İKİ ZIT KUTUB…

İnsanlık âlemi; Adem aleyhiselamın ogulları Habil ve Kabil arasında cereyen eden olaylardan sonra iki zıt kutuba ayrılmışlardır. Habil’in yolunu takip edenler Hak yolu tercih ettikleri halde, Kabil’in yolunda ısrarla yürüme cehaletini gösterenlerde batılı tercih etmişlerdir. Yol ayırımı taa o zamanlardan itibaren başlamış ve hak ve batıl mücadelesi bütün şiddetiyle sürmeye devam etmiş ve hâla da devam etmektedir. Habil ve Kabil tabiidir ki; birbirlerinden düşünce, fikir, sistem, kültür ve metod açısından çok farklı hareket etmekte idiler. Ahlâki açıdan bakıldığından da tarzları birbirlerine taban tabana zıttır. Birbirlerine olan bu zıtlık başladığı ilk günden kıyametin kopacağı ana kadar devam edecektir. Şurası bir gerçektir ki; Allah’ın hak olarak indirdikleriyle hükmetmedikçe yeryüzünde asla huzur olmayacaktır. Yeryüzünde sulh ve sükun asla gerçekleşmeyecektir. İhtilâfları çözecek, insanların problemlerini çözecek bir tek yol, bir tek kaynak vardır. O da Allah’ın yeryüzünde hak olarak indirdiği vahiydir. Vahye teslim olanlar kurtulacak, bâtılları izleyenler de kahrolup gideceklerdir…

Başlanğıcından zamanımıza kadar ifade edecek olursak: Mü’minlerin düşünce ekseninde, ahlâk kuralları, dahilinde, ve hareket noktasının özünde kaynağında Allahın emirleri  ve Sünneti seniyye vardır. İnanan insanlar mü’minler ahlaki sistemlerinin kurallarını, yasa’sını, ilkelerini Kur’anı kerimden alırlar. Mukaddes kitabımıza da en güzel ve anlaşılır şekliyle peygamber efendimiz (sav) vasıtasıyla ulaşırlar. Çünkü bize kadar gelen sahih rivayetlerden anlıyoruz ki; Peygamber efendimiz (sav) *Yürüyen bir Kur’andı…*Fakat batıl yolu tercih edenlerin ahlâklarının kaynaklarına bakacak olursak; göreceğimiz hususların başında nefsi arzular vardır, şehvet vardır, şeytanın emirlerine itaat vardır, sadece kendi çıkar ve menfaatları vardır, akıl yürütme ve her şeyi sadece akılla bulma yöntemleri vardır, Kendilerinden önce geçmiş milletlerin ve atalarının tecrübe ve tağuti, şeytani hâl ve tavırları vardır. Bu ve buna benzer nefsi arzuların kendilerine hoş geldiği bu batıl sistem ve metodları kendilerine güzel kaide’lermiş gibi gösterilmiş ve o şekilde yanlış yollarda ısrarcı olmuşlardır…

Müslüman zamanı kendisine uyduran bir inanca sahip olan kişidir. Mü’minlerin sistem ve ahlâki kuralları sadece belirli bir zaman için değil, kıyamete kadar süren bir devamlılığı da beraberinde getirir. Zamanın degişmesi, mekanın degişmesi, maddenin değişmesi ve çağın şu ya da bu çağ olması endüstrinin, tekniğin, sanayii’nin hızla degişmesi Müslümanın itikâdi noktalarda değişmesini beraberinde getirmez. Müslüman çag’a ve moderniteye uymaz ki, zaman onun fikri yapısını degiştirsin. Allaha ve onun şanlı Rasulune bağlı, itaatli ve tam bir teslimiyet içinde bulunan mü’minlerin sistem, metod ve hareketlerinde sadece kuru akla, yalnızca geçmiş tecrübelere ve nefsi arzulara yer verilmez. Bu ve buna benzer yöntem ve kaynaklar başlıbaşına her şey için hüküm verebilecek özellikte ve kapasitede değildir. Tabiidir ki; her insanın akıl, tecrübe  ve nefsi arzuları birbirinden farklı ve degişik olduğu için önümüze hangi problem gelirse gelsin o meselenin halli noktasında ittifak sağlamamız imkansız olur. Bakara Suresi ayet .85. te buyuruldugu gibi: Müslüman inançların, emir ve yasakların bir kısmını alıp bir kısmını atma hakkı ve salahiyetine sahip degildir. Müslüman: İtikad, İbadet, Âmel ve Muamelat bütünlügünü her zaman göz önünde bulunduran bir dinin müntesibidir…

Kardeşlerim, zamanımızda kadın adeta bir teşhir malzemesi olarak kullanılmaktadır. Yapılan reklamlarda Kadının güzelligi ön plana alınarak vücudu ve bütün çekiciligi kullanılarak milyonlarca hatta günümüz iletişim araçları vasıtasuyla milyarlarca insan tarafından obje olarak teşhir edilip gözler önüne sergilenmektedir. Örneğin giyim kuşamdaki örtüsüzlük, halleri ne yazıkki, medeniyet adına, uygarlık adına, çağdaşlık adına yapılması da bizleri derinden yaralayan olumsuzluklardır. Ahlâki değerlerimiz bir bir ayaklar altına alınırken, tabiidir ki, bizlerin en çok değer verdiğimiz kadınlarımızın, her an istismar edilmeleri acılarımızı ve üzüntülerimizi artıracak unsurların başında gelmektedir. İnanıyoruz ki, bir milletin yıkılışı, çöküşü öncelikle o milletin manevi değerlerini ayaklar altına almaktan geçer. Siz eğer o milletin inancını, ahlâkını, kutsallarını ve fikri yapısını her gün görsel ve yazılı medya vasıtasıyla rencide ederseniz o toplum yapısında müsbet bir gelişme beklemek hayalcilikten öteye geçmeyeceği aşikardır…Habil ve kabil’in zıt fikirleri  biz buna hak ve batıl mücadelesi diyoruz zamanımızda da aynen yaşamaktadır. İslam sancağını her çağ’da dalgalandıran mü’minlere selam olsun…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.