Manâ olarak vefâ: sözünde durma, vaâdini yerine getirme, anlaşmaya sadık kalma, görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha güzeliyle karşılık vermeye devam etme gibi ahlâkî bir terim olarak, toplumsal birlikteliğimizi zinde tutan mânidar bir terimdir. Vefâlı davrananlara vefakâr dost gözüyle bakar sevgimizi üzerinden eksik etmeyiz. En büyük vefakârlık, yüce yaratıcıyı tanımak, verdiği nimetlerin kıymetini bilmek, kulluk görevlerimizi eksiksiz yerine getirmeya ğayret sarf etmektir. En büyük nankörlük ise kulun Rabbini inkâr etmesidir. Bir Müslümanda bulunması gereken güzel huylardan biri vefâkâr olmasıdır. Verilen söz ve yapılan anlaşmalarınız gereği olan ahde vefâ ise islam ahlâkının en önemli umdelerinden biridir. Rabbimiz, Bakara suresi ayet. 42. de mealen şöyle buyurmaktadır:***Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin…***Verilen emanet her ne olursa olsun bu emaneti her ne pahasına olursa olsun korumak insani ve aynı zamanda islami bir görevdir… Eğer bu görevi yüzümüzün akıyla yerine getirecek olursak bütün insanlık nazarında güvenilir, itimat edilir, emin olma vasfını kazanmış kişiliğin sahibi oluruz.
Bilindiği gibi insan sosyal bir varlıktır. Yalnız yaşama, bireysel kendi hayatiyetini sürdürme imkansız olmasa dahi çok zor bir seçimdir. Dolayısıyla toplum içinde birbirimize devamlı muhtaç olduğumuz bilincini unutmamamız gerekir. Ferd ve cemiyet hayatının gelişmesi karşılıklı ilişkilere, ilişkiler de çeşitli anlaşma ve sözleşmelere bağlıdır. Bunlar olmaksızın sosyal ve ekonomik hayatın gelişmesi mümkün değildir.Yapılan sözleşmeye uymayı istemek kazanılmış bir hak, onu yerine getirmek de kabul edilmiş bir görevdir. Verdiği sözü tutmayan; böylece, karşı tarafın hakkını ve kendi vazifesini yerine getirmemiş olur. Bu nedenle, verilen sözün tutulmaması münafıklığın üç alametinden biri sayılmış ve Müslümanlar bundan sakındırılmıştır. bir şeyi yerine getirmek, sözünde durmak, bağlılık gibi anlamlarıda içeren vefa, öncelikle; Allahu teâlaya verilen söze, mîsaka bağlı kalmak şeklinde ifadesini bulur. Bakara suresi ayet. 40. mealen şöyledir:*** Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâdettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun…***
Sevgi, saygı, hürmet bilinci insan olarak birbirimize duyduğummuz hissiyatı en güzel örnekleridir. İktisadi, ticari, ekonomik ilişkilerimiz de de birbirimizle olan anlaşmalarımız yapmış olduğumuz akitler, bu uğurda vermiş olduğumuz sözler bağlayıcı nitelikte olan uygulamalarımızdır. Verilen sözlere bağlılığın bulunmadığı toplumlarda güvensizlik doğar. Güven duyğusunu yitirmiş olan insanlar birbirleriyle olan ilişkilerinde şüpheli, sorunlu ve isteksiz hareket ederler. Sosyal çözülmenin en büyük etkenlerinden birisi insanların birbirlerine olan güvensizlik duyğularıdır diyebiliriz. İtimada şayan bir toplumda sevgi bağı daha canlı, insanların birbirine olan kopmaz bağı daha belirgindir. Örnek ve önderimiz peygamber efendimiz (sav) vefa hususunda bizlere en güzel örneği sunmuştur şöyle ki; Allah rasulü (sav) kendisine bir hafta süt emziren dadısı Ümmü Eymeni, ücret karşılığı da olsa yıllarca kendisine bakan süt annesi Halime’yi, süt kardeşi Şeyma’yı, çocukluğunu yanında geçirdiği Ebû Talib’in hanımı Fatımayı… ömrü boyunca unutmamış, her fırsatta onlara ilgilenmiş, yardım etmiştir…
Kardeşlerim, her şey zıddı ile bilinir sözünü hatırlayınca diyebiliriz ki; Vefârlığın zıddı da nankörlüktür. Cenabı hak bizleri her ne şekilde olursa olsun nankörlük yapmaktan muhafaza buyursun. Öncelikle, Rabbimizin bizlere verdiği İslam niğmetinin kadrini bilmemiz esastır. Bizleri en güzel rızıkla doyuran, nimetlerin sayılamayacak kadar fazlasıyla gözümüzü ve gönlümüzü dolduran rabbimize nimet azğınlığı yaparak önceki kavimlerin uğradığı azaba düçar olmayalım. Allahu teâla insanların birbirlerine iyilik yapmasından hoşlanır. İyilikler karşılıklı olarak devam eder, iyilik yapanlar muhataplarından kötülük görmez, yine iyilik görürse bu, başkasına da güzel örnek olur ve cemiyete huzur ve güven duygularının sağlanmasına yardım eder. En büyük vefâkarlık, yaratanını tanımak, kulluk görevlerini yapmak, verdiği nimetlerin kıymetini bilmektir inancındayız.. En büyük nankörlükte kulun, Rabbını inkâr etmesi, O’nun yüceliğini tanımamasıdır. Günümüzde az olana hamd etmeyi, şükretmeyi inkâr sınırında anlayanlar rahmete, berekete ulaşamayacak olan vefâsız, nasipsizlerdir… Vefâ duyğusunu zinde tutalım ki, vefâ beklemeye yüzümüz olsun… Vefâkâr dostlara selam olsun…
Sermedkadir…