Sevgi, muhabbet bir mü’min için en önemli meziyettir. Bu meziyet en ulvi duyğumuz, içimizden gönlümüzden, kâlbimizden gelen bir hissiyat olduğu için ancak lâyık olanlara gösterebileceğimiz güzelliktir. Sevgi, Allah ile kul arasında müşterek olan en üstün fazilettir. Fazilet ancak fazıl olan kişileri kapsar, Cenabı hak yarattığı kullar üzerine nizam koyması yaşantılarına düzen ve ölçüler getirmesi Allahu teâlanın kullarına verdigi sevgi ve merhamet aynı zamanda önemi ve değeri gösterir diye inanıyoruz. İnsanlar dünya hayatında iken mutlaka yaratıcının terbiyesinden geçmelidirler. Şayet böyle olursa bâki ve sonsuz bir nimet olan Cennete girmeye hak kazanırlar. Dünya ve ahiretimizi kazanma adına; Kur’anı kerimi seveceğiz, İslam peygamberine muhabbetle bağlanacağız, Allahın dostlarına şefkatle yaklaşmaya gayret edeceğiz. Bu güzelliklerin yanında Rabbimize düşmanlık yapanlara buğz edeceğiz, din düşmanlarına tavrımızı mutlaka açıkça göstereceğiz. Kısaca Allah dostlarına dost, Allah düşmanlarına düşman olmak mü’minini değişmez tavrı olmalıdır…
Rabbimizin kâlbimize yerleştirdiği ulvi bir duygudur sevgi. Şefkat ve muhabbetle sevgi birleştiğinde gönlümüzdeki kutsi hâl çok daha belirgin bir şekilde bütün bedenimize haz olarak yayılır. Müslümanlar yani teslim olanlar nazarında, manevi inanışın zirve noktası Allah sevgisidir. Allaha karşı duyulan sevgi, Allah inancıyla eş anlamlıdır. İnanan insan için Allah sevgisi ğayelerin en uç noktası ve oluş yani vuslat durumudur. Mü’minin emeli, arzusu, vuslatı, gayesi ancak ve ancak Allah sevgisi ile tamamlanır. İnanan insan, yüce Rabbini, yaratanını, önce kendi nefsinden, ailesinden, evladından, Ana, babasından, makam ve mevkiinden, servetinden daha çok sevmedikçe zaten kâmil manada imana sahip olamadığının gerçeğine ulaşır. Bütün varlık âlemi ve yaşanılan her türlü hayat Allahu teâlanın bizlere lütfudur. Rabbimiz Maide Suresi ayet. 54.te mealen şöyle buyurmaktadır:***Ey İman edenler, sizden kim dininden dönerse bilsin ki; Allah yakında, öyle bir Cemaat getirecek ki, O , onları sever; Onlar da Onu severler…***Demek ki, iman ile muhabbet, şefkat ve sevgi’nin illiyet bağı vardır..
Cenabı hak sevdiği ve yaratılmışların en şereflisi olan insana aynı zamanda görev ve sorumluluklarda yüklemiştir. İnsanları hiç bir şey bilmiyorken, Peygamberleri vasıtasıylada bilgilendiren, iyiyi, güzeli, doğruyu, yapılacak ve yapılmayacak olanları da ögreten yüce Rabbimizdir. İnanıyoruz ki, insanların özü İslami duygularla, İslami bilgilerle doldurulmak durumundadır. Yoksa insanın yapısında maddi açlık, korku, gazap halleri gibi olumlu ve olumsuzluk içeren hâller çok fazladır. İnsandaki bu açlık, bu ihtiyaç en önemlisi tevhidle doldurulmazsa, Allah korusun başka birileri o açlıgı, o ihtiyacı zamanımızda oldugu gibi başka şeylerle doldururlar. Mutlaka insan fıtratında birilerine inanma ve bağlanma duygusu vardır. Bu duygu Allaha bağlılıkla, Allah aşkıyla, Allah sevgisiyle doldurulursa insan hayatında sadece tek yönlü bir dünya hayatı kurulacak. İnsan benliğini Allah sevgisi dolduracak şeytan ve şeytanın işbirlikçilerine fırsat tanınmayacaktır. Zaten besmele ile girdiğimiz her yerden şeytanın pılını pırtısını toplayıp defolup gittiği bilinen bir hakikattir…
Kardeşlerim, insanları eğiten, terbiye eden, güzellik ve özelliklerini anlatan Allahu teâlanın rasulleridir. Peygamberlerin ilk anlattığı ulvi duygu; Allah aşkının inanan insanlar üzerinde yer etme hadisesidir. Nasıl ki peygamberleri Rabbimiz eğitmiş, ögretmiş, terbiye etmişse; Adem aleyhiselamdan itibaren insan unsuru kendi terbiyelerini yaratıcıdan almaya başlamışlardır. Meleklerden daha ulvi dereceleri elde eden insanoğlu sevgi, şefkat ve muhabbetle dolu olduğu hâlde şerefine şerefler katmıştır. Ne zamanki yaratıcının sözünü insanlar taa özlerine, dillerine zikir ederlerse ve İrtibatları yaratıcı ile olursa sevgi ve muhabbet ancak o zaman tam yerini bulmuş olur. İnsanlar Rablerine pazarlıksız ve acabasız şeksiz ve şüphesiz teslim olurlarsa o zaman sevginin önemi, ehemmiyeti olur inancındayız. Ancak o zaman Allah kuluna merhamet eder, korur ve gözetir. Rabbimize öyle teslim olmalıyız ki; İbrahim aleyhiselamın ateşe gidişi gibi, ya da oglu İsmail aleyhiselamın kurban olma teslimiyeti gibi. Velhasılı; hakikatte kesinlikle sevilmeye, muhabbete lâyık olan tabiidir ki, ancak Allahu teâladır. Rabbim sevgi, muhabbet ve şefkat duyğumuzu elimizden almasın…
Sermedkadir…