet vardır:Onlara hayır duada bulunmak ve Allah’tan, bağışlanmalarını dilemek. Varsa vasiyetlerini yerine getirmek. Dostlarıyla ilişkiyi devam ettirip ikramda bulunmak. Akrabalarıyla ilişkiyi devam ettirmek ki, senin bütün akrabaların ancak onlar vasıtasıyla varolmuştur. (Buhârî, el-Edebü’lMüfred, 19)
Ölümlerinden sonra yapılacak duanın ebeveyne faydasını Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle dile getirir: „İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyle sevabı devam eder: Sadaka-ı câriye, insanların faydalanacağı bir ilim ve arkasından hayır dua eden bir evlât“ (Buhârî, et-Edebü’l-Müfred, 19).
Ayrıca onlara karşı iyi, güzel olan her davranışta bulunmak, kötü, çirkin her hareketten de sakınmak, onlara karşı olan görevlerimizdendir.
Hayatta ve öldükten sonra ebeveynine karşı görevlerini yerine getiren, onları memnun edip hayır dualarını alan kimse, dünya ve ahiretin en büyük mutluluklarından birini kazanmış olur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) böylelerinin bereketli uzun bir ömre sahip olacaklarını, ebeveynin kendileri için yapacakları duaların Allah tarafından mutlaka kabul edileceğini ve Cennet’i kazanacaklarını müjdelemektedir .
Hz. Peygamber (s.a.s.) çocukların ebeveynlerine karşı sorumluluklarının ne kadar büyük olduğunu şöyle dile getirmektedir:
**Çocuk, hiç bir iyilikle babanın hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olmuş bir vaziyette bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa hakkını öder.“ (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 6)**
Üzerimizde bu kadar çok emek ve hakları olan anne ve babalarımızı sevmek ve onların sevgisini başka şeylerle değişmemek en önemli ahlakî görevlerimiz arasındadır. Bu görev, hayatta iken onlara karşı hürmet, şefkat ve merhamet göstermekle kendilerini hoşnut etmeye çalışmakla yerine getirilir. Gerçek anne-baba sevgisinin, „annemi, babamı seviyorum“, demekten ibaret olmadığını, onlara karşı maddî-manevî her türlü görevin yerine getirilerek bu sevginin ispat edilebileceğini unutmamamız gerekir.
Büreyt’den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte; adamın biri Kâ’be’yi tavaf ederken annesini omzunda taşıyarak tavaf ettirmiş Resulullah’ın yanına gelerek:
„-Hakkını ödedim mi?“ diye sormuş. Resulallah buyurmuşlar ki:
„-Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değil.“
Bu şefkat dolu tasvirin, insanları anne babalarına teşekküre yönelttiği oldukça açıktır.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)’e sordu:
„-Ya Resulullah, amellerin hangisi daha üstündür?“ Resulullah:
„- Vaktinde kılınan namaz“ buyurdular.
Abdullah b. Mes’ud diyor ki tekrar sordum:
„-Sonra hangisidir?“
„-Anne-babaya iyiliktir“ diye cevaplandırdılar.
„-Sonra hangisidir?“ dedim.
„-Allah yolunda savaşmaktır. “ diye buyurdular.
Hülâsa; anneye ve babaya her türlü ikram ve ihsanda bulunmak, onların ihtiyacı olduğu takdirde bütün maddî ihtiyaçlarını gidermek, onlara „öf“ bile dememek, onlara karşı daima tatlı dilli olmak, en güzel tavır ve davranışlarla karşılık verip en ufak bir şekilde onları üzmemek bıkkınlığı ifade edebilecek bir tavır takınmamak gerekir. Gönüllerini kıracak en küçük bir sözden bile kaçınmak, her hususta rızalarını kazanmağa çalışmak, onları kendisinden memnun etmek, yaşlandıklarında onların her türlü hizmetine koşmak, hastalık anlarında tedavî ve bakımlarını yaptırmak çocukların görevidir. Hasta veya yatalak hâllerinde onların hizmetlerinde bulunmak Cennet’in kapılarını aralayan bir davranıştır .
İslam dini Ana babaya iyiligi tavsiye ile yetinmemiş bilakis onların sevdiklerine de aynı muameleyi ögütlemiştir.Bir müslüman evladın baba dostunu babası hayattayken de öldükten sonrada sevip sayması ana – baba ya olan sevgi, saygı veiyilik mertebelerinin en yücesidir. Müslüman daima ana babasının akraba ve dostlarıyla olan baglarını kuvvetlendirmeye ve onlara ana-babası öldükten sonra da saygı ve sevgi göstermeye çalışır. Anne ve babasının kurdukları dostlugu ihmal etmemekonun ayrıca insani görevlerindendir.
Bütün bu güzel meziyyet ve duygularla insan hayatı güzelleşir, insanlar huzurlu ve mutlu olur. Bu güzel hasletlerde sadık müslümanın varlıgına baglıdır.Şu hususu tekrar belirleyelimki; Anne ve baba akrabaların en yakını, sevgililerin en sevilenidir. Fakat onlara olan bag kıymet bakımından inanç bagından sonra gelir. Eger müşrik iseler ve çocuklarını şirke, dalalete ve sapıklıga davet ediyorlarsa ve kendi küfri inançlarına çocuklarınıda zorluyorlarsa onlara bu hususlarda itaat edilmez. Zira: *Allaha karşı masiyette kula itaat olmaz * hükmüne baglı kalmak esastır. Çünkü iman bagı bütün bagların üstündedir. Buna ragmen evlatları Anne ve babasına iyi davranmak ve ikramda bulunmak zorundadır.
Müslüman birey her türlü şartta ana babasına iyi davranır. Onları mutlu etmek, gönüllerine sevgi saçmak ve Allaha itaat hududu içinde onlara gücü yettigince iyilikte bulunmak müslümanın alametlerindendir. Onlara takdim edecegi, yiyecek, giyecek meskenin en iyisini ve yaşadıkları asrın şartlarına ve sosyal yapısına uygun refah imkanlarını onlara temin etmekten çekinmez. Bütün bunların üzerinde güzel söz, güler yüz, sevgi vefa ve şefkat ile muamele etmek, gerçek müslümanın şiarıdır.
İşte Müslümanın Ana – babasına karşı çizecegi yol, ve Müslümanın vasıfları tamamıyla dininin emirleri dogrultusunda olmalıdır. Burada bir öz eleştiri yapacak olursak: Acaba bugünün Müslümanı kendilerini çevreleyen maddi hayat ve yeni medeniyetin gözleri kamaştıran şartları altında bu yazılanlara uyabiliyormuyuz ?
Bu gün hayatımızda bu ihtimamın eş ve çocuklara gösterildigi görülmektedir. Ana babaya iyilik ve itaat ise ne yazıkki ikinci sıraya kaydırılmıştır. Belki çocuklara ve eşlere gösterilen ihtimamın çok azı bile ana-babaya gösterilemiyor. Takva sahibi evlada sahip ana baba lar bu hususlarda aşırı dikkatli olmak zorundadır.Asrımızda bu itaat azalmaktadır. Çünkü Müslümanların çogunun kafasını etkisi alanına sokmuş olan batının sosyal nizamları ana-babaya iyilik ve itaatı , onları ihtiyarladıkalrında korumayı, elden ve ayaktan düşünce aşagılanmaktan muhafazayı hesaba katmamıştır. İşte bu düşünce yapısıyla insan, sadece karısına ve çocuklarına özen gösterip arkasına dönüpte kendileri için gecelerini feda eden, kendilerini hayata hazırlayan nesile birazcık olsun bakmaz. Rahat bir ev, iyi bir elbise, güzel bir yemek, faydalı bir seyahat düşündügü zaman kalbi hemen eş ve çocuklarına yönelir ve bunlara herkesten daha muhtaç olan ana-babasını hiçaklına getirmez.(Ali Haşimi. Müslümanın şahsiyeti.)[1]
Tekrar edelim Ana –babaya iyilik, onlara sevgi dolu bir kalbile yönelmek, yardım elini uzatmak Müslüman ahlakının en köklülerindendir. Hayat şartları ne kadar zorlaşırrsa zorlaşsın, ne kadar gelişirse gelişsin ve üzerine ne kadar ithal edilmiş adetler yıgılırsa yıgılsın Müslümanların bu meziyyeti bu üstün ahlakı kaybetmemeleri gerekir. Çünkü bu huy, bu meziyyet kalbi taşlaşmaktan koruyan, benlikten muhafaza eden ve Müslümanları insanca davranma asaletine götüren bir meziyyettir ve insanlara cennet kapılarını açar inşaallah…
Konumuzu Yine bir Ayet meali ile noktalayalım:*** Allaha kulluk edin, ona bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyilik edin. Nisa suresi.ayet.36.***
İnanıyoruzki ; Kalbi açık, basireti nurlanmış Müslüman bir çok Ayetten bu Rabbani telkini bu güzel emirleri oldugu gibi alır ve Anne –Babasına olan sevgisi, saygısı, hürmeti,itaati ve onlara olan iyiligi dahada artar.
Allah’ım. Bize yalnız, yalnız ve yalnız Senin için yaşama bilinci ver. Günahlarımızı bağışla. Kullarını dirilttiğin gün, bizi, Ana- Babamızı, sevdiklerimizi, yakınlarımızı, akrabalarımızı ve cümle mü’minleri Cehennem azabından koru. Sen her şeye kadirsin Allahım.Amin…
Sermed Kadir. 18.03.1999
[1] Ali Haşimi.Müslümanın şahsiyeti.s66.67.68.