CUMA  VE  MÜSLÜMAN…

CUMA  VE  MÜSLÜMAN… Asrı  saadetten  zamanımıza  kadar  Müslümanlar CUMA gününün önemine ve haftalık toplu İBADET günü seçilmesi sebebiyle  faziletine  inandıklarından  dolayı, her  CUMA  günü  İslam  beldelerinde BAYRAM  havası  görünümü  sergilenmiştir. İbn Şîrîn’den şu minvâlde söylediği rivayet edilir:* Medineliler Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye gelmeden ve CUMA FARZI inmeden önce CUMA için toplandılar. Bu güne *CUMA* adını veren­ler de onlardır. Dediler ki: Yahudilerin yedi günde bir bir araya ge­lip toplandıkları bir günleri vardır, o da Cumartesi günüdür. Hristiyanlann da böy­le bir günleri vardır, o da PAZAR günüdür. Gelin biz de kendimiz için biraraya ge­lip toplanacağımız, Allahu Tealayı anıp NAMAZ kılacağımız ve birtakım hatırlatmalar­da bulunacağımız BİR GÜN kararlaştıralım…* Müslümanın NİYETİ güzel, FİKRİ güzel, ZİKRİ güzel…Deylemi’den  gelen  bir  rivayet ise mealen  şöyle: ** Cuma’dan faziletli bayram yoktur ve o günkü İKİ REKAT NAMAZ, Cuma günü dışındaki BİN rekattan efdal’dır. ** Cenabı  hak  bizleri Cuma namazının değerini anlayan, bu namazın Mü’minlere verilmiş bir LÜTUF olduğunu kavrayan salih mü’minlerden  eylesin…

 

2.  CUMA  VE  MÜSLÜMAN… Ebu Seleme diyor ki: Hutbe esnasında: *EMMA BÂ’DU* Yani şimdi bu başlan­gıçtan sonra ASIL maksadımıza gelecek olursak…“ diye başlayan ilk müslümanları zikredelim inşaallah. Cuma gününe bu ismi veren kişi, KAAB BİN LUEY’DİR. Daha önce bugüne *EL ARUBE* deniliyor idi. Müslümanlar, ESAD BİN ZÜRARE etrafında toplandılar. ESAD, Musab Bin Umeyri İmamet makamına getirdi. Musab da o gün orada olanlara iki rekat NAMAZ kıldırdı, onlara öğüt verdi. Biraraya gelip toplandıkları vakit bu güne *CUMA GÜNÜ* adını verdiler. ESAD BİN ZÜRARE onlara bir koyun kesti, O vakit 12. kişi idiler. Öğlen ve akşam onu yediler. İşte İslam tarihindeki ilk CUMA budur. Buhari’nin  Sahihinde  bizlere  ulaştırılan  Hadis  mealen  şöyle: ** Kim, Cumâ günü yıkanıp temizlenir, koku sürünür, sonra mescide gelip, iki kişinin arasını açarak rahatsız etmeden sessizce oturur, sonra Allahın FARZ kıldığı NAMAZI kılar ve imam konuşurken SUSUP dikkatle onu dinlerse, mutlaka, gelecek Cumâya kadar işleyeceği günahları bağışlanır… Selman (ra)** Rabbim bizleri yakın zamanda CORONA salğınından kurtulup huşu ile CUMA gününü İHYA edeceğimiz günlere ulaştırsın…

 

3.  CUMA  VE  MÜSLÜMAN… Musab Bin Umeyr, Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye gelmeden önce Müslümanlara İLK CUMA NAMAZI kıldırıp, HUTBE okuyan ki­şidir. Musab Bin Umeyr’in kıldırmış olduğu İLK CUMA namazındaki HUTBE mealen şöyledir:*Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdeder, O’ndan yardım diler, O’ndan mağfiret ve hidayet dilerim. O’na iman eder, O’nu inkâr etmem, Onu inkâr edenlere de düşmanlık ederim. Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Rasûlüdür. Rasüllerin arkasının kesildiği, ilmin azaldı­ğı, insanların sapıttığı, zamanın kesintiye uğradığı, kıyametin yaklaştığı, SON vadenin oldukça yakın olduğu bir zamanda onu hidayet ile, hak din ile nur ile, öğüt ile, hikmet ile göndermiştir. Allah’a ve Rasûlüne itaat eden doğruyu bulmuş olur. Allah’a ve Rasûlüne isyan eden azmış, kusurlu hare­ket etmiş ve HAKTAN alabildiğine uzak bir sapıklıkla sapıtmış olur. Size Allah’a kargı takvalı olmanızı tavsiye ederim. Çünkü müslümanın müslümana yaptığı en hayırlı tavsiye onu âhirete yönelik amelleri işlemeye teş­vik etmek, ona  Allah takvasını emretmektir…*

 

4.  CUMA  VE  MÜSLÜMAN… Kardeşlerim, Hayırda, HÂSENATTA, güzelliklerde, örnek olmamız DİNİ bir yükümlülüğümüzdür. İLK HUTBE’Yİ İrâd eden Musab Bin Umeyr (ra) diyor ki:*Allah’ın size kendisinden sakınmanızı emrettiği şekilde Allah’ın sakındırdığı şeylerden de sakınınız, Şüphesiz ki Allah korkusu, AHİRETTEN elde etmeyi ümit ettiğiniz şeylere karşı çok gerçek bir yardımcıdır. Gizli ve açık hallerinde kendisi ile Rabbi arasındaki işleri ISLAH edip, bu işlerle Allah’ın rızasından başkasını niyet etmeyen kimseler için BU HÂLİ; dünya işinde o kim­se için bir şan ve şeref, kişinin dünyada iken önden gönderdiği şeylere ih­tiyaç duyacağı vakit olan ölümden sonrası için de bir AZIK olur. Bu şekilde olmayan amellerine gelince, kendisi ile o âmel arasında oldukça uzak bir mesafe olmasını temenni edecektir. Söylediğini doğru çıkartan, sözünü gerçekleştiren O’dur, O’nun sözünün yerine gelmemesi, gerçek olmaması mümkün değildir. O halde ister dünya işinizde, ister AHİRETE ait işlerinizde, gizli ve açık hal­lerde Allah’tan korkunuz. Allah’ın takvası demek, O’nun gazabını, O’nun azabını, O’nun öfkesini gerektiren şeylerden sakınmak demektir. Al­lah’tan korkmak yani TAKVA, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yüksel­tir. O halde TAKVA’DAN payınızı alınız ve Allah’ın huzurunda kusurlu hare­ket etmeyiniz…* Sallu alâ Rasulina Muhamm…

 

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.