BASİT ZİHNİYETLİ,  BASİT İNSANLAR…

Ahkaf Suresi ayet. 23. te mealen şöyle:***Hud: „O azabın ne zaman geleceğine dair ilim Allah katındadır. Ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.“ dedi…***Nasıl ki, Peygamber efendimizin tebliğine karşı çıkan; Ebu Cehil, Ebu Leheb, Velid bin Muğire, şeddat gibi azılı din düşmanları var idiyse, daha önceleri de Nuh, Lut, Salih, Hud, İbrahim, Musa, İsa, Yahya Aleyhiselamları zamanında da inkârcı, yobaz, bağnaz Allahın peygamberini yalanlayan kendi fikri yapısına, mantığına, indi görüşlerine kul olmuş azılı din düşmanları vardı…

Günümüzde de din gerçeğini basit sayan, kendi kendinin müftileri indi görüşüyle hüküm çıkarma basitliğine düşen ukela şahsiyetler müslümanların itikadi yapısını değiştirmek, bozmak, ifsat etmek için büyük bir yarışın içine girmişlerdir. Dini değerlerden habersiz, din adına bilinmesi zaruri olan ilimlerden yoksun insanlar din kültürünü hiçe sayıp kendi aklınca ahkâm kesiyorsa mukaddesatı basite alan, basit insan konumuna düşmüş demektir. Mesuliyet, sorumluluk, mükellefiyet bilincinden yoksun yaşayanlar mutlaka kaybedenler sınıfına yazılacaklardır.

Çünkü bizler *akıl baliğ* yaşından itibaren; akide, kaide, kural, yasa, kanun, vecibe, görev bilincine hazır manevi bir atmosferin içine dahil oluyoruz. Mükellef olma fiillerimiz nedir, nasıl uyğulayacağız, İslam dininin müntesibi olmamız neyi gerektiriyor, şer’i deliller bize neyi hatırlatıyor…Kitabımız Kur’anı kerim bizlere neleri emrediyor, sünneti seniyye bu konuları nasıl anlatmış, uygulamış, Peygamber efendimizden (sav) ders alan sahabe icmâ diye öğrendikleri hakikatleri nasıl gerçekleştirmişler, tabiin’den sonrakiler, etbai tabiin; mezhep imamları kıyas hususunda  bizlere hangi dini kolaylıkları sunmuşlar…

Akıl niğmetiyle mücehhez olan bizler imkanlarımız ölçüsünde dinimizi anlayıp, kavrayıp, hayatımıza aktarmak mecburiyetindeyiz. Eğer, dünya hayatını ahirete tercih edenler sınıfına giren inkârcıların vaziyetine düşmek istemiyorsak, İslam şeriatını yok sayarak, Allah korusun sadece dünyamızı mâmur etme gayretiyle yaşıyorsak bilelimki yanlış yoldayız…Kadın, erkek cümle mü’minler olarak; mükellef olma çağımızdan itibaren bilelim ki; din hepimize hitap etmekte akıl niğmetiyle de desteklenmekteyiz. Yaşayamadığımız ibadetler hususunda ise, özür, mazeret beyân etme hakkımız elimizden alınıyor…

Abdestsiz, namazsız, ibadetsiz, taâtsiz, teslimiyetsiz, vurdumduymaz bir hayat bu yaştan sonra unutulması gerekmektedir. Eğer medyatik akademisyenlerin bağnaz, hiç bir fıkhi kaideyi tanımayan, müfessirin ulemayı ağzına dahi almayan, hadis külliyatına toptan zayıf mührünü basan ya da işine gelen hususları bayraklaştıran tutumları İslam dini adına ve bizim şahitliğimiz zamanında yapıldığı için hepimiz büyük bir imtihanın  içindeyiz denilebilir.

Allahın emir ve yasaklarına sımsıkı sarılmak. Yapılması istenen doğruları tatbik edip, kaçınılması istenen hususlardan da mümkün mertebe uzak durmak bizlerin menfaatına olacaktır. Allah rızasını eğer doğru anlamayanlar Allahu teâla adına din uydurursa bu işin sonu gelmez. Sorumlu, mes’ül olduğumuz bu kısa zaman dilimini Allahın razı olduğu şekilde geçirmeye ğayret edip, her şeyi bilen ukela tavırlarımızla ancak kendi düşüncelerimizi tatmin ederiz. Bu çok bilmiş tavırlarımız din adına hiç bir şey ifade etmiyorsa haddimizi çok aştığımızın delilidir…

Tarihi süreci gözlemlediğimizde anlarız ki; gücü, otoriteyi, iktidarı elinde bulunduran kişi, şahıs ya da kurumlar kendilerine verilen imkanları insanlar üzerinde baskı, şiddet, saldırgan tutumlarıyla yıldırma taktiğini uygulamışlardır. Örneğin, kendi istekleri yerine gelmedi diye cinayeti ilk başlatan Kabil’in, kardeşi Habile olan kini insanlar arasında nefret duygusunun yayılmasına sebebiyet vermiştir. Firavun Musa aleyhiselamı öldürme tehditleriyle korkutmaya çalışırken, inanan insanları kol ve bacaklarını çaprazlama kesme cezasıyla haşin yöntemlerini açığa vurmuştur.

Nuh, Aleyhiselama yapılan psikolojik baskıların özünde bağnazlık, yobazlık vardır. Lut Aleyhiselamı kendileri gibi düşünmüyor, sapık emellerine ortak olmuyor diye ortadan kaldırmayı amaçlayan aynı yobaz ve bağnaz zihniyettir. Zekeriya aleyhiselama uygulanan insanlık dışı canlı canlı öldürme ve aynı uygulamaları İsa aleyhiselam üzerinde deneme çabaları insanların bağnazlıkta sınır tanımadıklarının göstergesidir. Aynı şimdiki solcu kesim gibi… Aşırılığı, bağnazlığı, şiddeti, saldırganlığı, edeb yoksunluğunu tercih eden yobaz uygulama sahipleri yıkma, bozma, talan etme konularında mahirdirler.

Müntesibi olmakla şeref duyduğumuz İslâm inanışına göre; en büyük düşmanımız  cehalet batağıdır. Zaten bağnaz ve yobaz cahildir bilmez lâkin işin garibi bilmediğini de bilmez asıl problem burada başlamaktadır. Cehaletin ilacı, panzehiri tabii ki İlimdir, ilim cehaleti yok eden hakiki gerçek rehberdir. İslam dini müsamahakâr olmayı emreder, örnek ve önderimiz, Peygamber efendimiz de (sav) İnsanların en müsamahalısı idi. Hoşgörüyü hayatından çıkaran İnsanlar sınırsız zulmün müdafaasını yapabilirler Örneğin kısa bir zaman önce; Hakim zihniyet, 28. Şubat olaylarında inanma, düşünme, giyim kuşam, eğitim özgürlüğü gibi kavramları hoyratça zedelediler Müslümanlara, 1000. yıllık travma yaşatmayı göze almışlardı.

Dini hassasiyet duyan müslümanlara, dini eğitim veren kurumlara, din kültürünü geliştirme aşamasında olan eğiticilere dinci tabiriyle kılıf uyduranlar bilmelidir ler ki; aksi bir durum döz konusu olur o da dinsiz tabiridir bu tür tabirleri kullanmaktan kaçınmalıyız. Dünya ve ahiret arasındaki *o hassas denge* çok iyi düşünülmeli ve yaşantımız bu minvaâl üzere şekillenmelidir. Dünyayı dert edindiğimiz kadar âhiretteki hesabı, kitabı dert edinmeyi de unutmayalım. Dünyada kalacak olan üç kuruşluk dünya menfaati için bâki olan âhiretimizin hepsinden vazgeçmeyelim.

Dini değerleri basite alan basit insanlar, Allah yoluna tabi olmadıkları gibi bir de üstelik insanları da Allah yolundan alıkoymak için, insanların Allah’a kulluk yollarına engeller döşeme ğayreti içerisindedirler. Allahu teâlanın dinini, Allah’ın yolunu eğriltmeye, eğip, bükmeye, yamultmaya çalışanlar dün olduğu gibi buğün de son sürat batıl istikametinde yol almaktadırlar. Allahu teâlanın dinini bozmaya çalışanlara, kendi hevâ ve heveslerini İslâm budur diye insanlara sunarak hem kendi hayatlarını, hem de insanların hayatlarını öldürmeyi ğaye edinmişlere fırsat verme temayülümüz bizleri Allah korusun dilsiz şeytan konumuna düşürmektedir…

Bu tür basit insanlara din körlüğü hastalığına yakalanmış zavallı gözüyle bakmalıyız. Konuşma üslubunda hep iğneleyici, muhatabı incitici hatta hakarete varan söz ve hareketleri kendilerine iade edilse de ne yazık ki, laik kanunlar bu tür insanların yanında olduğundan dolayı edebsizlikte sınır tanımaz, ahlaki değerlerden habersiz, iffet ve hayâ ölçülerinden bihaber insanlarla bir arada yaşamak oldukça zordur.  Daha millet lâfzının ne manâya geldiğini bilmiyenler ümmet hususunda saçma sapan laf ebeliği yapma ğayretindeler. Bizler bu tür sataşmalara sessiz kalırsak âhir zaman peygamberinin ümmeti olarak yazı, söz, fikir, düşünce, yaşantı tarzı itibarıyla,

İslam şeriatının gösterdiği çizginin dışında kalırız Allah korusun. Peygamber efendimiz (sav) 23. sene içinde yaşadığı toplumun her türlü meselenin reçetesine din neşterini vurmuş, yanlış olanı atmış, doğru olanı hayatın tam merkezine yerleştirmiştir. Akıl zaafı sorunu yaşayan bazı cahiliye kalıntıları diyor ki; Peygamber zamanında mezhep varmıydı, şimdi mezhebe ne gerek var ? İslam dinine laik gözlük’le bakılırsa unutmayalım ki; yarım itikadlı, deist düşünceli yobaz karakterler meydanı boş bulmanın özgürlüğünü hayvan hürriyeti bulmuşçasına yaşamaktadırlar…

Önceleri yani 1967 – 1971 yıllarında, sol kesimin lider kadrosunda, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran gibi açıktan Rus sevdalısı olan komunistler vardı. Seçim zamanı şimdiki gibi Türkiye düşmanlığının sonucu örneğin Kayseri mitingindeki absürt ifadelerden dolayı, dini hassasiyeti olan müslümanlar tarafından İstasyon caddesine kadar kovalandıklarını biliyorum. Şimdiki solcular yine aynı yerdeler. Selahattin Demirtaş, askere ve idarecilere meydan okuyarak YPG. Fıratı geçecek sizde mal mal bakacaksınız derken diğer solcuların halâ muhabbetli diyalog içinde bulunmaları, hoşgörü kanatlaraını üzerlerine germeleri sevgiyle devam etmektedir.

Solcu için yeter ki ateist olsun Canan kaftancıoğlu muteber bir yoldaştır. İslam düşmanlığı yapan sol tandanslı Serra kadıgil baştacı edilir. Terör örgütü ile söylem ve eylem birliği ayyuka çıkan solcu Hüseyin Aygün, İslam dinini ve Kur’anı kerimi ortaçağ karanlığı olarak vasfeden Özgür özel, hangi ülkenin politikacısı olduğu meçhul solcu, Sezgin Tanrıkulu, sıkışınca PKK sizi tükrüğüyle boğar tehditli solcu belediye başkanı Abdullah Zeydan, teröristlerin arkadaş canlısı Kemal Kılıçlaroğlu. Devletin belediye bütçesine tahsisini borazancı başı fanatik gazetecilerle Romada, Pariste , Berlinde yiyip içenler…

Adını istemeyerek andığım bu din düşmanları, laik kanunların kendilerine tanımış olduğu ifade özğürlüğü kapsamında ağzına gelen her sözü söyleselerde her hakaretleri yanlarına kâr kaldığı için yazıyorum. Evet saymakla bitmiyen solcular atalarından kalma islam düşmanlığı zihniyetiyle çirkin, haşin, saldırgan ve bağnaz tutumlarıyla elan gündemimizi kirletmektedirler ne yazık ki…Tabiidir ki bu İslam düşmanlarının dedeleri aynı zulmü bütün peygamberler zamanında işlemişlerdir. Allahın emriyle, çöl ortasında gemi inşasına başlayan Nuh aleyhiselama; Şimdiye kadar biz sana deli diyorduk, bundan sonra zırdeli diyeceğiz ifadesini kullananlar da bu basit insanların basit görüş ve düşünceli dedeleri olduğunu unutmayalım…

Halbu ki; Peygamberlerin hepsi Allahu teâlanın emri doğrultusunda zamanındaki insanları gelecek olan elim bir azapla uyarıyordu. Peygamberler, içinde yaşadığı toplumu uyarırken diyorlardı ki:*Ben sizi size gelecek elem verici, dayanılmaz bir azapla o azap size henüz gelmeden, henüz iş işten geçmeden uyarıyorum. Sizi kıyametle korkutuyorum. Bir gün gelecek güneş de, ay da, üstünde gezip dolaştığınız dünya da dürülecek, eviniz, altın, gümüş, paranız, gücünüz kuvvetiniz de, her şeyinizle birlikte yok olacaksınız. Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız.

Yaptıklarınızın hesabını ödemek üzere Rabbinize arz olunacaksınız* diyerek insanları kıyametle korkutuyordu. Çünkü peygamberlerin ellerindeki en büyük silahlardan birisi işte bu kıyamet silahıydı. Nebe suresinde buyurulduğu gibi kıyamet çok büyük bir haberdir. Bu konu akıl niğmeti bahşedilen insanlar için gerçekten çok önemlidir. Ahirete iman konusunu sürekli gündemde tutmak zorundayız. Hem kendimizi hem de çevremizi âhiretle uyarmak zorundayız. Para servet, saltanat, mal, mülk, sahip olduğumuz her şey o gün yok olacak. Bu hadisenin küçücük bir benzerini daha geçen sene Türkiyenin 11. ilini neredeyse yerle bir eden deprem hadisesinde yaşadık. Zenginliğin zirvesinde olan insanlar bir kaç saniye içinde fakirliğin dibini görüp, her şeye muhtaç hâle geldiler. Bir dilim ekmeğe bir yudum suya muhtaç hâle geldiler. Kıyametin getirdiği korku hiç bir ifade ile anlatılamaz. Daha bunun sonucunda, Ahiret var, sırat var, mizân var, hesap var, kitap var, amel defterini almak üzere, Allahu teâlanın huzuruna çıkmak var. Cennet ya da cehennemle yüzleşmek var. Basitliğin en kolayını seçen bu düşüncelerden mahrum basit insanlar ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar, hak olan bu mutlak doğrulardan asla kaçamayacaklardır.

Şu anda Filistinli kardeşlerimiz yediden yetmişe insanlığa büyük bir ders vermektedirler. Küçücük çocuk kendilerine reva görülen durumlardan dolayı bu insanları Allaha şikayet edeceğini söylerken, atom bombasından, hidrojen bombasından, tank, füze, napalm adı her ne ise hiç bir tehlikeden korkmamaktadırlar. Ahiret inancı bütün korkuların üzerini kapatmakta, Kıyamet saati her türlü reaktörün işe yaramayacağının ilanını yapmaktadır.

Saltanatına, iktidar koltuğuna, petrol gelirlerinin zirve yaptığı güce inanan basit insanlar ise Amerikadan korkmakta, ingilterenin höt demesinden ürkmekte, Fransa beni silasız bırakırsa ne yaparım endişesiyle tir tir titremekte bir günlük harcamasıyla bir yıllık iaşe bedeli olacak yardımı aynı inanç sahiplerine çok görmektedir. Sanki Filistinli müslümanlar güney kutbunda ya da kuzey kutbundaymış gibi her çağrıya kulak tıkayıp, görmiyen, duymayan, bilmeyen üç maymun iştahlılar basit düşüncelerin basit insanlarıdır… 

Bu basit düşünceli insanlar, dini değerleri kendi kuru akılları ile yorumlasalar da, güvendikleri, inandıkları, bel bağladıkları iri devletlerin kısa zaman içinde Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Somali’de, Sudan’da, Eritre’de, Kamboçya’da, Dogu Türkistan’da, Bosna’da, Libya’da ve dünyanın hemen her yerinde ne zulümler yaptığının bilincinde değiller ne yazık ki. Bu basit düşünceli basit insanlar, dünyada bu kadar zulüm olmasına rağmen,  Halâ müsllümanların, imanıyla, itikadıyla, mezhebiyle çekişiyorlar. Bilhassa sol zihniyet katmerli islam düşmanlığının en şedid svunuculuğunu yapıyor…

Atalar dininin müntesibi olan bağnaz solcular, 1440 yıl önceleri olduğu gibi zamanımızda da bilmedikleri İslam dininin düşmanlığını sürdürmektedirler…Dilimizde yobaz kavramı; din’de bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen kimse olarak ifadesini bulur. Hangi konuda olursa olsun, bir düşünceye, inanca aşırı ölçüde bağlı olan kimse, şimdiki tabirle fanatizmi bayraklaştıran görgüsüz birey’in konumudur bağnaz yobazlık.

Hâl, tavır ve hareketleriyle kaba saba, çirkin söz, tutum ve davranışlarıyla maruf İslam düşmanlığını sergilemektedirler…Nezaketten, nezahatten, rikkat ve incelikten haberdar olmayan adabı muaşerete hiç bir zaman riayet etmeyen solcu Sözcü, Cumnhuriyet, Birgün mensupları gibi yazılı basında kin ve nefret kusmaktadırlar. İslam dinine, kişi, kurum ve kuruluşlara karşı hoşgörü, müsamaha gibi kavramlardan habersiz, bağnazlığın pençesine düşmüş olan yobaz karakterli şahsiyetler aynı zamanda hayatı zorlaştıran zihniyetin savunuculuğunu yapmaktadırlar…   

Ebu Davudun zamanımıza aktardığı hadis mealen şöyledir:**Haksız yere müslümanın namus ve şahsiyetine sataşmak, günahların en büyüğüdür…**Kur’anı kerimde açık açık tavırları belli edilen sol kesim halâ islam düşmanlığının bayraktarı konumundadır…Demokrasi havarilerinden medet bekleyecek hâlimiz yok tabii ki. İslam şeriatı hayata hakim kılınmadan can, mal, din, akıl ve nesil emniyetinden hakkıyla söz etmek bizim için mümkün görünmemektedir. Zamanımızda yaşananları da gözümüzde fazla büyütmenin gereği yok. Eğer mağlup konumunda görünüyorsa mutlaka yeterli ğayret, çaba sarfetmediğimizden dolayıdır. Müslümanlar şu andaki gücünü yeterince kullansalar, ilimde, fikirde, düşüncede, ve tabii ki bölge haritasında dünyanın en büyük kaosu, karışıklığı bu bölgede yaşanmazdı… Yeniden diriliş ve ihya çalışmaları müslümanları tekrar ayakta tutacak en büyük amildir. Müslümanların felahı, kurtuluşu, necatı yine müslümanlar tarafından gerçekleştirilecektir…

Hayatında, yaşantısı ile inandığı din bağlamında denge kuramayan insanlar maneviyat, mukaddesat, İslami duyarlılık noktasında zaaf içerisinde olabilirler. İhya faaliyetleri bu zaaf noktalarını köreltme, kurutma, yok etme çabası olacaktır. Özellikle kırk yıllık İslami ilimleri anlama ve kavrama çalışmalarımda eğitim ve öğrenim proğramlarımızda, tebliğ çalışmalarımızda dikkat etmeye gayret gösterdiğimiz en önemli husus; eğer elimizden ve dilimizden geliyorsa bilgi paylaşımını sürekli olarak devam ettirmek olmuştur.

İslami edepte hiç kimseyi bırakalım da ne hâlı varsa görsün, ya da kendi pisliğinde debelensin veya vurdumduymazlığını, aymazlığını, aldırmazlığını, düşene bir tekme vurma yüzsüzlüğünü hiç bir kaynak eserimizde görmedim. İslami yaşantı hiç bir zaman diliminde asrı saadette anlaşıldığı ve uygulandığı gibi devam etmemiştir. İnişli çıkışlı diyebileceğimiz süreç hemen her toplum bünyesinde yaşanmıştır. Allah korkusunu iliklerine kadar hisseden mesuliyet sahibi alimlerimiz; dini ihya gayretlerine ihlasla sarılmışlardır. Bizim, basit insanların basit görüş ve düşüncelerine değil, Asrı saadetten başlayarak günümüze kadar bozulmayan ehlisünnet alimlerine ihtiyacımız var…

Peygamberler hariç bütün insanlık hata, kusur ve günah cenderesine düşebilir. 1440. Yılı aşkındır islam kisvesi içinde olduğunu ifade eden insanlar inandığı dini yapıyı mükemmel bir şekilde yerine getirdikleri gibi, o inanç bütünlüğünü yaralayan, bilerek ya da bilmeyerek dini yapıya yenilikler icad eden, bozuk yolların sapık müdavimleri her dönemde olmuştur.

Ehli sünnet uleması ise; bozulan, sapkınlığa meyledilen, adeta din olmaktan çıkarılan imani sapmaları tekrar özüne, aslına, olması gerektiği şekline getirmeyi vazife bilmişlerdir. ihya faaliyetlerinde İmam Rabbani ikinci bin’in yenileyicisi ünvanına sahip olan güzide alimlerimizdendir. Bilindiği gibi, alimlerimiz, peygamberlerin varisleridirler. Her türlü dini hükümlerin Allahın izniyle, her asırda koruyucuları alimlerimizdir.  

Tarihi süreç içerisinde İslami uygulamaların zirve yaptığı dönemler olduğu gibi; çok sıkıntılı, din’in unutturulmaya yönelik baskı, yıldırma ve zulümle insanları cehalet bataklığına gömdüğü zaman dilimleri de yaşanmıştır. Örneğin İmam Gazali kendi zamanında faaliyetleri ile, dini anlatım, yeniden diriliş, ihya çabaları ve ömrü boyunca yazmış olduğu eserler, yapmış olduğu dersler, nasihat, öğütler kendisini birinci binin müceddidi, yenileyicisi ihya edicisi olarak tanınmasını sağlamıştır.

Bilindiği gibi ihya ulumud din adlı eseri İslam literatürünün en seçkin türlerindendir. İslami hayatın bozulduğu, unutulmaya yüz tuttuğu, sapık fırkaların insanlar üzerinde etkisini artırdığı bir dönemde; ihya faaliyetleriyle Peygamber efendimiz (sav) döneminde din nasıl anlaşılmış, yaşanmış, uygulanmışsa aynı şekilde canlandırma esas alınmıştır. İlmi baş tacı yapan bütün İslam alimleri aynı yolu tâkip etmişler; Kur’an ve Sünneti seniyyenin nurunu diğer Müslümanlarla paylaşmışlardır…    

İslam dini bireysel yaşanan bir inanç şeklini değil, cemaat yaşantısını öğütler. Tek başına kıldığımız namaz ile toplu, cemaatla kıldığımız namazın mükafatınının farklı olduğunu düşünür, ibadetlerimizi o yön’lü yapmaya gayret sarfederiz. İnanç ve iman konularında din bağlamında çürüme, zaaf, ilgisizlik, vurdumduymazlık sadece bireyleri değil, aile, toplum, cemiyet ve sonunda bütün bir İslam âlemini karanlığa sürüklemektedir.

Allahın dinini Rasulünün sünneti seniyyesinden alan Alimlerimiz dini dirilişi, İmani canlanmayı, itikadi uyanmayı, cemaat olarak toptan güçlenmeyi, yeniden yeşeren canlılar gibi terütaze dallanıp budaklanmayı, birimiz için değil hepimiz için sevinmeyi, yaralanan uzvumuzun şifa bulup sağlıklı hâle getirildiği gibi, ölü, kıraç arazinin ziraata elverişli hâle gelip bereket sembolü olduğu gibi; dinde ihya faaliyetleri cümlemiz için fayda sağlayacaktır inancındayım…

Dini ilimleri, dini değerleri basite alan basit insanların görüş ve düşüncelerine kıymet verirsek, Allah korusun bir gün gelir aynı düşünceleri terennüm ederiz. Herkese lâyık olduğu kadar değer vermek itiyadımız olmalıdır. Allahım hata, kusur ve günahlarımızı affeyle. Bizleri dini zaaf içinde olan, itikadı bozuk şahıslardan muhafaza eyle. Bizi, senin rızanı kazanma ğayreti olanlarla bir ve beraber eyle. Bizleri seni sevenlerle bir ve beraber eyle. Bizleri ehli sünnet vel cemaatta olanlarla bir ve beraber eyle… Sen herşeylere kadirsin Allahım…

Sermedkadir…KYS…26.11.2024…  

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert