DİN’DEN  TÂVİZ Mİ; ASLA…

DİN’DEN  TÂVİZ Mİ; ASLA… Birilerinin gönlünü hoş tutma gayretiyle, Kibar ve yumuşak davranırsam başka inanç sahipleriyle dostluk köprülerini atarım emeliyle, Müsamahakâr davranırsam şahsımı dışlamazlar endişesiyle, Hoşgörülü hareket edmezsem içinde bulunduğum toplumdaki statüm zarar görür hesabıyla hak ile batılı karıştırma taktiği, Bildiği hâlde muhatabına yalaka’lık maksadıyla bildiğinin aksini İKRÂR, Sırf uzlaşma çabası güderek maslahatçı bir yöntem deneme, İtikadî farklılığı önemsemeden ve İslâm dışı düzenle, hakim çevrelerle, Toplumun önde gelen eşrafıyla sürtüşürüm korkusuyla. Egemen olan siyasi gücü darıltırım duygularıyla…İnanç, itikad, İman, İlke, Prensip.. gibi asla vazgeçemeyeceğimiz değerlerden ÖDÜN verme hadisesidir TAVİZ. Bir Mü’min mukaddes değerlerinden bile bile asla TAVİZ veremez inancındayız…Nahl Suresi Ayet. 106. Mealen şöyle:*** Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde dinden dönmeye zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah’tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır…*** Rabbim, bizleri dininden bilerek TAVİZ verenlerin düşmanlığından korusun…

 

DİN’DEN  TÂVİZ Mİ; ASLA… Özü itibarıya müntesibi olmaktan ebedi şeref duyduğumuz İslam dini; Son HAK din, en mükemmel kural, kaide inanç bütünlüğü, İLAHİ olması dolayısıyla mutlak doğru diye inandığımız muhteşem bir İLMİ seviye, Öyle bir mukaddes kitap ki; bir tek noktası, virgülü bile kutsallık içeren, Yorumu, izahı, tefsiri Peygamber Efendimiz (sav) tarafından yapılmış ayetleri ile mucizevi beyânlar silsilesi, Aklımıza hangi konu gelirse gelsin cevabını arayıp bulabileceğimiz Kur’an ve Sünneti seniyye hazinesi, Tarihin hiç bir döneminde görülmemiş bir sevgi seli, hürmet, saygı, muhabbetle tutunan SAHABİ sevdası, Tabiin aşkı…İslami kaynakları canından AZİZ bilip koruyan Alimlerimiz, hakkı, doğruyu, güzel olanı ifade etmekten hiç bir zaman usanmayan İMAN erleri oldukça hiç bir müslüman kendi inancından, itikadından, Kur’an ve sünneti seniyyeden TAVİZ verme düşüklüğünü yaşamayacaktır…Aslında Rabbimiz TAVİZ hastalığına kesin bir SET çekmiştir, Kalem Suresi ayet. 8-9. mealen şöyle:***Bu itibarla, seni yalanlayanlara asla itaat etme. İsterler ki, sen onların dinlerine karşı müsamahakâr davranasın; böylece onlar da sana müsamaha gösterirler…***

 

DİN’DEN  TÂVİZ Mİ; ASLA… Her Mü’min için mutlak surette; İslam şerefli bir dindir. Onun Kitabında ve Sünneti seniyyede her koşul ve şarta rağmen yalnız Allah’tan korkarak, kıl kadar eğilmeden bükülmeden dik duruşla HAKKI haykırmak vardır. Ya zafer ya şehadet düsturuyla tek başına dünyalara meydan okuyan Peygamber Efendimiz (sav) bizlere örnek ve ÖNDER olmuştur. Tek kişi bile olsan HAK üzere olmayı, hakkı söylemeyi emreden bir ruhtur bu. Onu muzaffer kılan da bu tavizsiz, ödünsüz, yalaka olmaya müsamaha tanımayan, dirayetli, şecaatli, şerefli duruştur. Allahın dinini hayata HAKİM kılma gayretiyle yaşayanlar hiç bir mazeret ileri sürerek TAVİZ illetine TESLİM olamazlar. Uzlaşma ameliyesi; inanç, duygu ve eylem alanlarının bölünmesi ile neticelenen ikilemli, vesvese kokan BAYAT bir tavırdır. Tâviz ve uzlaşma, hakkı ifade ederken bazı gerçeklerin üstünü örtme tavrı İman ve itikadi ZAAF göstergesidir. Rabbimiz Âli İmran Suresi ayet. 172. de mealen şöyle buyurmaktadır:***Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberi’nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah’tan korkanlara büyük bir mükafat vardır…***

 

DİN’DEN TÂVİZ Mİ; ASLA… Kardeşlerim, Tâviz, ödün verme, uzlaşma, her şeye rağmen hoşgörülü davranma, bazı hâllerde HAK olanı gizleme taktiği BÂTIL inançlar için geçerli sebepler grubundan sayılabilirse de; İslam inancında hiç bir Müslümanın böyle bir uygulamaya gitme, sapma, edepsiz  ve  ahlaksızlığa sarılma gibi bir tutum sergilemesi söz konusu değildir. Sadece RUHSAT diye tanımlanan durumlarda yani kesinlikle öldürüleceğini bilirse, her hangi bir aza’sının yok edilmesi söz konusu ise; O zaman *Kâlbi İmanla dolu*olduğu hâlde düşmanın istediklerini söyleyebilir. Asrı saadette müslümanların işkence, eza, cefa yaşadıkları dönemde Yasir ve Sümeyye istenileni söylemeyip ŞEHİD olmuşlar, Oğulları Ammar kâlbi imanla dolu olduğu hâlde düşmanın isteğine uymuş ve hayatta kalmıştır. Bu durumun *DİN’DE TAVİZ* vermekle ilgisi yoktur. Peygamber efendimiz (sav) Tirmizi’nin  bizlere  ulaştırdığı  bir  hadiste  mealen  şöyle  buyurmaktadır:**Benden sonra birtakım emîrler, İDARECİLER olacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik eder, yaptıkları zulümde kendilerine yardımcı olursa benden değildir. Ben de onlardan değilim. O kimse benim ‚havz’ımın etrafına yaklaşamayacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik etmez, zulümlerinde onlara yardım etmezse bendendir. Ben de onunla beraberim. Ve o kimse havzımın kenarında bana ulaşacaktır…** Sallu alâ Rasulina Muhamm…

 

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.