Rabbimiz Kıyamet Suresi ayet. 1-14.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Kıyamet gününe yemin ederim. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim diriltilip hesaba çekileceksiniz. İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan önündekini kıyameti yalanlamak ister. Kıyamet günü ne zamanmış? diye sorar. İşte, göz kamaştığı, Ay tutulduğu, Güneşle ay biraraya getirildiği zaman! O gün insan, „Kaçacak yer neresi!“ diyecektir. Hayır, hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan, kendi kendinin şahididir…***
Günümüzde sivil toplum örgütleri, cemaat, cemiyet, vakıf, dernek ve parti mensupları hiç erinmeden yorulmada İslam dininin bir ucundan çekiştirme yarışındadırlar. Profesör ünvanlı akademisyen; Kıyamamet alameti diye bir şey yok diye saçmalıyor. Uzun uzun anlatımları izahlarında ancak dinleyenlere zaman kaybı, vakit öldürme eyleminin dışında fazla bir fayda dan ziyade itikadi çürüme, sünneti seniyye yi yok sayma, hadisi şeriflere şüphe sokmaya çalışma eylemi, Fıkıh ulemasını toptan reddetme ukelâlığı ve dine tepeden bakma hastalığı yatmaktadır. Kıyamet ve kıyamet alametlerini bir daha gözden geçirelim inşaallah…
Kıyâmet: kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek anlamına gelir. İslâm inancında, kainat düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay Kur’anda çok çeşitli isimlerle anılır. (Şamil İ.Ans) Kıyâmet, Allah inancından sonra İslâm’ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden diriliş ile birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyâmet saatinin gündemi içindedir.
Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyâmet ve onunla birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir. Doğan her insan boynunda bir kulluk bilinciyle dünyaya gelmektedir. Yani doğan her insan, kul olmaya müsait doğmaktadır. Mü’minler doğuştan boyunlarında getirdikleri bu mesuliyetin ucunu Allaha teslim ederlerken, iradelerini Allaha verip, Allahın hayat programını uygulamaya yönelir, Allahu teâlanın mutlak iradesine iman ederken, küfür ehl ve mensupları da ilahi iradeye yanaşmayıp iplerinin ucunu, iradelerini kendi ellerinde tutmak isteyen insanlardır.
Kendi güçlerine, kendi bilgilerine, kendi kuru akıllarına, prensip ve ilkelerine, kendi yasalarına güvenerek ve genelde maddi gücü ön planda tutarak, Allaha ve mutlak ilahi iradeye karşı kayıtsız ve müstekbir davranan insanlardır bunlar. Adeta bu insanlar sahip olduklarına güvenerek derler ki; “Bizim Allaha da, Allahın kitabına da ihtiyacımız yoktur. Bizim aklımız, bilgimiz, keyfi tutumlarımız var. Hayatımızı nasıl düzenleyeceğimizi, nasıl giyineceğimizi, nasıl bir hukuk yapacağımızı, nasıl bir ekonomiden yana olacağımızı, sosyal ve siyasal yapılanmalarımızın nasıl olacağını, nerelerden kazanıp, nerelerde harcayacağımızı, neleri yiyip içeceğimizi, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi biz de biliriz!” diyerek kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceğine inanırlar…
Bu tür düşünce yapısına sahip olan isyânkar, müstekbir insan ister ki her şeyin yaptırımı, iradesi elinde olsun. Böyle ister hatta alay ederek, dalga geçerek, O kıyamet gününe ehemmiyet vermezler. Gurur, kibir sahibi bu insan tipi çok acelecidir de: örneğin “Hani niye gelmiyor ya, Bir kıyametten bahsediyorsunuz. Öldükten sonra dirilmeden söz ediyorsunuz. Hesap, kitap var diyorsunuz. Hani nerde kaldı neden hala gelmiyor…’’gibi laflar ederek ederek kendi gibi inanan insanlara daha başkalarını eklemeye çalışırlar. Ali küçük, merhum bu hususta diyor ki; “Beriga” gözün petlemesi, göz çukurundan fırlayıp çıkacak duruma gelmesi anlamına gelmektedir. Ölüm esnasında gözlerin böyle fal taşı gibi açılarak belerip kalması anlatılıyor. İnkâr ettiği, reddettiği, gelmez dediği ölüm pençesini insana attığı zaman işte böyle gözler yerinden fırlayacak, belerip kalacak, donup kalacaktır. Bu iş insan ölürken gerçekleşecektir. Veya kıyamet kopunca, kıyamet esnasında olacaktır bu…
Reddettiği, yok saydığı, ummadığı, beklemediği kıyametin kopuşu karşısında kâfirlerin gözleri şimşek çakacak veya çakan bir şimşek karşısında kamaşıp kalması gibi olacak. Reddettiği gerçekle karşı karşıya gelince yani ölünce insan bu hale gelecektir. Gerçi bunun ikisi de kıyamettir. Birisi bireysel kıyamet, ötekisi de evrensel, yani kevnî kıyamettir. İmam Taberî’nin rivâyetine göre ölüm için de kıyamet ifadesi kullanılmaktadır. “Kıyametü külli nefsin mevtiha”denilmiştir. Yani herkesin kıyameti onun ölümü demektir. Bir kişi öldü mü, artık onun kıyameti kopmuş demektir.
Buna göre herkesin, her insanın ölümü onun kıyameti demektir. Evvelki gün dedelerimizin kıyameti koptu, dün babalarımızın kıyameti gerçekleşti, bilelim ki yarın da bizim kıyametimiz kopacaktır. demek ki bu küçük kıyametin kopuşu anında, yani ölüm anında da böyle gözler belerip kalacak, fal taşı gibi açılacak, ne yapacağını bilemez hale gelinecektir.İşte kâfir, kıyamet günü yalanladığı şeyleri gözünün önünde gördükçe gözleri çakmak, çakmak açılacaktır. Gözler böyle çakmak, çakmak olduğu zaman. Başka, Bir de ay tutulduğu zaman. Ay özelliğini kaybettiği, ışığını kaybedip karardığı zaman. Ay yok olduğu zaman ve de ayla güneş cem edildiği, birleştiği zaman.
Demek ki ay da, güneş de özelliğini kaybedip bir araya gelecek, cem olacaklar. Peki güneşle ay nasıl birleşir. Nasıl bir araya gelecek bunlar… Bu husus tefsirlerimizde iki şekilde değerlendirilmeye tabii tutulmuştur. Birincisi ay yok olmuş, güneş de yok olmuştur. Ayın da defteri dürülmüş, güneşin de. Bunun mânâsı, ayla güneş yoklukta, yok oluşta bir araya geldiğinde demektir. Yani ay yok olmuş, güneş de onun arkasından yokluğa gittiğinde, o da aynı sona gittiğinde demektir. Ay yok olmaya gitti, güneş de onun arkasından yok olmaya gittiğinde, ikisi de yoklukta, yok oluşta birleştiler anlamına gelecektir.
Rabbimiz, Kur’an’ın başka ayetlerinde, “Göklerle yer bitişikti de, Biz onları ayırdık” buyurur. Güneş ve ay, sema ve arz bitişikti de, Biz onu ayırdık, işte gün belki tüm bunları birleştiriverecek, önceki haline getiriverecek Allah. İşte bütün bunlar olmaya başlayınca: Şu kıyameti yalan sayan insan var ya, o gün diyecek ki, “Kaçış nereye? Ya da kaçma yeri neresi? Nereye kaçmalı acaba? Nereye kaçıp sığınsam acaba?” Kaçıp kurtulacak bir yer arayacak. Sığınacak bir delik, bir mekân arayacak.(Ali Küçük.Besairul Kuran)
Müfessirlerimizin izahına göre; Hayat mektebimiz, Kuranı Kerim Kıyâmet’in oluş biçimine ilişkin ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre Kıyâmet „Sûr’a üflenince“ başlayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları unutacak, hâmile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar sarhoş gibi olacaklardır. Gök, erimiş maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse dostunu soramayacaktır. Gök yarılacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak, kabirler altüst edilecektir.
Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır. Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır. Kıyâmetin genel yok oluşu belirten bu ilk safhasını Sûr ‚a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek, tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır. Bu diriliş ve kalkışı ba’s yani toplanma yani haşr izleyecektir. Kur’anı kerim Kıyâmet’in bu ikinci safhasını da canlı tasvirlerle anlatır:
O gün insanlar gözleri dönüp kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacak ve dâvet edene koşacaklardır. Bu arada kâfirler „bu ne çetin gün“ diyerek korkularını dile getireceklerdir. Muttakî kullar ise Allahın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardır. O gün herkes kardeşinden, anasından babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır. Mü’minlerin yüzleri parıl parıl parlayacak, onlar gülecek ve sevinç içinde olacaklardır. Kâfir ve fâcirlerin yüzleri ise sanki toprak bürümüşçesine kapkara kesilecektir. Tüm insanlar tabî oldukları önderlerle birlikte çağrılacak. peygamberler ümmetlerine şâhitlik etmek üzere toplanacak.
Gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir. Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın ardından insânlara amel defterleri dağıtılacak, mizan kurularak sevap ve günahları tartılacak, hak edenler Cennet’e, müstahak olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehenneme gönderilecek; böylece sonsuz âhiret hayatı mutluluk ya da azapla başlayacaktır. Kardeşlerim, bizler ğaybi meseleler hakkında fazla konuşmayı dogru bulmayan bir inancın sahibiyiz. Ancak Kuranı kerim ve sünneti seniyyede belirtilen nasslar ışığında olaylara ve anlatılanlara bakar, öyle inanır ve bildiklerimizle amel etmeye ğayret sarfederiz.
Kıyâmet alâmetleri bususunda da aynı yolun takipçisiyiz. Ayet ve hadislerin ışığında bu konuya bakmaya ğayret edelim inşaallah: Bilindiği gibi, Ahir zamanda yani zamanın sonlarına dogru ortaya çıkarak Kıyâmet’in yaklaştığını, kopmak üzere olduğunu gösteren belirtilere Kıyamet alametleri denir. Kur’an, Kıyâmet’in zamanını Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini belirtir. Buna karşılık yaklaştığını, yakın olduğunu, ansızın geleceğini bildirir. Kıyâmet alâmetlerinin belirdiğini, ifâde etmekle birlikte bunlar hakkında fazla bilgi verilmez.
Ancak, örneğin Kamer suresi ayet.1.de mealen: ***Sâat yaklaştı, ay yarıldı yarılacak…***Tefsir ulemasının izahına göre bu âyetinin ikinci bölümünün „ay yarılacak„ biçimde anlaşılması durumunda, bu olay Kur’anda anılan tek Kıyâmet alâmeti olma özelliği kazanır denilmiştir. Hadis külliyâtları ise Kıyâmet’ten önce ortaya çıkacak alâmetlerden söz eden çok sayıda hadis ihtiva eder. İslâm Alimleri hadislerde dile getirilen alâmetleri nitelikleri açısından değerlendirerek bunları Küçük Alâmetler yani Alâmâtı Suğrâ ve Büyük Alâmetler yani Alâmâtı Kübrâ olmak üzere iki başlık altında toplamışlardır…
Âhir zaman olarak tanımlanan Kıyâmet öncesi donemde dinî duygu, düşünce ve davranışların zayıflaması, dinî kurallara gereken önemin verilmemesi, ibâdetlerin terkedilmesi, ahlâksızlığın çoğalması biçiminde kendini gösteren Küçük Alâmetler’in başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî) İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buhârî) Câriyenin efendisini doğurması (Müslim). Hicaz’da bir ateşin çıkarak şam yakınlarında bir belde olan, Busra’da develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî) Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması hadisesi (Müslim)
İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârî). İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehâletin artması (Buhârî). Depremlerin çoğalması (Buhârî). Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî). Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî). Yahûdilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi…(Müslim) Zinânın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (Tac). Kahtan’dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi (Buhârî)… gibi olaylar bu grupta zikredilmiştir…
Kıyâmetin büyük alâmetleri hakkında, Huzeyfetul-Ğıfârî (r.a)’den rivâyet edilen hadisi şerif mealen şöyledir:**Biz bir gün kendi aramızda konuşurken, Hazreti Peygamber yanımıza çıkageldi. Bize „Ne konuşuyorsunuz?“ dedi. Biz de ‘Kıyâmet gününden konuşuyoruz’ diye cevap verdik. Hz. Peygamber: “Şüphesiz on alâmet görülmedikçe Kıyâmet kopmayacaktır” dedi ve „Deccâl’i, dumanı, duhan, Dâbbetü’larz’ı, güneşin batıdan doğmasını, İsa Aleyhiselamın yere inmesini, Ye’cûc ve Me’cûcü, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsünü, son olarak da Yemen’den çıkarak insanları Mahşere sürecek ateşin vuku bulacağını” söyledi“ (Müslim)…**
Kıyâmetin bu on büyük alâmeti başka hadislerce ya da İslâm Alimlerince şu şekilde izah edilir:Deccal’in ortaya çıkışı:Deccâl, Kıyâmette zuhur edecek yalancı bir kişidir, İslâm Dini’ni ve müslümanları ifsad edip, kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyecektir. Deccal’in sağ gözünün kör olduğu, iki gözünün arasında „kâfir“ yazdığı, çocuğunun olmadığı, Medine’ye ve Mekke’ye giremeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı,
bu süre içerisinde istidrac yani İnce bir nezaket ve yumuşaklık, sıcak ve içten bir yaklaşım, türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, daha sonra da yine Kıyâmetin büyük alâmetlerinden olan İsa aleyhiselamın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği sahih hadislerde belirtilmiştir (Buhârî,Müslim). Zülkarneyn Aleyhiselamın önlerine yaptığı seddin yıkılarak (21/Enbiyâ, 96) açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp yıkarak harâbe haline getireceklerdir. Muhammed Hamdi Yazırın ifadesine göre, bazı rivâyetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir.
Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet’in büyük alâmetlerindendir (Müslim). Yemen’den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi (Müslim). Ebû Dâvud ve Tirmizî’nin Sünen’lerinde yer alan bazı hadislere göre Mehdî’nin çıkması da Kıyâmetin büyük alâmetlerindendir (Tirmizî). Peygamber Efendimiz (sav) Kıyâmetin kötü insanlar ve kâfirler üzerine kopacağını bildirmiştir. Bu hadislere göre Kıyâmet kopmadan önce mü’minlerin ruhları alınacak ve onların âhirete göçmeleri sağlanacaktır…(Buhârî)
Bu rivâyetlerde ahlâkî bozuluşa, dinî, sosyal hâdiselere ve tabiat olaylarına ilişkin oldukça ayrıntılı bilgilere yer verilir. Kıyâmet alâmeti olarak dinle alâkalı birçok kitapta yüzlerce hadis rivâyeti vardır. Onun için bizler bazı kere tekrar tekrar vurgulamak durumunda kalıyoruz. Toplumdaki dinî, sosyal ve siyasî gelişmeleri yansıtan bu rivâyetlerde belirtilen alâmetlerin sayısı yetmişi aşkındır. Âhir zaman peygamberinin gelişiyle kâinatın son zaman dilimine girdiğini göz önünde bulundurarak Kıyâmetin kopuşunun ashâbdan itibaren başlayabileceği düşünülmüş ve hicrî 3. milâdî 9. yüzyıldan başlayarak hadislerde zikredilen Kıyâmet alâmetlerine inanılması itikadî bir ilke halinde izah edilmiştir.
Rasûl-i Ekrem’in müslümanları uyardığı ve Kıyâmet alâmeti olarak zikrettiği ahlâkî bozuluş ve dinî hayatın yozlaşması, esâsen ferdin ve toplumun helâk olması anlamında bir Kıyâmet alâmeti olup kâinattaki düzenin yıkılması mânâsına gelmez diyen Alimlerimiz vardır. Bu izahı getirenler derki, Aksi takdirde sözü edilen yıkılışın bugüne kadar gerçekleşmesi gerekirdi. Çünkü ahlâkî bozuluş kategorisindeki alâmetlerin Asrı Saâdet’ten itibaren sıkça vuku bulduğu şüphesizdir…
Müfessirlerimiz, Kur’anı kerimdeki ilgili ayetleri izahlarında görürüz ki; Kıyâmetin büyük alametlerinden başka sayısız küçük Kıyâmet alametlerinden bahsedilmektedir. varlıklar dünyasını doldurmuş bulunmaktadır. Kıyâmet sözünden *toplumun çöküşü* anlamını ifade eden alimlerimiz izahlarında, Meselâ, bir hadiste:**Emânetler, görevler lâyık olmayanlara verildiğinde Kıyâmeti bekle…** denilmektedir. Buradaki Kıyâmet, toplumun çöküşüdür. Çünkü; emânetlerin ehil olmayan ellere geçmesi toplumu yıkar. Yani, burada bir sosyolojik Kıyâmet söz konusudur. Biz bu batışları, Kıyâmetleri, değişik isimler ve tablolar olarak okuyoruz…
Sistemler, rejimler değişiyor, devrimler birbirini izliyor, imparatorluklar dağılıyor ve nihâyet dünya haritası durmadan değişiyor. Bütün bunlar dini manadaki Kıyâmet deyiminin belirtileridir. Hadisi şeriflerde toplumsal Kıyâmete sebep olacak birçok olumsuz gelişme ifâde edilmiştir. Bunlardan örneğin küçük kıyamet alametlerinin hepsinin çıktığı zamanımızda çokça ifade edilir oldu. Bu ifadeleri kullananlar dünyamızında fazla bir ömrünün kalmadığı sonucuna varıyorlar… Zamanımıza kadar gerçekleşen alametlerden bazıları şöyle sıralanmıştır: İlim ortadan kalkacak, cehalet yerleşecek. Sarhoşluk veren içkiler yaygınlaşacak. Adam öldürme olayları ve fitne artacak.
Çobanlar zenginleşerek bina yapımında yarışacaklar. Elli kadına bir erkek düşecek derecede kadın nüfusu çoğalacak. Kadınlar sosyal konum açısından ön plana çıkarılacak. Kadınlar erkeklere benzemeye çalışacak. Erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecekler. Zina açıkça işlenir hale gelecek. Kötülük ve fuhuş yayılacak. Açıklık yayılacak, hayâsızlık çoğalacak. İnsanlar hayatlarından bıkarak ölülere imrenecek. Allah diyecek kimse kalmayacak.
Gözle görülen kıyamet adlı eser de şu ifadelere yer verilmektedir:*Kıyâmet yaşanmaktadır. Kâinat bünyesinde bir hiç denecek kadar küçük bir yer tutan insan vücudunda da, her an binlerce Kıyâmet yaşanmaktadır. Her varlık birçok Kıyâmete sahnedir. Fakat her varlık daha büyük bir varlığın sahne olduğu Kıyâmetlerden de biridir. Binlerce Kıyâmete sahne olan bedenimiz, bir gün, büyük kürenin Kıyâmetlerinden biri olacaktır. Ve o büyük küre de, bir gün içinde bulunduğu güneş sisteminin Kıyâmetlerinden birine konu teşkil edecektir. Güneş sistemi, içinde bulunduğu bir başka bütünün, o da bir başka bütünün parça Kıyâmetleri olacaktır. Toplumların da Kıyâmetleri vardır.
Kur’an ve hadisler iyi tetkik edilirse görülür ki, onlarda geçen Kıyâmet kelimesi, yukarıda açıklanan Kıyâmetlerden bazan birini, bazen öbürünü, bazen de hepsini birden ifâde eder. Hadis veya âyet, bir sosyolojik değerlendirme yapıyorsa, Geceyle gündüz birbirine eşit hale gelerek kıyametin kopuş zamanı yaklaşacak. Camiler süslenecek, ama ibadete önem verilmeyecek. Cihad ve irşad faaliyetleri terk edilecek. Sadece din dışı ilimler öğrenilecek. Kur’ân’ın önemi insanlar tarafından unutulacak. Namaz kılınmayacak. Emanete riayet edilmeyecek. Ebeveyne isyan edilip beyler hanımlarının emrine girecek. Toplumlar geçmişlerine lanet okuyacak. Seviyesiz ve şahsiyetsiz kişiler yönetici olacak. Yöneticiler insanlara zulmedecek.
Liderliğe elverişli kimseler azalacak. Fâsıklar toplumun efendisi haline gelecek, şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek. Ahmak ve alçak insanlar dünyanın en mutlu insanları olacak. Ticareti dürüst olmayan kişiler ele geçirecek. Yalancılar tasdik edilip, doğru konuşanlara itibar edilmeyecek. Yıldız falına inanılacak. Ani ölümler çoğalacak. Cahiller ve dürüst olmayan sûfiler türeyecek. Akrabalık bağı kesilecek. Kitapların sayısı artacak. Gasp olayları çoğalacak. Yüksek binalar artacak…*
Kıyamet suresinin ilk ayetlerine vurğu yapan, Ömer nasuhi bilmen merhum diyor ki:* Bu mübarek âyetler, kıyametin büyüklüğüne, kusurlarından dolayı kendini kınayan nefsin ehemmiyetine işaret için Cenabı Hak’kın yemîn ettiğini gösteriyor. O Hikmet Sahibi Yaratıcı’nın en harikulade şeyleri vücuda getirmeğe kaadir olduğunu bildiriyor. Kıyametin kopma vaktini bir alay maksadîle soran şahsa da kıyametin üç nevî alâmetini haber veriyor. Şöyle ki: Yok Ey inkarcılar!. Sizin kıyameti inkâr hususundaki iddianız doğru değildir, kıyamet gününe yemîn ederim. Haşr ve neşir, haktır ve kıyametin vuku bulacağı muhakkaktır.
Fakat insan Umumiyeti itibarîle insan nev’i garîb bir ruh hâline sahiptir, diler ki: İlerisinde de İstikbâlde de, gelecek vakitler de isyana devam etsin. günah ve isyan ile vakit geçirsin. Bu hâlinden dolayı bir üzüntü duymaz. Hainliği ıslâha çalışmaz. Tevbekâr olmak istemez. Diğer bir görüşe göre de insan, günahlarını öne alır, tevbesini ise geri bırakır, ileride tevbe edeceğim, ibâdetlerde bulunacağım der, öylece günahlara devam ederken kendisine ölüm gelmiş bulunur…* (Ö.N.Bilmen Tefsiri…) Kardeşlerim, bu olumsuzlukları hayatımızdan çıkarmaya ğayret edelim, ğaybi mevzularda fazla ileri geri konuşmaktan kaçınalım yaşantımızı Rabbimizin emir ve nehiyleri dogrultusunda sürdürelim.
Sonuçta Rabbimizin razı olduğu kul olmaya alışalım inşaallah. Evet inanıyoruzki; Kıyamet anı sura üfürülerek başlatılacaktır. Sûr; Kıyâmetin ve Haşrin Başlangıcı: Sûr; Kıyâmet sâati geldiği an dört büyük melekten biri olan İsrâfil Aleyhiselamın üfleyeceği bir araçtır. Buna göre Sûr, İsrâfil Aleyhiselamın Kıyâmet anında canlıların toptan öldürülmesi, kainatın düzeninin bozulması, ardından yeni bir âlemin kurulması ve nihâyet canlıların tekrar dirilmeleri için toplam üç kez üfleyeceği, mahiyetini bilmediğimiz, dünyadaki âletlere benzemeyen, ancak hadislerde boru diye tanımlanan bir âlettir.
Kardeşlerim bizler Kıyametin şekliyle, zamanıyla ugraşmak, boş boş fikir yürütmek, bilgili bilgisiz konuşmak yerine, Rabbimizin âyetlerinin, Peygamber efendimizin (sav)hadisi şeriflerininin insanlığa sunduğu mesajları, rahatlık ve zorluk zamanlarında, şartlar ne olursa olsun, kulluğu ve ümmet olmayı sekteye uğratmamak gerektiğinin bilinci ve şuuru içinde yaşamalıyız diye düşününüyoruz. Müslümanlar olarak yaşadığı dönemin tuğyan eden günah ve hatalarından bunalarak iyiye, doğruya ve her zaman güzel olana yönelmek Mü’min vasfını taşıyan biz Müslümanların en güzel hareket tarzı olmalıdır inancındayız. İslam şeriatının bağımlısı olarak, hayatımızda hayırlı ve insanlara faydalı olan yolu seçmek ve bu seçtiğimiz yolda yürümek bizlerin şahsiyetini oluşturan unsurlar olmalıdır. Bunun aksine olan bir hayat tarzı, Müslüman kimliğimizin ve kesintisiz kulluk yolculuğumuzun hilafına, aksine bir davranış olacaktır. Gittiği her mekânda kapitalist mantığın yansımalarıyla karşılaşan günümüz Müslümanı, yorulduğunu hissetse de geri adım atmayı düşünmeyecektir.
Zira ne Peygamberler ve ne de inananları, yaşadıkları toplumun bin bir çeşit isyan ve küfürlerinden etkilenerek toplumlarından ayrılmayı doğru bulmamış, hepsi de toplumlarıyla iç içe bir hayat tarzını benimsemişler ve iyiliği yayma mücadelesine devam etmişlerdir. Allahu teâla insana belli yetenekler lütfetmiştir. İnsanın sahip olduğu yetenekler de, ailesinin, çevresinin ve nihayet tüm ümmetin hakkı vardır. Müslüman İslam dinine Aidiyeti vesilesiyle bu hakları ve sorumlulukları yerine getirme ğayretiyle yaşamasını bilmek ve önüne çıkan her fırsatta İslam dininin kendisine verdiği ahlaki, dini ve ilmi sorumluluk içinde hareket etmek zonunluluğunu taşımalıdır…
Allahım, amenna ve saddakna diyerek sana inandık, sana güvendik. Bizleri sıratı müstâkimden ayırma, ehli sünnet vel cemaattan ayırma, bizleri seni sevenlerle bir ve beraber eyle… Sen her şeye kadirsin Allahım…
Sermedkadir…KYS…27.11.2024…