MÂBETSİZ ŞEHİR ARZUSU…

1928. Yılından sonra ibadet ve Allahu teâlaya yakınlığa uzak duran idarecilerin İslam dinine, inancına ve itikadına savaş açtıkları bilinen bir gerçektir. Bilim, fen, modernite ve çağdaş toplum yaratma azminde olanlar önce İslam dinindeki ibadet kavramını yerle bir etme düşüncesiyle ibadet yerlerini kapatmış, yıkmış, yerlerine heykeller dikmiş ve mabetsiz şehirler yapma girişimiyle uğraşmışlardır. Örneğin, Ankaradaki yenimahalle semti bunun en bariz örneklerindendir. Allaha ibadetin önüne geçme çalışmaları son hızla devam etse de başarılı olunamadığı bir gerçektir. Bu ifadelerimizin kanıtı geçen bir asırlık dönemdir diyebiliriz. İbadet kavramı, Kur’ânî bir terim’dir. İbadet yapılması sevap olan, Allah’a yakınlık ifade eden, yalnız O’nun emirlerini yerine getirmiş olmak ve rızâsını kazanmak niyetiyle yapılan, her türlü hareketlerdir. İbadet ıstılahi olarak yani İslamî manasıyla Allaha ibâdet: İnsanın rûhen ve bedenen, gizli ve açık bütün mevcudiyetiyle yalnız Allah’a yapmış olduğu şuurlu, bilinçli bir tâat ameliyesidir. ibâdet eden insan, hem Allah’a yaklaşmış, tanıyıp kulluk etmiş, boyun eğmiş ve hem de O’na itaat etmiş olur. Mesela namaz kılan bir insan, Allah’a tâat, ibâdet ve kurbet görevlerini yapmış olur. Namazın kabul olması için de*İman ihlas ve niyyet*şarttır…  

Allaha ibadetin önünü tıkayan bütün uğraşlar, Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, başarısızlıkla neticelenmiştir. Bizler yalnız Allaha ibadet eder yardımı sadece Rabbimizden bekleriz. İbadetlerimizle Cenabı hakka itaat eder,  boyun eğer, tevâzu gösterir, Rabbimize manen bağlanır, emir ve yasaklarını uyğulamaya ğayret ederiz. İbâdet makamında yaratıcımızın her emrine boyun eğer, teslim olur, itaatla kulluk görevimizi ifa ederiz. Rabbimiz, Fatiha suresi ayet. 5. te mealen şöyle buyurmaktadır:*** Rabbimiz Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız…*** Bu izahlardan da  anlaşılacağı üzere ibâdet kelimesinin ifade ettiği esas manâ; Mükellefin yüksek ve üstün birine karşı baş eğmesi, itaat etmesi, kendi hürriyetinden ferâgat ederek onun karşısında her türlü isyanı terk etmesi, tam bir bağlılıkla ona kulluk bilinciyle boyun eğmesidir. İşte bu durum, teslimiyet, kulluk ve itaattir. İbâdet, itaat etmenin en güzel göstergesidir. Bu itaata müstahak olan da, hiç şüphesiz gerçek mâ’bud olan Allahu teâladır. Çok ibâdet edene âbid; kendisine ibâdet edilene de mâ’bûd denir…

Cumhuriyeti ilan eden zevat kısa süre içinde itikadi bütünlüğü bozmak için ellerinden gelen her türlü devrimleri yapmış ilke ve inkılapları hayata geçirmiş, ulema sınıfını ortadan kaldırmış ya da ülkeden sürmüş, Ezanı muhammediyi 16. sene susturmuş, türkçe ezan, türkçe ibadet, türkçe hutbe, türkçe kur’an kavramlarıyla meşgul olsa da  planları bir türlü tutmamıştır. Her zaman Allahu teâlanın yardımı, kendisine ihlasla ibadet edenlerin yanında olmuştur. Bilindiği gibi; İbâdet kavramı, Kur’anı Kerimde en çok kullanılan kavramlardan birisidir. Bu kavram, Kur’anı kerim’de, 256. defa zikredilmiştir. Genel olarak, Allah’a veya Allah’tan başkalarına ibâdeti ifade etmekte kullanılmıştır. Sadece Allah’a ibâdet emredilirken, Allahu teâlaya ortak koşmak ve başkalarına ibâdet etmek, Kur’anı kerimde şiddetle yasaklanmıştır. İbâdet, insanın Allahu teâlanın razı olduğu güzellikleri yapması, yerine getirmekle yükümlü olduğu fiilleri emrolunduğu şekliyle hayata geçirmesi, hiçbir şey gözetmeden yaradana kulluk etmesi ve bunu, sadece Rabbimize boyun eğip itaat etmek için yapmasıdır…

Kardeşlerim, İnanıyoruz ki; İtaat büyük bir makamdır. İbâdet eden, kulluk bilinciyle yaşayan insan, itaat ve ibâdetle Allah’a bağlandığı için şerefli’dir. İslam dini, bütün ibadet kurallarını bu fıtrî esas üzerine kurmuştur. Bunun için işi, ne sadece içten gelen niyetlere, ne de ruhî duygular ne de vicdan muhasebesine bırakmıştır. Rabbimizin yardımıyla; aksine ibâdetlere ait yönelişlerde, dış ile içi yani zâhir ile bâtını tam bir uyum içerisine sokarak huzur ve mutluluk temin edilmiştir. Bu cümleden olmak üzere mü’min, namaz kılarken  kıbleye yönelir, hacc İbadetinde belirli bir yerde ihrama girer. oruç İbadeti esnasında yemez, içmez…Böylece her ibâdetiyle bir hareket, her hareketiyle de bir ibâdet icrâ eder. İslâm dini bu özelliğiyle nefsin zâhiri ile bâtınını birleştirip bunun sonucunda insan fıtratına tam bir uyum bahşeder…Rabbimiz  Tevbe Suresi ayet.112.de mealen şöyle buyurmaktadır: ***Tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele…***Rabbim bizleri ibadet kavramını, kuru bir inanç ya da sadece belirli hareketleri yapmaktan ibaret sanan kimselerden değil, şuurlu, itaat ve teslimiyetle ilahi emirlerle hayatına yön verenlerden eylesin…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert