ÜLFET  VE  UZLET…

1440. Yıllık İslam medeniyetini yok sayıp, Arap kültürü diyerek Osmanlıca kelimeleri dilimizden kovduğunu zanneden İslam düşmanları insanları birbirine yakınlaştırmaktan çok uzaklaştırma ğayreti gütmektedirler. Ülfet manâ olarak: yakınlaşmayı, güzelce konuşup anlaşmayı, dostlukları pekiştirmeyi, arkadaşlık ilişkilerini diri tutmayı, cana yakın olma hâlini içinde barındıran unuttulmaya ve unutturulmaya yüz tutmuş güzelliklerimizdendir. Ülfet aynı zamanda *münasip kimselerle güzel bir şekilde görüşüp konuşma* anlamını da içeren sevgi dolu tarafı da vardır. İnsanlar toplum içinde yaşadıkları için birbiriyle tanışıp görüşmeye, iyi geçinmeye mecburdurlar. Sosyal yaşantısı derli toplu oplmayan insanlar bir gün gelir yalnız kalmaya mâhkum olurlar, veya köşelerine çekilme eylemine geçerler. Müslümanlar birlik, vahdet içinde cemaat olmak zorundadırlar. Yani inanan insanların birlikteliği onlara güç, kuvvet, dirlik ve düzenlik verir. Onun için diyoruzki hiç bir şey yapamasakta; Müslümanları kardeş bilelim, İslam camiası içinden ayrılmayalım, Vahdet ruhunu zedeleyici hareket içine dahil olmayalım. Gönül gözlerimizi karartmayalım bâri…

Her fırsatta uzlaşma kültürünü yerle bir eden, inanan insanlara ellerinden gelse dünya da cehennemi yaşatmayı planlayan, yer yüzünde şeytanın bedava askerliğine soyunmuş olan İslam düşmanları ülfet duyğusunu anlamaktan mahrumdur. Allah korkusu, din, iman, ve mukaddesat yoklugu insanları medeni  degil  vahşi toplum haline getiren şeytani bir ğayrettir. Başkalarını sevmeyenlerin onlarla ülfet etmesi, kaynaşması, anlaşması, kardeşlik hukukunu geliştirmesi mümkün değildir. Çünkü sevgiden yoksun gönüller başkaları ile konuşup görüşmek, dostluk kurmak istemezler, Kendi süfli çıkar ve otoritelerinin devamı için düşmanlığı körüklerler. Kendi insanını düşman bilip ezmek için fırsat kollar ve hileli yolları tutarlar. Lâkin en  sonunda en acı zilletten kurtulamazlar. Dünyaları zindan, ahiretleri ise  Allah bilir hüsran olur. Allah celle şanuhu merhametsiz, sevgisiz, nefret, kin sahibi ve insanlıktan yoksun olanların ellerine fırsat geçince her türlü iblisliğ yapacakları aşikârdır. Bu  tür dışlanmışlığı acı bir şekilde yaşamış toplum fertlerinin torunları olarak bu ifadeleri söylememde bir sakınca yoktur…

Sarığını boynnuna dolayıp astıklarını kahramanca anlatan, Biz öylesi hocaları sallandırdık diye kendine şecaat payesi çıkaran, giyim kuşam, yeme içme meselelerinde dahi yağlı urğanda sallandıran caniliği dahi keyifle anlatan toplum ferdine ülfeti, sevgiyi, anlaşma, kaynaşma, muhabbet adâbını anlatmak hayli zor olsa gerek. Bilindiği gibi ülfetin karşıtı uzlet’tir. *uzlet* insanlardan uzaklaşmak, bir köşeye çekilip kendi başına yaşamak demektir. Uzlet insan yaratılışına tabii ki, İslam inancına ters düşer. Lâkin ülfet, sevgi, muhabbet tükenmişse ancak uzlet hâline geçmekten de başka çare kalmamış olabilir. Allah Teâlâ bizi, birbirimizle görüşüp tanışmak için yaratmıştır. Şu halde, geçerli dinî bir sebep olmadan inanların toplumun dışında yaşamak istemeleri doğru değildir. Toplumun içinde, fakat, onlarla hoşça geçinerek hayatlarını sürdürmeleri dinî ve ahlâkî bakımdan daha uygundur. Peygamber Efendimiz (sav) hiç bir zaman insanlardan kaçmamış, tam aksine onların içine girmiş, beraber yaşamış ve kendileri ile en güzel şekilde münasebetler kurmuştur. İnanıyoruzki; Allah Teâlâ müminlerin kalplerini birleştirmiş, onların gönlüne *dostluk ve ülfet* doldurmuştur. Ümmet ferdi olarak ümitsizliğimiz yoktur…

Kardeşlerim, Aslında *ülfet* Allah teâlanın kullarına bağışladığı büyük bir nimettir. Bu nimetin Allah kadrini, değerini bilmeliyiz. Zira, bu nimetten mâhrum olanlar *uzlete* çekilmek, diğer insanlardan uzaklaşmak, yalnız ve sıkıntılı bir hayat geçirmek zorunda kalırlar. Bu da insan tabiatına ters düşer. Halbuki *ülfet* insanları birbirine yaklaştırır, düşmanlıkları yok eder, dostlukların doğmasına vesile olur, düzenli işleyen bir cemiyet hayatının doğmasını mümkün kılar. Tirmizi’nin zamanımıza aktardığı bir hadis mealen şöyledir:** Müşriklerle oturmayın, onlarla bir araya gelmeyin… Kim onlarla oturur ve onlarla seve seve birlikte olursa, onlardandır…** Dostluga, kardeşlige, samimiyete insanları sevmeye ve İslami yaşantıyı içine sindirenlere, gönül gözünü Rabbinin emirleri dogrultusunda açık tutanlara, kin ve nefreti kalbinden, gönlünden, sinesinden atanlara, insanlara karşı mütevazi, sevecen ve ölçülü davrananlara ne mutlu, Allah böylelerinin adedini artırsın, her zaman yollarını ve bahtlarını açık eylesin…Arap kültürünü reddediyoruz diyerek, 1440. Yıllık İslam medeniyetini görmezden gelen islam düşmanlarını ise Allaha hâvale ediyoruz…Mü’mine yaklaşır, müşrklerden uzaklaşırız…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.