İslami Değerlerimiz ve Bizler

Elhamdulillahi Rabbul âlemiyyn vel agubetu lil muttegıyn. Ve la udvane illa alezzalimiyn. Vessalatü ves selamu Ala Rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Rabbena tegabbel minna inneke entes semiun aliym, ve tüb aleyna, Ya mevlana inneke entet tevvaburrahiym.

Biz müslümanların her zaman oldugu gibi, dini degerlerin insanlar arasında zaaf içerisnde oldugu zamanımızda da hikmetli düşünceye ihtiyacımız vardır.Hikmetli düşünce öyle boş sözler toplulugu, zamanımız tabiriyle laf salatası dedikleri cinsten malayani gevezelik degildir.

Hikmetli düşüncede genellikle sağlam, kısa, kesin ve net anlaşılır bilgiler bulunur. Bu tür ilmi eserleri genelde bütün İslam alimlerinde görmekle beraber özelde; Abdulkadir Geylani, İmamı Gazali, İmamı Rabbani gibi alimlerde sık sık görürüz.Ayrıca bu yazımızda bu alimlerin yanısıra S.kösmene ve M.sevket eygi dende yararlandık. Allah onlardan razı olsun.

Hikmetli düşüncenin kaynağı Kutsal kitabımızdır,vahiydir.Kur’ân Kerim hikmetli düşüncenin temel hüküm ve ilkeleriyle doludur. Sonra Peygamber efendimizin hadîsleri. Üçüncü olarak da büyük İslam âlimlerinin, bilginlerinin, din büyüklerinin fikirleri hikmetli sözlerin temel ve özünü teşkil eder.

Hikmetli düşüncede ilke ve hükümler nelerdir kısaca bazılarını sayalım.

1.) Bir toplum ne halde ise öyle idare olunur… Bu bir hadîstir. Peygamber ne söylemişse kati surette doğrudur. Bir toplum kendini düzeltmek için,ıslah için çalışmazsa, idare şeklinde bir iyiye yöneliş olmaz. Bunu kafamıza iyice yerleştirmeliyiz.İşe önce kendimizden başlamalıyız. Peygamber Efendimizin güzel bir duası vardır o da: Allahım acizlikten, tembellikten, korkaklıktan sana sıgınırım şeklindedir…

Düşmanlarımıza karşı mücadele etmek ve Yüce Dinimizi, İnancımızı korumak cesur olmamız şarttır. Bilinmelidir ki; Korkak olanlar hiç bir hakkı müdafaa edemezler. İnsanlara emanet edilen hak Dinin korunması ancak CESARET ve çalışma ile mümkündür. Korkaklık ise baştan maglubiyeti kabul etmenin, yıkılışın baş sebebidir. Böyle bir hastalıktan Allaha sıgınırız. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmamak için, Cesaret ve şecaat elbiselerini giymek durumundayız…

Büyük İslam Alimi İmam Şafii (Rh.a) Diyorki: * Sert davranmak, şecaatli hareket etmek gerekli olan yerde korkaklık gösteren kimse eşege benzer. Çünkü davasına sahip çıkıp HAKKI savunmak gayretin yoklugunu gösterir. Gayret ise İmandandır. Veya Hamiyetin (Mukaddesatına düşkün olma hali, Dini gayretlilik hali) yoklugunu ortaya koyar. Hamiyetsizlik te tehlikelidir. Korkak kimse Zevcesine yani Eşine ve akrabasına karşı gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir (Yani onların gerektigince namusunu koruyamaz) Zillete ve zulme kolayca boyun eger. Haram işleyeni görünce susar. Bütün bunlar ise kötü olan hasletlerdendir…*

Şahit oldugumuz Hakkı veya haksızlıgı, insanlardan korktugumuz için gizleyemeyiz. Hakkı tesbitten,Hakkı ikameden yani yerine getirmeden, ve Hakkı yaşamaktan gerçekleri ifade etmekten söylemekten geri duramayız. Zira bütün bunlar, Hak ehli olmamızın gerektirdigi hususlardır. Hakkın Hakimiyeti için, Firasetli, Cesaretli korkak olmayan nesil yetiştirmek zorundayız. Şunu unutmayalım korkularımızın esaretinden, Cesaretimizle kurtuluruz. Zira inanıyoruz ki; Korku ve Cimrilik Müslüman bireyde olmaması gereken şeylerdir…

2.) İnsanın içinde hem meleklik, hem şeytanlık vardır. Kurtulmak, iyi olmak, ebedî mutluluğu kazanmak isteyen kişi mutlaka meleklik tarafını güçlendirmesi icab eder,aynı zamanda da şeytanlık,iblislik ve kötülüge meyilli tarafını dizginlemeye çalışmalıdır. Kişinin en büyük düşmanı kendisidir, yâni nefsi duygularıdır. Kişi ne yaparsa kendisine yapar denilmiştir…

İnanıyoruz ki; Her şey kendisinin zıddı ile kaimdir Mesela Fucur da Takvanın zıddıdır. Takva, Muttaki, İnanmış, İhlaslı insanların vasfıdır özelligidir. Yani biz İnanmış insanlar kendi nefislerimizi Allahın Haram kıldıgı her şeyden korumakla sorumluyuz, yükümlüyüz, vazifeliyiz eger böyle davranrsak İnşaalla Muttaki yani Takva ehli Mü’minlerden oluruz…

Diger bir anlatımla Mü’min kişi bu vasfını devamlı korumaya kararlı ise Haram, günah, Fısk, fücur, Günah sahalarına ayak basmamalıdır. Kendi kendisini bu türlü olumsuz hallerden mutlaka koruyucu tavırlarıyla Muttaki yani Takva ehli taraflarını sevk etmelidir. Tabi bu durum Tavrı, davranışı, düşüncesi ve Amelleriyle olacak bir hadisedir…

Müslümanlar olarak bu gün zamanımızda olumsuz yönde yüregimizi kanatan, içimizi acıtan ve bizleri üzüntüye sevk eden hal ve hareketler oldugu bir aşikardır. Lakin fikri açıdan baktıgımızda seviyelerimizinde iyi bir durumda oldugunu inkar edemeyiz. Ama unutmayalım ki, Allah katında bizi Nebiler, sıddıklar, Şehidler ve Salihler katına yükseltecek ola da Salih amellerimizdir…

Fikri yapılanmalarla birlikte eger Manevi yapılanmaların şart oldugunu ve eksikligini hissediyorsak bu konuda zaman kaybetmeden kendi kendimize çeki düzen vermeli, aklımızı başımıza toparlamalı ve Allah baglanmalı Allah Rasulünün Heybetül İslam adını verdigi Müslüman ve Mü’min kimliklerimizi, kişiliklerimizi yeniden gözden geçirmenin hesabını yapmalıyız. İnanmış insanların sözleriyle birlikte hareketleri ve tavrı da bir Davettir, Tebligdir, İslama yöneliştir, İslama çagrıdır…

Kısaca fısk ve fücur ehli isek bundan kısa zamanda vaz geçmeli, bu kirli hayatı reddetmeli ve terk etmeliyiz. Eger tarafımız Ehli Takva yönü ise Takvamızı dinde hassasiyetimizi daha da artırmanın yollarını araştırmalı Manevi kuvvetlerimizi artırmanın çarelerini araştırmalıyız.Yani Kıyametimiz kopmadan ve büyük hesap günüyle yüz yüze gelmeden kendi kendimizi hesaba çekmenin hesabını yine bizler yapmak zorundayız. Şuna kesinlikle inanıyorun ki, bizler bildiklerimizle amel edersek, Allah (cc) bizlere bilmediklerimizi ögretecektir…

3.) Peygamberler dışında hiç kimse ismet sıfatıyla sıfatlı değildir. Yani sadece Peygamberler tertemizdir, günah işlemezler. Peygamberlerin dışında en faziletli insanlar bile yanılabilir. Hiçbir Alim,Hocaefendi, Şeyh, Mürşid, Efendi mâsum değildir.Günah işlemeyede,günahtan kaçınmayada insanlar meyillidir…

Ehli Sünnet inancında ve İtikadında büyük günahları haram olduklarını tasdik ettigi, halde işleyen kişi kafir olmaz. Çünkü, Amel İmandan bir cüz olarak kabul edilmemiştir. Ama şu husus hiç bir zaman unutulmamalıdır ki; gerek küçük günahlarda ve gerekse büyük günahlarda ısrar etmek sanki küfre açılan bir pencere gibidir Haram ve günahlarda ısrar etmek İnançsızlıga açılan bir kapı konumundadır. Şayet onu işleyen insanlarTevbe ederek etkisiz hale getirmezlerse, bu günahlarda ve haramlarda ısrar etme hali aynı saatli birer bomba gibidirler zamanı gelince saatli bomba gibi patlayacagınını hesap etmemiz zaruridir…

Günahın küçük ya da büyük oluşuna bakmamak gerekir. Önemli olan hadise bu günahı işlerken ve bu İsyanın yapıldıgında kime ya da kimlere karşı yapıldıgıdır. İşte bu nedenle Haramlara ayarlı olan bir toplum bütün kollarıyla, bütün dallarıyla, topyekün bütün şubeleriyle Allaha karşı isyan ettigini bilmek durumundadır. Allaha karşı isyan eden bir toplumun da hiç bir zaman iflaf olmadıgını da bilmemiz icab eder…

Eger öyle bir durum olsaydı her halde bizlere bir Nuh Aleyhiselamın, bir Lüt Aleyhiselamın, bir Şuayb Aleyhiselamın toplumları örnek olarak anlatılmazlardı. Tabidir ki Mü’minler bu mücrim, sapık ve zavallı toplumların başına gelenlere sebep olan fiillerden ibret almasını bilmelidirler. Bizler günah işlememeye dikkat ederiz, işledigimiz günahlar ve kötülükler içinde tevbe etmek zorundayız.Tevbe kapısının devamlı açık olması Müslümanlar için büyük bir müjde oldugunu bilenlerdeniz elhamdulillah…

4.) Dünyaya güven olmaz, dünyaya bel bağlanmaz. Dünya fânilikler yeridir. Gençlik, güzellik, sağlık, servet, makam, mevkii, çoluk-çocuk, dayalı döşeli evler,saraylar, meskenler… Bunların hepsi de bir varmış, bir yokmuş kabilindendir. Akıllı, hikmetli, sağlam inançlı kimseler mümkün mertebe dünya tuzaklarına düşmemeye gayret ederler. Dünya hayatı kısadır. Ama bizler bu kısa dünya hayatından hesaba çekilecegiz…

Dünya, gelip geçilen bir köprüdür.uzantısı Berzah alemi (Kabir alemi) ve devamlı olan Ahiret alemidir. Bizler sorumlu oldugumuz dünya alemi için en güzel bir şekilde yaşantılarımızı sürdürerek, haramlara, helallere, İbadetlere, Günahlara, sevaplara Dinimizin emri dogrultusunda uyacak olursak inşaallahu teala bu Dünya hayatında iyi bir İmtihan vererek ebedi aleme hazırlanmış oluruz. En büyük arzumuz ve devamlı olan duamız bu Dünya hayatından İman ile göç etmektir…

5.) Bizler bu dünyanın görünümüyle, aklımız ve tasavvurumuzla Cenneti gerektigi gibi anlayamayız, kavrayamayız. Dünyayı sahte ve yalancı bir cennet haline getirmek büyük gaflet ve ahmaklıktır. Cennet başka bir âlemdir. Bu dünyayı cennet yapmak için uğraşanlar asıl hakikî cenneti kaybetmek tehlikesine mâruz kalırlar. Bizler emrolundugumuz şeyleri yapalım, yasaklardandan, haramlardanda kaçınalım ve gerisine karışmayalım. Zaten istesekte elimizden bir şey gelmeyecektir…

6.) Mallar, zenginlikler, çoluk çocuk, makam mevkii, hepsi birer imtihandır. mal, mülk, para ve diger maddi şeylerin sarhoşları bir gün gelir, feci şekilde ayılırlar. O gün gelmeden hâl, hareket ve tavırlarımıza azami dikkat gösterirsek kaybedenlerden olmayız inşaallah…

İnanıyorum ki; Sıratı Müstakim yani İstikamet üzerine olan ve hakka taraftar olan, sonunda daima kazanır. Günün fırtınaları, rüzgarları, tayfunları ne yönden eserse essin, Mü’minler yüzlerini Hak yönden başkasına çevirmezler. Hadiselerin olayların şiddeti yüzünden şüphelere düşüp te hakka taraftarlıkta tereddüt göstermeyenlerin vasfı İnanmış insanların degişmeyen vasfıdır. İstikametini kaybedenler ise, Güneş altında kalan buz parçaları gibi erimeye kaybolmaya mahkum olanlardır…

Bu insanlar başkalarına degil, ancak kendi kendilerine zarar verirler. İnanmış insanların en büyük koruyucu kalkanı İnanıyoruz ki; İman ve Kuran Hakikatleriyle devamlı meşgul olmak, Peygamber Efendimizin Sünnetine sımsıkı sarılmak, İman hakikatlerini Ruhumuza, kalbimize, aklımıza sindirmek bu hakikatleri yaşamaya çalışmak ve bu konuda Azimle, Sabırla yaşama gayretlerimiz bizlerin tutunacagımız en kuvvetli ve kopmayan iplerimiz olacaktır inşaallah…

7.) İslam Alimleri demişlerdirki başkan olma,emir olma,idare etme, yönetme sevdası ve hırsı, cinsel şehvetten 360 derece daha şiddetli bir hırstır, sahibini yakar, mahv eder. Akıllı ve hikmetli insanlar başkanlığa tâlip olmazlar. İslâm dininde başkanlığa talip olmak haramdır. Kendisi talip olmasa, birileri onu istese, çagırsa eğer ehil değilse,ehliyetli olmadıgını biliyorsa başa geçmeyi kabul etmesi yinede haram olur demişlerdir.

Günümüzde ben şöyle yapacagım, ben böyle yapacagım diyerek iş başına gelenler, makam, mevkii, rütbe, başkanlık peşinde koşanlar degil toplumun hak ve hukukunu, neredeyse kendi hak ve hukukunu koruyamamanın ezikligi ve Dininden taviz vere vere zillet içerisinde hayatlarını sürdürmenin gayret ve çabası içerisindeler. Allah taşıyamayacagımız makamı, mevkiyi, liderligi ve sorumsuzlugu bizlere yükletmesin. Üzerimize düşen vazifelerimizi de en güzel bir şekilde yerine getirmemizi nasip ve müyesser eylesin. Mutlaka İslami gelişmeler ve İslami hizmetler için Davasını bilen, Davasına gönül veren, bu Manevi yükü üstlenme cesaretini kendinde bulan, yeri ve zamanı gelince malını, canını verme şuurunda olan yüksek karakterli, her haliyle bilgili ve olgun, gözü ve sözü pek Müslümanlara her zaman ÜMMET olarak ihtiyacımız vardır…

8.) Ahmaklara verilecek en güzel cevap sükûttur denilmiştir. Bazı insanlar vardırki manasız, lüzumsuz hiç durmadan her meselede ahkam keser durmadan konuşur çogunluklada etrafa sataşırlar. En iyisi o tipleri muhatap almamaktır. Söz gümüşse sükut altındır denilmiştir. Bazı yerde susmak malayani, boş ve faydasız olacaksa konuşmaktan tabiidirki daha güzeldir. Hatta yerinde ve zamanında konuşmak esas kabul edilmeli, zamanı gelince konuşmalı, yeri gelince de susmayı bilmeli diye düşünüyoruz.

Lüzumsuz ve çok konuşmak hakikatte Müslümanın itibarını zedeliyor diye inanıyoruz. Müslümanın şiarı şudur ki bilmedigi konular gündeme gelince susacak ve dinleyecek. Bildigi, malumatı olan konular gündeme geldiginde ise az ve öz konuşacak. Müslüman konuşmalarında yapıcı, kararlı güven ve itimat telkin edici konuları seçip aynı zamanda çevresine de her yönüyle güven verecek. Müslüman her yerde ve her zaman Emin kişi oldugunu her haliyle belli edecek…

9.) Her derdin, illetin devası vardır. Sadece ölümün çaresi yoktur. Müslüman ölüme her an hazırlıklı olmak durumundadırlar. Eger ölüm hali – ecel kapıyı çalarsa İnsan inanıyorsa mahzun olmaz. Bizler hiç bir zaman aklımızdan çıkaramayacagımız bir inancın sahibiyiz. Müslümanlar olarak gaybe İman ediyoruz. Bizim varlık sebebimiz odur ki; Öncelikle İslamın hizmetkarı olacagız. Rabbimize kul olmanın en güzel yolunu araştıracagız. Gaye ve hedefimiz Allaha iyi bir kul olmak ve Peygamber efendimize ÜMMET olmaktır. İslami bir hayat şeklinin hesaba katılmadıgı anı düşünmek dahi istemiyoruz…

İslami hizmetlerin varlıgını hesaba katmayanların hayatı hayvanların yaşadıgı hayattan da beter dir diye itikat ediyoruz.. Çünkü hayvanlar yerler, içerler, çogalırlar ve ölürler yalnız insanların durumu sonuç itibariyle farklı olacaktır. Müslümanlar Kadere ve Kazaya itikad edip inandıklarından dolayı Allahtan gelen her hali tevekkülle karşılarlar. Ama inançsızlar, kafirler, müşrikler öyle degildir. Kafir için yüz yaşında da ölüm gelip çatsa ani oldu diye ödü patlar. O yüzdendir ki; Kafirin ölümü ani olur denilmiştir…

10.) Mideler doldukça kalpler kararır ve boşalır. Onun için az yemek tavsiye edilmiştir. Son zamanlarda çogu hastalıkların kaynagı şişmanlık olarak anlatılmaktadır ve Tıp çevrelerinde zararları yeterince anlatılmaktadır. Karnı tok sırtı pek kimseler çevresiyle gayet az ilgilenirler ama aç, acın hâlinden anlar, merhamet duyguları dahada hassas olur, kendinden başkalarını da düşünür. Peygamber efendimiz (sav) Bir Hadisi şerifinde: ** Oruç tutki sıhhat bulasınız ** buyurmuşlardır. Ramazan orucunda veya ara sıra tutulan oruçlarda midelerimize ne kadar iyilik ettigimizi günümüzde doktorlarda sık sık ifade eder oldular…

11.) Sana yapılmasını istemedigin şeyi sende başkasına yapma. Aslında bu güzel kural her mesele için geçerlidir. Önce kendi nefsimize ölçüp, biçip iyi görüyorsak uygulamalı, kötü görüyorsak kaçınmalıyız. Cenabı hak Enfal Suresi Ayet.53.te mealen şöyle buyuruyor:*** Bir toplum kendi nefislerinde olanı degiştirmedikçe, Allahta onlar hakkındaki hükmünü degiştirmez. *** Bilmeliyiz ki; Kopukluk ve uzaklık başladıgı zaman kardeşlik ortadan kalkar. Allah yolunda kardeşlik, yüz yüze olmayı ve yüz yüze söylemeyi gerektirir.

İki kardeşten biri digerine karşı bir kötülügü veya ondaki begenmedigi bir davranışı gizledigi veya o hatayı giderinceye kadar arkadaşını ikaz etmedigi- uyarmadıgı ve bu kötülügün giderilmesi için gerekli çareye baş vurmadıgı zaman, ona yüz yüze davranmamış, aksine kendi kardeşine sırtını dönmüş olur. Bu misalde oldugu gibi Bir Müslüman ne kendi karındaşına ne de başka Din kardeşlerine karşı duyarsız davranamaz, Sırtını dönemez inandıgımız Din kimseye bu hakkı vermemektedir vesselam…

12.) Akıllı, bilgili, olgun ve samimi Müslümanlar her zaman elinden, dilinden, hâl ve hareketlerinden diger insanların güvende, selamette olduguna inandıgı ve emin vasfını taşıyan insanlardır. Peygamber efendimizin bu konudaki örnek davranşları hayatımıza ışık tutmaktadır…Müslümanlar her zaman ve zeminde * Bizler sözümüzü söyleriz, sonra da çekip gideriz * düşüncesinde ve uygulamasında olmamalıdırlar…

Bu durum aynen bir tarlaya tohumları atıp meyveleri toplamayanların haline benzer ki bu hareketin meşru ve güzel bir tarafı olamaz. Bizler her yerde ve her zaman dogru bildigimizi söyleyecegiz ve hareketlerimizle de sözlerimizi teyit edecegiz-yerine getirecegiz yanini özümüz ve sözümüz her zaman bir olacak yamuk, egri bügrü degil dosdogru olmaya gayret edecegiz…

13.) İnsanoglu mala, mülke, paraya, dünya zenginliklerine ve servetine doymaz. *Bir vadi dolusu malı olsa, ikincisini ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur.(Hadis) *Biz müslümanlar mümkün oldugunca cömert olmalıyız, paylaşmasını bilmeliyiz. Veren elin alan elden üstün oldugunu ilke edinmeliyiz. Cimriliktende mümkün mertebe kaçınmalıyız çünkü cimrilik küfre yakın kötü bir huydur. Avucunu sıkıp öbür tarafından yalayan adamdan fayda gelmez demiş büyüklerimiz…

Müslüman ne kadar servet sahibi olursa olsun, malı, mülkü parası ne kadar çok olursa olsun Evinde ve evi dışında sadeligi tercih edecek ve sadelikten ayrılmayacak. Müslüman birey Zenginligi İslama hizmet noktasında tercih edecek kendisie ve zevklerine hizmet etmek için degil. Denilmiştir ki; Çocugunuza mal bırakmak Miras demek degildir. Allah Rasulü (sav) Evlada bırakılacak en güzel miras güzel terbiyedir..buyuruyor…

14.) Allahı ve Onun Peygamberini candan sevenlerin başları belâ ve imtihanlardan, musibetlerden kurtulmaz denilmiştir. Bazı zalimlerin eza ve cefalarından kalplerimizin sıkıştıgına şahit oluyoruz. elimizdende pek bir şey gelmiyor. Sonra imdadımıza imanımız yetişiyor ve diyoruzki; Bizim şer olarak gördügümüz şeylerde hayır olabilir ama biz bilemeyiz diyor sabır kalesine sıgınıyoruz. Ve inanıyoruzki; Kurtuluş dogruluktadır. Ve kesinlikle inanıyoruzki; Allah (cc) İnananların yardımcısıdır…

Konumuzu bazı İslami hükümlerle noktalayalım inşaallah. Sahihi Muslimde deniliyorki: * Namaz safları tamamlanmalı; saflarda sımsıkışık durmalı ve saflar düz tutulmalıdır. Ulemanın beyanına göre ilk safın teşkiline – oluşmasına- İmamın arkasından başlanır, sonra arkasına duran zatın sagına ve soluna durmak suretiyle ilk saf tamamıyla doldurulur. İlk safta yer varken ikinci saf teşkil edilmemelidir. Ondan sonra ikinci, üçüncü vs.gelir. Saflar aynı şekilde doldurularak teşkil edilirler. Öndeki safta yer varken arkadaki safa durmak mekruhtur. (sahihi muslim.c.3.s.190.)*

Süneni Tırmizi de Abdullah bin Mübarek diyorki; * Sohbetlerin çogu kerahat üzeredir. Peygamberimiz (sav) ** Yatsıdan evvel uyumayı ve yatsıdan sonra yarenligi sevmezdi.** Yukardaki esaslardan hareketle zaruret olmadıkça veya Müslümanların meselelelerinin mütalası- görüşülmesi dışında Yatsı Namazından sonraki durumumuzu gözden geçirmemiz gerekmektedir…Süneni Tırmizi.c.1.s.136…*

Yine Süneni Tırmizi de deniliyor ki: ** Namazların vaktinden sonraki zamana geciktirilmesi hususundaki dikkate şayan bir Hadise: ** Ebu Zerr- Benden sonra idareciler geleceklerdir ki, Namazı imate edecekler. (İmate: Namazı tercih edilen vaktinden geciktirerek onu cansız ölü gibi kılmaktır) Sen Namazını vaktinde kıl, Şayet vaktinde kılınırsa tekrar onlarla kılarsın ve senin için Nafile olur. Eger kılınmazsa sen kendi Namazını vaktinde kılmış olursun…** Kişinin vakit Namazında ilk kıldıgı farz, ikinci kere Cemaatle kılması ise Nafile hükmündedir. İdareci konumundaki insanların Namazlarına karşı vakit yönünden daha titiz davranmaları zaruridir…(C.1.s.140.)

Muteber Fıkıh kitaplarımızdan Fetevayı Hindiyyede deniliyorki: * Fukahaya göre yatsı Namazından sonra konuşmak üç nevidir: Birincisi: Bilgi müzakeresi yapmak. İşte bu uykudan efdaldir-iyidir. İkincisi: Efsane, yalan hikayeler söyleyip-dinlemek,, maskaralık yapmak ve gülmek. İşte bu mekruhtur. Üçüncüsü: Yalandan ve boş sözden kaçınarak, sohbet etmek. Bunda bir beis-sakınca yoktur. Ancak bundan vaz geçmek daha uygundur. Eger sohbet edilecekse en uygun olanı, Aziz ve Celil Allahı zikretmeye yönelmektir. Tesbih çekmek, istigfar eylemek ve vaktin sonunu hayırla tamamlamaktır…*

Fetavayı Hindiyyede şu hüküm de bizlere hitap ediyor: * Kur’an eskiyip, okunmaz hale gelince ateşte yakılmaz. Temiz bir beze sarılıp üzerine necaset – pislik atılmayacak, ayak basmayacak temiz bir yere defnedilir – gömülür. Ve onun için Lahit yapılır, Çünkü toprak yarılarak Kur’an defnedilirse onun üzerine toprak atılmış olur. Bu ise bir nevi hakaret olur. Ancak üzeri tavan gibi yapılır ki, üzerine toprak dökülmesin, işte bu en güzel olanıdır…*

İslam Fıkhı ansiklopedisinde Vehbe Zuhayli diyorki: * En çok ve kamil manada sevap İmamla birlikte Namaza başından sonuna kadar yetişen kimsenindir. İmamla birlikte İftitah tekbirine yetişmek başlı başına bir fazilettir. Tirmizinin Enes’ten rivayet ettigi bir Hadisi şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:** Her kim kırk gün İmamla birlikte Namaz kılar da ilk tekbirine de yetişirse o kimse için iki türlü beraat yazılır; Biri Cehennem ateşinden beri olmak, kurtulmak. Digeri Nifaktan uzaklaşmaktır…(İ.F.Ans. Vehbe Zuhayli.c.2.s.274…).

Allah’ım; hamd ve şükür Sana mahsustur. Övgü ve senâ Sana’dır. Minnetimiz Sana’dır. Kulluğumuz yalnız Sana’dır. Yönelişimiz yalnız Sana’dır. Biz Senin kulunuz. Ve biz bundan dolayı huzurluyuz. Bizi kul olarak rızâna erdir ya Rabbi. Rahmetine erdir Allahım. Bizleri İyiliklerine erdir. Nefsimizi, dînimizi, dünyamızı, âhiretimizi, işlerimizin sonunu ve amelimizi Sana emânet ediyoruz. Bütün herşeyimizi Senin rahmetine, mağfiretine ve şefkatine emanet ediyoruz…

Muhakkak Sen, emaneti koruyansın, hükmü her şeye geçerli olansın, kazâsı üstün olansın. Sen en iyi hüküm verici, en hızlı hesap görücü, en iyi ikrâm edici, en cömert, hayat Sahibi olan, başlangıcı olmayan, tek olan, bir olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, Doğmayan , Doğurulmayan, Kendisine hiçbir şey denk olmayan, izzet sahibi olan, en çok verensin. Bizi her türlü belâdan, musîbetten, her türlü kötülüklerden ve Cehennem ateşinden koru. Bizi her türlü inançsızlıktan, Bizi bilinen, bilinmeyen her türlü Nifaktan ve Münafıklardan koru. Bizi Din düşmanlarının ve Dinsizlerin şerrinden muhafaza eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

Sermed Kadir… 29.04.2006

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.