Adem aleyhiselamdan başlayarak Peygamber efendimize (sav) kadar bütün Peygamberler insanlığa fazilet ve iyilik getirerek günah ve zulüme karşı mücadele etmişlerdir. Zamanlarının hâkim sistemlerini ekonomik, sosyal ve siyasî olarak aşırılık, fenalık ve yolsuzluklardan paklamış, tertemiz eylemişler, sapık zorbalardan kurtarmışlardır. Hayatın her anına adalet ve iyiliği hâkim kılmışlardır. Peygamberler, bu köklü inkılâbı, tevhidi öğreti ve örnek hayatlarıyla yapmışlardır. Baskı ve zora dayanmaksızın; sadece toprak ve ülkelere değil, insanların kalplerine de hükmetmişlerdir. Çünkü onlar insanlık için gerçekten hayırlıydılar. Seçkin kabiliyet ve şahsiyetleriyle çok sayıda insan bu dünyadan geçti. Aynı zamanda bu insanların bazıları ilahi dine, Allaha inanır, iman ederken bazılarıda kendigörüş,düşünce ve fikriyartı yönünde insanları yönetme ve idare etme sanatına yani kendine özgü bir siyasete soyunmuşlardır.Tarih nice nice firavunlar, nemrutlar, kayserler, kral ve padişahlar, hakan ve hanlar, şah ve şehinşahların hayatını bizlere aktarmıştır. Hiç bir zaman ölmiyecekmiş gibi kendini vazgeçilmez zanneden bu gurur ve kibir timsali diktatörler şu anda toprak altındadırlar. İşte bu insanların yönetim şekli olarak insanlara sunmuş oldugu siyasi ve idari şekillerden biriside emperyalizmdir…
Emperyalizm en kısa tarifiyle: bir ülkenin sınırlarını genişletme politikası şeklinde ifade edilebilir. Emperyalizm: Bir devletin sınırlarını, siyasî, askerî, ekonomik güç ve nüfuz alanını sürekli genişletme politikasına dayalı bir sistem biçimidir. İmparatorluk kurma eğilimi anlamına gelen emperyalizm sözcüğü, eski çağlarda kurulmuş birçok imparatorluğun politikaları için de kullanılır. Mısır, Roma, Pers İmparatorluğu, İskender, Attila, Cengiz, Napolyon Fransası, Çarlık Rusyası, bilahare Sovyetler birliği ve Amerika birleşik devletleri, İngiltere Biritanya Krallığı kendi zamanlarında, geniş topraklar üzerine yayıldılar ve bu topraklarda yaşayan halklardan uzun yıllar boyunca çıkar sağladılar, sanki hükümleri hiç bitmeyecekmiş gibi hakimiyetlerini kurdular. Büyük devlet olmanın gereklerini yaptıklarına inanan bu imparatorluk mensupları, çeşitli halkları egemenlik altına alma zorunluluğu, emperyalist rejimlere otoriter ve saldırgan dayatmacı bir nitelik içerisinde diger ülkelere sahip olmuşlardır…Cenabı hak,hud suresi ayet.118.de mealen şöyle buyurmaktadır:***Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı.Fakat onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. ***
Tarihin derinliklerinden başlayarak emperyalzmi bayraklaştıran nice Kral, İmparatorlar, Tiran, Kayser, Şah, Padişah, Han, Hakan, Kaan, Melikler gelip geçmişlerdir. Bunlardan en çok bilineni; İbrahim Aleyhiselam zamanında Nemrut, Musa aleyhiselam zamanında Firavun, Yahya ve İsa Aleyhiselam’lar zamanında da Roma imparatorları idi. Bu dünya şu veya bu sahada büyüklüğünü göstermiş binlerce insana şahit olmuştur. Bir kısmı mührünü tarih sayfalarına da basmıştır. Nice büyük krallar, savaşçılar, fatihler, filozoflar, kanun adamları, kumandanlar, Şairler bu dünyadan gelip geçtiler. Hepsi de şöyle veya böyle insanların hayatlarını bir dönem için etkilemişlerdir. Ancak hiçbirinin etkisi ebedî ve kalıcı olmamıştır. Kurmuş oldukları devletler, İmparatorluğa dönüşse de; Emperyalist zorbaların hiçbirisi insan hayatını her yönüyle, tamamen etkileyememişlerdir.Şükürler olsun ki; Hayatı bütünüyle etkileyen sadece Allahu Tealanın Peygamberleri olmuşlardır…Rabbimiz Yunus Suresi ayet. 83. te mealen şöyle buyurmaktadır:***Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan bir diktatör ve haddi aşanlardan idi…***
Kardeşlerim, 19. yüzyılda, üretimin belirli ellerde toplanması, karteller, tröstler gibi tekelci grupları oluşturdu. Bankerler, finans kurumu olan bankalar, ekonomik hayatı bütünüyle egemenliği altına aldı ve tekelci bir nitelik kazanmış olan malî sermaye, banka sermayesiyle kaynaştı. Bilhassa 1800.lü yıllardan itibaren mal, meta ihracatı yerine, sermaye ihracı ön plana geçti. 19. yüzyılın son yarısı, kapitalist devletlerin, dünyanın fethedilmemiş sömürgelerini ele geçirme çabaları ve bu konuda birbirleriyle yarışmaları şeklinde geçti. Ekonomik bakımdan en ileri durumda bulunan İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika, Hollanda, İtalya,19. yüzyılın sonlarından itibaren Almanya, ABD ve Japonya’nın rekabetiyle karşılaştılar. Emperyalizm, serpilip geliştiği bu ülkelerin hepsi sömürgeci bir karakter taşıyordu. Neredeyse.100. Yıldır beş devletin diktası sömürgeci niteliğinin yanı sıra, finansal, ekonomik dayatmalar egemenliğine dayanıyordu. Şu anda dünyayı sömüren bu gücün başında ABD, Rusya, Çin, AB ülkeleri dünya gücünü ellerinde bulunduruyor, sömürü düzenlerini devam ettiriyorlar…Tabii ki bu düzen böyle devam edemez. Görelim mevla neyler, neylerse güzel eyler…
Sermedkadir…