Mevlid Kandili

Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamber Efendimizin aziz ve şerif doğum yıl dönümü.

Mâna olarak: Doğum, doğum zamanı, doğum yeri. Arapça „ve-le-de“ kökünden türetilmiş olup Rasulullah (s.a.s)’in doğumuna, bununla ilgili yapılan merasimlere, yazılan eserlere ve Rasulullah (s.a.s)’ın doğduğu eve de „mevlid“ denilmektedir. Halk arasında yanlış olarak „mevlud“ ve „mevlüt“ şeklinde de kullanılmaktadır.

Rasulullah (s.a.s.), Fil yılında, Rebi’ülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi dünyaya gelmiştir (İbn Sa’d,et-Tabakatul-Kübrâ, Beyrut, t.y. I, 100-101). Bu, miladî takvime göre, 571 yılının Nisan ayının yirmisi olarak hesaplanmıştır. Onun doğduğu ev, Beytullah’ın doğusundaki Safa tepesinin yanında Mevlid sokağı diye adlandırılan yerdedir.(Şamil isl Ans)

Rasulullah (s.a.s.), doğduğu gece, bir takım mucizevî olaylar meydana gelmiş; Kisranın(İran hükümdarının) sarayındaki burçlar çatlamış, bin yıldan beri yanmakta olan Ateşperestlerin ( ateşe tapanların) ateşi sönmüştü. Ayrıca,Peygamber efendimizin (sav) doğumu anında orada bulunan kadınlar da bir takım harikulade olaylara şahid olmuşlardı.

Abdulmuttalip, doğumdan yedi gün sonra Mekke’de büyük bir ziyafet tertiplemiş ve çocuğa, Arapların o güne kadar kullanmadıkları bir isim olan Muhammed adını verdiğini ilan etmişti.

İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır’da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)’ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.

Sünnilerdeki İlk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî’nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil’e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan ederdi.

Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke’de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır (bk. Asım Köksal, İslam Tarihi (Mekke Devri), İstanbul 1981, 50 vd.).

Mekke ve Medine’den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu, bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588’de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii’nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii’nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur’an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. Bu resmi kutlamalar daha sonraları laiklik ilkesine rağmen Diyanet aracılığı ile Radyo ve TV’lerde aynen sürdürülmüştür.

Rasulullah (s.a.s.)’ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, „Mevlid“ adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Süleyman Çelebi’nin Vesiletun-Necât adındaki mevlididir. Ancak, Süleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Hümayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii’ne imam tayin edildiği bilinmektedir.

İstanbul kütüphanelerinde bulunan Mevlid nüshaları arasındaki farklardan, Süleyman Çelebi’nin kaleme almış olduğu Mevlid’in bir hayli değiştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

İlk zamanlar, sırf Resulullah (s.a.v.)’in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

Mevlid metinlerini kaleme alanlar, hiç bir zaman hanendeler tarafından camilerde, makamlı bir şekilde, ibadet yapıyor süsü verilerek türkü, şarkı söyler gibi okunmasını akıllarına getirmemişler; yalnızca Peygamber’e olan aşırı sevgileri onları, onun hatırasını canlı tutmak için bu tür eserleri yazmaya sevketmiştir. Bu güzel eserler hiç bir zaman istismar edilmemeli diye inanıyoruz.

Bütün Aile fertlerimizle ve özellikle de çocuklarımıza, Peygamber Efendimizin eşsiz değerini ve büyüklüğünü anlatıp, onların gönüllerinde peygamber aşkını ,sevgisini vermek, bu mubarek gecelerde İbadetlerde daha bir canlılık ve dini baglılık çocuklarımıza dini yönde de örnek olma hâli biz anne ve babalar için, çok önemli ve ilahi bir görevdir diye düşünüyoruz.

Mevlid kandili ise bu iş için paha biçilmez bir imkan ve fırsattır. O halde evimizi o gece için bayram günü gibi temizleyip bezemeli; en güzel ve pak elbiselerimizi giyinmeli, kız ve erkek çocuklarımıza hediyeler vermeliyiz .Fakirlere sadakalar vermeli, komşulara ikramlarda bulunmalı, tebrikleşmeli; o gece yatsı namazına çoluk çocuk sevinçle camilere gitmeli; oralardaki programları vaazları can kulağı ile dinlemeli; Kur’an’lar ilahiler okumalı, tesbihler çekmeli, zikirler, ibadetler etmeli, çokca selatü selamlar ile geceyi imar ve ihya eylemeliyiz.

Bütün bunların üstüne bastıra bastıra, önem vererek,Bu gecede İbadetleri zevk ve şevkle, seve sevine yayalım, taki bu gece, çocuklar dan büyüklere, aileden çevreye kadar herkeste unutulmaz tatlı hatıralar, derin köklü imajlar olarak kalsın; yaşanan o kutlu ve mutlu anlar, o nurlu ve sevinçli duygular, gönülde, dimağda yerleşsin; Peygamber Efendimize daha bir şevkle bağlanılsın; sünnet-i seniyyesi iyice tanınsın, yaşasın, başlara tac yaşamımıza minhac(Yol,Sünnet yolu) olsun.

Alimler, mevlid okumak ve merasimler düzenlemek hakkında, ihtilaf etmişlerdir. Bazı alimler, buna şiddetle karşı çıkarken, bazıları da, İslamî ölçülerin dışına çıkılmaması kaydıyla itiraz da bulunmamışlardır. Okunmasına cevaz verenler, inananların kalplerindeki Rasulullah (s.a.s.) sevgisini canlı tutması ve ona olan muhabbeti artırmasındaki maslahatı gözetmişlerdir.

Zira Rasullulah (s.a.s.)’ı sevmek, imanın temel kıstaslarından biridir. Rasulullah (s.a.s.)’ın şu hadisi şerifi bunun en açık delilidir: ** „Sonsuz kudret sahibi olan Allah’a yemin ederim ki, sizden hiçbiriniz beni babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, iman etmiş sayılmaz“ (Buhari, İman 8).**

Ancak, Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir. Halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlid okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yapmışlardır. Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur.

Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur’an ile eşdeğerde görülmeğe ve değerlendirilmeğe başlanılması tehlikesidir. Bu konularda azami dikkat göstermemiz icap etmektedir.

Peygamber SAS Efendimiz’in Mevlid Kandili gecesinde en önemli olan husus, Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesine uymayı çok dikkatli bir şekilde müslümanların uygulamasıdır. Bugün müslümanların arasında çok farklılıklar, hattâ İslâm’ı anlayışında ve uygulayışında farklılıklar, gevşeklikler, zaaflar, kusurlar, hatalar görülüyor. Çok büyük hatalar, yâni ahiretlerini tehlikeye sokacak, ahirette azaba uğramaya sebep olacak yanlış düşünceler, inançlar, davranışlar, uygulamalar, bid’atlar, sapıklıklar, Sünnete aykırı işler. Yâni Peygamberimiz’in öğretmediği, söylemediği, tavsiye buyurmadığı, sonradan ortaya çıkmış olan şeylerden mümkün mertebe uzak duracagız…

Samimi ve Sadakat ehli Müslümanların Peygamber Efendimiz’i (sav) son derece dikkatli bir şekilde, severek, aşk ile şevk ile takip etmesi lâzım gelir diye düşünüyoruz.

Sevgi neyi gerektirir?.. Kuru bir sevgi olmaz; ittibâ etmeyi, uymayı gerektirir. Seven kişi sevdiğine tam manasıyla itaat eder.“

Tabiidirki; bir Müslüman, Allah-u Teàlâya (cc) kayıtsız şartsız teslim olacak. Müslüman demek: Teslim olmak demektir. Kendimi teslim ettim, koyuverdim. Onun iradesi neyse, emri neyse, buyruğu neyse onu yapacağım demektir. Hem öyle diyor, Ama arkasından itaatsizlik; yani Allah’ın emrine aykırı işler, günahlar, suçlar, kusurlar; edebe ahlâka aykırı işler, âmeller yapıyorsak tabii büyük bir hata olur.

Müslüman kullugunu, itaatini en iyi şekilde yapmaya çalışacak, her şeyi güzel yapmaya gayret edecek Lakin kul kusursuz, hatasız olmaz denilmiştir.Kusurlarımız olabilir. O zamanda TEVBE ipine sarılacagız.

Ama bir de, hiç iyi yapmaya yanaşmadan, kötülükte devam edip, „Hatasız kul olmaz, hata ediyorum, ne yapayım?“ diye hatayı küçümsemek, günahı küçümsemek çok çok yanlış olur. Yaratılmışların en şereflisi olan İnsana tabiiki bu durum yakışmaz.

Peygamber Efendimiz’e (sav) baglılık,ittibâ etmemiz, yâni sözlerine, tavsiyelerine, emirlerine, sünnetine müslümanlar olarak uymamız lâzım. Kurtuluşumuzun reçetesi burada…

Peygamber Efendimiz’i(sav) tabiiki seveceğiz, dinimizin esası o… Ezanda, (Eşhedü enne muhammeden rasûlüllah) diyoruz Namazda teşehhüde oturduğumuz zaman tahiyyatı okuyoruz. Bu sevgi O kadar ibadetlerimizin içinde yerleşmiş durumdadır.Peygamber sevgisi bizim için çok pek çok önemlidir… Seviyoruz. Tabiiki sevecegiz, elbette Peygamber efendimizi severiz, tanıyan mutlaka sever. Çünkü her huyu en güzel, her hali en güzel; soyu güzel, huyu güzel, hali güzel, sözü güzel, tavsiyesi güzel, her şeyi güzel!.. İnceledikçe görecegiz.

En çok okuyacağımız kitaplar Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifleri olmalı. Okudukça anlayacagız, Peygamber Efendimiz (sav) neden Allah’ın en sevgili kuluymuş, onu görecegiz. İnanıyorumki: O zaman dinimizi daha çok sevecegiz. İmanımıza daha çok baglanacagız. Teslimiyetimiz daha da artacak.

Nereden okuyacagız denilince bugün kolayca takip edebileceğimiz Riyâzus-Sàlihîn var. Diyanet‘ İşleri başkanlıgının bastırdıgı, Sahîh-i Buhàrî var. Sahîh-i Müslim var. Ebû Davud var, Neseî var, İbn-i Mâce var… Bunların hepsi Türkçeye tercüme edilmiştir ve en muteber Hadis kitaplarıdır.Bu kitapları, muteber kitapları okuyacagız. Ve her okuduğumuz ilimleri hayatımızda tatbik etmeye çalışacagız.

İlim sırf bilgi toplamak için değildir İslâm’a göre; bildiğini uygulamaktır. Öncelikle Peygamber Efendimizin sünnetini öğrenecegiz, daha sonra uygulayacagız. Böylelikle Ümmet olma şuuruna sahip çıkacagız. Çünkü bu Millet Yani İslam Ümmeti methedilmiş bir Ümmettir.

Peygamber Efendimiz’in (sav) sevgisini içimizde canlı tutmaya gayret edelim. Salât ü selâmı Peygamber Efendimiz’e çokça getirerek sevap kazanmaya çalışalım. Çünkü salât ü selâmın sevabı düşünemeyecegimiz kadar ziyadedir.

Allah-u Teàlâ, nice nice mübarek kandillere, güzel gecelere, mübarek gündüzlere sağlıkla, afiyetle cümlemizi erdirsin… Ve kendisinin rızasına, Peygamber-i Zîşânımız’ın şefaat-i uzmâsına cümlemizi nâil eylesin. Bu Mübarek geceler bütün müminlere hayır ve bereket getirsin inşaalah. Cenabı Rabbul alemiyn,Ahirette Peygamber efendimize komşu olmayı nasib eder inşaallah…
Sermed Kadir… .. 27.08.2004

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.