Akıl, Vahiy ve Hikmet

Bilindiği gibi İslamiyet, vahye (nassa) dayanan ve tefekkürü nafile ibadetten üstün kabul eden bir dindir. İnsanoğlunun ruhlar aleminde yüklendiği emanet ile akıl arasında zaruri bir münasebet vardır. Aklı olmayan kimselerin (deli, mecnun vs) ilahi tekliflere muhatap olmaları mümkün değildir. Akıl ile nassın tearuzu (çelişmesi) meselesi, insanoğlunun zaaflarıyla ilgili bir hadisedir. Mücerred akla dayanan şahsi kanaatler, zaman içinde değişime uğrayabilir.(Yusuf Kerimoglu.Fıkhi meseleler.)

Kur’an-ı Kerim’de ve Resul-i Ekrem (sav)’in sünnetinde yer alan hükümlerin, hakikat olduğuna inanan kimselere Müslüman denilir. İmam-ı Serahsi, „Tevhidin aslı; kitaba ve sünnete sımsıkı sarılmak, hevaya tabi olmaktan ve bid’atten ictinab etmektir- (kaçınmaktır)“ diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir.

Tarih boyunca; hevalarına tabi olan insanlar, müteşabih nassları te’vil ederek yeryüzünde fesad çıkarmışlardır. Hatta Yahudilerin ve Hıristiyanların, kitaplarını tahrif ederek (aslını bozarak), kendilerine tevdi edilen emanete ihanet ettikleri sabittir.

„Cenabı rabbulalemiyn El Ahzab suresi.ayet.36.da mealen şöyle buyuruyor:***Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman; gerek mü’min olan erkek, gerek mü’min olan kadın için (o hükme aykırı olarak) işlerinde kendilerine muhayyerlik yoktur. Kim Allah’a ve Resulü’ne isyan ederse, muhakkak ki, o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır.*** Hesap gününe hazırlanan her Müslümanın; Resul-i Ekrem (sav)’in sünnetini duyduğu zaman, „işittim ve itaat ettim“ demesi zaruridir. Çünkü Resul-i Ekrem (sav)’e itaat farzdır.

Akıl ile hiçbir amel, farz, vacip veya haram olamaz. Akıl bir vasıtadır. İbn-i Abidin, „Bizim mezhebimize göre, hiçbir şey akıl ile haram olmaz. Yani bir şeyin haram olmasına akıl hüküm veremez. Bir şeyin haram olduğuna hüküm vermek, ancak Allah’a mahsustur. Fakat akıl, emredilen şeylerin bazısının güzel olduğunu, yasak edilen şeylerin bazısının çirkin olduğunu idrak eder…“diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir.

İnsan aklı çok büyük bir cevherdir ama tek başına doğru yolu bulamaz. Vahyin, nebevî tefekkürün akla rehberlik ve kılavuzluk etmesi gerekir. Necip Fazıl (rha) Bu iş ne akılla olur ve nede akılsız demiştir. Birde Akıllılık başka şeydir akılcılık başka şey. Akılcılar akıllı değildir. Her meseleyi sınırlı bilgimizle ve kıt aklımızla çözmeye çalışmak başımıza onulmaz yaralar açabilir.

Unutmayalım Yahudileri dalalete sürükleyen ve Hıristiyanları sapıklık çukuruna yuvarlayan: Haham larını ve keşişlerini (rahip-papaz) Rab edinerek, kendi sıg akıllarıyla dini bozma ve degiştirme gayretleri kendilerini İlahi dinden,İlahi nizamdan uzaklaştırmıştır. Allah şerlerinden muhafaza buyursun. Felsefecilerde bütün yorumlarını tamamen akli verilere göre açıklamışlar ve sonunda küfür bataklıgına saplanmış, İblise eş olmuşlardır.

Burada zamanımızda bilhassa dikkatli olacagımız hususlardan bazılarını maddeler halinde gözden geçirelim. Allah (cc) Duyduklarımızı ve okuduklarımızı Âmel noktasında yaşamamızı nasib eder inşaallah…

1.) Zamanımızda en çok kullanılan kavram medenilik ve çagdaşlık kavramıdır. Kadınları ve kızları birer şehvet ve seks aleti olarak görmek asla medenîlik değildir, eger öyle olsa idi en ilkek kabileler aynı zamanda en modern ve çagdaş toplumu temsil ederlerdi. Günümüzde hâla avustralyada, Afrikanın muhtelif yerlerinde tamamen çıplak hayatiyetini sürdüren kavimler bilinmektedir. Tesettürü reddetmek cehaletten de öte bazan bir vahşet bazan da en büyük geriligi ve gericiligi bayraklaştırmaktır. Günümüzün de en büyük problemlerinden birisi tesettür meselesidir. Demekki bazı adamlıkta, insanlıkta cüce profesör veya doçent olması ilkel dinazorlugunu engellemiyor. Bilmiyorlarki Allahın emri kendi kanunlarına her zaman üstün gelmiştir ve her zamanda üstün olacaktır. O nuru kesinlikle söndüremeyeceklerdir.

2.) Allah’ın yardımına nâil olmak için O’na yürümek gerekir. Allahın kitabını anlamak için öncelikle Onun Rasulünün Sünnetine iyice sımsıkı sarılmak icap eder. Hadisi şerifler, Kuranın en güzel yorumcusudur.Allaha ve Onun Peygamberine itaat müslümanım diyen Allah kulunun en birinci vazifesidir. Allaha kul olmayanlar, bilinmelidirki şeytana ve şeytanın milyarlarca askerine teslim olur. Buyuruluyorki; Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Kul Allah’a doğru bir adım yürürse Allah ona on adım yaklaşır. Allahın emirlerinden yüz çevirenden Allah (cc)da yüz çevirir o insanların yar ve yardımcısı şeytan olur, Lanetli İbis ve onun askerleri olur. Unutulmamalıdırki; Affetmek Rahman’dan, Kin tutmak şeytandandır.

3.) Allah mü’min kullarına zafer vaad etmiştir.Bu zafere nail olmak için birtakım sebeplere ve çarelere tutunmak,baglanmak gerekir. Tembel tembel oturup yatanlara, vazifelerini yapmayanlara yardım ve zafer gelmeyecegi açıktır. Hani bazıları boş boş konuşur; hep müslümanlar geri kalmış, müslümanlar şöyle, Müslümanlar böyle. Düşünülmezki; Eger müslüman Dinine sımsıkı yapışsa, baglı kalsa, Kitabın her hükmüne hayatını uydursa, dünyada zillet sahibi degil İZZET sahibi olacak. Bu konuda pek kafa yorulmaz ne yazıkki..!

4.) Biz Müslümanlar inanıyoruzki; Müslüman din kardeşinin nasihatçisidir. Din kardeşlerimize her konuda destek oluruz. Ayagının kaymaması için aklımız ve dilimiz yettigince yardımcı olmaya çalışırız. Övülecek yerde över tenkit edilecek yerde de gerekli yapıcı ikazlarımızı yaparız. Dogru bildigimiz inandıgımız hususta da kınayıcının kınamasına aldırmadan inancımızı âmel noktasına dökeriz. Câhil ve ham insanlar yalan da olsa övgülerden çok hoşlanır, pohpohlanmayı severler, doğru da olsa tenkit ve uyarılardan nefret ederler. Aslında Müslümanla kafirin her hâli birbirine muhaliftir. Bir Hadisi şerifte Peygamberimiz:** Din kardeşini yüzüne karşı övüp pohpohlayan, sanki onun bogazına keskin bir bıçak vurmuş gibi olur.** Buyuruyor…

5.) En büyük saltanat manevi saltanattır. Dünya saltanatı kimseyi aldatmamalıdır. Örnek verecek olursak Firavunun saltanatının yerinde şimdi yeller esmektedir. Yine bir Hadiste şöyle buyurulmuştur: ** Dünya kafire saray, mü’mine zindandır.** Dolayısıyla gururlanmaya, kibirlenmeye, büyüklenmeye hiç gerek yoktur. Bilinmelidirki; İnsan için en yüksek rütbe benligini (nefsini) öldürüp hiç olmaktır. Ölmeden önce ölenler ölüm azabı çekmezler. İnsanlar ebedi kurtuluşu istiyorlarsa. Korku ve ümit arasında yaşamalıdırlar. Ümitsiz korku ve korkusuz ümit küfürdür denilmiştir.

6.) Birtakım dinsiz, isyankâr, günahkâr, fâsık, fâcir, azgın kimselerin lüks ve refah içinde yaşamaları hiçbir akıllı ve bilgili mü’mini şaşırtmamalı ve imrendirmemelidir. Tarihte nice zenginlige ve güce erişmiş insanlar vardı Firavun gibi, Nemrut gibi, Karun gibi…Bu ve buna benzer yüzlerce misal vermek mümkündür sonları berbat olmuştur. Peygamber efendimiz (sav) zamanında bir Velid bin Mugire vardı. Eger Peygamberlik birine verilecek olsa bana verilmeli çünkü benim kadar zengin kimse yok, mal, mülk evlat bilgi her şey bende… Ebu Talibin yetimine Peygamberlik verilmemeli diyordu ama onun sonu da berbat oldu. Tabii bu dünyadaki sonları ! Ahiretleri daha nasıl berbat olacak Allah bilir…İşte bu misaldeki gibi olanlar tevbe etmeden ölürlerse ve bağışlanmazlarsa âhirette şiddetli azaba ve cezaya ugratılacaklardır.

7.) İnsanlar mutlak olarak eşit değildir. Hukuk önünde, insan olmak bakımından eşittirler de; bilenlerle bilmeyenler, iyilerle kötüler, inananlarla inanmayanlar, âlimlerle câhiller, sâlihlerle fâsıklar eşit değildir. Kur’ân’da „Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?“ buyuruluyor.

8.) İnsan yalnız değildir. İki melek onun yanında bulunur, biri iyiliklerini yazar, biri kötülüklerini. Tenhada günah işleyenler, kötülük yapanlar gaflet etmesinler, kendilerini aldatmasınlar. Saniye saniye kulun işlemiş oldugu bütün ameller bir bir Yazılıyor. Mizan da Âmel defteri eline verildiginde hayret edecek ve Rabbim hiç bir şeyi eksik koymadan hepsini yazmış diye şaşıracak.

9.) Kendinden yüksek olanlara bakma, alçakta olanlara bak ve haline şükr et. Kişi hakikaten maddi ve manevi olarak kendisindenyüksekte olanla kendisini mukayese ederse rahatsız olur, morali bozulur ve belkide bunalıma düşebilir. Ama bendeki nimeti bulamayanlarda var der hâline şükrederse; huzuru bozulmamış olur. Maddi ve manevi kanaat sahibi olmak lazımdır ve kanaat tükenmez bir hazinedir. Her zaman maddi zenginlik degil birazda gönül zenginligi için gayret etmek gerekir. Bu anlamda Zikir kalbin cilasıdır buyurulmuştur. Verilen Akıl nimetiyle İnsanlar kendi eksiklerini tamamlamalıdır. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz sözüne baglı kalanlar, Aynı zamanda faydasız ilim ve kültürden Allaha sıgınılması gerektiginide bilmelidirler.

10.) Devleti ayakta tutan yegane unsur Adalet kavramıdır. Hakkın ve adaletin gaspı olan yerlerde Terör, anarşi ve kargaşa hükmünü sürdürür. Bir devlet, bir düzen, bir rejim âdilse, adaletle hüküm ve idare ediliyorsa kafir bile olsa ayakta kalır; Adaleti gözetmeyen İslâm devleti de olsa batmaya mahkumdur.

Allah’ım Bizi nefsimizle baş başa bırakma. Bize kaldıramayacağımız yük yükleme. Takdir buyurduğun imtihanlara karşı bize güç ver, kudret ver, dayanma gücü ver, sabır ver, teslimiyet ver, rızâ ver. Bizi şeytanın ve nefsimizin şerrinden koru. Bizden rahmetini esirgeme.Huzuruna günahlarımızla gelmekten korkuyoruz. Allah’ım Bizi bağışla. Bize merhamet et. Bize acı. Bizi Cehennem azabından koru. Sen her şeye kadirsin Allahım. Amin…

Sermed Kadir… 30.07.2004

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.